Zeki Demirkubuz ´HAYAT´ta insan ruhunun karanlık labirentlerinde geziniyor. Film, sosyolog titizliğiyle toplumsal sorunları işlemedeki becerisi ve Demirkubuz´un kurmayı başardığı masalsı atmosferle öne çıkıyor. Çok iyi yazılmış sosyal gerçekçi bir senaryoya dayanan, iyi anlatılmış, iyi oynanmış, bol katmanlı bir film.
‘HAYAT’
Yön. ve Sen: Zeki Demirkubuz
Gör: Cevahir Şahin - Kürşat Üresin
Oyn: Mirey Daner - Burak Dakak - Cem Davran - Umut Kurt - Melis Birkan - Osman Alkaş - Doğu Demirkol - Kayhan Açıkgöz - Hande Özen - Seyit N.Yılmaz - Berfin Başel
‘Hayat’ prömiyerini Antalya Film Festivali’nde yapacaktı. 60. yıldönümünü kutlayacak festival iptal edilince film ilk gösterimini 22. Filmekimi’nde yaptı ve iki ay sonra vizyona girdi. Zeki Demirkubuz’un pek iyi karşılanmayan ‘Kor’ filminin ardından yedi yıllık bir suskunluk döneminden sonra yaptığı ‘Hayat’ çoğu eleştirmen tarafından ‘başyapıt’ olarak nitelendirildi. İşlediği temalar ve konusuyla ‘Kader’ ve ‘Masumiyet’ ile akrabalık taşıyan ‘Hayat’, Demirkubuz’un bir sosyolog titizliğiyle toplumsal sorunları işlemedeki becerisi ve kurmayı başardığı masalsı atmosferle öne çıkıyor. ‘Hayat’ çok iyi yazılmış, sağlam gözlemlere, sosyal gerçekçi bir senaryoya dayanan, iyi anlatılmış, işlenmiş, oynanmış, bol katmanlı, bol karakterli bir film.
Renkli insan portreleri
Film Boyabat’ta bir çiftçinin kızı Hicran’ın (Mirey Daner) kendisine dayatılan hayatı kabul etmeyip evinden kaçmasıyla yaşananları konu ediyor. Kendisine teklif edilen, sadece iki kez gördüğü, babasının zoruyla nişanlandığı Rıza’yı (Burak Dakak) beğenmeyince, Hicran çareyi evden kaçmakta bulur. Film toplumsal sorunlarımızı otopsi masasına yatırırken, gerçekçi karakter tahlilleriyle öne çıkıyor. Demirkubuz bu filmiyle izleyicisini insan doğasının karanlık labirentlerinde bir yolculuğa davet ediyor. Film istemediği biriyle evlendirilmeye çalışılan Hicran üzerinden ilerliyor.
Demirkubuz’un senaryosuna ustalıkla yerleştirdiği renkli insan portreleri, Hicran’ın hayatına karışan kişiler. Demirkubuz kaderin sillesini yemiş, mutsuz bu karakterlerin yaşadıklarını karamsarlıktan uzak bir sinema diliyle anlatmaya özen gösteriyor. Filmin finalinde insanların her daim umutlarını korumaları gerektiği gibi iyimser bir mesaj veriyor. Pek konuşkan sayılmayan Hicran kendini sözleriyle değil eylemleriyle ifade etmeyi tercih ediyor. Pısırık ve zayıf bulduğu annesi gibi değildir. Yenileceğini bildiği halde mücadelesinden vazgeçmez.
Kendisini istemeyen bir kız tarafından reddedilmeyi başta önemsemezken, Rıza sonraları bunu bir saplantı haline getiriyor. Hicran’ın evlenmek zorunda kaldığı, küçük kızıyla emeklilik hayatını sürdüren dul öğretmen Orhan (Cem Davran) kültürlü ama kıskanç, tekinsiz ve özgüveni olmayan bir karakter. Geleceğiyle ilgili sürekli planlar yapan, aslında ne istediğini bilmeyen, huzursuz ve karanlık bir tip. Rıza’nın nişanlısını bulmak için gittiği İstanbul’da evinde kaldığı, sözde üniversite öğrencisinin hayatı yalanlara dayanıyor. Okula kaydını dahi yaptırmamış, büyükşehirde baba parası yiyen, herkesi yalanlarıyla uyutan bir parazit.
