İtalyan kökenli bir ailenin çocuğu olarak New Jersey´de dünyaya gelen, büyürken azimle çalışarak kendi çalma tekniğini geliştiren, Al di Meola jazz fusion akımının öncülerinden biri olarak, müzik dünyasında önemli bir yere sahip oldu.
Yazımın hangi konuda olacağını kafamda kurgulamaya çalışırken, sosyal medya üzerinden ulaştığım bir haber, yazmayı düşündüğüm müzisyenlerden birini öne çıkararak konuyu belirledi. Ülkemizde defalarca konserler vermiş, hatırlayabildiğim kadarıyla dört kez izlediğim, yaşayan sayılı gitar virtüözü ve bestecilerinden Al di Meola devam etmekte olan turnesinde 25 Eylül’de İstanbul’da konserini verdikten iki gün sonra Bükreş’te konseri sırasında rahatsızlanıp konserini yarıda bırakmak zorunda kaldı. Derhal hastaneye yetiştirilen gitaristin kalp krizi geçirdiği açıklandı, neyse ki rahatsızlığını atlattığı, turnesine mecburen ara vermekle birlikte birkaç ay sonra tekrar konserlerine devam edebileceği söylendi.
Al di Meola İtalyan kökenli bir ailenin çocuğu olarak New Jersey’de dünyaya geldi. Çocuk yaşta davul çalmaya başladı. Sekiz yaşında gitarı tercih etti. İlk olarak Beatles’dan etkilenerek rock müzikle ilgilendi, ancak müzik öğretmeni onu ayrıca caz standartları ve klasik gitar çalabilecek şekilde eğitti. İlk müzik deneyiminde yaşadığı bölgede bir rock grubuna katıldı, ne var ki müzik yapma şekli bu basit grup için çok karmaşıktı, sadece tekdüze kalıplaşmış rock riff’lerini çalmakla yetinmiyordu. Grup üyeleri çeşitli gerekçelerle grubu dağıtmaya karar verdiklerini söyledi, ancak grup bir hafta sonra ona haber verilmeden tekrar kurulunca, bunun ondan kurtulmak için yapılan kurmaca bir manevra olduğunu anladı. Lise yıllarında günde 10-12 saat azimle çalışarak kendini gitar çalma tekniğini geliştirmeye verdi. Kariyerinin dönüm noktası, Berklee Müzik Okuluna devam ettiği sırada bir arkadaşının ona haber vermeksizin müzik kayıtlarını ünlü caz piyanisti Chic Corea’ya iletmesi oldu. Corea’nın henüz 19 yaşındaki gitaristi liderliğini yaptığı “jazz fusion” akımının öncülerinden ‘Return to Forever’ grubuna dahil etmesi onun dehasının ilk göstergesidir. Sonrasında, bu grupla çalmaya devam ederken 22 yaşında ilk solo albümünü yapacak kadar yetenek ve yaratıcılığa sahip olduğunu ispatladı. 1975 yılında En İyi Yeni Yetenek Ödülünü, 1977 yılında ‘Elegant Gypsy’ albümüyle En İyi Gitar Albümü Ödülünü, yirmili yaşlarındayken beş yıl üst üste En İyi Caz Gitaristi Ödülünü aldı, gitar çalma tekniği ve hızı çokça övüldü. Guitar Player dergisi tarafından, Efsane Gitaristler Listesine dahil edilen en genç gitarist oldu.
Yıllar içinde çeşitli müzik türlerinde birçok farklı tanınmış müzisyenle onlarca albüm çıkardı, bunların tanıtımı için durmaksızın dünyayı dolaşarak konserler verdi, defalarca ülkemize geldi. İlk yıllarda gitar çalma tekniğini ve olağanüstü hızını ön plana çıkarırken, sonraları ara ara yavaşlayarak tonunu yumuşattı, hızdan çok gitarıyla stiline ve müziğinin duygu ve anlatımına öncelik verdiğini vurguladı.
Bu yazıda ve ekli seçkide öne çıkartmak istediğim bu sanatçıyla ilgili müzik türü ise, daha geniş bir kesimin bildiği ve ilgisini çekeceğini umduğum akustik gitarıyla bestelediği ve onun kadar usta diğer müzisyenlerle birlikte çaldığı latin-flamenko-caz sentezi parçalar olacak.
Al di Meola’nın ün kazanması, ikinci solo albümü 1977 tarihli ‘Elegant Gypsy’ ile oldu. Bu albüm daha çok elektrik gitarlı enfes gitar soloları içeren jazz fusion türündeydi, ancak akustik gitarla çalınan ve daha çok flamenkoyu çağrıştıran bir parça kendini hemen belli ediyordu.
