•İsraillilerin halihazırdaki duygusunun/tepkisinin “savaş” olduğunu ifade etmek herhalde yanlış olmayacaktır. Bunu sadece askeri anlamda bir savaşma olarak görmemek lazım. Nitekim, 7 Ekim saldırısının yarattığı stres, artık Yahudilerin Yahudi oldukları için hayati tehditle karşı karşıya kalmayacakları bir ülke olarak kurulmuş olan İsrail´in de güvenli olmadığının aniden algılanmış olmasına dayanıyor. Oysa tam da bu güvenlik ihtiyacı sebebiyle, birçok ülkede azınlık olarak bulunan Yahudiler, İsrail´e göç ediyorlardı. Bir anlamda, bu varoluşsal tehdit karşısında binlerce yıl boyu “kaç-don” gibi cevapların işe yaramadığını görmüş olan bir millet “savaşıyor”. Burada ilginç olan bir başka nokta ise, İsrail´in savaşma cevabının, binlerce yıllık travmasına rağmen, ne Filistin ne de dünya kamuoyunu memnun etmeye çalışmaktan alabildiğine uzak olacak kadar baskın olması. oİDİL ELVERİŞ – www.yeniarayis.com •Bu Haftanın “Takılanlar”ı
Logosunda İbranice ve Arap harfleriyle “Herkes İçin Bir Ülke (A Land For All)” yazan örgütü her iki kadının da başını çektiği “barış” grupları desteklemekte.
Parola “Ayrılık Değil Ortaklık…”
Peki bu başlıkların altını nasıl dolduruyorlar?
“Barış için savaşanların eş yöneticisi” Rana Salman şöyle açıklıyor:
“Kabul etsek de etmesek de birlikte yaşıyoruz. Birlikte çalışıyoruz. Karışık şehirlerimiz var.
Her zaman tek devlet, iki devlete takılı kaldık. Üçüncü bir çözüm bulunmalı. Bu da mümkün.”
Rana Salman “İsrailliler, Holokost’tan bu yana ilk kez Filistinlilerle aynı acıyı hissediyorlar. Bu da İsraillilerin ve Filistinlilerin üçüncü yolu kabul edebilecekleri bir psikolojik ortam” görüşünde.
Grubun İsrailli ve Filistinli üyeleri geçenlerde bir araya geldiler.
Durumun “acı verici ama ilham verici de olduğu” görüşüne vardılar.
….
Şimdi iki tarafın da genç nesilleri onların “barış misyonlarını sürdürmek”, savaşın noktalanmasından sonra “yeni düzen” görüşmelerinde yer almak istiyorlar.
“Bitahon” İbranice “güvenlik” anlamına gelen bir kelime.
Sorunun da çözümün de kökü aynı.
İsrailliler ancak “kabul” ve “güvenlik (bitahon)” bulduğunda Filistinliler “özgürlük” kazanacak.
İki tarafta da bunu görmeli.
Daha önceki yazılarımdan birinde Yahudi ve Müslüman Filistinlilerin hâlâ birlikte, barış ve bir aile ortamında yaşamayı sürdürdükleri “barış köyünü” anlatmıştım.
Bu yazımda da yansıttığım “herkes için bir ülke (A Land For All)” örgütü ve onun eş başkanları olan genç kadınlar da şu karanlıkta Çetin Altan’ın söylemiyle “bir avuç gökyüzü” umudu veriyorlar.
https://www.milliyet.com.tr/yazarlar/guneri-civaoglu/ucuncu-yol-ortak-vatan-iki-eyalet-7036684
https://www.milliyet.com.tr/yazarlar/guneri-civaoglu/imrendigim-iki-gazeteci-7034705
Bütün bu şiddet ve olumsuzluklara karşın İsrail barış kampının görev başında olduğunu ve barışın tek çözüm olduğu fikrini tekrar yeşertmek için çaba harcadıklarını görüyoruz.
Breaking the Silence (Sessizliği Kırmak) isimli STK’da çalışan Ariel Bernstein da barışı yeşertmeye çalışanlardan.
