Sezon başında yazdığım tahmin yazılarına geri dönmek pek işime gelen bir durum değil genellikle. Euroleague´in iniş çıkışları arasında tahmin tutturmak konusunda çok başarılı olduğumu söylemem. Ancak bu sene göğsümü gere gere söyleyebileceğim bir nokta var. O da bu sezonun son zamanların en çekişmeli sezonu olacağıyla ilgili olan öngörüm.
13 maçın sonrasındaki tabloya baktığımızda 6 ile 13. sıradaki takımların 7-6 veya 6-7 şeklinde dağıldığını görüyoruz. Zirvede yalnız kalan Real Madrid haricinde ise lige damga vurabilen başka hiçbir takım yok. Bu ortada biriken grubun ligi nerede bitireceğini kestirmek de imkansız. Örneğin, yuvasına tekrar dönen İvanoviç sonrası Baskonia beş maç kazanırken bunlardan üçü son topa kaldı. Fenerbahçe Beko ise 4-5 maçta son saniyelerde can alıp can verdi. Yani bu iki takım çok daha üstte veya altta olabilirdi bugünkü sıralamada.
Fenerbahçe Beko daha üstte olabilirdi demişken şu anki sıralamasını sadece son toplara bağlamak da hatalı olur. Sene başında Final Four hedefiyle yola çıkan Sarı- Lacivertlilerin, iki hafta önce namağlup Real Madrid’i mucizevi bir son saniye basketiyle evinde yenmesi taraftarlarına tekrar umut vermişti. Ancak son çift maç haftasında iki deplasmandan da yenilgiyle dönülmesi (sezon genelinde bir maç haricinde deplasmanda galibiyeti yok zaten) soru işaretlerinin yüksek sesle dillendirilmesini getirdi.
Bu durumun yanı sıra takımın gösterilen dalgalı performans da eleştiri konusu. Günü gününe, çeyreği çeyreğine, hatta bazen dakikası dakikasına tutmayan bir takım görüntüsü çiziyor Fenerbahçe Beko. İyi olduğu anlarda taraflı tarafsız herkese “Final Four adayıyım” diye mesaj verirken, kötü anlarda ise “play-off yapabilir mi” diye düşündüren bir performans aralığından bahsediyoruz burada. Euroleague gibi çok yüksek odaklanma talep eden bir lig için bu durum çok büyük bir dezavantaj yaratıyor.
Bu durumun altında yatan iki temel sebep var kanımca. Birincisi, bariz bir şut defosu olan Calathes haricinde oyun kurucu tarafında oyuna akıl koyacak birinin bulunamamış olması. İkincisi de buna bağlı olarak tamamlayıcı top yönlendiricilerin takım arkadaşlarını devreye sokmakta yeterli ol(a)maması. Ne Guduriç ne Wilbekin ne de Dorsey’nin genlerinde maç içerisinde takıma sükûnet getirme, tempoyu ayarlama ve en uygun oyuncuyla oynama gibi dürtüler var.
Uzunlar da bu durumdan payını alıyor doğal olarak. Sezona formda giren Papagiannis son maçlarda ortalıkta yokken, takımın içerideki dinamosu Motley kolay faul problemine girebilen bir oyuncu. Zaten kısalardan akıl desteğini alamayınca pota altında da bir basketbol IQ’su sıkıntısı iyice belli ediyor kendini. Dış şut tehdidi sebebiyle için alınan Nate Sestina’nın hiç katkı verememesiyle beraber oyun sıkıştığında girilen “panik modunu” kapatabilmek iyice zora giriyor.
Tecrübeli Koç İtoudis’in özellikle mental olarak yara almış bu takımı toparlaması kolay olmasa da bütün bunlara rağmen her şey bitmiş demek değil. Dyshawn Pierre ve Nigel Hayes Davis gibi ligin en iyi iki yönlü forvetlerinden ikisine sahip olan Fenerbahçe Beko, sezon ortasında yapacağı iyi bir 4 numara transferiyle belli başlı sorunlarına pansuman yapabilir. Ayrıca ikinci yarıda iç sahada üst üste oynanacak maçlardan gelen iyi sonuçlar sezon sonuna doğru istenen ivmeyi sağlayabilir.
Dayanamayıp yine bir tahmin yapmam gerekirse bence Fenerbahçe Beko eğer çok ciddi sakatlıklar olmazsa sezon sonunda play-off potasında olur. Final Four şansı olup olmadığını konuşmak içinse çok erken. O hesaplar için Nisan ayını beklemek lazım, Euroleague’in sıkı takipçilerinin de bildiği gibi Nisan ola hayrola.