Yahudiler, tarih boyunca yaptıkları uzun yürüyüşlerinde pek çok farklı dili yanlarında taşıdı. Hayatta kalabilmeleri için dilbilimci olmaları gerekiyordu. Ancak diğer uluslardan ödünç aldıklarını ´özümseyecek´ şekilde dönüştürmeyi başardılar. Bunun klasik örneği, ev sahibi ülke dilinin Yahudi uyarlamasıdır. Doğu Avrupa Yahudilerinin dili olan Yidiş, ödünç alınmış bir Alman lehçesidir. Aynı şekilde Ladino da, Sefarad Yahudilerinin karşılığıdır. Bu kültürel model Babil´de başladı.
Kislev veya Kislimu?
Moşe’nin beş kitabında Babil sürgününe kadar ayların tıpkı haftanın günleri gibi yalnızca yıl içindeki sayısal konumlarına göre numaralandırıldığını ve nerdeyse hiç isimlendirilmediğini görüyoruz. Örneğin, ‘Birinci Ay’, ‘İkinci Ay’, ‘Sekizinci Ay’ gibi…
Ancak Babil sürgününden sonra Zekeriya, Ester, Ezra ve Nehemya'nın kitaplarında Babil ay isimleri birdenbire ortaya çıkıyor ve oldukça sık kullanılır hale geliyor.
Yahudi takvimindeki ayların isimleri Akadca yoluyla Babil dilinden gelmektedir. Akadca, Eski Yakın Doğu'nun ortak diliydi ve Babilce, Akadca’nın bir lehçesiydi. Pers İmparatorluğu'nun yükselişiyle yerini Aramiceye bırakıncaya kadar yaklaşık iki bin yıl kullanıldı.
Nisan, Sivan, Tammuz, Elul gibi ay isimlerinin birçoğu Babil tanrılarının adıydı.
Daha da tuhafı yaz sıcağında adı geçen Dummuz, (Tammuz) çocukları yakarak kurban olarak sundukları Babil'in ateş tanrısıydı. Hatta Tevrat’ta tanrılarından birinin adı olarak geçmektedir. Yine de Yahudi yaşamının bir parçası haline geldi.
İlk sürgünün sona ermesinden sonra da bu devam etti. Çünkü topluluğun büyük bir kısmı İsrail'e geri dönmeyerek Babil diasporasında kalmayı seçti.
Rabi Hanina bu durumu Kudüs Talmud’u, Roş HaŞana 1:2, 56d bölümünde şöyle teyit eder. “Ay adları onlarla [sürgünle birlikte] Babil'den geldi.” Ayrıca, Elephantine'deki (Güney Mısır'daki bir Yahudi kolonisi) ‘Pesah Papirüsü’nde bu konu açıkça görülmektedir.
Hayfa Üniversitesi Tora Çalışmaları Bölümü akademisyenleri 2017 yılında, incelemesi süren son iki Ölü Deniz Parşömeninden birini yayınladı. Bilim insanları, bir yıldan uzun bir sürede şifreli olarak yazılmış olan 62 parçayı özenle bir araya getirdi.
Parşömen 4Q324d adı verilen tomarın kodunu kırdılar ve kendilerini Yahad topluluğu olarak adlandıran Kumran mezhebi üyeleri tarafından kullanılan 364 günlük bir güneş takvimini ortaya çıkardılar.
Ancak aynı dönemde Kudüs Tapınağı ve Haşmonay Hanedanı üyeleri ay takvimini diğer gruplar ise ay-güneş takvimini tercih ediyorlardı.
Bu anlaşmazlığın sonuçları yüksekti çünkü Kutsal Kitap’ın (Tora) emirlerini yerine getirmeye kararlıysanız ve yanlış takvimi kullanıyorsanız, Tanrı’nın zamanını senkronize edemezsiniz.
Kutsal Kitap’ta (Tora) verilen ilk İbrani takvimi; saati, basılı takvimi ve bildiğimiz kadarıyla astronomisi olmayan eski bir halkın ihtiyaçlarına hayranlık uyandıracak şekilde uyarlanmıştı. Basit ilkelere dayanıyordu. Gün batımıyla başlayan gün, sürekli yedilerle sayılan hafta, hilal ile başlayan ay, hasat mevsimiyle düzenlenen yıl.
Kadim Yahudilerin takvim tutma yöntemleri ile bugün kullanılanlar arasındaki farklar, Bereşit kitabına kadar uzanır. Tanrı, yarattığı gök cisimlerinin amacını şöyle açıklamıştır:
Sonra Tanrı şöyle dedi: “Gökyüzü kubbesinde gündüz ve geceyi birbirinden ayırmak için ışık kaynakları olsun.”
