Sayısız ödül ve unvan sahibi, oyunları dünyanın en önemli tiyatrolarında sahnelenen oyun yazarı, aktör, yönetmen Wajdi Mouawad 1968’de Lübnan’da doğmuş. İç savaştan kaçmak için ailece, 1977’de Fransa’ya, 1983’te Kanada’ya göç etmişler. National Theatre School of Canada mezunu Mouawad 2005’te, “Fransız tiyatro yönetmenlerinin çağcıl yazarlara ilgi göstermedikleri” gerekçesiyle Fransa’nın saygın Molière Ödülü’nü reddetmiş. Aynı yıl, yeni metinleri sahnelemeyi amaçlayan iki tiyatro topluluğu kurmuş; Montréal’de Abé Carré cé Carré ve Paris’te Au Carré de l'hypoténuse.
2007’den beri Ottawa’daki Ulusal Sanat Merkezi Fransız Tiyatrosu’nun sanat yönetmeni,
Paris’te La Colline Ulusal Tiyatrosu’nun sanat direktörü Mouawad’ın çoğunu bir ana tema etrafında gelişen diziler olarak, üçleme ya da dörtlemeler halinde yazdığı oyunları, mülteci ailesiyle yaşadığı göçebelikten, kimlik arayışından, kültürel yabancılaşmadan izler taşır. Yeni beşlemesi ‘Domestique / Domestik’ de, kişisel ve tarihsel gelişimini aile bireyleri üzerinden yansıtır. Yazdığı, yönettiği, oynadığı, dizinin oğul ile ilgili ilk oyunu, ‘Seuls / Yalnız’, 2017 festivalinin unutulmazıydı. Bu kez festivale, sahneyi Kanadalı usta Annick Bergeron’a bıraktığı, tek kişilik ikincisi ‘Sœurs / Kız Kardeşler’le konuk oldu. Beşleme, ‘Frères / Erkek Kardeşler’, ‘Père / Baba’, ‘Mère / Anne’yle tamamlanacak.
Mouawad’ın, uzun yıllardır işbirliği yaptığı Annick Bergeron’la ablasından esinlenerek yazdığı ‘Kız Kardeşler’ kar fırtınasında bir şarkıyla açılır. Uluslararası anlaşmazlıklarda arabulucu, başarılı Avukat Geneviève, bir konferans için zorlu hava şartlarında Montréal’den Ottawa’ya araba sürmektedir. Radyosunda çalan “Je ne suis qu'une chanson”, hissettiklerini yansıttığından ağlamaya, yokluğunu çektiklerinin ama henüz adlandıramadıklarının farkına varmaya başlar.
50’sine gelmiş, dayanma gücü tamamen tükenmiştir; yıllardır özenle koruduğu duygusal mekanizma dağılmaktadır. Henüz farkında değildir ama bardağı önemsiz ve gülünç bir nedenden taşıracak son damla, fırtına yüzünden Ottawa’da kalmak zorunda olacağı otelin odasında beklemektedir. Yapay zeka kontrolündeki aşırı teknolojik odada tüm sistemin sadece İngilizceye cevap vermesi, ana dili Fransızcanın ve Fransız kimliğinin hâlâ aşağılandığını hisseden Geneviève’i çığırından çıkarır.
Tarumar edilmiş odaya hasar tespitine gelen sigorta eksperi Layla Bintwarda, Geneviève’le karşılaşır. Biri Batı’nın güvenli Kanada’sından diğeri iç savaşla parçalanmış Lübnan’dan gelen iki kadın kişisel sürgünlerini, kaybettikleri gelecek umutlarını, Winnipeg’le Beyrut’ta aynı şiddetle esen ürkünç rüzgârların paramparça ettiği düşlerini paylaşırlar. Kurdukları kardeşlik ilişkisi, onları kendilerinden daha büyük bir tarihin parçası yaparak akıp giden zamanın gaddarlığına meydan okuyacaktır…
Wajdi Mouawad oyunu izlemek her zaman sıra dışı, heyecan verici benzersiz bir deneyimdir. ‘Kız Kardeşler’in komikle trajiği harmanlayan metni, onun için “20. Yüzyılın Shakespeare’i” diyen eleştirmenleri haklı çıkaracak kadar mükemmel. Yönetmen olarak her tür yeniliğe açıktır; çeşitli materyaller, etkileyici video tasarımları, imgeler, sesler ve nesnelerle çoksesli, evrensel bir görsel işitsel olay yaratır.
