24 Mayıs 2023…
Ayağımın tozuyla havaalanından hastaneye koşturuyorum. Ter içinde, nefes nefeseyim.
Saat 21.00.
Hastanenin kapıları kapalı, ışıkları söndürülmüş… Sanki bir ölüm sessizliği var etrafta… Giriş için Acil bölümüne yöneliyorum.
“Babam ambulansla getirilmiş, durumu kritikmiş.”
“Ziyaret saati bitti, yarın gelin” diyor görevli…
“Yapmayın, 3.000 kilometre yoldan geldim yurtdışından, hızlıca bir görmeme izin verin lütfen” diyorum.
Anlayışlı, empati kurabilen güvenlik görevlisi izin veriyor, yattığı katı tarif ediyor, kendisine çok müteşekkirim. Odayı buluyorum, giriyorum. Babam oldukça solgun görünüyor.
“Geldin ya, hadi beni çıkart buradan, eve götür” diyor.
“Babacığım biraz rahatsızlanmışsın, doktorlar, hemşireler çok iyi bakıyorlar sana. Toparlanıp güçlenince, iyileşir iyileşmez seni çıkartacağız buradan” diyorum.
Elimi sıkıyor, bırakmak istemiyor. Çok şükür babamı sağ salim, hayatta gördüm, biraz içim rahatlıyor.
***
Teşhisin zatürree olduğu söyleniyor ertesi gün, nefes almakta zorlanıyor, yatağında çok huzursuz…
“Bana geçmişten anlat biraz baba, nasıl bir çocuktum?”
“Usluydun, sessizdin, çok çalışkandın.”
Hastane odasının penceresi Galata Kulesini görüyor.
“Balat’ta doğdum ama 12 yaşında Kuledibi’ne taşındık, gençliğim buralarda geçti” diyor.
Sürekli yüzündeki oksijen maskesini çıkartmaya, parmağına takılı ölçeri sökmeye çalışıyor. Ne ben ne hemşireler onu rahatlatamıyoruz. Aklıma Türk Sanat Müziğini ne kadar sevdiği geliyor. Yıllarca sanat müziği eserlerini küçük defterlerine kaydetmiş hem yazmış hem söylemiş gerçek bir sanat müziği aşığı babam, üstelik harika bir sesi var. Odadaki televizyonu açıyorum, müzik kanalını buluyorum. Muazzez Ersoy, Mustafa Keser, ardarda hep sevdiği şarkılar, hepsini ezbere biliyor. Birlikte eşlik ediyoruz, nameler çınlıyor hastane odasında… Çok memnun oluyor, kasları gevşiyor, biraz sakinleşiyor. İki elimi sıkı sıkıya tutuyor, kollarını ileri geri sallıyor, uzun süre hiç bırakmıyor. Sanki birlikte dans ediyoruz şarkıların eşliğinde… Gülümsüyor.
Babam gençlik yıllarında birçok dans yarışması kazanmış harika bir dansçı aynı zamanda... 1991 yılında eşim Harun’la düğün gecemizde babamla birlikte ettiğimiz dans dillere destan olmuştu. Babamla en güzel, en özel, en değerli anılarımdan biri... Hasta yatağında bu yaptığımızın ‘SON DANS’ olacağını o gün bilemezdim tabii…
***
Ertesi gün babam yoğun bakıma alındı, entübe edildi. Beş buçuk ay süren mücadelesi 6 Kasım gecesi sona erdi, çok yorulmuştu.
Artık yetim kaldım.
İnsan babası yaşadıkça hep çocuk kalırmış. Ne kadar doğru… Üstelik baba-kız ilişkisi oldukça özeldir, babam benim kahramanımdı hep…
Şahsına münhasırdı. Her zaman dik dururdu, gururluydu, inatçıydı. Sözlerini tartardı, boş konuşmazdı, boş konuşanları da hiç sevmezdi. İstanbul beyefendisiydi. Pragmatikti, karizmatikti. Analitik düşünmeyi, sakin olmayı, olaylara geniş açıdan bakmayı hep ondan öğrendim. Küçücükten ayaklarım yere bassın isterdi, o nedenle şımartmazdı, aksine zorlardı beni… Otoriter bir babaydı. Kendini beğenmişliği, abartıyı, aşırılığı, yılışıklığı, israfı hiç tasvip etmezdi. Dürüst insan olmayı, doğru bildiğim yolda gitmeyi, zorluklardan yılmamayı, kimseye bilerek/isteyerek zarar vermemeyi, yalan söylememeyi hep ondan öğrendim.
***
Selman babam, artık Kurtuluş Börekçisinde buluşup çok sevdiğin poğaçalardan yiyemeyeceğiz.
“Nasılsın babacığım?” dediğimde “Şükür ayaktayız” diyen sesini duyamayacağım.
Her biri ayrı bir hayat dersi olan Mahmutpaşa hikayelerini senden dinleyemeyeceğim.
Ekonomi, finans, hukuk konularında engin bilgilerinden feyz alamayacağım, sana danışamayacağım.
Hastaneden çıkınca birlikte kebap yemeye gidecektik, olmadı.
O çok sevdiğin sütlü çikolatalar bile yetim artık sensiz…
Ama sana yaraşır şekilde, beni yetiştirdiğin yolda devam edeceğim Allah ömür verdikçe… Gece gökyüzünde en çok parlayan yıldızda seni göreceğim. Beni izlediğine, koruyucu meleğim olduğuna inanacağım.
Babacığım acıların dindi artık, yolun ışık olsun, nurlar içinde, huzur içinde yat, mekânın cennet olsun.
Sana çok sevdiğim bir şarkının nakaratıyla veda etmek istiyorum: Michel Sardou ve Garou’nun birlikte yorumladıkları bir şarkı: La riviere de notre enfance (Çocukluğumuzun nehri).
Ce n'est pas du sang qui coule dans nos veines / C'est la rivière de notre enfance
Ce n'est pas sa mort qui me fait d'la peine/ C'est de n'plus voir mon père qui danse
Damarlarımızda akan kan değil, çocukluğumuzun nehri
Beni üzen ölümü değil, bir daha babamı dans ederken göremeyecek olmak…
Paris, 16 Kasım 2023