“Birer işaret olacaklar; bayramları, günleri ve yılları belirleyeceklerdir.” Ayrıca “gökyüzü kubbesinde, yeryüzünü aydınlatmak için birer ışık kaynağı olacaklardır” ve öyle oldu. (Bereşit 1:14)
Işıklar olarak güneş ve ayın tekrar tekrar vurgulanmasına dikkat edin. Tanrı, bu gök cisimlerinin yalnızca yeryüzüne ışık vermesini değil, aynı zamanda zamanın geçişini işaretlemek için bir yol sağlamasını da emretmiştir.
Böylece, yalnızca güneş ve ay ışığı kullanılarak bir takvim doğru şekilde tutulabilirdi.
Gün
Yaratılış 1'de tekrarlanan ‘ve akşam oldu ve sabah oldu’ ifadesine çoğu insan aşinadır. Orada kullanıldığı şekliyle ‘akşam’ (karanlık saatleri) ilk sırada yer alıyor. Bu model bize Yaradılış’ın başlangıcından itibaren günlerin akşam denen bir başlangıç noktasından ölçüldüğünü öğretir.
“… Ayın dokuzunda akşamdan (baerev – güneşin battığı), akşama kadar Şabat (Yom Kipur) gününüzü tutacaksınız.” (Vayikra 23:27-32)
Nitekim günümüzde de gün; gece yarısı 00.00’de başlamaktadır.
Hafta
Hafta Şabat tarafından mühürlenmişti. Daha yasanın (Tora) verilmesinden önce, altıncı günde iki kat ‘manna’ verilmesi ve yedinci günde verilmemesiyle ilahi bir şekilde işaretlendi (Şemot 16).
Şabat, takvimin Dekalog'da (On Söz) yer alan tek unsuruydu. Çünkü Şabat'ın sadece tarihler ve takvimlerle bağlantılı olmayan ahlaki bir yönü vardır.
Bu, Yaradan'a bağlılığın bir işaretidir ve Bene-Yisrael’e ahlaki yasanın bir parçası ve kutsallaşmanın bir simgesi (Şemot 31:13) olarak verildi.
Bu nedenle hafta tüm takvimlerden bağımsızdır. Amacı tarihleri hesaplamak değildir. Gerçekten de, günlük periyot (hafta) herhangi bir takvim ayı veya yılı ile orantısızdır. Haftanın (Şabat’ın) amacı tarihi hesaplamak olmadığı bilgisinin doğruluğunu sanırım zamanı ölçmek için geliştirilen kavramalara göz atarak anlayabiliriz. Dünya’nın kendi ekseni etrafında dönmesi sonucu bir gün, Ay’ın kendi ekseni ve dünyanın etrafında dönmesi sonucu bir ay ve Dünya’nın güneş ekseni etrafında dönmesi sonucu bir yıl oluşur.
Bir haftanın bilimsel açıklaması nedir?
Antik uygarlıklarda Mısır’ın bir haftası 10 gün, Asur’un 6 gün, Çin’in 15 gündü. Romalılarda ise hafta 8 gün sürerdi.
Gök cisimlerinin hareketlerini izleyerek modern astronomi ve takvimin temellerini atan Babil Medeniyetinin yedi sayısını benimsemelerinin nedeni yedi gök cisminin (Güneş, Ay, Merkür, Venüs, Mars, Jüpiter ve Satürn) onlar için özel bir önem taşımasıydı. Ancak bu da bilimsel bir açıklama değildir.
Haftanın yedi günlük döngüsünün hiçbir astronomik temeli yoktur. Çünkü kökeni Tanrı'nın altı gün çalışıp yedinci gün dinlendiğini söyleyen Kutsal Kitap’taki (Tora) Yaratılış anlatımıyla ilişkilidir.
Ay
Ay için iki İbranice kelime vardır. Yerah (Yareah) ve Hodeş kelimenin tam anlamıyla ‘yeni’ anlamına gelir. Tanrı, Hadaş kökünden yenilenmek için gelen kameri bir ‘ay’, yılın izini kaybettikleri için ya da Tanrı onları sonbaharda başlayan Kenan yılıyla bağlantılı putperest tapınmalarından uzaklaştırmak istediği için, yılı hesaplayacakları bahar ayını kesinlikle işaret etti.
Mısır'dan Çıkış'tan kısa bir süre önce Moşe'ye şu talimatı verdi: "Bu ay sizin için ayların başı olacak; Yılın ayları açısından bu (ay) sizin için birincidir" (Şemot 12:1).
