Fransa´daki ´Onarıcı Adalet´ uygulaması suçlu ve mağdurlara profesyoneller ve gönüllüler tarafından denetlenen güvenli bir sistemde diyalog fırsatını sunuyor. Film, hümanizması, duygu yüklü mesajları ve olağanüstü oyuncu kadrosuyla yılın en iyi Fransız filmlerinden biri.
‘JE VERRAI TOUJOURS VOS VİSAGES’
Yön ve Sen: Jeanne Herry –
Gör: Nicolas Loir
Müz: Pascal Sangla
Oyn: Leila Bekhti - Gilles Lelouche - Miou Miou - Adéle Exarchopoulos - Elodie Bouchez - Dali Benssalah - Suliane Brahim - Jean-Pierre Daroussin - Fred Testot - Denis Podalydes - Raphael Quenard - Anne Benoit
45 yaşındaki yönetmen, senaryo yazarı, oyuncu Jeanne Herry’nin ‘Yüz Yüze / Je Verrai Toujours Vos Visages’ı yılın en iyi Fransız filmlerinden biri. Geçtiğimiz yıllarda NETFLIX’te izlediğimiz ‘Menajerimi Arıyorum / Dix Pour Cent’ adlı dizinin yönetmeni ve senaryo yazarı olarak tanıdığımız kadın sanatçı bazı bölümlerde oyuncu olarak da yer almıştı. İlk uzun metrajlı filmi (2014) iki çocuklu boşanmış bir güzellik uzmanını merkezine alan bir komediydi. İkinci filmi ‘Pupille’ (2018) evlat edinmeyi araştıran sosyal içerikli bir dramdı. ‘Yüz Yüze’nin iki oyuncusu Gilles Lelouche ve Elodie Bouchez başrolleri paylaşıyorlardı.
Günah çıkarma seansları
Jeanne Herry’nin aynı adlı kitabından senaryosunu yazdığı üçüncü filmi ‘Yüz Yüze’ dayanıklılığa övgü niteliğinde öğretici, sarsıcı ama umut dolu bir film. Orijinal adıyla ‘Her Zaman Yüzlerinizi Göreceğim’ olarak tercüme edilen film Türkiye prömiyerini yaptığı 13. Suç ve Ceza Film Festivali’nde ‘Yüz Yüze’ adıyla gösterildi. 2014’ten beri Fransa’da ‘Onarıcı Adalet’, suçlu ve mağdurlara profesyonel ve gönüllüler tarafından denetlenen güvenli bir sistemde diyalog fırsatı sunuyor. Kendini yeniden inşa etmenin zorluğunu, hayatta işlenen hataların bilincine varmanın önemini vurgulayan film hümanizmasıyla, duygu yüklü mesajlarıyla, iyimser tonuyla, hassas konusuyla, olağanüstü oyuncu kadrosuyla izlenmeyi hak ediyor.
Toplum sorunları, yaşam ve felsefe konularında heyecan verici ‘Yüz Yüze’ etkileyici ve büyüleyici bir film. Az bilinen ‘Onarıcı Adalet’ sisteminin işlevini gün ışığına çıkaran film, ilk sahnelerinden itibaren Maiwenn’in ‘Polisse’ini (2015) aklıma getirdi. Cannes Festivali’nde Jüri Ödülü kazanan film, Paris Polis Çocuk Koruma Biriminin işlevini çeşitli olaylar üzerinden anlatıyordu. İki filmin ortak özelliği yarı belgesel niteliğini taşımaları. Film boyuncu bir yüzleşmeye onay veren suç mağdurları ve faillerine ‘Onarıcı Adalet’ elemanlarının arabuluculuk diyalogu kurmalarını izliyoruz.
Psikologların arzuladıkları doğallık ve dürüstlükle yapılan günah çıkarma seansları senaryoda mükemmel diyaloglar eşliğinde yer alıyor. Nicolas Loir’ın görüntüleri ve tıkır tıkır işleyen bir kurgu, yönetmen Jeanne Herry’nin işini kolaylaştırıyor. ‘Onarıcı Adalet’in prensibi “Hiçbir şey önermiyoruz, onlar adına konuşmuyoruz, düşünmeye yer bırakıyoruz. Yargılama yok, teşhis yok”. Filmde şef konumundaki Paul (Denis Polalydes) bu prensipleri elemanlarına sık sık hatırlatıyor. Toplantılara onay veren suçlu ve mağdurların bu duygusal ve zorlu yolculukta teselli ve bağışlanmayı bulmak için kırgınlığın üstesinden gelmeleri gerekiyor. Ve belki yolun sonunda şifa bile bulabiliyorlar.
Akla gelen soru şu olabilir: “Bu girişim, suç failleriyle kurbanları bir araya getirmesiyle mi sınırlı? Cezaların azaltılmasına neden oluyor mu?” Cevabı “Hayır”. “Peki ne anlamı ve faydası var?” Konuşmak. Meseleyi otopsi masasına yatırmak. Çok sayıdaki karakterin birbirleriyle konuştukça ilişkilerinin geliştiğini, bir bağ oluşturduğunu görüyoruz. Kurbanların, mahkûmların söylemleri sayesinde kendilerini yeniden inşa ettiklerini, travmalarını sonlandırdıklarını görmek ve tam tersi, çok duygulandırıcı. Bir suçlu, bir kapkaççının yerlerde sürüklediği yaşlı bir kadına: “Saldırgan size sokakta rastlarsa taciz etmeyi değil, tanınmamak için kaçmayı düşünür. Artık korkmadan sokağa çıkmaya başlayabilirsiniz” diyor.