Filmin kadın karakteri başrolde gözükse de, yazgısının hayatına karışan erkekler tarafından çizildiğini izliyoruz. Yılda ortalama 350 kadının öldürüldüğü ülkemizde, kadını malı sayan, kötü davranıp zulmeden baskıcı erkek tipinin filmdeki temsilcisi Hicran’ın babası. Sözünden çıkan kızını, sebepli sebepsiz her fırsatta karısını öldüresiye döven, kompleksli, zayıf karakterli bu erkeği gazetelerin üçüncü sayfa haberlerinden iyi tanırız. Filmde aklıselimin temsilcisi iyi insan, hoşgörülü, uzlaşmacı, dürüst emekçi, Rıza’yı büyüten fırıncı dededir. Osman Aktaş bu karakteri mükemmel yorumluyor.
Konuya dönecek olursak, açılış sahnesinde evden kaçtığı için nişan bozan kızının nişan bohçası ve takılarını erkek tarafına iade etmeye gelen, utancını gizleyemeyen bir babayı izleriz. Çocukken anne-babasını kaybetmiş yetim Rıza kendisini büyüten büyükbabası ve amcasının işlettiği aile fırınında çalışır. Hicran’ın zaten kendisiyle evlenmeyi istemediği için kaçmasını önemsemeyen Rıza, erkek arkadaşlarının tahrikiyle, İstanbul’a gidip kendisinden sebebini sorması gerektiğini düşünür. Uzun sürecek büyük arayış samanlıkta iğne aramak gibidir. Elinde sadece genç kızın fotoğrafı bulunan Rıza, tanıdıklarından ve Emniyet’ten yardım alarak sonunda Hicran’ın izini bulur.
Kendisine biçilen kadere isyan eden Hicran’ın İstanbul cangılındaki serüvenini öğrendikten sonra öykü bizi yine Boyabat’a götürüyor. Annesinin gördüğü şiddete tanık olan Hicran ilk kez babasına karşı isyan bayrağı açıp “Annemi artık dövmeyeceksin” diyerek tepkisini dile getirir. Hicran ilçenin çöpçatanlarının aracılığı ve ailesinin ısrarıyla emekli öğretmen Orhan ile evlenir. Görünümüyle medeni biri gibi gözüken Orhan’ın cicim ayların geçmesiyle kıskanç, bencil ve geveze olduğu ortaya çıkar.
İnsanın yazgısı karşısındaki çaresizliğini gözlere seren öyküsüyle ‘Hayat’ sevgi, acı, pişmanlık, isyan, hüzün, kıskançlık, öfke gibi insanlık hallerini senaryosunda ustalıkla işliyor.
Dürüst, gerçekçi, sağlam film
Bu dürüst, gerçekçi, sağlam ve önemli film çaresizlik, çıkışsızlık, takıntı, saplantı, yalnızlık, affedememe, taşranın yalnızlığı gibi temaların hakkını veriyor. İnsanların sevilme arzusu, özgürlük arayışı, olduğu gibi kabullenme arzusu senaryonun öne çıkan önemli temaları. Zeki Demirkubuz filmini şöyle anlatıyor: “Hayat, 34 yıl aradan sonra bir anıdan, sonrasında yaşadığım, tanık olduğum, dinlediğim benzer hikâyeler ve gözlemlerden yola çıkarak yazdığım, bir grup insan arasında geçen bir gençlik ve aile draması gibi görünse de temelde insanın yazgısı ve bu yazgı karşısındaki çaresizliği ile ilgilenen, ne yapılırsa yapılsın bir türlü geçmeyen ve geçmeyecek olan ‘imkânsızlık duygusuna’ dair eski bir hikâyedir.”
