Çok şairane değil mi? Bir o kadar da etkili. Sörfçü olmanıza gerek yok, sörf tahtasının iyisinden anlamanıza gerek yok hatta sörf yapmanıza bile gerek yok dalgaları kontrol edemeyeceğinizi kabul etmek için. Gelen her dalgaya uyumlanmanız ve onunla akmanız gerekiyor.
Başarılı bir sörfçü dalgaları karşılayandır, ondan kaçan ya da onları durdurmaya çalışan değil.
Ama gel gör ki hayatın gündelik işlerinde bu basit denklemi hemen unutuveriyor ve akışına değil aktırmaya harcıyoruz enerjimizi.
Hele konu çocuklarımıza gelince işler daha da karmaşıklaşıyor. Dalgalar onlara doğru hiç gelmesin istiyoruz.
Ebeveynlik kontrol konusunda çok kafa karıştırıcı…
Ne zaman doğuracağımızı kontrol etmeye çalışıyoruz mesela. Şu burç olsun, yükseleni de bu olsun diyoruz.
Arkadaşlarını kontrol etmeye çalışıyoruz. Kendi seçtikleri değil de benim ‘uygun’ gördüklerim olsun istiyoruz.
Akademik performansını kontrol etmeye çalışıyoruz. Özel destekler hatta asistan atayanlar bile var. Aman hiçbir şey gözden kaçmasın.
Hayallerini kontrol etmek istiyoruz. Onun için iyi olanı ondan daha bildiğimizi sandığımız için.
Kariyer? Ne okusun, nerede okusun, onun yetişkinliğinde var olacak ama henüz adı bile konmamış meslek alanlarından hangisine yürüsün bilmiyoruz ama kontrol etmeye çalışıyoruz. (Ona yetki verir gibi yapıp kendi hayallerini gerçekleştirmeye çalışan o kadar çok ebeveyn var ki!)
Duygularını kontrol etmek de var tabii. “Aa buna mı üzülsünler, ağlayacak ne var?” gibi hissettiklerinden şüphe duymasına bile sebep olabilecek yorumlar yapıyoruz. Seçimlerini, düşüncelerini diye diye liste uzuyor. Ona pek bir şey bırakmıyoruz sanki! Ne dersiniz?
Sonra gün geliyor, büyüyorlar ve çok sıktığınız kontrolünüzden kurtulamayan genç evden çıkıyor. Çıkış o çıkış!
Peki, bir ebeveyn neden kontrol etmek ister? Kontrolcü ebeveynlerin ortak özellikleri nelerdir?
Yüksek kaygı
Kaygıyı kontrol edemediği için olanı biteni kontrol etmeye çalışan ebeveyn dizini dövmemek için her şeyi dövebilir… Kaygının panzehri teslimiyet. Akışa teslimiyet. Güven. Olmakta olanın hayrına güvenmek
Teslim olmak, akışa bırakmak için de araçların olması gerekiyor. Böylesi araçları bir alet çantası içinde sunuyor mindful yaklaşım.
Ful Catastrophe Living - (‘Tam Felaket Yaşam’ diye çevirsem) ‘Mindfulness’in İyileştirici Gücü’, Batı dünyasında Mindfulness alanında yazılmış ilk kitap. Jon Kabat Zinn yazdı. Mindfulness Temelli Stres Azaltma (MBSR) programının babası olur kendisi. Yaşamın sunduğu iniş çıkışları, duygusal olayları, zorlukları ‘farkındalığı’ esas alarak deneyimlemeyi iyileştirici bir yöntem olarak sunmuş, yapılandırmış ve tüm dünyaya yayılmasını sağlamış. Aslında doktor. Bilim insanı. MBSR’ın hem öğretmen ve ebeveynler için uyarlanmış versiyonunu hem de ardından çocuklara ve gençlere uygun olarak yapılandırılmış versiyonlarının eğitimini aldığımda müthiş bir zenginlik ve alet çantası ile tanıştım. Bu alet çantası herkese sunulmalı diye düşündüğümü hatırlıyorum. Hatta keşke çocukken öğrenmiş olsaydım; ya da çocuklarıma sunabilmiş olsaydım diye de hayıflandığımı hatırlıyorum. Gerçekten kişinin sağlamlığını etkiliyor, güçlü olmasını destekliyor.
