Evrenin temel adaletsizliğiyle ve her nesilde var olan korkunç, hak edilmemiş acıların olasılığıyla ilgilenen İyov Kitabı (JOB), yıllar boyunca pek çok düşünürü büyüledi. Bunların en tanınmışlarından biri, onlarca yıl boyunca, bu kitabı öğreten ve onun hakkında kapsamlı yazılar yazan, Holokost´tan sağ kurtulan Yahudi ve Nobel ödüllü Elie Wiesel´di.
Elie Wiesel, İyov Kitabıyla ilgili kendi deneyimine ilişkin şunları yazdı:
“Yıllarca İyov beni bırakmadı; beni rahatsız etmeye devam etti. Dosyası açık kaldı, sorular yanıtsız kaldı.”
Acı çekmenin cevabı yok ama başka bir şey var
Tanrı ve Şeytan’ın elinde yaşadığı acı (Wiesel bu konuda Tanrı’yı Şeytan’dan çok daha fazla sorumlu tutuyor) ile ilgili İyov’un dindarlığa ilişkin sözleri şöyle: “Şeytan’ın tepkisine neden olan kişi Tanrı’dır. Ancak İyov hiçbir zaman dünyayla ilgili nihilist bir can sıkıntısına kapılmıyor. Aslında tam tersini yapıyor. Gücü yettiği anda daha dik duruyor, daha keskin görünüyor, daha yüksek sesle bağırıyor. Cevapları en azından Tanrı’nın kendisinden talep ediyor. Beklenmedik bir şekilde, kitabın sonunda Tanrı bir kasırga gibi İyov’un karşısına çıkıyor ve ilahi güç ile Kosmos’un ezici doğası hakkında hararetli bir konuşma yapıyor:
Kimdir bu öğütleri karartan, / Bilgisiz konuşmak mı? / Belinizi erkek gibi kuşatın; / Ben soracağım, sen de bana bilgi vereceksin. / Ben dünyanın temellerini attığımda neredeydin? / Anlayışın varsa konuş” (İyov 38:2-4).
Tanrı’nın konuşması bunaltıcıdır ve İyov’u sersemleterek sessizliğe büründürür, ancak İyov’un suçlamasına gerçekten yanıt vermez.
Ancak yine de bu bir yanıttır. Bu Wiesel için gerçekten önemliydi. Holokost’ta da yanıt yoktu. Ama bir yanıtı hak ediyordu.
Tanrı Holokost’ta 1,5 milyon Yahudi çocuğun yok olmasına neden izin verdi? Bu soruya kimse cevap veremez. Bazı şeylerin cevabı yoktur. Yine de sorunun bir yanıtı olabilir: Bunun başka kimsenin başına gelmemesini sağlayabiliriz.
İyov’daki gerçek mağdurlar
İyov Kitabı son derece rahatsız edicidir. İyov’un acısı çok büyüktür ve hak edilmemiştir. Adaletsizliğin en radikal şeklidir. Ancak kitapta en çok acı çeken kişi İyov bile değildir; onun çocuklarıdır. Muhtemelen dindar babalarından daha masum olan çocuklar her şeylerini ve hayatlarını kaybetmişlerdir. Ve İyov’un aksine, kitabın sonunda onlar yeniden canlandırılmıyor. Onlar sadece Şeytan’ın Tanrı ile, doğru bir adamın dindarlığı ödüllendirilmediği takdirde artık erdemli olamayacağına dair yaptığı iddiada bir rol oynamak için ölürler.
Elie Wiesel sık sık İyov’un çocuklarının acılarını dünya çapındaki savaşlarda tüm çocukların acılarıyla ilişkilendiriyordu. İyov bize, Bosnalı çocuklara, Ruandalı çocuklara, Kürt çocuklara, Endonezyalı çocuklara, Arap ve İsrailli çocuklara, Somalili çocuklara ve hiçbir şekilde kendilerinin yaratmadığı savaşlarda acı çeken dünya çapındaki sayısız diğer çocuklara kulak vermeniz gerektiğini hatırlatıyor.