Sistematik bir takvim kuralları kodu yoktu. Ancak Moşe aracılığıyla verilen medeni ve törensel yasalar, takvimin öğelerine referanslar içeriyordu (Vayikra 23).
Ancak Yaratılış 1:14’te kullanılan ‘moadim’ sözcüğünün İngilizcede ‘mevsimler’ olarak tercüme edilmesi meseleleri karıştırma eğilimindedir. Çünkü bize ilkbahar, yaz, sonbahar ve kış olmak üzere dört mevsimi düşündürür.
Ancak İbraniler bu terimi böyle anlamıyorlardı. Onlar için ‘zorunlu bayram mevsimlerinin’ ne zaman gözlemleneceğine atıfta bulunuyordu.
Çünkü Pesah Bayramı (hamursuz) arpa, Şavuot Kutlaması (Kutsal Kitap’ın Alınışı) buğday ve Sukot Festivali (Çardaklarda oturma) zeytinyağı ve üzüm hasatları ile bağlantılıydı. Sanırım ‘Gezer Takvim’i de bunu doğruluyor.
Gezer Tarım Almanağı, 1908 yılında Kudüs'ün batısındaki antik Kenan kenti Gezer'de yapılan kazılar sırasında keşfedildi. Orijinali İstanbul Arkeoloji Müzesinde sergilenen bu tablet var olan en eski İbranice metinlerden biridir.
MÖ 10. yüzyıl ile tarihlenen ve takvim olarak adlandırılan eser, bir yılın tarımsal döngüsünü bulmacalar halinde şiirsel bir dille anlatıyor. Çiftçiliğin İsrailoğulları’nın yaşamlarındaki merkezi yerini yansıtıyor.
Yazıt, paleo İbranice harflerle yazılmış olup takvim için gerekli olan kesin zaman dilimlerinden ziyade hasadın, ekimin, (keten - arpa) biçmenin, (üzüm - zeytin) bakımın aylarından söz etmekte ve bugün bilinen hiçbir ay ismi ile anılmamaktadır.
Antik Yisrael’de bu ay döngülerinin (lunasyonlar) başlangıçta adları yoktu, sadece sayıları vardı. Tanrı ilk ayı basitçe ‘birinci ay’ olarak adlandırdı (Şemot 12:3). Ona bir ay adı olarak ‘aviv’ demedi. Mısırlıların takvimlerinde de böyle bir ay adı yoktu.
Aviv terimi, Kutsal Yazılarda kullanıldığı şekliyle, tahılın ‘yeşilliğe’ (איבה) dolduğu ay anlamına gelir. Böylece buna tahılın ‘başak ayı’ olan ‘Aviv’ adı verildi (Şemot 23:15).
Daha sonra Aviv ayı diasporada Babil’in baş tanrısı Bel’i (Baal) ifade eden Nisanu (Nissan) olarak benimsendi.
Mukaddes Kitap’ta ay isimlerinin sadece dördü geçmektedir. Diğer sekizi geçen yüzyılda arkeologlar tarafından ortaya çıkarılan yazıtlardan geliyor.
Yahudi aylarının Babil sürgünü öncesi isimleri şöyleydi; birinci ay ‘Aviv – Yeşil Filizler’ (Şemot 13:4), ikinci ay ‘Zif – Filizlenen Çiçekler’ (Parlaklık) (1 Krallar 6:1), yedinci ay ‘Etanim – Ebedi Akış’ (uzun ömürlüler) (1 Krallar 8:2) ve sekizinci ay ‘Bul – Ekinler’ (üretmek) (1 Krallar 6:38).
Tora’da, Hashem’den başka tanrılara tapınmamaları açıkça belirtildiği halde bilgelerimiz putperestlik adının Yahudiliğin kutsallığına kabul edilmesine neden izin verdiler?
Kısa cevap şu ki, bizim rolümüz sadece putperestliği tahrif ederek onunla mücadele etmek değil, çünkü insanları putperestliğe çeken psikolojik motivasyon bu şekilde tedavi edilemez. Bunun yerine uzun vadede putperestliğe yol açan olumsuz psikolojik eğilimleri olumluya çevirmeliyiz.
Bu nedenle, öyle görünüyor ki, bilgelerin sahte tanrı Dammuz'un adını seçmeleri, bize putperestlik sorunu ve çözümü hakkında bir vaka incelemesi sağlıyor.
Kutsal Kitap’taki (Tora’daki) ayların sayısal adlandırılması bize her zaman Mısır’dan Çıkışı nasıl hatırlatıyorsa Babil’ce aylar da Aşem'in bizi ikinci sürgünden kurtardığını hatırlatır.