Golda'dan Bibi'ye savrulan İsrail

Prof. Dr. Sema KALAYCIOĞLU Dünya
18 Ekim 2023 Çarşamba

Ayın 7’sinde Türkiye’de henüz gösterime girmeyen ‘Golda’ filmini görme fırsatı buldum. Sinemadan çıktığımda Ortadoğu’da yeni bir cehennemin yaşanmaya başladığını üzülerek öğrendim. Tarih böyle mi tekerrür ediyordu? 6 Ekim 1973’te Yom Kipur Savaşı başladığında ABD’de yüksek lisans eğitimine başlamıştım. Savaşın etkisi Ortadoğu’yu aşmış, petrol üreticisi ülkelerin başlattığı ambargo Batı Avrupa ve ABD’yi pençesine almıştı. İzleyen yıllarda petrol krizleri dünya düzenini sarsmayı sürdürdü. Artan petrol fiyatlarıyla küresel servet el değiştirdi. Enflasyon ve işsizlik Batı’yı temelinden sarsarken, Arapların elinde biriken Petro-Dolarların tekrar nasıl Batı’ya kazandırılacağı tartışmaları, ilgiyi ekonomiye odaklandırdı. O sırada İsrail’de üstlendiği sorumluluğu ‘kadın’ olarak değil, liyakat ve kararlılıkla yürüten Golda Meir vardı. Golda, 1969 yılında başbakan olduğunda, İsrail 1967 Savaşının ekonomide yarattığı hasarı onarma çabasındaydı. Sendika ve siyasetin çeşitli kademelerinde deneyim kazanan Golda, Ulusal Birlik hükümetinin başına Levi Eshkol’un ölümü üzerine geldiğinde, her an ayrışmaya eğilimli ülkesini bir arada tutarak siyasette fark yaratmıştı. Golda filmi Kiev’de doğup, Amerika’da büyüyen kızın hayat hikâyesine girmemiş. Ama Golda’nın İsrail tarihinin kritik bir kavşağında oynadığı rolü çok iyi işlemiş. Filmde tarihi arka plan veya odaklanmayı bozacak ayrıntı yok. Sadece senaryoyu güçlendirecek bir iki görsel efektle yetinilmiş. Filmdeki Golda doğal ve anaç; sevgi ve şefkat dolu. Ama en önemlisi savaşa karşı olmasına rağmen gerekirse her şeyi göze alacak kadar gözü pek. Kansere karşı 12 yıldan beri verdiği savaş, sanki kendisi için değil, ülkesi için. Hiç usanmadan ve yılgınlık göstermeden. Helen Mirren’in oyunu ve sinematografinin kurguları dışında filmin en etkileyici karelerinde Golda Meir’in kendisi var.

Neden Gafil Avlanıldı? Golda ve Bibi Farkı

Tarih ve film o gün de bugünkü gibi İsrail’in düşman saldırısı karşısında gafil avlandığını işliyor. Ama o gün, yani 6 Ekim 1973 Yom Kipur Savaşından önce istihbarat, sürekli olarak Golda’ya kuzeyden ve güneyden askeri hareketlilik olduğunu ve başbakanın iki cephede de birlikleri harekete geçirmesi gerektiğini bildiriyor. Ancak savaş istemeyen Golda, “içgüdülerine güvendiğini, Suriye ve Mısır’ın böyle bir riske girmeyeceğini" ısrarla tekrarlıyor. Ama şimdi yani 7 Ekim 2023’te başlayan ve giderek yayılan savaş farklı. Bu akla hemen üç soru getiriyor: 1-Dünyanın en iyi donanımlı istihbarat örgütü bu defa neredeydi? 2-Bibi savaşa neden bu kadar hazır ve gönüllü? 3-1973 yılında dördüncü Arap-İsrail, yani Yom Kipur Savaşı başladığında İsrail ordusu (IDF) hazırdı. Ama hemen harekete geçirilemedi. Bu defa neden hazır değildi? Filmde ve gerçekte Golda’nın gafil avlanılan savaşı, günde iki paket sigara ve sayısız kahve içerek gece gündüz, gözünü kırpmadan izlemesi, buna karşılık Bibi’nin ağzı kulaklarına vararak Knesset’teki kişisel zaferini kutlaması, o günden bugüne İsrail’in nasıl bir savrulma geçirdiğini gösteriyor. Golda, halkı bir arada tutmaya çalışan laik ama inançlı bir lider. Bibi ise ülkesini bölen, insanları kamplaştıran bir başbakan. Yom Kipur Savaşı hemen hemen üç hafta sürmüştü ve İsrail’in karşısında kuzeyde Suriye, güneyde Mısır vardı. Şimdi ise kuzeyde Hizbullah ve güneyde Hamas. Savaşın ne kadar süreceği ise henüz belli değil.

