Bu köşede çok yazdık. Hatta dünyada ilk yazdık. 2020-2023 arasında LIBOR´un kademeli ortadan kalkışı ile “Serbest Dalgalı Faiz Rejimine” girdik diye. Aynen 1971 Smithsonian sonrası gibi “Serbest Dalgalı Kur Rejimine” girilmesi gibi.
Yılın sonuna gelirken merak edilen konulardan biri Fed faiz artırımlarında ne yapacak sorusuydu. İlk soru cevabını buldu. Piyasa Fed’in durduğunu fiyatladı geçen hafta. Son toplantı 12-13 Aralık’ta olacak. Normalde bir faiz artışı daha yapması bekleniyordu. Ancak geçen hafta sonu bu yıl batan altıncı banka Iowa’dan geldi. Citizens Bank kapatıldı. Aslında bu haber büyük ABD bankaları dâhil kimse birbirine ACH sisteminde para gönderemeyip, hesaplara ulaşılamadığı haberinden bir gün sonra geldi. Likidite riski piyasa riskine mi dönüştü yoksa denk mi geldi bilemiyoruz. Tabii Fed’in durmasının nedeni de bankaların portföylerinde taşıdığı ABD tahvillerinden oluşan zararın rekor seviyede 400 milyar doları aşması mı bunu da bilemiyoruz. Eğer bu zararı realize etmek zorunda kalırlarsa yani %5 seviyelerine gelmiş ABD tahvillerini satmak zorunda kalırlarsa çoğu bankanın sermayesi bunları kaldırabilecek durumda değil.
Yalnız ABD bankaları mı? Credit Suisse ve İsviçre Merkez Bankasını muhtemelen çoğu kişi hatırlamıyor bile. Bu sene oldu. Arasından daha senesini doldurmadık helvasının üzerinden. Nitekim yeni haber devir alan UBS üçüncü çeyrekte 785 milyon dolar zarar açıkladı. Bu 2017 bu yana ilk zararı. Üstelik 2 milyar dolara yakın gider azaltımı için personel işten çıkarmasına rağmen. İsviçre Merkez Bankasının 2022 yılında 143 milyar dolar zarar yazmasının nedeni de bu. Hem ABD tahvilleri hem ‘lender of last resort’ son nafile çabalardı. Üçüncü çeyrekte 1,7 milyar Franc cüzi kar ederken bir önceki dönem 13,7 milyar Franc karın altında kaldı. Anlamı şu merkez bankalarında işler yolunda gitmiyor.
İşte Bank of England. Rekor zarar onda da var. Tahvil alım programından kaynaklı zararları için 170 milyar Pound İngiliz hazinesi tarafından BOE’ye verilecek. Tam bir al gülüm ver gülüm hikâyesi yani. Hazinenin bütçe açıkları için merkez bankası diğer cepten para yaratıyor. Sonra o yarattığı paraya karşılık gelen kâğıtlardan zarar edince hazine sermaye aktarıyor. İşin ilginci bizde Kur Korumalı Mevduat için yapılan o kadar yorumun hiçbir tanesini bu operasyonlar için duymak ve görmek buralarda pek mümkün olmuyor. Normalde bu iki karşılıksız işlemi ticari iki grup şirketi yapsa neler olabilir diye düşününce esas daha ilginç olan kısım başlıyor. IMF, kredi derecelendirme kuruluşları, Bank for International Settlements bunlar için herhangi bir yorum yapmadığı gibi bu işlemler bir denetlemeye de tabii değil. Bilmeyenler için bizim merkez bankamız hazineye nakit avans veremiyor. Yani bizde bu işlemleri görmek mümkün değil. Belki de Bitcoin bu yüzden eşsiz. Çünkü her 10 dakikada bir blok zincirleri binlerce cihaz tarafından denetleniyor.
