“Yedi gün çardaklarda (sukalarda) oturacaksınız, İsrail´de bütün yerliler çardaklarda oturacaklar. İsrail oğullarını Mısır diyarından çıkardığım zaman, onları çardaklarda oturttuğumu nesilleriniz bilsinler.” (Lev.23:42-43)
Süpernova Festivali, İsrail’in güneyinde çölde düzenlenen, müzikseverlerin heyecanla beklediği bir etkinlikti. Etkinlik organize edilirken sosyal medyadan şu paylaşım yapılıyordu: “Bütün ailenin bir araya gelmesinin vakti geldi. Çok eğlenceli olacak!” Bütün insanlar bir araya geldi ama beklendiği gibi eğlenceli olmadı aksine kanlı oldu! Süpernova adını alan festival, Yahudilerin Sukot Bayramı’na denk gelmişti. Ve tam da bu festival gerçekleşirken 7 Ekim’de İzzeddin el-Kassam Tugayları saat 6.30 itibariyle İsrail’in güneyindeki yerleşim yerlerine geniş çaplı bir saldırı başlattı. Saldırıda 20 dakika içinde 5 bin civarında roketle İsrail’in güneyindeki şehirlere atış yapıldı. Bu Ortadoğu’daki Süpernova patlamasını tetikleyen eylemlerin başlangıcı oldu…
Süpernova ve Sukot! Süpernova, enerjisi biten büyük yıldızların ömürlerinin sonuna geldiklerinde şiddetle patlaması durumuna verilen addır! Sukot ‘Barakaların Festivali’ veya ‘Çadırların Festivali’ olarak adlandırılır. Sukot anlamı tarımdan gelir. Kutsal kitaptaki adı ‘Hasat Festivali’ süresince gerçekleşen kutlamalar ve Yedinci ay festivali sezonu olarak bilinir. Kral Süleyman Kudüs’teki tapınağı, Sukot’ta adamıştır. Sukot’ta gerçekleştirilen bazı ritüel ve dualar vardır. Bunlardan birisi Hoshanat. Bu tören, Kudüs’teki tapınakta gerçekleşen söğüt ağacı törenini anar. Söğüt ağacı töreninde, sunağın yanında söğüt ağacı dalları kümelenir ve dua edenler sunağın etrafında dönerek dualar okur… Bunun yanında tatil süresince bazı Yahudiler Ushpizin adlı duayı okur. Bu dua, ‘yedi yüce misafir’in suka’da karşılanmasını sembolize eder. Bu ushpizinler (Aramice ‘misafirler’) İsrail’in yedi kutsal liderini temsil eder: Abraham, İshak, Yakup, Musa, Harun, Yusuf ve Davud… Geleneğe göre, suka’ya her gece farklı bir misafir girer ve ardından altı kişi onu takip eder… Yeni başlayan bir gelenekle, bazı Yahudiler bu yedi yüce misafirin eşlerini de suka’ya davet etmeye başladı: Sara, Rebeka, Rakel, Leah, Meryem, Debora, Ester,Rut ve Tamar!
Peki, bu Çardak, Söğüt Ağacı ve yedi yüce misafirin konumuzla ne alakası var? Hepsi neyi sembolize ediyor? Ve Kudüs’ün tüm bunlarla ne alakası var? Daha önceki yazılarımı okuduysanız çakralar, yedi sayısı aydınlanma kavramaları üzerine yazdığımı bilirsiniz. Bu yazıya devam etmeden önce onları okumanızı tavsiye ediyorum. Ama bu sefer daha kolektif bir şeyden bahsetmek istiyorum: Dünyanın Çakraları! Evet! Dünyanın da tıpkı insan bedeninde olduğu gibi kendine ait çakraları mevcut. İnsan bedenini saran sinir sisteminde akan enerji gibi, dünya yüzeyi altında da negatif ve pozitif radyasyon akımları var. Bunlar yerin jeolojik yapısının elektriksel girdabından doğuyor ve enerji ağları olarak dünyayı sarıyor. İşte bu Yeryüzünün Enerji Kanallarına ‘Ley hattı’ hattı deniyor.