Mindfulness, daha önce de anlatmışımdır, dünyaya pembe gözlüklerle bakmak demek değil; olumlu bir tavır takınıp olan bitenin içindeki faydayı araştırmak demek de değil. Mindfulness, olan her ne ise yargısızca bakıp kabul vermek demek.
İşte bu zor… Kontrolcü bireyler için daha da zor.
Bir şeylerin nasıl olması gerektiğine dair hep bir fikrimiz hatta bir yargımız var; işler istediğimiz gibi gitmeyince zorlanıyoruz.
“Herkeste etkili mi?” diye sorabilirsiniz. Hep söylediğim herkeste etkili olması için tek şart ‘niyet’. Kişiye böylesine donanımlı bir alet çantası veriyorsun ama kullanmak için önce öyle bir çantasının olduğunu ve hatta onu kullanabileceğini hatırlaması gerekiyor. Yani her yöntem ancak kişinin kendisi ve niyeti kadar güçlü.
Alet çantası dediğime bakmayın esas alet nefes.
Bedeni, hisleri aşırıya kaçan düşünceleri dengeye getiren, regüle eden nefes. Nereye giderseniz gidin sizinle geliyor zaten. Yeter ki kullanmayı hatırlayın.
Korktunuz. Kızdınız. Zorlanıyorsunuz. Heyecanlandınız. Olumsuz düşünceleri gerçek sanıp tepkiler veriyorsunuz. Odaklanamıyorsunuz.
Zihniniz hiç susmuyor. Uyuyamıyorsunuz.
Nefes ile ana gelmek mümkün. İnanmıyorsanız deneyin. Bir uzmanla deneyin. Kendi kendinize deneyin.
Rahat bir pozisyon alın. Mümkünse gözlerinizi kapayın ve çok değil üç derin nefes alın ve verin. Burnunuzdan. İçinde bulunduğunuz durum ile ilgili yargınız değişecek, şiddeti azalacak.
***
Bir önceki yazımda uzaktan ebeveynlik moduna geçtiğimi yazmıştım. Bu modda ipleri hayatının sahiplerine teslim etmiş olmanız gerekiyor. Kontrol edemediğiniz gibi çok müdahil olursanız da oyun dışı bırakılabilirsiniz. Neyse ki ben alet çantamın farkındayım. Kullanıyorum ve kendimi destekliyorum. Sanıyorum.
Hafta sonu kızımın yanına gittim. Onun dalgalarını gördüm. Ben binmedim o sörf tahtasının üstüne onun yerine. Akıl vermedim; şöyle dursan düşmezsin; bak geliyor yine bir dalga deyip onun dengesini bozmadım. Sadece dalgalarla nasıl mücadele ettiğine şahitlik ettim.
Sessizce. Onun ihtiyacı olduğu kadarını verdim. Ne azını ne de fazlasını. Asla düşmemesinin hayalini kurmadım. Bu gerçekçi değil. (Çıktıysan o malibunun üstüne düşeceksin elbet. Tekrar çıkacaksın. Tekrar düşeceksin ta ki her düşmenin seni aslında nasıl da geliştirdiğini fark edeceksin.)
Ne demiştik?
Dalgaları durdurmazsın ama sörf yapmayı öğrenebilirsin!
Sadece sakin sularda değil hırçın dalgalarda da…
***
Dünya son zamanlarda hiç ‘mindful’ ellerde değil. Herkes kontrolü eline almak istiyor. Şu insanoğlu mikro ve makro düzeyde ne çektiyse hep bu kontrolcülükten çekti bence. Seviyoruz kontrolü elimizde tutmayı. Ben de seviyorum. Seviyordum.
Gerçek şu ki kontrolcü olmanız hatta ‘control freak’ dedikleri türden kontrol bağımlısı olmanız kontrol edebildiğinizi göstermiyor. Bir illüzyon içinde yaşıyorsunuz; kontrol ettiğinizi zannettikleriniz ve siz.
Size ödev
YouTube’dan dalga sörfü videosu açın. Herhangi biri olur. İllüzyonu görmenizi destekleyecektir.