Holokost´tan onlarca yıl sonra, İtalya´nın bir sayfiye kasabasında, katledilen-katleden, kurtaran-kurtulan aile yakınlarının bir araya geldiği tarihi bir anma töreninden zihinlerde yer eden konuşmaları aktarmaya devam ediyoruz.
Törende, Ömür Boyu Onursal Senatör Liliana Sagre’nin mesajını oğlu Luciano Belli Paci okudu:
“80 yıl önce Maggiore Gölünde yaşanan katliamı anmak amacıyla düzenlenen bu önemli toplantıya katılan tüm katılımcıları selamlıyorum. Maalesef etkinlikte şahsen bulunamıyorum, ancak size güçlü bir katılım hissi vermek istiyorum.
8 Eylül sonrası, Alman ordusunun orta-kuzey İtalya'yı işgal ettiği ve o zamana kadar ülkemizde Yahudilerin haklarının kısıtlanmasını, Yahudi karşıtı zulmün, can zulmüne dönüştüğü dönemi çok iyi hatırlıyorum.
Almanya'da ve Naziler tarafından fethedilen tüm Avrupa topraklarında olduğu gibi, burada da kadınlar, yaşlı ve sakatlarla yeni doğmuş çocuklar da dâhil olmak üzere tüm Yahudileri kapsayan ‘insan avı’ başladı.
Ancak, Yahudi nüfusunun sistematik olarak toplanıp ölüm kamplarına gönderilmesine yönelik titiz çalışmanın başlaması beklenirken, ara sıra suç teşkil eden girişimlerin olduğu bir dönem yaşandı. Vergante bölgesine gönderilen SS birimi, Yahudi karşıtı nefret ve açgözlülüğün etkisiyle haftalarca kendisini kurbanların mallarını yok etmeye ve yağmalamaya adadı; sadece Hotel Meina'da değil, Baveno, Arona, Orta, Mergozzo, Stresa, Intra, Novara'da da faaliyet gösterdiler ve toplamda 57 Yahudi öldürüldü. Zavallı kurbanların cesetleri boyunlarına taş bağlanarak göle atıldı.
Yerel faşistlerin, kamu kurumlarının, polis merkezlerinin, valiliklerin de tam bir işbirliği içinde oldukları da unutulmamalıdır. Bu işbirliği, SS'in Maggiore Gölü çevresindeki Yahudilerin ikamet ettikleri ve kaldıkları yerleri daha kolay tespit etmelerine olanak sağladı.
Bu trajediyi hatırlarken, olayların tanığı olan ve ömrünün sonuna kadar yorulmadan gördüklerini gençlere aktarmaya devam eden sevgili arkadaşım Becky Behar'ı anıyorum.
Aynı zamanda diğer arkadaşlarımı da hatırlamak istiyorum: Arona ile Meina arasında bir villada kalan, ‘dürüst’ bir adamın telefonuyla kurtulan Jarach ailesini yaklaşan baskın konusunda uyaran kişi, Komutan Federico Jarach, tüm aileyi bir kayığa yükleyip gölü geçerek güvenli bir yere götürebilecek kadar çabuk davranmıştı. Dürüst insanların da olduğunu hatırlamak önemlidir!
Ve bu umut imajıyla bitirmek istiyorum: Dürüst bir insanın basit, kendiliğinden, insani bir hareketi kaderleri değiştirebilir. Bu değerli anma törenini düşünen ve organize eden herkese, özellikle de annesinin bayrağını tutkuyla taşımaya devam eden Becky'nin kızı Rossana Ottolenghi'ye teşekkür ediyor, hepinize en içten selamlarımı yineliyorum.
Liliana Sagre”
Peşinden sözü, katliamda çok kurban veren Fernando-Diaz ailesiyle ilgili bir kitap yazan Selanik Aristotle Üniversitesinden Asistan Profesör Maria Plastira aldı:
“Meina’daki Yahudi katliamının 80. yıldönümüne katılmak benim için ahlaki bir yükümlülüktü. Etkinlikten haberdar ettiği için Rossana Ottolenghi'ye teşekkür etmek isterim.
Yunanistan'ın Selanik kentinden selamların yanı sıra, birkaç yüzü dışında bir daha geri dönmemek üzere Auschwitz - Birkenau'ya sürülen şehrimin yaklaşık 50 bin Sefarad vatandaşına da saygılarımı sunmak isterim.