‘Onarıcı Adalet’ şiddet içeren hırsızlık suçlarından hüküm giymiş, soygun ve kapkaç suçlarını işlemiş suçluları mağdurlarıyla bir araya getiriyor. Ayrıca çocuk yaşta ensest mağduru, genç kızlığında suç duyurusunda bulunup üvey ağabeyini mahkûm ettiren bir genç kadın ‘Onarıcı Adalet’e başvurarak yüzleşme talebinde bulunuyor. Yolculuklarında öfke ve umut, sessizlik ve sözler, iltifatlar ve kalp kırıklıkları, farkındalık ve yeniden kazanılan güven vardır. Ve bazen yolun sonunda onarım kazanılımına da tanık oluyoruz.
Renkli portreler resmigeçidi
Jeanne Herry çok önemli bir toplumsal sorunu ele alıp, suçlu ve mağdurlardan mükemmel karakter tahlilleri yaratarak, az bilinen bir sistemin tanınmasına katkıda bulunuyor. Bu renkli insanlar portreleri resmigeçidinde kimler var? Suçlulardan başlayalım. Nassim (Dali Benssalah) hayatı boyunca şiddet kullanılan soygunlara karışan, birkaç kez hapis yatan sert bir erkek. Başta ketum haliyle tanıdığımız Nassim, suçlu-kurban sohbetlerindeki dürüstlükten, açık sözlülükten etkilenerek samimiyetle içini açabiliyor.
Hayatı boyunca iş aramayı aklına getirmemiş, suç dünyasında şiddet kullanarak soygun yapmayı alışkanlık haline getiren İssa (Birane Ba) “bana kimse iş vermez, çaresiz olduğum için, aileme para getirmek için suç işliyorum” kandırmacası açık sözlü ve yaralı bir mağdur tarafından yüzüne vurulunca, riyakârlığını kabullenip söylem değiştirmeyi ilk kez aklına getirir. İri yarı soyguncu Thomas (Fred Testat) filmdeki suçluların en realist olanı. Mağdurlardan birinden “Hapisten çıktığında iş bulmana yardım edeceğim” sözünü alır. 13 yaşındayken 6 yaşındaki üvey kız kardeşine tecavüze başlayan, bunu yıllardır sürdüren, bu suçtan dolayı hapis yatan sert erkek Benjamin (Rafael Quenard) yüzleşme isteyen kız kardeşinin samimiyeti, dürüstlüğü karşısında yelkenleri suya indirir. “Benim soracak sorum yok” diyerek pişmanlığını ortaya koyar.
Mağdurlardan Gregoire (Gilles Lelouche) evinde saldırıya uğramış, kendisinin ve kızının elleri bağlanmış olarak bırakılmış, yakalanan hırsızların mahkemede bir özrü bile akıllarına getirmedikleri için çok kızgın bir aile reisi. Çalıştığı süpermarkette kasiyer olan Nawelle (Leila Bekhti) soygun sırasında uğradığı hakaretleri ve darp edilmesini hazmedememiş, olayın travmasıyla işini terk etmiş, travmanın etkisiyle kocası ve kızına kötü davranmaya başlamış, sokağa çıktığında aynı soyguncunun saldırısına uğrayacağı korkusunu üstünden atamamış kızgın bir kadın.
Kapkaççının çekmek istediği çantayı bırakmadığı için yerlerde sürüklenmiş Sabine (Miou Miou) o günden beri sokağa çıkmaktan korkan, evine kapanmış, torunlarını bile ihmal eden 60’larında bir kadın. Üvey ağabeyinin tecavüzüne uğrayan, annesinin bu ensest ilişkiyi bildiği halde tavır almamasının travmasını yaşayan Chloé (Adéle Exarchopoulos) hapisten çıkan ağabeyi ile yüzleşmek istediği, soruları olduğu için Onarıcı Adalet birimine başvuran genç bir kadın. Sorduğu sorulara dürüst cevaplar almasına rağmen ağabeyine onu bir daha görmek istemediğini söyler.
Filmin olağanüstü bir oyuncu kadrosu var. Aralarında iki Comédie Française aktörünün de bulunduğu kalabalık ama uyumlu oyuncu kadrosunda aksayan yok. ‘Mavi En Sıcak Renktir / La Vie D’Adele’in Altın Palmiyeli oyuncusu Adéle Exarchopoulos ensest mağduru Chloé’nin yaşadığı travmayı mükemmel bir performansla canlandırırken kalitesini ortaya koyuyor. Eski tüfeklerden Miou Miou mağdurlar grubunun en yaşlısı, Sabine rolünde saldırıya uğrayan yaşlı birinin hayattan kopabileceğini inandırıcı kompozisyonuyla gözlere seriyor. Fransız sinemasının deneyimli oyuncuları Gilles Lelouche, Elodie Bouchez, Leila Bekhti oyuncu kadrosunun başarısına ortak oluyorlar.