Wiesel ayrıca kitabın Hıristiyan okumalarında sıklıkla alay edilen ve yerilen bir karakter olan İyov’un karısının rolü konusunda da duyarlıydı. O da en az İyov kadar acı çekiyor ve bunu da sessizce yapıyor. Kitapta en az sevdiği an, İyov’un, onun acısını paylaşan karısını azarladığı an oldu. İyov’un karısı ona şöyle dedi: “Sen hâlâ dürüstlüğünü koruyorsun! Tanrı’ya lanet et ve öl!”
Ancak İyov ona şöyle cevap verdi: “Her utanmaz kadının konuşabileceği gibi konuşuyorsun! Tanrı’dan sadece iyiliği kabul edip kötülüğü kabul etmemeli miyiz?” (İyov 2:9-10)
Bu azarlamanın ardından İyov’un karısı sessizliğe bürünür. Kitapta bir daha ondan hiç bahsedilmez. Kitabın sonunda İyov’un serveti geri kazanıldığında ve kendisine yeni çocuklar verildiğinde bile onun yeniden evlendiğini duymayız. Bunun nedeni İyov’un hâlâ evli oluşuydu. O da başından beri oradaydı, yanında acı çekiyordu ve onun acımazsız azarlaması karşısında sessiz kalıyor, karşı saldırıya geçmiyordu. Kendi duygularını gizliyordu. Wiesel onun hakkında şöyle yazıyor: “…Bir bakıma oyundaki tek iyi kişi o.”
Radikal bir kitap
Talmud’un hahamları İyov’un var olup olmadığını merak ediyordu. Bazıları onun zamanın başlangıcında, atalarımızın ya da belki Moşe’nin zamanında yaşadığını iddia ediyordu. Ancak diğerleri onun hiçbir zaman var olmadığını düşünüyordu. “Zavallı İyov,” diyordu Elie Wiesel, “O kadar çok acı çekiyor ki o gerçek bile değil.”
Belki de bu zamansız, bir zamanlar var olan atmosfer gerekliydi. Çünkü İyov Kitabı Mukaddes Kitabın her öğretisine başından beri meydan okuyor. Tanrı, İsrail ile ilişkisi konusunda, İbranice Tevrat’ın ana teması olan ilahi olandan asla beklemeyeceğimiz şekillerde hareket eder. Tanrı, Şeytan’la iddiaya giriyor. İyov’un haksız yere cezalandırılmasını Tanrı izliyor. Daha sonra Tanrı, İyov’a Tevrat’ta başka herhangi bir insanla yapılandan daha uzun bir konuşma yapmak üzere yeryüzüne iniyor. Ancak belki de kitabın en radikal kısmı en sonunda geliyor:
“Rab İyov’a bu sözleri söyledikten sonra, Rab Teman’lı Elifaz’a şöyle dedi: Sana ve iki arkadaşına çok kızgınım, çünkü sen kulum İyov’un söylediği gibi benim hakkında gerçekleri söylemedin.” (İyov 42:7)
İyov’un arkadaşları Elifaz, Bildad ve Sofar, İyov’un böyle bir cezayı hak etmek için günah işlemiş olması gerektiğini düşünüyorlardı. Bunu yaparken, günahın günaha göre cezalandırdığını söyleyen tipik bir Tevrat doktrinini desteklediler. Onlar açıkça Tesniye (Bamidbar) Kitabı’nın öğretilerinin uygulayıcılarıydı. Ancak burada Tanrı onları arkadaşlarını desteklemeye çağırıyor ve Tanrı’ya sövüp sayan İyov’un aslında haklı olduğunu belirtiyor. Aslında Tanrı şunu söylüyor: “Tevrat’tan alıntı yapsanız bile yanılıyorsunuz. Olanlar tamamen yıkıcı fakat gerekli.”
Haham Yitz Greenberg İyov’u şu şekilde açıklıyor: İyi ve kötü eylemlerin ödüllendirilmesi ve cezalandırılmasına ilişkin geleneksel teoloji çoğu zaman doğrudur, ancak her zaman değil. Tıpkı Newton mekaniğinin orta hızlarda doğru olması ancak, ışık hızına yaklaştığımızda doğru olmaması gibi, İyov’un Yahudi teolojisine ilişkin ifadesi de aşırı acı zamanlarında doğrudur. O zamanlarda normal teoloji bunu açıklamıyor. Ve Tevrat, kitabın ve özellikle bu satırın bir tür radikal teolojik tersine dönüşlerine izin veriyor.