Bir toplama kampında olmasalar da 13 Selanik Yahudi’sinin burada aynı derecede trajik bir kaderi vardı. Zulümden korktukları için Temmuz 1943'te Meina'ya kaçtılar. Kurbanların çoğu aynı ailelerden geliyordu. Aslen Cenovalı olan ancak 18. yüzyıldan itibaren Selanik'e yerleşen Fernandez-Diaz ailesi, özellikle genç ve yaşlılarıyla büyük bir kayıp yaşadı. İsimlerini saygıyla yad ediyorum: Mosseri ailesinden Marco Mosseri 1888 doğumlu, Ester Botton (1891), Giacomo Renato Mosseri (1920), Odette Uziel (1924), Raoul Torres (1895) ve eşi Valerie Nahoum (1894), Daniele Modiano (1892), Fernandez-Diaz ailesinden Dino (1867), Pierre (1897), Liliana Scialom (1907), Jean (1926), Robert (1930), Blanchette (1931). Kurbanlar arasında İzmir’den Vittorio Haim Pompas (1912), Oppeln-Almanya’dan Lotte Froehlich (1904) ve Milano’dan Vitale Cori (1917) bulunmaktaydı.
Pierre Fernandez-Diaz, İtalyan Büyükelçiliğinin yardımıyla tüm ailenin, yani babasının, eşinin, üç çocuğunun ve diğer geniş aile üyelerinin Alman işgali altındaki Selanik'ten kaçışını organize etti. O dönemde İtalyan ordusunda subay olan Profesör Lucillo Merci, Selanik'te konuşlanmış, onlara Venedik'e, oradan da güvenli bir sığınak olarak kabul edilen Maggiore Gölüne kadar eşlik etmişti. Kaçmalarına rağmen hayatlarını kaybettiler. Diğer taraftan Fernandez ailesinin Hıristiyanlarla evli iki kadın üyesi hayatta kaldı: Pierre'in kız kardeşleri Aline ve Nina.
O dönemin vahşetinin yanı sıra, daha rahatlatıcı bir not olarak, bugün sizlerle Pierre'in kız kardeşlerinin nasıl hayatta kaldığını kısaca paylaşmak istiyorum. Aline, 1913'te bir Hıristiyan'a âşık oldu ve onunla birlikte Atina'ya kaçıp evlenecekleri yere gitmeyi göze aldı. O dönemde bu olay skandaldı ama sonrasında II. Dünya Savaşı'nın karanlık günlerinde hayatını kurtardı. Aşkları Selanik'te büyük yankı yaptı. Birkaç yıl önce onun ve kocası Spyros Alibertis'in ortak arkadaşı mimar ve ressam Dimitris Pikionis'e yazdığı mektuplar bana verildi. Düzenleyip yayımlattım. Araştırmamın sonucu ‘Bir Kaçış Tarihi’ başlıklı Yunanca bir kitapta bulunuyor. Mektuplar kaçış planını ortaya koyuyor ve savaş öncesindeki günleri çok iyi yansıtıyor. Ayrıca mektuplarda iki önemli mesajı paylaşılmakta:
1. Sevdiğiniz şeyler için savaşın,
2. Çifte yardım eden arkadaşı Dimitris Pikionis'in ifadesiyle: Biraz daha insanlık, daha derin anlayış ve duyarlılık her şey değiştirebilir.
Teşekkür ederim.”
Rossana, son sözü olayın tanıklarından Aldo Ottolenghi’ye verdi:
Rossana Ottolenghi: Şimdi sözü benimle aynı soyadını paylaşan Aldo Ottolenghi'ye vermek istiyorum. Bölgede birkaç binası olan bu beyefendinin, Fernandez'in büyük oğluyla kayıkla gezmeye gittiğini biliyoruz. Selanik'ten gelen bu mülteciler için ve sadece erkeklerin gittiği bu gezileri hatırlıyor. Bu yüzden annem bu gezilere hiç katılmamıştı. Kendisi dönemin bir tanığı olarak birkaç kelime söylemek istiyor, seni dinliyoruz Aldo.
Aldo Ottolenghi: Öncelikle yaptığı konuşma ve eylemler için Bayan Billerbeck'e teşekkür ediyorum. O dönemi hatırlıyorum, sürekli belediyenin takibi altındaydık. Belediye Başkanı bölgede yaşayan Yahudilerin adres bilgisini verdiği zamanlar Meina’daydım. Ancak bir belediye çalışanı aileme bazı Yahudilerin SS’ler tarafından götürüldüğü bilgisini vermişti. Söylemek istediğim, SS’ler tarafından öldürülen çocuklardan biri olan Robert Fernando-Diaz ile arkadaşlığım. Kendisiyle iyi arkadaş olmuştuk, birlikte gölde sandalla açılır, balık tutardık. Evet, onun hatırası beni asla bırakmadı, bırakmayacak. Teşekkürler.”