130 dakika boyunca temposunu hiç düşürmeden, ustaca ayrıştırdığı iki çok farklı kadına tek başına hayat verirken, birkaç yan karakteri de canlandıran, Kanada’nın en önemli oyuncularından Bergeron’u sahnede izlemekse büyük ayrıcalık.
Festivalin tartışmasız doruğuydu. Heyecanla ailenin diğer fertlerini bekliyoruz.
‘Baklava Cumhuriyeti’
Yunan Ulusal Tiyatrosu 1. Deneysel Sahnesi’nin direktörü, 1978 Selanik doğumlu Anestis Azas, tiyatro eğitimini Berlin’de sürdürmüş. 2008’den bu yana Yunanistan-Almanya başta olmak üzere Avrupa’nın dört bir yanında klasikler kadar çağdaş metinler yönetiyor.
Azas, 2015’ten beri, Yunanlı bir göçmen ailede doğan, Atina ve Berlin’de çalışan dramaturg, oyuncu, yazar Prodromos Tsinikoris’le araştırmaları, metni ve yönetmenliği birlikte üstlendikleri, ortak belgesel tiyatro çalışmaları yapıyor. Bunların altıncısı ‘Clean City / Temiz Şehir’, 23.Tiyatro Festivali’nin çok beğenilenlerindendi.
Azas bu kez festivale Gerasimos Bekas ve Michalis Pitidis ile yazdığı, tek başına tasarlayıp yönettiği teatral sözde-belgesel ‘The Republic of Baklava / Baklava Cumhuriyeti’ ile geldi.
Eleştirmenlere göre toplumsal-siyasi tiyatronun ve yeni nesil Yunan tiyatrosunun yönünü gösteren ‘Baklava Cumhuriyeti’, insanların bir arada yaşamalarını siyasallaştıran yapay çatışmaları ve mitleri sorgulayan, önyargılara meydan okuyan gerçeküstücü bir oyun.
Fatih ve Sofiya Londra’da öğrenciyken tanışır, âşık olur, Yunanistan’ın tarihi Mesalongi kasabasına yerleşirler. Füzyon baklavaları dünya çapında ünlü olur, girişimci yatırımcı Sofiya’nın sayesinde hatırı sayılır bir servet edinirler. İki dilde kolayca söylenmesi için adını Meze koydukları 9 yaşındaki oğulları, okulunda geleneksel milliyetçi husumetle karşılaşınca, mesleklerini ve varlıklarını kullanarak kendi bağımsız devletlerini kurmaya karar verirler. Türk-Yunan çift, çağdaş Yunan toplumunun çelişkileriyle, ulus kimliğinin sorunsallarıyla, küresel ölçekte dijital tek bir ulustan oluşacak olası bir geleceğin ütopik gerçeğiyle yüzleştiklerinde Baklava Cumhuriyeti’nin, başından başarısızlığa mahkûm, romantik bir girişim olduğu ortaya çıkar…
Sahnede bir grup araştırmacı, kuruluşundan bir yıl sonra Yunan polisi tarafından işgal edilen minik ülkenin geçmişini incelerken izleyici de bu hayali ve komik olaylarla örülü ‘tarih’e tanıklık eder.
Azas’ın dinamik ve yenilikçi sahnelemesi, keskin siyasi eleştiriyi, acımasız toplumsal hicvi ve iç burkucu komediyi ustalıkla harmanlayarak, Baklava Cumhuriyeti’ni eğlenceli, dokunaklı düşündürücü bir trajikomik müzikli gösteriye dönüştürür.