Elie Wiesel bu konuda şunları yazdı: “İyov’un aynı zamanda hem inancını korumuş hem de ona isyan etmiş olması mümkündür. Umutsuzluğunun ve ıstırabının doruğuna ulaşarak yeni bir şey başarmış olması mümkündür: Bize isyan için imanın gerekli olduğunu ve ayrıca isyanın iman içinde mümkün olduğunu gösterdi. İkisinin birbirini çürütmek yerine güçlendirecek şekilde iç içe geçtiği bir zaman vardır.”
Elie Wiesel’in İyov’la özdeşleşmesi
Prof. Wiesel, savaştan hemen sonra Buchenwald’dan kurtuluş sırasında Amerikan ordusunun ve uluslararası yardım kuruluşlarının yetimlere kendileri için ne istediklerini sorduğunu anlatıyor. Bir kızın üç yıldır çikolata yemediği için çikolata istediğini ve bunu doğru hatırlayıp hatırlamadığını görmek istediğini söylüyor. Başka bir çocuk ise üşüdüğü için yün kazak istiyor. Elie Wiesel de Yahudi öğrenimine dönebilmek için bir cilt Talmud istemişti. İyov gibi o da acı çekmişti ama Tanrı’dan uzaklaşmaya niyeti yoktu; yanıtlar bekliyordu.
Savaşı takip eden yıllarda Fransa’daki bir yetimhanede yaşadığında, kitabı diğer çocuklara öğretirken Wiesel’in İyov’a bakış açısı kökten değişti. Bir serseri gibi görünen ve gerçek adını her zaman bir sır olarak saklayan gizemli bir gezgin, bilim adamı, dinlemek için durdu ve ardından Wiesel’in her şeyi yanlış anladığını söyleyerek dersi yarıda kesti. Sonunda, matematikten Talmud’a kadar her konuda bir dahi ve uzman olan ve yalnızca öğrencileri (Emanuel Levinas dahil) tarafından Şuşani ‘Şuşanlı kişi ‘olarak tanınan bu gizemli figür, onun öğretmeni ve akıl hocası oldu.
Elie Wiesel İyov’u sadece Şuşani ile birlikte incelemedi, aynı zamanda yüzyıllar boyunca kitap hakkında yorum yapan tüm büyüklerin gözünden de inceledi. İyov’un Kitabı’nı Talmud hahamlarının, Hasidik ustaların, Hıristiyan kurtuluş ilahiyatçılarının ve Bhagivad Gita’nın gözleriyle okudu. Akeda (Yitshak’ın Tanrı adına kurban edilmesi) dışında en çok uğraştığı metin buydu.
Aslında Wiesel, Avraam’ın Tanrı’nın emriyle isteyerek kurban edeceği sevgili oğlu Yitshak ile İyov arasında güçlü bir paralellik kuruyordu. İkisi de uzun bir hayat yaşadılar ama ikisi de yaşlı ve yıllara doymuş bir şekilde hayatlarını ‘Zaken Usva Yamim’ olarak sonlandırdılar. Wiesel, her ikisinin de yaşamaktan bıktığını yazıyor: “Ölüm geldiğinde, pişmanlık duymadan onun kendilerini taşımasına izin verdiler.”
İyov gibi Wiesel de cevap aramayı asla bırakmadı. Yazmayı asla bırakmadı. Konuşmayı asla bırakmadı. Elie Wiesel İyov’un haksız acılarla alakadar olmadığını, daha çok bu acılara verilen duygusal tepkilerle ilgili olduğunu yazdığında, içerisinde kendi yaşam deneyiminden de parçalar vardı. Şöyle diyordu: “Bu, korku ve ıstırapla ilgili bir hikâye, güçlü bir hikâye. İnsanların çok iyi bildiği duygular.”