Gelelim Bank of Japan’a. Japon Yeni tarihi seviyelerinde. BOJ Yen’in değerini korumak için tahvil alım programı üstüne getiri eğrisi açıklaması yapıyor. Tabii tüm bu al sat işlemleri dünyada tahvil faiz ve getirileri üzerinden büyük bir oynaklık yaratıyor. Voila sizlere ‘Serbest Dalgalı Faiz Rejimi’. Bunlara bir de başta Çin ve Japonya gibi ülkelerin son bir yılda Fed ile birlikte sattığı 1 trilyon dolar üzerindeki ABD tahvilleri de eklenince tadından yenmiyor. Haliyle üzerine savaşlar gelince aynı 1971 sonrasında olduğu gibi altının onsu ve petrol tepki veriyor. Altının onsu neden olması gereken esas seviyede değil sorusunun cevabı ile merkez bankalarında saklı. King oynayanlar bilir. Rıfkı’yı kimse kendisinde kalsın istemediği için koordineli hareket sürüyor. Yani Çin, Rusya, Suudi Arabistan gibi altın depolayan ülkeleri sıkıştırmak adına. Tabii masadaki oyuncular da boş değil. Eli görünce petrol arzını kısarak bütçe ve cari dengeleri için cevap vermek durumunda oluyorlar.
İsrail merkez bankası da faizi savaşa rağmen %4,75 ile sabit tuttu. Enflasyon %3,75 iken döviz rezervlerinde geçen aya göre yaklaşık 4 milyar dolarlık bir düşüş var. Savaş başladığında ise 30 milyar dolar ile şekelin değerini korumak için piyasaya müdahale edeceği haberi düşmüştü ekonomi medyasında. Burada yazmıştık, elindeki nakit döviz rezervi bu tutarı karşılamaz zaten muhtemelen varlık satışı yapmak zorunda kalır diye. Daha kapsamlı bir ekonomik analizi sonraki yazılarımızda yaparız.
Gelelim enflasyonlara, büyüme verilerine. ABD’nin son çeyrek büyüme verisi beklenenin üzerinde geldi. Herkes Fed başardı, yumuşak iniş derken kırılımına bakmak lazım. Büyüme kamu harcamalarından ve %8 rekor büyüyen savunma sanayi harcamalarından. Yani Fed değil aslında Ukrayna ve Ortadoğu ABD bütçesinden hareketle büyümesinde önemli miktarda yer alıyor. Bank of England %5,25 ile politika faizini sabit tutarken enflasyonu hala %6,7. Kanada merkez bankası, Fed gibi birçok merkez bankası frene basıyor artık. Çin, Brezilya, Polonya gibi ülkeler ise hızla faiz indirimlerine başladılar. Neden acaba diye sormaya gerek yok. Enflasyonlar hala hedeflerinden uzak ama dünyada sorun çok. Daha fazla banka batırarak, merkez bankasını zarara sokarak bu işlerin çözülmeyeceğini bilmek ve anlamak için ekonomist, finansçı, bankacı, müneccim olmaya gerek yok.
Bize gelirsek. Bizde haziran başından bu yana ortodoks para politikası ile enflasyon faiz artışlarıyla kontrol altına alınmaya çalışılıyor. Enflasyon ise Arjantin gibi pek oralı değil hala. İki yıllık gösterge tahvil faizi %10 seviyelerinden %40’lara geldi, kur yukarı yönlü hareketine devam ediyor ama beklenen döviz likidite açısından pek bir gelişme bulunmuyor. Sanırım neden olmuyor kısmını yukarıda etraflıca açıklayabilmişizdir. CDS primi geri gelirken bütçede dış borç faiz giderlerinde yukarıya doğru bir hareketlenme görülüyor. Gerek beklenti anketi, gerek OVP, gerek enflasyon raporu açısından öngörülen kur ve enflasyon ortodoks para politikası açısından sorgulamalara sebep oluyor. Aslında serbest piyasa söylemlerini sıkça dile getiren ana akımın ekonomi program, haber, yazı ve yorumlarında hep öne çıkarılması ile sürekli ortodoks para politikası (tandanslı) konuşmasının yarattığı monopol (anlayışı) piyasayı tartışarak başlamak daha doğru olanı. İktisat biliminin sınırlarını tek bir anlayışla çizince doğal olarak başka şeyleri denemeye fırsat, şans, vakit verilmiyor. Zaten monopol piyasanın da temel özelliğidir bu. Piyasaya başkalarının girmesine pek fırsat verilmez.
Sonuç olarak, hiçbir şey insan hayatından daha değerli, önemli, öncelikli değildir. 100. yılımızı kutlarken bir kez daha “Yurtta sulh, cihanda sulh” cümlesinin önemini hatırlatalım.