Geçen haftaki ilk bölümde 1. yüzyılda yaşamış büyük bir din alimi Tarsuslu Şaul veya bilinen adıyla Aziz Paul’u aktarmıştım. Bu dönemden yaklaşık 1000 yıl sonrasına gelirsek, İspanya’nın kuzeyindeki Bask bölgesi Navarre – Pamplona Krallığı topraklarıydı. MS 1130’da bu bölgede Tudela şehrinde, Yahudi bir ailenin çocuğu olarak Benjamin doğdu.
Benjamin, 1165’te Balkan, Anadolu ve Arap coğrafyasına doğru, buralardaki demografik yapıyı, Yahudi varlığını ve ticaret imkanlarını da araştırmak üzere sekiz yıldan uzun sürecek kısmen bir hac yolculuğuna çıktı. Yolculuğunda Roma, Yunanistan, Konstantiniye, Ege Adaları, Smyrna ve Anadolu’daki Ege şehirleri, Ortadoğu, Mısır ve Sicilya'yı kapsamış, Kıbrıs gibi Eski Roma ve Bizans’a ait önemli şehirleri gezmiş ve bu şehirlerin tarihî mekânları, ticarî ve sosyo-kültürel yapıları hakkında önemli bilgiler kaleme almıştı. Benjamin’in seyahatnamelerinden, 12.-13. yüzyıllarda İtalya, Bizans, Filistin, Mezopotamya ve Ortadoğu’da yaşayan Yahudi topluluklarıyla ilgili, o dönemde cemaat halinde yaşadıkları yerleşim birimlerini, nüfuslarını, meslek ve kazanç yollarını, sinagoglarını, eğitim-öğretim kurumlarını, mezarlıkları ile cemaat liderleri gibi, Ortaçağ’daki dinî, ticarî, sosyal ve kültürel hayatları hakkında çok değerli bilgilere erişmek mümkün oldu. Her bölge anlatısının başında, cemaat liderleri ismen belirtilip, tahmini Yahudi nüfusu ve uğraştıkları iş kolları hakkında detaylı malumat verilmiştir.
Benjamin dini anlatısının merkezine Yahudileri almasına karşın birlikte yaşadıkları diğer inançlara ilişkin bilgileri de geniş bir çerçevede aktarmıştır. Örneğin; İslam inancı çevresinde gelişen mezhep ve gruplar hakkında verdiği bilgiler günümüzde dahi ışık tutacak niteliktedir. Özellikle Dürziler ve İsmaililer (Haşhaşiler) hakkında edindiği bilgiler, kendisinden sonraki zamanlarda ortaya atılan ve kulaktan kulağa yayılan bilgi ve söylencelerin ilk nüvesini teşkil eder.
Bir başka örnekte Benjamin, Selçuklu Sultanı Melikşah oğlu Sencer Rey (1118-1157)’in, istilâcı Oğuz boylarıyla yaptığı savaşı, 20 yıl kadar sonra olayın şahidi bir Yahudi’den dinleyerek aktarmıştı. Anlatısından, Nîşâbur ve çevresinde yaşayan Yahudilerin Oğuzlarla iyi ilişkiler içerisinde olduğu da anlaşılmaktadır. Oğuz boylarına değinmişken, Benjamin kayıp İsrail kabileleri sayılan Karay ve Samarit Yahudileri ile de temas etmişti. Ancak bu cemaatlerle ilgili olarak daha detaylı incelemeler yapan, Benjamin’in çağdaşı bir diğer sayyah ise bugünkü Bavyera bölgesindeki Regensburg’da doğmuş Ratisbonlu Moses Petachiah idi. O da Prag’tan başlayarak çıktığı yolculuğunda özellikle Kırım, Karadeniz kıyıları ve Doğu Anadolu’yu izleyerek Kürdistan, Arap Yarımadasına kadar inmiş ve Tudelalı Benjamin ile güzergahının kesiştiği yerler olmuştu.
Tudelalı Benjamin’in seyahat notlarından derlenerek ilk kez 1633’te basılmış kitabın, daha ileri tarihli bir versiyonu
TÜRKLERİN AKTARIMI
Benjamin yazdığı eserde Türkler hakkında da önemli bilgiler vermişti. Tevrat'ta Türkleri ifade eden Togarmim kelimesi geçer. Benjamin de kitabının bazı bölümlerinde Türkler ile ilgili kısmen rivayete dayalı bazı bilgiler aktarır. Örneğin; “Küffaru'l Türk rüzgâra tapan kırlarda yaşayan, ekmek yemeyen ve şarap içmeyen, hayatlarını çiğ, pişmemiş et yiyerek devam ettiren bir halktır. Burunları yüzlerinin tam ortasında basıktır.”
Benjamin’in farklı halklar için aktardığı bilgiler sırf bunlarla da kalmaz. Mesela karşılaştığı tüccarlarla teması sonucu edinmiş olduğu bilgilerle Çin ve Hindistan hakkında da tafsilat verir. Buralara ait efsanevi varlık ve olaylara atıflarda bulunur. Ancak tüm yazdıklarının geri planında Tevrat'a ve kutsal topraklara ait bilgiler gizlidir. Sıklıkla Tevrat'a atıfta bulunur.