2014’te İsrail Ordusu’nun Gazze’ye yaptığı operasyonda ev- ev savaşırken “Çözüm bu değil” diyerek barış aktivisti olmuş. Bugünkü savaşının ideolojik olduğunu belirtiyor. Bernstein artık topluma çatışma ve nefret pompalayan ekstremistlere karşı savaşıyor. Filistinli yoldaşları ile birlikte işgali sona erdirip siyasi bir anlaşmanın yapılması için çaba harcıyor.
“Savaş sona erdiğinde bu son değil, başlangıç olacak. Bu topraklarda yaşayan her iki ulus da birbirlerini yok etmekten daha iyi bir geleceği hak ediyor.”
7 Ekim’de, anne ve babasını kaybeden Moaz İnon, İsrail vatandaşı Filistinli ortağı ile işgal altındaki topraklara turlar düzenleyerek Filistinliler ve hayatları hakkında farkındalık yaratmaya çalışan bir barış aktivisti. “Sadece anne babam için değil ölen herkes için ağlıyorum. İntikam değil barış istiyorum. Ateşkes istiyorum. Bu kanlı oyunun durdurulmasını istiyorum. Yeni bir gelecek istiyorum. Bütün insanlığa çağrı yapıyorum” diyor.
1995’te kurulan her iki taraftan da yakınlarını kaybeden yaslı aileleri bir araya getiren “The Parents Circle (Ebeveyn Çemberi)” adlı hareket de İsrailli ve Filistinlileri acılarının birleştirmesi için çabalarını sürdürüyor. 18 Ekim’de düzenledikleri çevrim içi anma törenine 7 Ekim’den bu yana hayatını kaybeden İsrailli ve Filistinlilerin aileleri katıldı. Yaklaşık 1000 aile birlikte sevdiklerinin yasını tuttular.
Bu acı günlerde bütün bu gelişmeler umut veriyor.
https://fikirturu.com/jeo-strateji/israil-baris-kampinin-en-cetin-sinavi/
İsrail neden kaybediyor havayı? Çünkü okullara, hastanelere saldırıyor. 100’den fazla BM görevlisi Gazze’de öldürülmüş. İki devletli çözüm iyice seslendirilmeye başlandı. Bütün mesele Gazze’nin geçici bir süre hangi statüde olacağı. Oraya altyapının kurulması için bir BM gücü konulması gerektiği üzerinde duruluyor. Tabii bir NATO gücü olursa İrlanda, Norveç gibi ülkeler önde gelecek. İsrail’in Türkiye’yi isteyeceğini zannetmiyorum Hamas beyanatları sebebiyle.
İsrail’in içinde de hava değişti. Orada da protestolar yapılıyor, orada da artık bu iş çok uzadı deniyor. ABD, haftalardan bahsederken harbin sonu için İsrail aylardan bahsediyor. ABD’nin sesi daha biraz gür çıkmaya başladı. Durumun geç de olsa farkında vardılar. Netanyahu’ya ‘yeter artık’ demeye getiriyorlar.
https://serbestiyet.com/featured/butun-dunyada-hava-israilin-aleyhine-donuyor-148358/
https://www.bbc.com/turkce/articles/c3g2zr0xp2vo
https://www.bbc.com/turkce/articles/cv2z91ny572o
https://www.dunya.com/kose-yazisi/en-etkili-boykot-yontemi-nedir/710678
Her ne kadar Batı bloğunun yeknesak duruşu sarsılsa ve sarsılmaya devam edecek olsa da ABD’nin İsrail’e verdiği açık çek hala devam ediyor. İsrail için bu destek hayati. Desteğin devam etmesindeki en büyük etkenlerden biri de kamuoyu desteği. Özellikle son bir haftadır gerek İsrail muhalefeti gerek Amerikalı kanaat önderleri bu desteğin devam etmesi için Netanyahu yerine daha “ılımlı” bir kişinin İsrail’de dümeni eline alması, Netanyahu’nun başbakanlığı bırakması gerektiğini söylüyor. İsrail’in ana muhalefet lideri Yair Lapid’in Netanyahu’ya istifa çağrısının da temel sebebi bu.