Konuşmaların peşinden Meina Belediye Başkanı Fabrizio Barbieri, tüm konuşmacılara ve bu organizasyonu mümkün kılan kişi ve kurumlara teşekkür etti. Anma töreninin konuşmalar bölümünün tamamlanmasının ardından törenin ikinci bölümü için Meina Kültür Evi salonundan ayrılıp, 100-150 metre ileride, göl kıyısındaki Holokost Anıt Bahçesine gidildi. Bahçe, Hotel Meina’nın bulunduğu yolun karşısında yapılmış.
Anı Bahçesi yapma fikri, yine Rossana Ottolenghi’nin başını çektiği bir ekip tarafından ortaya atılmış ve hemen eyleme geçilmiş. İlk önce Stolperstein (tökezleme taşları) yerleştirilmiş.
Maggiore Gölü katliamı sırasında 22-24 Eylül 1943 tarihleri arasında Meina Oteli'nin 16 misafiri öldürülmüştü. İtalyanca adı “pietre d'inciampo” olan plaketler 10 Ocak ve 30 Ağustos 2015'te Meina'da Gunter Demnig tarafından yerleştirildi. Öldürülen 16 kişinin anma taşlarının yanı sıra bir tane de genel açıklama taşı bulunuyor.
Tökezleme taşlarının ardından, Anma Bahçesi yapıldı. 13 Şubat 2022 Pazar günü saat 10.00'da Meina'da, Piazza Marconi’de, bir zamanlar Hotel Meina'nın bulunduğu gelecekteki “Parco della Memoria” bölgesinde, 22-23 Eylül 1943 Meina katliamı ve Holokost kurbanlarının anısına İsrailli sanatçı Ofer Lellouche'un ‘Meina İçin Bir Baş’ heykelinin açılışı gerçekleştirildi. Açılış töreninde, kurbanların isimleri anılmış, Lev Hadash Cemaati’nin yürüttüğü dini tören icra edilmişti.
Bu tarihi anma töreni işte bu ortamda gerçekleşti. Törenin konuşmalar bölümüne katılanların yanı sıra özellikle ikinci bölüm için gelenler ve yoldan geçenler bahçeyi doldurmuş, bu kalabalık, katılım için hazırlanan iskemlelere sığmamış ve ayakta izleyenler oturanların neredeyse iki misline çıkmıştı. Ben ise ayakta izlemeyi tercih edenlerdendim. İskemlelerin bir kısmı, resmi kuşaklarıyla bölgenin belediye başkanlarına, bir bölüm ise resmi kurum temsilcilerine ve kurumsal ziyaretçilere ayrılmıştı. Bu bölümde TC Milano Başkonsolosumuz Mehmet Özöktem Bey de bulunuyordu. Kendisiyle tanışma imkânım da oldu.
İlk önce resmi zevatın konuşmaları yer aldı. Peşinden ilginç bir kişi sözü aldı: Giovanni Bloisi.
Emekli bir çalışan olan Giovanni Bloisi, Holokost konusunda farkındalık yaratmak için binlerce kilometre bisiklet pedalı çevirdi. Auschwitz-Birkenau'nun kapılarına ve Kudüs'te Yad Vaşem Müzesine bisikletle gitti. Kendisinin de dediği gibi, "Pedal çevirerek bile hafızanın aktarılması gerekir." Bu sefer ‘Hafızanın Bisikletçisi’ evinden çok uzağa gitmemişti. Yıldönümünde Bloisi, ilgili bölgelerde (Arona, Baveno, Bee, Intra, Meina, Mergozzo, Novara, Orta, Ranco ve Stresa) İtalyanca, İngilizce ve Almanca bilgilendirme plaketleri yerleştirmeyi önermiş ve yerel kurumlar girişimi memnuniyetle karşılamış, birçok dernek de bu girişime katılmıştı. Bloisi konuşmasında bu girişimin detaylarını aktardı, destek veren kişi ve kurumlara teşekkür etti.
Peşinden dini törene geçildi. Töreni Milano Progressive-Reformist Cemaati Başhahamı Rebetzin Sylvia Rothschild icra etti. Teilimler’den bölümler, ardından topluca Kadiş okundu. En sonda ise Şofar üflendi. Böylece yaklaşık 3,5 saat süren anma töreni sonlanmış oldu.
Yıllarca konu üzerinde çalıştıktan sonra olayların bölgesini ziyaret etmenin ve anma törenine katılmanın verdiği rahatlamayla dönüş trenime doğru yola çıktım.
SON
(Not: konuşmalar İtalyanca ve Almanca yapıldı. Yaptığım kayıttan bu konuşmaları deşifre edip Türkçe’ ye tercüme ettim. Kayıt aksaklıkları nedeniyle bazı bölümleri ise aldığım notlardan aktardım.)