-Fransız illüstratör Paul Dumouza'nın, Benjamin'i Sahra Çölü’nde canlandırdığı bir gravürü
SEYAHATNAME’DE İSTANBUL
Benjamin’in Seyahatnamesinde, İstanbul için yazdıklarından bir bölümünü alıntılamak isterim:
“Konstantinopolis (İstanbul) Yavan ülkesinin (İonia) başkentidir. Kozmopolit halkından dolayı dünyanın ortak kentidir. Bana göre dünyanın en canlı ve en zengin şehridir. Buraya dünyanın değişik yerlerinden gelen pek çok tacir mal alıp satar. Burası yalnızca Bağdat ile boy ölçüşebilir. Şehrin etrafında uzunluğu 18 mil civarında olan bir sur vardır. Kıymet biçilemez değerde, çok gösterişli bir yapı olan Ayasofya başta olmak üzere pek çok kilisesi vardır. Şehrin en ilginç mekanlarından biri hipodromdur. Burada hokkabazlar gösteriler yapar; yaban eşeği, aslan, leopar, ayı gibi hayvanlar birbirleriyle güreştirilir. Bazen de dövüş edenler kuşlardır. Eğlendirici tarafı tartışılabilir bu gösteriler hipodromdan başka yerlerde de yapılmaktadır. Blakhernai adındaki sarayın duvar ve sütunlan altın levhalarla süslüdür. Bu levhaların üstünde imparatorun ve onun atalarının savaşlarını ve zaferlerini anlatan tasvirler mevcuttur. Sarayın içinde imparatora (I. Manuel Komnenos) ait altından yapılmış bir taht ve bu tahtın üzerine rastlayan yerde, altın bir zincirle tavandan aşağıya sarkıtılan, yine altından yapılmış bir taç mevcuttur. Şehre, imparatorluğun sınırlan içindeki her yerden, her yıl, 20 bin altın değerinde vergiler gönderilir. Korunaklı yerlerde oturan soylu tabaka ipekten, sim işlemeli, erguvan renginde giysiler giyer. Halkının bir kısmı çok zengindir. Sim işlemeli kırmızı kumaştan yapılma elbiseleri ve altından yapılmış koşum takımları olan atlarıyla prensleri andırırlar. Ülke gerçekten kıymetli kumaşlar, bol ekmek, et ve şarabı ile çok zengindir. Fakat bunun yanı sıra insanı tiksindirecek kadar pis mahallelerde yaşayan fakir bir halk tabakası da vardır. Çok sayıda okumuş insanı mevcuttur. Şehrin yerli ahalisi pek korkaktır, savaşmazlar. Bundan dolayı ‘Loazim’ (barbar) diye nitelenen ve putperest toplumlardan gelen yabancı paralı askerleri tutup bunları Selçuklulara (Sultanı Mesud) karşı kullanırlar. Şehrin içinde Yahudi yoktur; Yahudi nüfus Pera denilen şehrin öteki tarafında (Galata yakasında) yaşar. Burada 2000 kadar Rabbanik (geleneksel), 500 kadar Karay Yahudisi vardır. Bunlar ayrı bir mahallede oturur ve her iki mezhebin evlerini birbirinden bir çit ayırır. Rabbi Abtalion, Rabbi Ovadiah, Rabbi Aaron gibi önemli alimleri bulunmaktadır. Yahudilerin ata binme hakkı yoktur; buna tek istisna imparatorun doktoru Salamon Hamitsri'dir (Mısırlı Salamon). O ata biner. Nispeten teselli edici, bu hatırı sayılır derecedeki ayrıcalık hariç tutulursa, genelde şehirdeki Yahudiler, şiddetli baskı altındadır ve sevilmemektedirler. Hatta Yahudilere karşı kin güdülür. Bir kısmının durumu gerçekten çok kötüdür ve fakir bir yaşam sürerler. Evlerinin bulunduğu mahallelerin sokaklarında kirli, çirkef sular akar. Fakat çoğunluğunun maddi durumu iyidir. Bunların aralarında ipek işleyen usta zanaatkarlar ve oldukça varlıklı tacirler bulunmaktadır. Çok misafirperverdirler. Ayrıca iyi kalpli, müşfik, hayırsever ve neşeli insanlardır.”
Benjamin’in seyahatnamesinden gördüğümüz kadarıyla bundan 1000 yıl öncesinde de şehirde benzer bir durum hüküm sürüyormuş.
Benjamin’in Seyahatnamesi Bağdat ve halifeye ilişkin detaylı oldukça ilginç bilgiler de sunar. Örneğin Halife hakkında “İsrailoğullarına karşı oldukça merhametlidir. Emrinde pek çok İsrailoğlu çalışmaktadır. Birçok dil bilen halife, İsrail kanunu hakkında da geniş malumat sahibidir. Kutsal dili (İbranca) hem okur hem yazardır. Kendi el emeği ile kazanmadıkça hiçbir şeye asla ortak olmaz. Kenarlarında mühürlerini iliştirdiği işlemeli yatak örtüleri hazırlar, Saray görevlileri bunları satar, büyük arazi sahipleri de bunları satın alırlar. Halife çok dürüst ve güvenilir bir insandır."
Benjamin, seyahatlerinden sonra yerleştiği Kastilya’da, 1173’te hayata veda etti.
Tudelalı Benjamin’in seyahatlerini, çocuklara yönelik olarak anlatan bir kitabın kapak sayfası
Haftaya değineceğim 3. şahsiyet, seyyah diye adlandırmak pek doğru olmasa da bu iki insanın ziyaret ettiği yerlerin neredeyse tümünde bulunmuş olan, bir başka din alimi Sabetay Sevi. Takipte kalın.
İspanya’da doğduğu yerde, sokağa verilen Tudelalı Benjamin ismi ve dikilen büstü.