Zeki Demirkubuz önceki 11 filminin sürelerini hep iki saatin altında tutmuştu. ‘Hayat’ın süresi 3 saat 13 dakika. Birinci bölümünde Hicran’ın İstanbul serüveni, ikinci bölümde baba ocağına dönüşünü, üçüncü bölümde kendisinden yaşlı dul emekli öğretmen Orhan’la evlilik hayatını izleriz. Spoiler vermemek içi son bölümde sadece ‘çemberin tamamlanması’nın yer aldığını söylemekle yetineceğim. Demirkubuz’un elinden çıkma, Orhan’ın seslendirdiği upuzun monolog filmin en can alıcı bölümlerinden biri. Ancak senaryonun kusursuz olduğunu iddia etmek zor. Zira zaman zaman tekrarlara düşüyor, sarkıyor ve aşırı yavaş temposuyla aksıyor. Film, ülkemizde genç kızları bir an evvel evlendirme alışkanlığının toplumsal sorunlarımızdan biri olduğu gerçeğinin altını çiziyor.
N.B. Ceylan’ın son filmi ‘Kuru Otlar Üstüne’nin görüntü yönetmenleri Kürşat Üresin ve Cevahir Şahin ‘Hayat’taki titiz çalışmalarıyla filmi Demirkubuz’un görsel açıdan en olgun, parlak yapıtı yapıyor. Filmin başarılı oyuncu kadrosunda herkes rolünün hakkını veriyor. TV dizileriyle tanınan Miray Daner (24) sinemada yakaladığı başrol şansını, mimikleriyle, anlamlı yüz ifadesiyle, pasif oyunculuğuyla, sessiz çığlıklarıyla iyi kullanıyor. Filmin en başarılı sahnesi, Hicran’ın finale doğru hıçkırıklarla uzun uzun ağladığı unutulmaz sahne. Daner gözyaşlarına boğulduğu, kaderine isyan ettiği, izleyicinin tüylerini diken diken eden tek çekimlik bu gerçekçi sahnede iyi oyunculuğunu kanıtlıyor.
Yine dizi oyuncusu Burak Dakak (25) ‘Hayat’taki ilk sinema deneyiminden yüzünün akıyla çıkıyor. ‘Issız Adam’ filminin unutulmaz kadın başrolü Melis Birkan (42) kocasının baskısına boyun eğen, direnmeyi aklına bile getirmeyen, pasif, silik, fatalist ev kadını kompozisyonuyla oyuncu kadrosunun başarısına ortak oluyor. Kadronun en deneyimli ve ünlü oyuncusu Cem Davran (59) genç karısına nasıl davranacağını kestiremeyen, kompleksli, kıskanç Orhan rolünde kariyerinin en başarılı kompozisyonunu çizerken tecrübesini konuşturuyor.
Kadına uygulanan şiddetin filmdeki temsilcisi, aile reisi rolünde Umut Kurt (42), bir ayağı sakat vicdanlı İstanbul serserisi rolünde N.B. Ceylan’ın ‘Ahlat Ağacı’nın başrol oyuncusu Doğu Demirkol (35) rollerinin hakkını veriyorlar. Yazılması zor bir film olan ‘Hayat’ı izlememiş olanların seyir keyfini bozmamak, yazımın spoiler içermemesi için, tespitlerimin bazılarını yazmaktan vazgeçmek zorunda kaldım. ‘Hayat’ın Demirkubuz’un filmografisinde önemli bir yeri olacak. Belki yılın en iyi filmi, ancak yönetmenin en iyisi değil. Ben kariyerinin ilk dönemlerinde, 1990’ların sonuyla 2000’lerin başlarında yaptığı ‘Masumiyet’ (1997), ‘Yazgı’ (2001), ‘Kader’ (2006) filmlerini çok sevmiştim. ‘Hayat’, ‘Yeraltı’ (2012) ile birlikte yönetmenin son on yıla en önemli iki filmi.