“Ben olmayınca bu güller, bu serviler yok. Kızıl dudaklar, mis kokulu şaraplar yok. Sabahlar, akşamlar, sevinçler tasalar yok. Ben düşündükçe var dünya, ben yok o da yok” demiş Ömer Hayyam. Varoluşun kutlaması gibi sanki. Yaşamın anlamı olması için önce ben olmalıyım diyor. Ben varsam her şey var. Ben yoksam hiçbir şey yok! Ben olmak ne demek? Yaşamın anlamı ne? İnsan yaşamın anlamını nasıl bulur?
Evrensel bir konu. Sadece bu başlık bile merak uyandırıyor. Düşünsenize konuyu bilmeden sadece ‘İnsanın Anlam Arayışı’ adıyla satışa çıktığı için milyonlarca satan bir kitap var. 50 dile çevrilmiş. Bu durum insanoğlunun yaşamın anlamını bulma ihtiyacının altını çizmiyor olabilir mi?
İnsanın yeryüzünde geçirdiği zamanının bir anlamı olmalı elbette. Olana bitene katlanmak için tahammül etmek için bir nedene ihtiyacımız var.
Çünkü olan biten sadece keyifli şeyler değil. Zorlu durumlar ve hisler de yaşam deneyiminin bir parçası. Öyleyse bir nedene bağlanmak yaşamdan alınacak “keyfi” arttırıyor.
Nietszche “Yaşamak için bir sebebi olan her şeye tahammül edebilir” diyor.
Bu felsefeyi logoterapi adıyla psikoloji dünyasına taşımış Viktor Frankl. Logo anlam, terapi de şifalandırmak demek: Anlam yoluyla şifalandırmak.
Kendisi toplama kamplarından canlı çıkmış ve bu felsefeyi deneyimleyerek tüm dünyaya sunmuş bir psikiyatr. Bu yazıma ilham olan Frankl ve yazımın başlığıyla aynı adı taşıyan kitabını okumadıysanız okumanızı tavsiye ederim. Okuyanlar bu gözle tekrar okuyabilir, çevrenizdeki gençlere hediye ederek okumalarını ve bu konuda düşünmelerine aracı olabilirsiniz.
Konu derin. Herkesin kendi yolculuğuna dair çıkarımlar yapabileceği ve aynı zamanda aile içi kaliteli paylaşımları arttırabileceğiniz bir kaynak ve etkinlik önerisi…
Evet konuya dönelim…
Yaşamın anlamını bulan her şeye tahammül edebilir.
Bu bakış açısının bizlere ve gençlere sunabilecekleri nelerdir?
Cevabım net:
Başarı ve mutluluk!
Her ikisi de takıntılı bir şekilde kovalandıkça ulaşılması zorlaşıyor. Kovaladıkça kaçan ateşböceği misali...
Ulaştığını sandığında aslında kaybetmiş oluyorsun; çünkü sonsuza kadar sürmüyorlar.
Başarının peşinde koşanlar başarılı hissedemiyorlar çoğu zaman. Sürdürmek gerekiyor! Bu yüzden yaşamın anlamını keşfedip onun peşinde koşmak gerektiğini, düşünüyorum.
Yaşamın anlamı standart değil.
Herkesin kendisi için karşılık bulması gereken bir kavram.
Hayatta elinizden gelen en iyi şey ne ise o
Bu dünyaya sunmaya geldiğiniz şey,
Ruhunuzu besleyen bir şey,
“Tutku” da diyebiliriz.
Tutku dediğimiz şeyi çok güçlü istek olarak açıklıyor TDK. Ancak maalesef istemek yetmiyor.
Çok karmaşık, havalı, sıra dışı bir şey olması da gerekmiyor “tutkunun”. Ben kendiminkini ararken öyle bir “algı” içindeydim. Halbuki en doğalından ve kolaylıkla yaptığınız şey tutkunuz. Geçici değil. Sadece bir heves hiç değil!
Her istediğini başaramayabiliyor insan. Başka şartları da var: Yatkınlık, yetenek, ilgi istiyor. Bu yönde seçtiğiniz ve başarabileceğiniz alanlara yönelmeniz gerek. Bütün enerjinizi o alana odaklamanız gerek.
İster tutkunuz deyin, isterseniz yaşamın anlamı deyin işte o alan büyüme alanınız, mutluluğun ve başarının kaynağı.
Çocuklarına başarı ve mutluluk dileyenlere duyurulur!
Bu farkındalıkla onları en iyi yaptıkları şeye nasıl yönlendirebilirsiniz? Farkında değilseniz bir keşfe çıkmak için daha neyi bekliyorsunuz?
Türk Pop Müziğinin en başarılı erkek seslerinden 76 yaşındaki Erol Evgin hala sahnelerde. “Aklını, gönlünü ve ömrünü vermen gerek,” diyor Erol Evgin başarılı olmak istiyorsan. Hele hele “sürdürülebilir” başarı için.
Engeller fırsatlardan daha fazla da olsa arayışından vazgeçmiyor olmak da önemli tabii. Geleceğine inanmak gerekiyor. Kendi geleceğine inanmayan, hedef koymayan birinin değil sadece başarılı olması hayatta kalması mümkün mü?
Umut ve olumlu bakış açısı yolda tutuyor insanı.
Frankl, kampta en zor zamanlarında bile logoterapiyi ve kamp deneyimlerini öğrencilerine aktarırken hayal ediyor. Kitabını zihninde yazıyor. Şartlar henüz ders vermesine müsait değilken bile o kendi dünyasında ders verdiğinin hayalini kurabiliyor. Bu yaşama ve geleceğine bağlı tutuyor Frankl’ı. Bütün özgürlükleri elinden alınmış bir insanın hayal kurma özgürlüğünü elinden alamıyor en zorlayıcı şartlar. Bundan daha güçlü bir motivasyon olabilir mi? Bizi harekete geçirecek güç anlam arayışımız.
Prof. Dr. Acar Baltaş ‘Hayalini Yorganına göre Uzat’ adlı kitabında “Yürekten adanma, sevginin ve hayatın ödülüdür” diyor: Kendinizi işinize adayın, hayatınızdaki önemli kişiye yürekten bağlanın ve hayata karşı olumlu ve gerçekçi bir tutum içinde olun. Bunun sonucu vereceğiniz seçilmiş tepkiler, seçilmiş karşılıklar almanızı sağlayacak ve siz kendi seçtiğiniz hayatı yaşamış olacaksınız. Seçilmemiş ve gelişigüzel tepkiler ise seçilmemiş ve gelişigüzel karşılıklar almanıza neden olur ve bu da size, katlanmak zorunda olacağınız, gelişigüzel bir hayat sunar. Sonuç olarak herkes hak ettiği ve layık olduğu şekilde yaşar. Bu nedenle kişi farkında olarak ya da olmayarak neyi ne kadar hak ettiğine ve neye layık olduğuna kendisi karar verir.
Seçimlerimizin kontrolü bizde.
Hayallerimizin sorumluluğu da öyle.
Anlam arayışımız seçimlerimizi farkında olarak yapmamızı sağlar.
Hayatın ödüllerini almak belli kişilere bahşedilmiş bir lütuf değil.
Bilinçli, farkında ve anda olmakla başlayın.