Bu görüşü savunanlara göre, Netanyahu’nun istifa etmesi İsrail’in kaybetmeye başladığı kamuoyu savaşında rüzgarı tersine çevirebilir. Fakat kaçırdıkları bir nokta var. Londra, Paris, New York sokağını dolduranlar Netanyahu’ya muhalefet etmek için yürümüyorlar, bağırmıyorlar. İsrail’in ordusuyla, bütün resmi kurumlarıyla Gazze’de savaş suçlarını doğuran saldırılarını protesto ediyorlar. Ve ülkenin %20’sini oluşturan İsrailli Arapları temsil eden partiler hariç, bütün muhalefet de Netanyahu hükümetinin resmi politikasının arkasına dizilmiş durumda. Yair Lapid, ülkenin liberal yüzü olarak BBC’ye, CNN’e çıkıyor, Trudeau, Macron gibi liderlere yanıt veriyor, Naftali Bennett Gazze’deki bombardımanı destekliyor, Gantz savaş kabinesine dahi katılabiliyor. İsrail muhalefeti, Netanyahu’yu Gazze için verdiği askeri emirlerden dolayı eleştirmiyor, kamuoyu savaşını hem yerelde hem de uluslararası düzeyde kaybettiği için istifasını istiyor.
Netanyahu istifa eder ve kabinedeki radikal sağcılar koltuklarını kaybederse büyük ihtimalle İsrail’in kolektif bir şekilde Filistinlileri cezalandırması sona ermeyecek, birden barış masaları kurulup Gazzelilerin yıkılan evleri inşa edilmeyecek. Belki “nükleer silah kullanalım” diyen, Hamas tutuklularına 7/24 ulusal marş dinletilen hapishaneleri videoyla gösteren, Filistinli sivillere karşı soykırım dilini kullanan bakanlar, siyasetçiler sahneden inecek, fakat hastaneler, kiliseler bombalanmaya, kadınlar ve çocuklar öldürülmeye devam edecek. Yani rejim biraz daha güleryüzlü ve “presentable” olacak, fakat Filistinlilerin yaşadığı zulüm baki kalacak. Bu durumda da Batı’da sokağa çıkanların, Netanyahu’nun olası bir istifasında veya görevden alınmasında “Tamam, sıkıntı yok” diyip eve dönmesi, Filistinli çocukların çığlıklarına kulaklarını kapaması pek mümkün değil. Batılıların tepkisi İsrail’deki koalisyon kombinasyonlarına karşı değil, İsrail’in bütün ana akım partilerin üzerinde uzlaştığı resmi savaş politikalarına yönelik.
Evet, İsrail dünyadaki kamuoyu savaşını kaybediyor. Batı’daki vicdanlı insanlar, solcular, Müslümanlar, gençler, üniversite öğrencileri, barış yanlısı Yahudiler sokakları Filistinli çocuklar için dolduruyor, hükümetlerine İsrail’in savaş suçlarını finanse etmemesi için baskı kuruyor. Batı dün Ukrayna’da savunduğu evrensel değerlerden söz konusu Filistin olunca uzaklaşırken, sokakları dolduran insanlar bu iki yüzlülüğü hükümetlerin yüzüne vuruyor, yaklaşan seçimleri hatırlatıyor, toplantı ve gösteri hakkının önüne konan her türlü engeli yırtıp atıyor.