İyov Kitabı’na basit cevaplar
İyov Kitabı hiçbir sorunu çözmez. Wiesel’in yazdığı gibi “Hikâyenin sonu bizi tatminsiz bırakıyor. Susuzluğumuz giderilemedi. Kitabı okuduktan sonra İyov hakkında daha önce bildiğimiz kadar çok şey biliyoruz, ama daha fazlasını değil. Tanrı’nın yollarını eskisi kadar çok ya da az anlıyoruz; ne daha az ne daha fazla. Tanrı’nın İyov’un acılarına karşı görünürdeki kayıtsızlığı, İyov’un Tanrı’nın mantığına teslim olunca görünürdeki teslimiyeti, arkadaşlarının onun denemelerine karşı aldatıcı şefkati… Bu kitap neyle ilgili? Cefa? İnanç? İsyan? Adalet? Fikirlerin çarpıtılması mı? Ailelerin çöküşü mü?”
Wiesel, bu soruların kesin cevaplarının olmadığına inanıyordu. Ancak özellikle de bu nedenle yine de onlarla boğuşmak zorunludur. Bu yüzden kitabı tekrar tekrar okudu, öğretti. Bu yüzden onu diğer büyük edebiyat eserleriyle ve nesiller boyu öğrencilerle birlikte okudu. Bu yüzden onu yanında tutuyordu. Çünkü İyov’a verilecek tek gerçek cevap onunla güreşmeye devam etmektir.
İyov bize kendimize yardım etmeyi öğretiyor
İyov bize sadece nasıl daha iyi bir müttefik olabileceğimiz veya acı çeken başkalarına nasıl destek olabileceğimiz konusunda dersler veren bir kitap değil, aynı zamanda kendi mücadeleci benliklerimiz için de uygulanabilir dersler içeriyor. İyov doğru olanın bile haksız yere mücadele ettiğini öğretir. İyov bize iyi olmamanın sorun olmadığını öğretiyor. İyov bize ne hissettiğimizi tekrar tekrar ifade etmenin önemini ve bunun bazen iyileşmeye giden bir yol olabileceğini öğretiyor. Sonunda İyov’un talihi geri döner; ona önceki servetinin ve çocuklarının iki katı verilir. Ölenlerin yerini doldurmuyorlar ama ona neşe veriyorlar. Bu şekilde İyov bize aynı zamanda derin kayıplarımızın en karanlık zamanlarında bile, yolun ilerisinde bir yerde beklemeyeceğimiz ışık anlarının olabileceğini öğretir.
Pratik uygulama
İyov Kitabı bize perde arkasında genellikle hakkında hiçbir şey bilmediğimiz bir ‘Kozmik Çatışma’nın sürdüğünü hatırlatır. Çoğu zaman Tanrı’nın bir şeye neden izin verdiğini merak ederiz ve resmin tamamını görmeden Tanrı’nın iyiliğini sorgular veya şüphe duyarız. İyov Kitabı bize her koşulda Tanrı’ya güvenmemizi öğretir. Tanrı’ya yalnızca anladığımız zaman değil, anlamadığımız için de güvenmeliyiz. Eğer Tanrı’nın yolları ‘kusursuz’ ise, o zaman onun yaptığı ve izin verdiği her şeyin de mükemmel olduğuna güvenebiliriz. Bu bize mümkün görünmeyebilir ama bizim aklımız Tanrı’nın aklı değildir. Onun bize hatırlattığı gibi, onun düşüncelerini mükemmel bir şekilde anlamayı beklemeyeceğimiz doğrudur: “Çünkü benim düşüncelerim, sizin düşüncelerimiz değildir, sizin yollarınız da benim yollarım değildir” diyor Rab. Çünkü gökler yerden ne kadar yüksekse, yollarım da sizin yollarınızdan, düşüncelerim düşüncelerinizden o kadar yüksektir” (İşaya 55:8-9). Ancak Tanrı’ya karşı sorumluluğumuz, anlasak da anlamazsak da ona itaat etmek, ona güvenmek ve onun iradesine teslim olmaktır.
Not: Yazdığım metnin konusu olan İyov (Job-Eyub) Kitabının öyküsünü Mukaddes Kitap’ta bulabilirsiniz. Bu yazıyı yazmamın birincil nedeni Yahudi ulusunun bin yıllar boyunca verdiği hayatta kalma mücadelelerini ve günümüzde hâlâ devam etmekte olan hayatta kalma mücadelesini daha iyi anlayabileceğimize taşıdığım inançtır.