“Bir fikir daha var demiştim bu oyunun ardında, salgın sırasında anneannemi kaybettim, aşısız olduğu için Covid´i atlatamadı, mücadele etti ama başaramadı. Anneannemle büyüdüm ben, çok yakındık, birlikte uyurduk köye, yanına gittiğim zaman. Yaşı yüzyıla denk olmaya yaklaşıyordu. Ceset torbasıyla gömmek zorunda kaldık anneannemi, o günden beri düşünüyorum, bu imajla ne yapabilirim diye, gerçeğin karşısında taşa dönmemek için yansımasına bakmak gerekir. Söylemiştim değil mi, gerçek düşe karıştı o zaman kurmacayla gerçeklik yer değiştirdi, annemden kalan gül ağacı masasının üzerinde çaydanlık beyaz bir iz bıraktı.”
Yazar-çevirmen-dramaturg Ferdi Çetin ile yönetmen-oyuncu Kayhan Berkin’i ilk kez bir araya getiren ‘Annemden Kalan Gül Ağacı Masanın Üzerinde Çaydanlık Beyaz Bir İz Bıraktı’, geleneksel bir anlatıya odaklanmak yerine düşsel bir atmosferde anların, imgelerin ve duyguların peşinden giden bir oyun.
Bu rüya gibi oluşum, Çetin’in tüm metinlerinde yarattığı, bizimkine benzer, ancak kuralları ve anlamları biraz farklı bir paralel evrenin parçası. İzleyici bu evrene girdiğinde, bir kadının parçalı anlatısı etrafında şekillenen ve bir anne- kız ilişkisi üzerinden geçmişe açılan öykünün kıvrımlarında kayboluyor, hayatımıza giren bu yeni gerçeklikleri anlamaya çalışıyor, bu soyut gerçekliğin içinden zamanımızın canlı bir tablosunu ortaya çıkararak bugünü anlamlandırmaya, yaşadığımız çağ üzerine sorular sormaya çabalıyor.
Seyirci, genç kontrtenor Anıl Aslan’ın nefis aryasının eşliğinde çıktığı bu yolculukta yaşadıklarını kimi zaman tam olarak çözemese de yolculuktan müthiş zevk alıyor.
Kayhan Berkin’in hem mantığa hem duygulara hitap eden, didik didik ettiği zor metnin anlaşılamayanını açıklamadan hissettiren parlak yorumu bu yolculuğun keyfini kat kat arttırıyor. Oyuncu olarak Ayşe Lebriz Berkem, Nergis Öztürk ve Okan Urun ile birlikte olduğu ekibin toplu performansı kusursuz.
Oyun, 1863’teki Londra metrosundan sonra, dünyanın en eski ikinci metrosu Tünel’in istasyon binası olan, İBB’nin restore ederek bir kültür merkezine dönüştürdiği Metro Han’ın üst katında oynanıyor. Merve Yörük’ün mekâna özgü performatif bir enstalasyon ile oyun alanını bir yazarın çalışma odasına, bir müze/eve dönüştürmesi çok başarılı. Çepeçevre dış mekâna açılan pencereleriyle aydınlatılmaya son derece elverişsiz ortamda Ayşe Sedef Ayter’in ışık tasarımı harika. Oyuna sözsüz olarak katılan, ancak finalde ‘bitti’ diyen reji asistanı Beyza Elçin Işığan’ın sevimliliği cabası…
Özgün ve ayrıksı bir metnin benzersiz bir mekânda farklı ve çok etkileyici sahnelenmesi, yılın en ilgi çeken, konuşulan tiyatro olaylarından biri olmaya aday. İzlenmesi şart.
Sezon boyunca Metro Han’da olacak. İyi seyirler.