Bütün bunlar karşısında İsrail’in rüzgarı tersine döndürmek için elinde kalan tek kozu ise Netanyahu’yu harcamak. Fakat bu da işe yaramayacak. Zira eşik çoktan aşıldı. Bunu anlamak için Londra, Paris, New York sokaklarına bakmak yeterli.
https://serbestiyet.com/gunun-yazilari/batinin-israile-verdigi-kredi-bitiyor-mu-148658/
Erdoğan perde önünde İsrail’e karşı sert tutum alırken, perde gerisinde farklı bir durum olduğu da ortaya çıktı İİT zirvesinde; Toplantıdan sızan bilgiler, zirve öncesinde bildiri taslağı hazırlanırken, İran’ın Müslüman ülkelerin İsrail’e ekonomik ambargo uygulamalarının da bildiriye koyulmasını istediğini gösteriyor. Ancak Arap basını, buna en çok karşı çıkan ülkelerin başında Türkiye ve Azerbaycan’ın geldiğini iddia etti. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Netenyahu başkanlığındaki sağcı hükümet ile İsrail devletini birbirinden ayırdığı yaklaşım, Suudi Arabistan’da da devam etmiş, belli.
https://www.ekonomim.com/kose-yazisi/musluman-aleminde-hamasin-adi-yok/715531
Hesapların tutmamasının önde gelen nedeni, bütün denklemlerin bir çarpanının 7 Ekim’de çok sayıda İsrailli sivili öldürüp bazılarını rehin alan Hamas olması. Yakın zamana kadar El Kaide ve IŞİD’in terör eylemlerine maruz kalan ve her an yeni saldırılar için alarm halinde olan Batı’nın gözünde Hamas’ın onlardan pek bir farkı olduğu söylenemez.
İslamcı ideolojiyi Filistin davasının önüne geçiren, İsrail devletinin varlığını kabul etmeyen, davası uğruna sivilleri katletmeyi de meşru gören bu örgütü başka dinlerden ya dinle ilişkisi olmayan insanlara, hatta kendi halindeki Müslümanlara da sevdirebilmek ya da en azından empatik bakmalarını sağlayabilmek çok zor, belki de imkansız. Kaldı ki Hamas’ın -tıpkı diğer radikal İslamcı örgütler gibi- kendisini sevdirmek diye bir derdi, çalışması yok.
https://medyascope.tv/2023/11/19/rusen-cakir-yazdi-herkes-hamasi-erdogan-gibi-sevmek-zorunda-mi/
Aslında aşırılık, etnik temizlik ve orantısız güç kullanma alışkanlığı İsrail’in kuruluşundan itibaren hep olageldi; ama son otuz yılda ve bilhassa Oslo Barış Süreci’nin çöp sepetine atılmasından bu yana karşısında bir ordu olmadığı halde İsrail’in sivillere karşı uyguladığı şiddetin orantısızlığı ve adil iki devletli bir çözüme karşı olduğu gerçeği giderek artan bir oranda dünya kamuoylarının dikkatini çeker hale gelmişti. Özellikle 7 Ekim’den bu yana İsrail’in kitlesel olarak bebek/çocuk öldüren bir devlet görüntüsü vermesi ve bütün bunların Amerika’nın çok kutuplu bir dünya düzeninin yerleşmesine engel olmak için dünyanın her yerinde savaş çıkarmaktan çekinmediği bir ortamda yaşanması Batı’nın ‘yüksek ahlaki ilkeler’ silahının kendisine çevrilmesine neden oldu. Ukrayna’da Rusya’ya karşı çoğu ispatlanamayan iddiaların (Bucha katliamı vd.) katbekat fazlasını İsrail göstere göstere yaparken Vaşington’un ısrarla ateşkes, gerginliği azaltma ve savaş hukuku gibi kelimeleri/kavramları telaffuz etmemesi ve sürekli olarak İsrail’in kendini savunma hakkı olduğuna vurgu yapması hafızalarda uzunca bir süre tazeliğini koruyacaktır.
https://harici.com.tr/israil-kolektif-batinin-tabutuna-civi-cakmakla-mesgul/
Tüm krizler gibi Gazze krizi de sona erecektir. Bu da Ortadoğu’daki diğer diplomatik çabaların askıya alınmasına neden olacak ve haftalar değil aylar sürecek gibi görünüyor. İsrail askerleri Gazze’de olduğu sürece, Biden yönetiminin arabuluculuk yaptığı dolaylı İsrail-Suudi diyaloğunun yeniden ivme kazanma şansı yok denecek kadar az. Gazze’deki savaş yeni ve daha esnek bir İsrail hükümetine yol açarsa belki de daha az engel teşkil edecektir. Müzakere masasına dönme ihtimali hiç olmadığı kadar yüksek.