Eleni Strulia’nın sahne, Vassilia Rozana’nın kostüm, Eliza Aleksandropulo’nun ışık
Panayotis Manuilidis’in müzik ve ses tasarımları, Zoe Haciantonyu’nun koreografisi,
Cem Yigit Üzümoğlu, Katerina Mavroyorgi, Yorgos Katsis ve Gary Salomon’un kusursuz ekip oyunculuğu dört dörtlük.
Yunancası ve hafif aksanlı İngilizcesiyle Mavroyorgi’nin Sofia’sı çok inandırıcı. Oyunculuğu ve beden diliyle sayısız farklı karakteri canlandıran Katsis müthiş başarılı. Gary Salomon, aktörlükle müzisyenliği ustalıkla iç içe geçiriyor. Sahnede, beyaz perdede ve ekranda hep aynı yüksek düzeyi tutturan, doğuştan oyuncu Üzümoğlu, kusursuz İngilizcesi, doğru Yunanca telaffuzu, ilk kez keşfettiğimiz usta şarkıcılığı ve benzersiz doğallığıyla olağanüstü bir Fatih.
Hınzır, etkileyici, usta işi bir kurmaca-belgesel tiyatro örneği. Festivalin ikinci nefes kesici uluslararası yapımı olması bir yana, Cem’in Türk Tiyatrosunu yüzünün akıyla yurt dışında temsil etmesi gurur verici.
Festivalin paralelinde DasDas’ın benzersiz uyarlaması
‘Küçük Prens’
“İnsan ancak yüreğiyle baktığı zaman doğruyu görebilir. Gerçeğin mayası gözle görülmez.”
Dünya yorgunu Pilot Sahra Çölü’nde bozulan uçağını tamir etmeye çalışırken gizemli şekilde ortaya çıkan Küçük Prens’le karşılaşır. B-612 asteroidinde tek başına yaşayan, kimi kusuruna rağmen çok sevdiği gülüne özenle bakan Küçük Prens, gülü yalnız bırakarak bilgelik kazanma amacıyla farklı evrenlere yolculuğa çıkmıştır. Yıldızlar arası büyülü serüveni sırasında güller kadar dikenleri de tanımış, otorite tutkusu, kendini beğenmişlik, saplantı, sahip olma arzusu kavramlarını sorgulamış, hayatın anlamını dostluk ve sevgide bularak mutlu olmuştur. Prens özlediği gülüne döndüğünde, onun özgür ruhu, saflığı ve masumiyeti pilotun kendi hayatına yeni bir perspektif katmasını sağlayacaktır…
Saflığını ve masumiyetini kaybetmemiş bütün çocuklar anında duyumsasa da, Antoine de Saint Exupéry’nin ‘Küçük Prens’i, çocuk kitabı değil, her yaşa hitap eden benzersiz bir masaldır.
Dünyada kutsal kitapların ardından en çok okunan metni, sahneye çoklukla okuma tiyatrosu ya da hikâye anlatıcılığıyla aktarılmıştır. Yönetmen Kayhan Berkin ve Dramaturg Ferdi Çetin radikal bir karar vererek teatral karşılığını birebir yansıtmayı yeğlemişler. Defalarca okuduğum kitabın her anını sahnede bulabildiğim, kimi sekansını gözlerim yaşararak izlediğim bu ‘Küçük Prens’ müthiş başarılı bir çalışma.
Başarıda Merve Yörük’ün Exupéry’nin büyülü dünyasını yansıtan dekorunun, Nihal Kaplangı’nın olağanüstü kostümleriyle Cem Yılmazer & Yasin Gültepe’nin usta işi ışık tasarımının payı büyük. Oyunculuklarsa dört dörtlük. Pilotu ve gezegenlerdeki karakterleri üstlenen Doruk Şengün ile Kenan Ece çok iyiler. Deniz Işın hem harika bir gül, hem ürkünç bir yılan olmuş. Taha Tegin Özdemir’in Prens’i, saçları sapsarı olmasa da sevimli, sevilesi ve inandırıcı.
Sezonun olmazsa olmazlarından. 10 & 17 Aralık 17.00 ve gelecek yıl boyunca DasDas Sahne’de.