‘Mediterranean Sundance’
Modern dönemin en önemli İspanyol flamenko gitaristi Paco de Lucia ile birlikte çaldığı bu parça müzisyenin imza eserine dönüştü, sonraki yıllarda konserlerinin sonunda izleyicilerin ısrarıyla çalınması neredeyse bir gelenek haline geldi. Parçanın başı ve sonunda birlikte çalınan kısmın hızı ve uyumu, sonrasında ilk soloyu di Meola’nın sağ kanaldan, ikinci soloyu ise de Lucia’nın sol kanaldan çalması gerçekten çok etkileyiciydi. Albümün içeriğinde parçanın bestesinin Al di Meola’ya ait olduğu belirtilmişti, ama dikkatli müzikseverler parçanın büyük bir bölümünün Paco de Lucia’nin daha önce çıkardığı albümde yer alan ‘Rio Ancho’ adlı bir eserden alıntılar içerdiğini fark ediyordu. Eserin başında ve sonunda tekrar eden en çok bilinen kısmı yeni bir beste olarak göze çarpıyordu, aradaki ezgiler ise daha çok Rio Ancho’nun yorumu niteliğindeydi.
Paco de Lucia İspanya’da flamenko gitarının en üst kademesindeki sanatçıydı, efsane flamenko şarkıcısı Camaron de la Isla ile yaptığı albümler İspanya’yı kasıp kavuruyordu. Ancak, Paco müziğini ve ününü artık tüm dünyaya duyurmak niyetindeydi. Bu yönde bir adım olarak, büyük ölçüde kendisine ait besteyi başka bir isim altında birlikte çalmayı ve Al di Meola’nın albümünde yayınlamayı kabul etti. Anlaşılan her iki müzisyen severek yaptıkları ortak çalışmanın kariyer ve tanıtımlarına olumlu etki yapacağını düşündü. İyi ki de öyle oldu. Bu [SA1] sayede eser oldukça gelişti ve ünü tüm dünyaya yayıldı. Nitekim, bu parça yıllar sonra 2008 yılında di Meola’nın bir canlı kayıt albümünde tekrar yer aldığında, adı ‘Mediterranean Sundance/Rio Ancho’ olarak geçiyordu.
Ancak, bu parçanın hikayesi henüz bitmedi; sıra belki de en can alıcı noktasına geldi. Paco de Lucia 1979 yılında diğer iki virtüöz gitarist John McLaughlin ve Larry Coryell ile akustik gitar üçlüsü kurmuştu. Bu üçlünün gitarları birbirleriyle atışıyor ve adeta konuşuyorlardı. Bu tür çok ilgi toplamıştı. 1981’e gelindiğinde, Al di Meola’nın ilham kaynağı olan Coryell sağlık sorunları nedeniyle üçlüden ayrıldı, di Meola onun yerini aldı. Bu yeni üçlü de benzer şekilde türler arasında köprü kuran, içtenlik ve derinlikli müzik yaptılar; ilk albümlerini canlı olarak ‘Friday Night at San Francisco’ adı altında yayınladılar. Bu konserde, üç sanatçı da önce tek başına kendi eserlerini seslendirdi, sonra düet parçalara geçildi, nihai bölümde üçlü birlikte çalmaya başladığında izleyicilerin ulaştığı coşkuyu hala albümdeki canlı kayıtta duyabiliyoruz.
İşte bu albümde, Akdeniz Güneş Dansı tekrar yer aldı. Bu defa çok daha güçlü bir tempo, karşılıklı doğaçlama ve coşkuyla... O yıllarda bu albümü o zamanki teknoloji walk-man ile ve sesini sonuna dek açıp defalarca tutkuyla dinlediğimi anımsıyorum. Aynı albümdeki diğer parçaların da pek aşağı kalır bir tarafı yoktu doğrusu. Özellikle Egberto Gismonti bestesi olan ‘Frevo Rasgado’ (final bölümündeki atışma olağanüstüdür) ve di Meola’nın bir diğer bestesi olan ‘Fantasia Suite’ albümün ekli seçkide yer alan heyecan verici diğer eserleridir.
Bu albüm, geçmiş yıllarda piyasaya çıkan Al di Meola’nın diğer albümlerini keşfetmeme ve genellikle onun tarzı olan jazz fusion türüne ilgi duymama vesile oldu. Ve, bir diğer albümünde kendi bestesi olan, yine Paco de Lucia birlikte düet olarak çaldığı ve aynı mükemmeliyetteki bir başka “Güneş Dansı” ile aşina oldum: ‘Splendido Sundance’. Her ne kadar bu Güneş Dansı diğeri kadar tanınmış olmasa da ekli seçkiye dahil ettiğim bu parçadaki çalış tekniğine ve güçlü ve özgün anlatımına hep hayran kalmışımdır.
Son olarak, Al di Meola’nın İsrailli şarkıcı Avinoam Nini (Noa) ile birlikte seslendirdiği dingin bir nevi kısa ilahi olan ‘Taalina Chant’ müzikal olarak görece daha yalın olmakla birlikte, kanımca sadeliği ve mistik tınısıyla etkileyici. Keyifli ve huzur veren dinlemeler!
KAYNAKÇA: Bill Mlkowski, Chip Deffaa
SEÇKİ:
Seçkiye Spotify’da, Sami Asa ‘MY_10_Salom_231101_Med Sundance’ başlığı altında ulaşılabilir.
https://open.spotify.com/playlist/60ey8W3GzkiFrv1BXQtV7P
Al di Meola, John McLaughlin ve Paco de Lucia, ilk birlikte çalışlarından yıllar sonra tekrar bir araya geldiklerinde…