İsrail-Suudi görüşmelerine nihai olarak geri dönülmesi, Riyad’ın istek listesindeki ABD-Suudi müzakerelerine de geri dönülmesi anlamına gelecektir: Washington’un diğerlerine uyguladığı güvenlik önlemlerinin sınırlamaları olmaksızın Suudi nükleer gelişimine bir güvenlik garantisi ve ABD desteği.
Eğer ABD İsrail-Suudi diplomasisine yeniden odaklanabilirse, İsrail-Suudi normalleşmesinin getireceği ödülün yeni ABD askeri taahhütlerine ve bölgede nükleer silahların yayılma riskinin artmasına değip değmeyeceğini düşünmelidir. Ancak Washington şimdilik bu tür endişeleri bir kenara bırakabilir: Gazze’deki çatışma sürdüğü müddetçe İsrail-Suudi anlaşması buz üstünde kalmaya devam edecek.”
https://fikirturu.com/jeo-strateji/gazzedeki-savas-suudi-arabistan-icin-ne/
Örgütsel düzeyde ise İsrail ve pek çok Batı ülkesi tarafından Hamas'ın meşruiyeti kabul edilmezken Ramallah merkezli Filistin Yönetimi, varlık sebebine de uygun biçimde Batı Şeria’nın bir bölümünde Filistinlilerin kendi kendini yönetecekleri bir entite olarak daha meşru bir çizgide görülüyor. Bu durum aynı zamanda İsrail’in güvenlik kaygıları açısından da farklılık yaratıyor. 7 Ekim saldırılarına kadar Gazze, hava harekatı ve füze savunma sistemleriyle kontrol altında tutulabilecek askeri bir hedef olarak görülüyordu. Batı Şeria ise Yahudi yerleşimlerinin genişletilmesi yoluyla gelecekteki İsrail Devleti’nin sınırlarının belirleneceği "doğal" bir yayılma alanı olarak görülüyordu. Dolayısıyla hakim siyasal liderliğin hem kurumsal hem ideolojik anlamda farklılığı, İsrail ile kurulan ilişkilerin abluka ya da teritoryel yayılma şeklinde tezahür eden farklı doğası ve İsrail ile olan askeri ilişkilerindeki farklılık, Gazze ve Batı Şeria’nın zaman zaman iki ayrı birim olarak görülmesine yol açıyor. Ancak bu algı örgütlerin söylemleri düzeyinde ya da halk düzeyinde görülmüyor. Gazze’de yaşananlara Batı Şeria’da verilen tepkiler ya da Batı Şeria’da yaşanan olaylara Gazze’deki Filistinlilerin tepkileri bunu gösteriyor. Hatta İsrail yurttaşı Filistin vatandaşlarının da bu kolektif bilincin tamamen dışında olmadıkları Mayıs 2021 olaylarının İsrail’in Arap-Yahudi kentlerine sıçraması sürecinde ortaya çıkmıştı. Dolayısıyla Filistin hareketinin birbiriyle rekabet eden aktörler öncülüğünde fiili olarak Gazze ve Batı Şeria olarak ikiye ayrılmasına ve bu ayrımın gittikçe yerleşmesine rağmen işgal karşıtı köklü bir siyasal bilincin varlığı çoklu Filistin tahayyüllerine meydan okuyor.