Eski zamanlarda bu hatların kesiştiği noktalara kutsal merkezler ve tapınaklar inşa edilmiştir. Mekke, Ayasofya ve Kudüs gibi merkezler bu hatların kesiştiği noktalar üzerine inşa edilmiştir. İşte yedi misafirin ziyaret ettiği bu çardak, söğüt ağacı ile ifade edilen hayat ağacı da göğün göbeği, yerle gök arasındaki geçit olarak ifade edilen bu hatların üzerinde durmaktadır. Kurulan çardaklar gök kubbeyi, söğüt ağacı yer ve gök arasında yukarı ve aşağıya hareket etmeyi, bağlantıyı sağlayan yaşam ağacını ve yedi kutsal misafirde bu hayat ağacı üzerinde yerleşmiş yedi çakrayı sembolize etmektedir. Tüm bu sembollerin insanın içinde karşılıkları vardır. İşte bu nedenle bu bölgelerde gerçekleşen herhangi bir olay küresel ölçekte insanları etkilemektedir. Özellikle Kudüs’te olanlar.
Çünkü Kudüs insanın içindeki yedi çakradan en önemlilerinden birisi olan Alın çakrasına denk gelir. Alın çakrası insanoğlunun evrensel güçle bağlantıya girmeden önceki son noktadır. Yani köprüden önceki son çıkış ya da köprü, kapı, geçit sembollerinin ta kendisi. Agnya Çakra (Alın Çakrası) ‘optik kiazma’nın kesiştiği noktada yer alır. Burası sağ, sol sempatik sinir sistemi ve otonom yani merkezi sinir sisteminin kesiştiği noktadır. Zamanın üç boyutunun yani geçmiş, gelecek ve şimdiki anın birleştiği yerdir. Tıpkı Kudüs’ün Yahudilik, Hristiyanlık ve İslamiyet gibi üç kardeş dinin ortak kutsal noktası olması gibi! Sizce bu bir tesadüf mü? Tabi ki hayır! Çünkü kutsal misafirler hep aynı noktaları kullanır! Ama alın çakrası kıldan ince kılıçtan keskin sırat köprüsüdür. Çünkü kişinin arzuları, eylemlerinin sonucu ortaya çıkan karmasının da depo edildiği noktayı da işaret etmektedir.
İşte insanın içinde bu kadar kritik özelliklerle kendini ifade eden bir çakranın yeryüzünde kendini ortaya koyduğu Kudüs’ünde bu kadar yoğun sınavlardan geçiyor olması şaşırtıcı olmasa gerek. Çünkü Agnya Çakra (Alın Çakrası) iki yaprakla ifade edilir. Bunlardan sol sempatik sinir sisteminin beynin sağ tarafına geçtiği yerde kendini Süperego olarak gösterir ki bu önyargıların, şartlanmaların yansımasıdır. İkinci yaprak ise sağ sempatik sinir sisteminin beynin sol tarafına geçtiği yerde kendini Ego olarak gösterir. Ego ise benmerkezciliği, bencilliği ve üstünlük duygusunu anlatır. Her ikisinin taç yaprağın balon gibi şiştiği noktada ise kişinin evrensel güçle olan bağlantısı kesilir. Bu durumda birey düşünce okyanusunda kaybolur. Tıpkı şimdi kolektif boyutta olduğu gibi! Dünya insanlığının büyük bir çoğunluğu geçmiş travmaların ve gelecek kaygısının girdabında, tutkular ve güç peşinde kendini yozlaşmanın getirdiği çürümüşlüğün içinde kaybetmiş durumda, kendi eliyle kapattığı çıkışı arıyor!
Ancak bu çürümüşlükten çıkmanın tek bir yolu vardır o da: Kişinin karşı tarafa yansıttığı gölgesi ile kendi içinde yüzleşmesi ve karmasının yarattığı gölge tarafı affetmektir! Peki, siz hem kendinizi, düşüncelerinizi, herkesi ve her şeyi affetmeye hazır mısınız? Eğer cevabınız hayır ise! Bireylerin içinde gerçekleşmeyen barış ve affedicilik sürecinin küresel yansıması olan Kudüs’te de bu barışın gerçekleşmesi mümkün olamayacak gibi görünüyor maalesef!