Sara Rodrik, ´Çöl Saatleri-Namibya´ isimli fotoğraf sergisini G-Art Galeri´de Tohum Otizm Vakfı yararına açtı. Sanatının yirminci yılını bu çok özel sergiyle taçlandıran Rodrik´in birbirinden pitoresk fotoğrafları, izleyenlere gizemli ve çarpıcı bir dünyanın kapılarını açıyor. Sanatçının rehberliğinde gezme şansını bulduğum sergi, 30 Aralık´a kadar açık kalacak. Bu görsel şöleni kaçırmayın!
Afrika’nın güneybatısında, engin kızıl kumulları, kurumuş ağaç iskeletleriyle Atlas Okyanusu boyunca uzanan Namib Çölü, dünyanın en yaşlı çölü olarak tanımlanıyor. Bu büyülü doğa parçası, bugüne kadar sayısız ülkeyi fotoğraflayan Sara Rodrik’in kareleriyle adeta ölümsüzleşmiş. Bitkilerden hayvanlara, okyanustan, ışığın ritmiyle farklı renk tonlarına bürünen kum tepelerine; sanatçının yeteneği ve tecrübesi çektiği tüm görsellerde kendini belli ediyor. Özellikle bazı fotoğraflarda kadraja yansıyan ve çölün azametiyle, üstünde bir kum zerresi kadar yer kaplayan insanoğlunun yarattıkları tezat görülmeye değer.
Serginin çok başarılı bir de kitabı var. Başarısını da içeriğindeki muhteşem görüntülerin yanı sıra Merih Akoğul’un şiirsel metinlerine de borçlu. Bu anlamlı sergi kitabını Rodrik çok sevdiği torunlarına ithaf etmiş.
Sanatçıyla sohbetimizden bazı satırbaşları…
Sanatsal yolculuğunuzdan bahsedelim biraz; bir Hindistan gezisiyle başlayan ve yirmi seneden beri süregelen bir fotoğrafçılık deneyiminiz var. Bu zaman içinde bir fotoğrafçı olarak kendinizi nasıl geliştirdiniz?
Fotoğraf çekmek birdenbire oluşmadı bende. Uzun bir yolculuğun sonucu. Bir şeyler yaratma arzusu, çok genç yaşta okulda tiyatro dekorlarını fusain’le (odun kömürü) çizmemle başladı. Sonra uzun seneler İbrahim Safi’den yağlıboya dersleri, arkasından SETA ile karakalem kompozisyon dersleri, daha sonra tezhip dersleri ve sonunda bir Hindistan seyahati öncesi İzzet Keribar’la tanışmamla başladı.
“Atlantik Okyanusu ile eşsiz birlikteliği, canlılar tarafından dokunulmamış ama rüzgârın şekillendirdiği sürekli değişen gelgitlerinde bir şekilde canlın olan Namibya çölü, fotoğraflarımda aktırmaya çalıştığım bir kişiliğe sahip.”
S.RODRİK
Fotoğraf çekimi öncesinde zihninizde bir yaratım dönemi geçiriyor musunuz? Yani düşünsel olarak bir ön hazırlık yapıyor musunuz?
Hayır, ilk önce ilgimi çeken ülkeyi veya yeri seçiyorum, sonra elimde fotoğraf makinesi, ilgimi çeken her şeyi ışığı ayarlayarak çekmeye başlıyorum.
Gezi rotalarınızı oluştururken göz önünde bulundurduğunuz kriterleri öğrenebilir miyiz?
Her yerde ilgi çeken, enteresan bir fotoğraf karesi ile karşılaşabilirsiniz. Kapalıçarşı’dan Çukurcuma’ya veya Peru’ya. Önemli olan etrafınıza o gözle bakmak.
Bu serginizin öznesi Namibya’daki Namib Çölü; çöl çok gizemli ve insana farklı duygular yaşatan bir doğa parçası… Nasıl bir deneyimdi orayı yaşamak?
Namibya’nın rengârenk çölleri hep çok ilgimi çekiyordu. Ve gerçekten de ilk defa bu kadar etkilenerek fotoğraf çektiğimi hissettim. Olağanüstü bir doğa. Çölle Okyanusun birleştiği, dünyanın en eski elli milyon senelik bir doğa harikası.
“Hep yaz gibi görünürdü fotoğraflarda kızıl kumullar. Ne kaçırılan bir tren ne geciken bir otobüs. Düşlerimizde yolumuzu kesiyor binlerce çiçek. Ömürdür burada pazarlıksız satılan. Çölde bir hastalık gibi yayılır yalnızlık.”
M.AKOĞUL
Sayısız coğrafyaya gittiniz, birbirinden çok farklı yerler, insanlar ve inançlar tanıdınız; bütün bunlar kişiliğinizi, dünyaya bakışınızı nasıl etkiledi?
Yirmi senede kırkın üstünde ülkede fotoğraf çektim. İnsanlar, doğa, hayvanlar, inanılmaz değişik kültürler. Bakış açım tabii ki değişti. Mesela Namibya’da insanın bir kum tanesi kadar küçük olduğunu anladım.
Sergideki 23 fotoğraf da olağanüstü, adeta görsel birer şiir gibiler… 0n günlük seyahatiniz boyunca kaç kare çektiniz ve aralarından nasıl seçim yaptınız?
Bu sergiyi hazırlarken tabii ki her zamanki gibi İzzet Keribar yanımda idi. Broşürü daha kapsamlı yapmak istiyordum, çocuklarıma, torunlarıma benden bir şey kalsın diye. İzzet Bey beni Merih Akoğul ile tanıştırdı. Benim için çok önemli bir kazanım oldu. Kitapçığın bütün yazılarını, fotoğrafların bütün şiirlerini Akoğul’a borçluyum. Bütün yolculuk boyunca üç bine yakın kare çekmişimdir. 23 fotoğrafın seçimi İzzet Keribar’a ait. Kendisine güvenim ve saygım sonsuz.
Gezginlerin bir kısmı “Yolculuklarda amaç varmak değil, yolda olmaktır, yolun kendisini yaşamaktır” der. Sizce?
Doğru, amaç seyahatte varmak değil yolculuğun kendisini yaşamak.
Fotoğrafçılık dışında başka uğraşlarınız var mı?
Şu anda başka hobim yok maalesef.
Sırada hangi ülke var?
Yeni ülke olarak İrlanda’yı çok istiyorum. İnşallah bir yolunu bulup giderim.
Son olarak deneyimli bir fotoğraf sanatçısı olarak bu işe yeni başlayan gençlere neler önerirsiniz?
Gençlere önerim, “Muhakkak bir hobiniz olsun. Ve mutlaka sevdiğiniz işi yapın!” olur.