https://www.aa.com.tr/tr/analiz/gorus-filistin-devleti-bir-bolunme-ve-birlik-hikayesi/3054548
Sartre Antisemitizmi canevinden vuruyor:
"Antisemit, 'kendisinden,kendi vicdanından,kendi özgürlüğünden, içgüdülerinden,sorumluluklarından, yalnızlığından, değişimden,toplumdan ve dünyadan, Yahudiler dışındaki her şeyden' korkar. O,'korkaklığını kabul etmek istemeyen korkaktır'"
https://twitter.com/RErsina/status/1725791492382285975
Şu solculara (tüm dünyadaki) bazen o kadar üzülüyorum ki. Aslında o kadar temiz yürekli ve vicdanlılar ki sırf bu yüzden anlatılan yalan dolanlar üzerinden İsrail'i haksız bulup Filistin'i deliler gibi savunuyorlar. Bana da o yalanları anlatsalardı, ben de öyle düşünürdüm muhakkak. Ama işte doğruyu anlatmak bu yüzden gerekiyor. Ortada 75 yıllık bir işgal falan yok. Ortada Filistin halkını düşünen bir milli mücadele hareketi falan devrimciler falan yok, dümdüz kendi halkına bile şiddet uygulayan bir örgüt var. Ne olursa olsun Hamas'ın karşısında, Filistin halkının yanında durmak doğru yerdir. Filistinliler de İsrailliler de o toprakta kendi ülkelerinde yaşayacaklar bir şekilde, başka bir ihtimal yok. Son söz, illa barış gelecek.
https://twitter.com/DLeilaErtug/status/1724479019318390923
Israel'de cok enteresan bir yonetim anlayisi surduruluyor. Fransa'da Macron Israel'i elestiren bir cumle ediyor, Netanyahu tweet atarak cevap veriyor ve ardindan Gantz telefonla arayip Macron ile konusuyor. Kanada'da Trudeau Israel'i elestiren bir cumle ediyor ve yine Netanyahu tweet atarak cevap veriyor ama ardindan bu sefer de Gantz Trudeau'yu telefonla arayip konusuyor. Sorular:
1)Netanyahu neden telefonla arayip konusmuyor?
2)Neden Gantz konusuyor?
3)Israel'in ise yaramaz Disisleri Bakani Eli Cohen ne is yapiyor?
https://twitter.com/gbehiri/status/1725157611757076617
Harekât tamamlandığında (şimdiye dek pek bir direniş gösterdiği söylenemeyecek hatta ortadan kaybolmayı yeğlediği anlaşılan) Hamas’ın yok olacağı veya kökünün kazınacağı nereden belli? Batı Şeria ve Doğu Kudüs giderek infilaka yaklaşmıyor mu? Kuzey yarı bitince güneyde ne olacak? Harekât bitince Gazze’nin veya (öyle sanmasam da) yalnızca kuzeyle sınırlı kalsa da oranın durumu, yönetimi ne olacak? Tüm bu yerle bir edilen altyapı ve üstyapıyı kim, ne zaman, hangi kaynakla, nasıl yeniden inşa edecek? Edebilecek mi?
https://medyascope.tv/2023/11/18/aydin-selcen-yazdi-cehresi-degisen-yalnizca-gazze-degil/
Tüm bu bilgilerin ışığında ise, İsraillilerin halihazırdaki duygusunun/tepkisinin “savaş” olduğunu ifade etmek herhalde yanlış olmayacaktır. Bunu sadece askeri anlamda bir savaşma olarak görmemek lazım. Nitekim, 7 Ekim saldırısının yarattığı stres, artık Yahudilerin Yahudi oldukları için hayati tehditle karşı karşıya kalmayacakları bir ülke olarak kurulmuş olan İsrail’in de güvenli olmadığının aniden algılanmış olmasına dayanıyor. Oysa tam da bu güvenlik ihtiyacı sebebiyle, birçok ülkede azınlık olarak bulunan Yahudiler, İsrail’e göç ediyorlardı. Bir anlamda, bu varoluşsal tehdit karşısında binlerce yıl boyu “kaç-don” gibi cevapların işe yaramadığını görmüş olan bir millet “savaşıyor”. Burada ilginç olan bir başka nokta ise, İsrail’in savaşma cevabının, binlerce yıllık travmasına rağmen, ne Filistin ne de dünya kamuoyunu memnun etmeye çalışmaktan alabildiğine uzak olacak kadar baskın olması.
