Kriz zamanlarında manevi refah

Zor anlarda huzuru geliştirmek için yedi ´Ruh Duruşu´ vardır. Tıpkı bedenin bir poz vermesi, kan akışının modüle edilmesi, organ ve kasların, kalp atışlarının veya sırtın bükülmesi tarafından dönüştürülmesi gibi, ruh da bir duruş aldığında varlığımızın çeşitli yönleri çalıştırılır ve gençleşir.

Sara YANAROCAK Kavram
25 Ekim 2023 Çarşamba

İnsanlar pek çok kapasiteyle biçimlendirilmiştir. Derin sevgi ve hizmet eylemleri, korkunç kalp kırıklıklardan iyileşme ve şifalanma yeteneği, yaratıcılık ve olasılıklar dünyası yaratabilecek hayal gücü ve sezgi. Ancak çoğu zaman kendi yeteneklerimizi görmezden geliriz. Meditasyon, fedakârlık ve sosyal onarım gibi zorlu çalışmalar yerine basit zevkleri, yiyecek ve parayı seçeriz.

Aşağıdaki yedi durum ruh için duruşlardır. Tıpkı bedenin bir poz vermesi, kan alışının modüle edilmesi, organların ve kasların, kalp atışlarının veya sırtın bükülmesi tarafından dönüştürülmesi gibi, ruh da bir duruş aldığında varlığımızın çeşitli yönleri çalıştırılır ve gençleşir. Her duruşta günde üç dakika kalın. Beceri ve alışkanlığınız geliştikçe duruşun süresini uzatın.

Önemli olan şu; rahatsız edici, hatta acı verici olduğunu düşündüğümüz her duygu ve düşünceyi, varlığımıza kabul ettiğimizde, onları zarafetle karşıladığımızda, her duygu bir dua duruşu olabilir. Ancak dua etmekten kaçındığımızda veya reddettiğimizde dua etme fırsatı bir ıstıraba dönüşür.

Endişe

Bizler sudan oluşan varlıklarız. Ay, gelgitleri hareket ettirdikçe, biz de kendi dışımızdaki güçlerden etkileniyoruz. Adeta kablosuz aygıtlar ve telefonlardan oluşan bir ağla birbirimize bağlıyız. Bir anda milyonlarcamız aynı görüntüyü görmüş, aynı hikâyeyi duymuş; türümüzün sarsılmasından kaynaklanan endişeye karşı nasıl bağışık olabiliriz?

Kaygı size geldiğinde, onu huzurla, varlığınızla kabul edin. Ondan kaçarsanız kovalanırsınız. Titreşim kalitesini hissedin, auranızın ince bir rahatsızlığını hissedin. Sonra kollarınızı, bacaklarınızı ve ayak parmaklarınızı sallayın ve başınızı çevirin. Titreşimleri şarkıya aktarın. Kalbinizi titreten duygunun dudaklarınızdan, ses tellerinizden dışarı çıkmasına izin verin. Gerekirse bağırın.

Korku

Korku bir tevazu duruşudur. Sen küçücük bir hiçsin ve üzerinde kontrol sahibi olduğun çok az şey var. Korkunuza dil verin. Bir arkadaşınızla paylaşın. ‘Hastalanmaktan korkuyorum. Anne ve babamın hastalanmasından korkuyorum. Ölmekten korkuyorum. Hastanede kalmaktan korkuyorum. Bakım alamamaktan korkuyorum’ gibi…

Korku memnuniyetle karşılandığında, huşuya dönüşür. Dünyanın tüm güzelliklerini yansıtan Tanrı, ölümde, hastalıkta, yıkımda, yenilenmekte olan bizlerle bütünleşir. O güce huşu duygusuyla bakabilir miyiz? Hastalık ve iyileşme, ölüm ve yaşam hep var. Yalnızca iyiyi övemeyiz. Bütün olmak, Tanrı’yla iyi için sevgiyle ve bir sonraki iyi için huşuyla yüzleşmektir.

Acı ve merhamet

Dünyada çok derin acılar var. Çoğu günü, uzaktaki ve yakındaki bu insanların acılarını unutarak geçiririz. Ancak bu durum ruhumuza yük oluyor ve genel kaygı ve mutsuzluğumuza katkıda bulunuyor.

Yüreğinizin gittiği kişilerin acılarını hissedin. Hasta olanlara, hasta yakınları olanlara, tanımadıklarınıza, uzakta olanlara şefkatiniz yayılsın. Merhametinizin artmasına izin verin. Nefes alırken okyanusların ötesinde oluşan bir afeti yaşayanların acılarını içinize alın; nefes verirken onlara ışığınızı ve sevginizi verin.

Neşe

Size neşe getiren şeyi yapın. Aklınızı düşüncelerinizden uzaklaştıran işler: Boyalar, enstrümanlar, cep telefonları, pastalar, kitaplar… Kendinize biraz zaman ayırın. Yeni bir hobi edinin.

Ruh sıradan ve homojen bir madde değildir, en üzücü anların bazılarında, biri öldükten sonra yapılan şivada, neşe ve kahkaha en iyi ilaç olabilir. Sevinç kökleşmişlikten ve şükrandan doğar. Sizi köklendirecek şeyler yapın ve küçük zevkler için teşekkürlerinizi bağırarak söyleyin. Mutluluğun sizi şaşırtmasına izin verin. Geldiğinde onunla birlikte koşun.

Güven ve inanç

Emin ellerde olduğunuza güvenin. Dünya iki parçadan oluşur: Aydınlık ve karanlık, yaşam ve ölüm, aşk ve korku, hastalık ve şifa; ancak iyilik, kötülüğün yanında biraz daha ağır basar. Ahlaki evrenin yayı uzundur ama adalete doğru eğilir. Gelişiyoruz, iyileşiyoruz, büyüyoruz. Bunlar dünyanın doğasındaki iyiliğin işaretleridir.

Kontrol duygunuzu bırakın ve iyi olan, sizi önemseyen, seven, göremeyeceğiniz veya hayal edemeyeceğiniz şekillerde kutsayan bir Tanrısal varlığın kalbinde ikamet etmenize izin verin. Hepsini bir arada tutmayı bırakın. Zaten her şeyi bir arada tutan siz değilsiniz. Sevgilinin koynunda ol. Bir süre orada dinlen.

Geçicilik

Bu da geçecek. Her şey geçecek. Boyalı kumdan yapılmış mandala gibi, milyonlarca tanecik, bir çocuğun parçaladığı, bir nefesle üflediği ve yok ettiği gibi… Moşe Peygamber yanan çalının başında Tanrı’yla ilk karşılaştığında sorar: “Adın ne?” Tanrı cevap verir: “Ben, ben olanım” ‘Ehye’ ismi dört harfi, dengesiz ve karmakarışıktı, öyleydi, öyle olacak. Tanrı onun içinde, onun aracılığıyla, yaşamamız ve ölmemiz, onun yaşamı aracılığıyla hepimizden oluşan, ne eksik, ne fazla, her şeydir.

Nefes al, nefes ver. Bildiğiniz her şeyi bırakın. Hiçbiri çok uzun süre kalmayacak. Hayatımızın çoğunda yaşadığımız zihniyet bu değil, ama bu bizim parçamız, özümüzde var. Rüzgârda uçuşan tahıl sapları, durgun sudaki sazlık yatağı gibi… Her şey gelip geçici.

Bağlantı

Manevi şahsiyetler ve gelenekler her zaman bağlantının üzerinde dursa da, size yaşadığınız krizden daha iyisini anlatacak bir şey yoktur. Biz birbirimize bağlıyız. Peki ya hayatlarımızı yaşamayı, dünyada dolaşmayı, kararlarımızı sanki bireysel bedenlerimizden çok daha büyük bir şeyin temsilcisi, hizmetkârıymış gibi olmayı seçseydik?

Dünyadaki tüm insanlara, arkadaşlarınıza, sevmediğiniz kişilere, bitkilere, hayvanlara, yıldızlara ve gezegenlere ne kadar bağlı olduğunuzu hissedelim. Tanrı’nın sihrinin bir zerresisin, bir kıvılcım, bir kırıntı, bir ruh, varlığınızın özüne ekilen ve sizi sonsuza dek yaşayan her şeye bağlayan bir şey. Sevgiyi, huzuru ve neşeyi davet etmeden duramayan o tarif edilemez şeyin güzelliğini keşfedin.

Not: Bu yazıyı, son haftalarda yaşadığımız ve iliklerimize değin sıkıntısını duyumsadığımız anlarda, yaptığım okumalar arasındaki Rabinik tavsiyelerinden esinlenerek kaleme aldım. Yahudi meditasyonu öğretilerini kapsayan bu yazı sadece ibadet ederek değil, teslim olarak, kabullenerek, aslında evrende sadece mütevazı bir zerrecik olduğumuzu keşfederek, derin nefesler alarak, evrene ve kendimize iyilik etmemizi, kabullenmesi zor da olsa Tanrı’nın koruyucu kollarına kendimizi bırakıp kabule geçebileceğimizi, her şeyin gelip geçici olduğuna ikna olabildiğimizde daha kolay yaşayabileceğimizi anlatmaya çalışıyor.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün