Zülfü Livaneli
İngiliz yazar Louis de Bernières, Kurtuluş Savaşımız üzerine çok güzel bir roman yayınladı: ‘Kanatsız Kuşlar’ adını taşıyan bu roman bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de de büyük beğeniyle karşılandı. Kitabı okuduğunuzda, bir yabancının tarihimizi nasıl bu kadar iyi ve derinden bildiğine şaşırıyorsunuz. O kadar aydınlatıcı detay ve bilgi var ki; Türkçe yazılmış pek az kitap bu yetkinliğe ulaşabilir diye düşünmeden edemiyorsunuz. Bernières’le zaman zaman görüşür ve haberleşiriz: Son mesajlarının birinde büyük romancı aynen şöyle diyor: “Türkiye Cumhuriyeti’nin laiklik ilkesini ortadan kaldırmak, yeni doğmuş bir bebeği boğazlamak kadar büyük bir suçtur.” Bernières’in birkaç gün önce bir kızı dünyaya geldiği için herhalde en hassas olduğu konu bu. Bir de yıllarca emek vererek bütün ayrıntılarıyla öğrendiği ve aktardığı Kurtuluş Savaşımız. Onun yüreği, bu eserin yok olmasına yanıyor ama Türkiye’de eli kalem tutan birçok kişi, “Yok edeceğiz!” diye tutturmuş durumda.
Cumhuriyet’in kusurları yok muydu? Elbette vardı. İnsan hakları ihlalleri yok muydu? Elbette vardı; ben de bunun mağdurlarından birisiyim. Ama bu sistemin gençliğimi, ailemi ve arkadaşlarımı vahşice parçalaması, beni yirmili yaşlarımda hiçbir suç işlememişken hapislere ve sürgünlere mecbur bırakması yüzünden Cumhuriyet’e düşman olamam. Mustafa Kemal’e en büyük kötülüğü, onun adına davranan bazı Kemalistlerin ve darbecilerin yaptığına inanırım. Onları var gücümle eleştiririm. Bu eleştiriler yüzünden yargılanmış, plakları yasaklanmış, cehennem hayatı yaşatılmış biri olduğumu cümle cihan biliyor. Ama Cumhuriyet’i toptan reddetmem, onu din ya da başka bir kisve altında yıkmaya çalışmam. Cumhuriyet’in demokratikleşmesi, eşitlik, özgürlükler, etnik milliyetçiliklerin aşılması, insan haklarına ve düşünce özgürlüğüne saygı gösterilmesi, azınlık haklarının güvence altına alınması, çetelerin hesap vermesi, adaletin işlemesi, ömrümü uğruna harcadığım ana ilkelerimdir. Avrupa demokrasilerine benzer bir cumhuriyet yaratılması için el birliğiyle çalışılması gerektiği fikrindeyim. Ama bunun yolu; dincilerle kol kola girerek, bir intikam duygusu içinde var olan her şeyi kırıp dökmekten geçmiyor.
Bizim iki temel sorunumuz; Cumhuriyet’in arkasına saklanarak, kaba bir milliyetçi söylem içinde çeteleşip kendi çıkarlarını koruyanlar. Ve yine çıkarları uğruna dini alet ederek bu rejimi yıkmak isteyenler. Bu iki yanlıştan birine ait olmak zorunda değiliz hiçbirimiz. Ben hâlâ; hem laik, hem demokrat, hem ilerlemeci, hem de özgürlükçü olunabileceğine inanıyorum. Sayıları az da olsa; daha da önemlisi örgütleri bulunmasa da böyle insanlar var Türkiye’de.