Bu açıkladıklarım ışığında, “Söz konusu stres/tehdit durumundan çıkabilmek için ne yapılması gerek?” sorusuna, ateşkesin bu süreçte önemli bir rol oynayabileceği şeklinde bir cevap verilebilir. Dolayısıyla ateşkese; sadece insani, siyasi bir gerek yahut öneri olarak görmenin ötesinde; burada açıklamaya çalıştığım “savaş” cevabından uzaklaşılabilmek için gereken önemli bir “ara” olarak bakmalıyız. Ateşkes aynı zamanda, birbirleri ile defalarca rehine müzakeresinde yer almış tarafların, bu sefer de Gazze’deki yüzlerce rehineye ilişkin sonuç elde edebilmesi için ihtiyaç duydukları bir durum. Diğer yandan, sadece “savaşma” tepkisi veren tarafı değil, şu anda mecburen “kaçma” tepkisi vermek zorunda kalan taraf olarak Filistinlilerin de düşüncelerini organize etme, diğerinin anlaşmazlığa dair perspektifini dikkate alma, davranış ve iletişimi doğru yorumlama, yeni bilgiyi alma veya iyi düşünülmüş kararlar verme gibi birçok konuda başarılı olamayacak durumda olduğunu düşünmek durumundayız.
Üst düzey komutanlar savaş planının beklenenden daha hızlı ilerlediğini, Hamas’a görülmemiş bir baskı uygulandığını söylüyorlar. Gazze'de şu anda üç tümen görev yapıyor ve bunların ilerleyişi her adımda topçu ateşi, helikopterler, insansız hava araçları ve savaş uçaklarıyla destekleniyor. Gazze Şehri'ni kuzey, güney, batı ve doğudan kuşatan güçler, kentin içinde ve altında bulunan Hamas’ın komuta ve kontrol merkezlerini çevreliyor. İsrail Muharip İstihkam Birliği, askerlerin ilerlediği hatlarda Hamas'a ait her bir şaft ve tüneli bulup bombalıyor.
Orduya göre Hamas şu ana dek askerlerle doğrudan çarpışmaktan çoğunlukla kaçındı, avantajını kullanarak askerlere tünellerde pusu kurup saldırmayı ve güzergâhlarına bubi tuzakları kurmayı tercih etti.
İsrail’in verdiği kayıplar şu an itibariyle planlardaki ön tahminlerin düşük aralığında. Son 10 yılda ABD ve başka güçlerin girdiği benzer savaşlara, örneğin Musul ve Rakka'da İslam Devleti'ne karşı verilen mücadeleye dayanarak yapılan tahminler günlük dört ila 20 arasında bir ölü sayısına işaret ediyordu. Rakamlar şimdilik daha düşük. Ancak Hamas da herhangi bir çöküntü belirtisi göstermiyor ve askeri gücünü büyük ölçüde koruyor.
Eğer iki devletli bir plan İsrail tarafından çekincelerle de olsa benimsenirse, bu durum İsrail'in Gazze'deki savaşını gerekli bir meşru müdafaa ve kalıcı bir barışın başlangıcı olarak gördüğünü dünya nezdinde pekiştirecektir. Ve eğer böyle bir plan Filistin Yönetimi tarafından çekincelerle de olsa benimsenirse, bu da yönetimin İsrail'in yanı sıra Filistinliler için bağımsız bir gelecek şekillendirmede Hamas'a alternatif olma niyetini ve Hamas'ın çılgınlığına seyirci ya da kurbanı olmayacağını pekiştirecektir.
https://gazeteoksijen.com/yazarlar/thomas-l-friedman/israil-seyahatimin-en-onemli-ani-194786
https://www.fibhaber.com/kirsehirde-bir-yahudi-kampi
https://www.aydinlik.com.tr/koseyazisi/turk-sinagogu-ve-nazilerin-kasim-katliami-434539
https://www.youtube.com/watch?v=tmkrcnKH5rQ