Kalıcı Barışa Kapı Açan Ateşkes

Savaş süresince Kissinger-Golda temaslarındaki birkaç ayrıntı etkileyiciydi. Golda’nın telefonda ‘bakan’ diye hitap ettiği Kissinger, Golda’nın Tel Aviv’deki evinde artık çorba ikram ettiği Henry’ydi. Ayrıca Kissinger’ın Golda’ya önce Amerikalı, sonra bir Musevi olduğunu söylemesi, ABD’nin ve dünyanın çıkarının dininden daha büyük bir sorumluluk taşıdığını açıklaması önemliydi. Bir başka etkileyici ayrıntı ise sonunda İsrail tankları Süveyş’i geçip, General Şaron Kahire’ye ilerlemeye kalktığında Kissinger’ın Golda’yı arayıp ateşkese ikna etmesiydi. Aslında savaşa karşı olan Golda, bu defa Kissinger’a “Henry şimdi artık duramam. Dullardan ve yetimlerden bir ordu yaratmaya kararlıyım” diyordu. Ama Kissinger onu, “Golda Araplar petrol ambargosuyla dünyanın çivisini çıkaracak. Hemen Mısır ile ateşkes masasına oturmalısın” diye zorladı. Oysa geçen hafta, önce “Ben bir Musevi’yim” diye Kudüs’ü, sonra Doha’yı ziyaret eden Anthony Blinken’in henüz ne başardığı, barış için nasıl bir yol haritası çizdiği belli değil. Bu da bir fark. Ayrıca Hizbullah ve Hamas ile ateşkes nasıl olacak? O da ayrı bir konu. 2008 yılında Dökme Kurşun Operasyonu sonundaki gibi mi?  Onu da yaşayıp göreceğiz.

Camp David ve Abraham Sürecinin Geleceği

Filmde ayrıntısı yok. Ama Sovyetler Birliği ve ABD arasındaki uzun görüşmelerden sonra 22 Ekim 1973’te BM Güvenlik Konseyi 338 sayılı kararı ile taraflara acilen silah bırakması çağrısından bulunduğunda Golda artık Enver Sedat ile ateşkes masasındaydı. Filmdeki ateşkes görüşmelerinde, hasta yatağından inleyerek kalkıp Sedat ile buluşan gerçek Golda vardı. O görüşmede Golda, Sedat’a “Bana yaşlı kadın dediğini biliyorum. Evet, buraya bu yaşlı kadın bir anne ve büyükanne olarak geldi” derken yüzündeki gülümseme, samimi, anaç ve hesapsızdı. Hesap sadece savaş ve can kaybının sona erdirilmesi içindi. Şimdi Bibi’nin yüzündeki gülümseme farklı. Sedat ve Golda’nın buluşması, Camp David’e kapı açtığında, artık Golda ölüm döşeğindeydi. Şimdi Suriye’nin devreye girecek hali yok. Ama İran destekli milisler saldırmasın diye Bibi, önce Güney Lübnan’ı, sonra Şam ve Halep havaalanlarını bombalayarak savaş alanını genişletti. Mısır, Refah Geçidini kapalı tutarak Hamas’a geçit vermiyor. Hamas’a göz açtırmayan Mısır, Gazze halkının kuzeyden güneye yürüyüşünü uzaktan seyrediyor. Begin ve Sedat’ın 1978’de imzaladığı Camp David anlaşması hala yürürlükte, hala geçerli. Ama Suudi Arabistan İsrail’le normalleşme sürecinden geri adım attı. Bibi şimdi Abraham anlaşmalarının sağlamlığını sınıyor. Zaten Hamas’ın da istediği buydu. İsrail’i yeniden yalnızlaştırmak.

Savaş Soruşturması ve Hesap Verme

1973’te soruşturma komisyonu 19 gün süren savaşta 1200 can kaybının hesabını sorduğunda, Golda heyete “Gecikmiş kararımın can kaybı vebalini mezarıma yanımda götüreceğim” demişti. Şimdi ne zaman biteceği belli olmayan bir savaşta, daha ilk dört günde ölü sayısı 2600’ü aşmış durumda. Geçmişinde Golda gibi bir devlet insanı gören İsrail şimdi Bibi ile sınanıyor. Acaba Bibi’den de hesap sorulacak mı? Ne kadar süreceği ve yayılacağı belli olmayan savaşın sonunda Bibi de aynı Golda gibi bir soruşturmanın muhatabı olacak mı? Yoksa 12 Ekim’de Knesset’ten geçen ve “başbakanın görevden alınmasını zorlaştıran yasaya” sığınıp böyle bir soruşturmadan kurtulacak mı? Bu elbette İsrail’in demokrasiyle sınavı olacak. Ama Bibi soruşturma komisyonuna hesap vermezse bu her şeyden önce Golda’nın anısına yapılacak en büyük haksızlık olacak.

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün