Teknolojideki gelişmeler ışığında, nüfusu 1200 kişiye düşmüş olan İzmir Yahudi Toplumunun, dijital dönüşümden nasıl faydalanacağı üzerine düşünürken, eğitim içeriklerimizi yenilemeye karar verdik. Despertar İzmir projemizden de ilham alarak yeni projemizin ismini Despertar EDU koyduk.
Yeni yılın ilk ayında zaman ve mekanı ön plana çıkaran bir yazıyla başlamak istedim. Yaklaşık son beş yıldır İzmir Yahudi Toplumu ile ilgili çalışmalar yaparken bir yandan da farklı yönleriyle başta ABD, İsrail ve Avrupa ülkeleri olmak üzere dünya genelindeki Yahudi toplumlarının bugününü ele alan kaynakları inceliyorum. İstanbul’un toplam nüfusundan az olan dünya genelindeki Yahudilerin var olan sosyal ve kültürel farklarını öğrendikçe çevremdekilerle paylaşmaya çalışıyorum.
Dünyanın farklı kıtalarına dağılmış olan yakın akrabalarım arasında da bu çeşitliliği görmek mümkün. Kimi Yahudi akrabalarım 31 Aralık 2023 gece 23.59’da geri sayım yaparak saatleri 00.00’ı gösterdiğinde 1 Ocak 2024’e geçtiğini düşünerek kutlama yaptı. Hatta bu sene pazar gecesi olması sebebiyle onlar için yeni bir gün, hafta, ay ve sene başlamış oldu. Kimi Yahudi akrabalarımın hayatında böyle bir takvim yok. Saat 23:59 da olsa 00.00 da olsa takvim 20 Tevet 5784’ü gösteriyordu. Yeni hafta da zaten cumartesi gün batımıyla başlamıştı. İbrani takvimini esas alan bu gruptaki akrabalarım için “21. Yüzyılda…” başlığı taşıyan böyle bir yazının içerdiği takvimsel ve tarihsel bakış açısının pek bir geçerliliği olmayabilir.
Takvimlerle ilgili bir başka ilginç anım da Hıristiyan tanıdıklarıma Noel tebrikini ne zaman yapmam gerektiği ile ilgili... Yakın zamana kadar Latin Katolik, Protestan, Anglikan, Rum Ortodoks, Ermeni Apostolik ve diğer mezheplerden tanıdığım herkesin Noel’i 24 Aralık akşamı kutladığını sanırdım. Herkese peşinen “Mutlu Noeller” tebrikinde bulunurdum. Kutlama tarihlerinin, bağlı oldukları mezhebin ve topluluğun Gregoryen veya Jülyen takvimi kullanmasına göre değiştiği bilgisini samimi dostlardan gelen uyarılar sonrası internetin yardımıyla öğrenmiş oldum.
Takvimler gibi kültürler arasındaki farklılıklar da bazılarımıza kafa karıştırıcı gelebilir. Benim gibi düşünenler için bu tür çokluklar öğrenmeye, araştırmaya ve incelemeye değer insani zenginliklerimiz olarak görülebilir. Tarihte olduğu gibi ilk çeyreğini tamamlamamıza az bir süre kalan bu yüzyılda da sosyal ve kültürel hayatlarımızı ortaklaştırmakla tek tipleştirmek arasında gidip gelinen bir dünyada yaşıyoruz. Bir grubu, bir topluluğu birleştirmenin yolu o grubun üyelerinin hareket alanını kısıtlayarak onları tek tipleştirmek mi olmalı yoksa farklılıkları, çeşitlilikleri tanıyarak bireyleri ortak bir zeminde buluşturmak mı? Bu soru dünya genelindeki etnik, dini ve kültürel çok sayıda irili ufaklı topluluk için geçerli.
İzmirli olmak
Dünyanın dört bir yanındaki insanlara “aynı zaman diliminde yaşıyoruz” algısı oluşturarak onları aynı noktada buluşturmaya, birleştirmeye çalışan miladi takvimli hikayemizde “dünya bir yana İzmir bir yana” diyerek odağımızı İzmir’e taşıyalım.
Biliriz ki Türkiye’de ekonomiye, kültüre, sanata, sivil topluma yön verecek boyuttaki kararlar İstanbul’da alınır; çünkü iş dünyasının kalbi İstanbul’da atar. Ancak pek çok İzmirli için “İzmirli olmak” ayrıcalıktır. Ben de bir İzmirli olarak İzmir güzellemeleriyle başlayıp İzmircilikle final yapan köşe yazılarını ilgiyle okuyorum. Elbette pek çok genelleme gibi bu tür genellemeleri içeren yazılar da bir grubu özel, ayrıcalıklı gösterirken birçok grubu da dışlayan, ötekileştiren bir tabloya dönüşüyor.
2022 yılı nisan ayında İzmir’de düzenlediğimiz Despertar Zirvesi kapsamında İstanbul’dan davet ettiğimiz Rum, Ermeni, Süryani ve Yahudi cemaat vakıflarının temsilcilerinden kimileri İzmir’de böyle bir çalıştayın olmasına şaşırdıklarını dile getirmişti. Devlet kurumlarının Ankara’da karar aldığı, azınlık cemaat vakıflarının büyük bir çoğunluğunun ve ruhani liderlerinin İstanbul’da olduğu düşünüldüğünde İzmir; Çeşme, Alaçatı, Urla, Seferihisar, Foça, Dikili gibi ilçeleriyle yaz tatili denilince akla gelen bir yerdi. Zirveye gelen ziyaretçiler bana da “İzmirli olmak” üzerine birkaç soru yöneltti.
O zamanki cevabım sanırım bugün için de geçerli: Benim için İzmir, bol söylemin az eylemin olduğu sakin, yavaş bir kenttir. Karşınızdakiyle hiçbir şekilde hemfikir olmadığınız tartışma anlarında dahi herhangi bir kişinin size fiziki bir zarar vermesi, tekme, yumruk veya silahla üzerine yürümesine pek ihtimal verilmez; fakat yüzünüze iyi sözler söyleyenlerin bile sizin olmadığınız yemek masasında dedikodunuzu meze olarak yanlarında getireceği yüksek ihtimaldir. Ortalama bir İzmirli, İzmir’i çağdaş olarak görür ve göstermeye çalışır. Ancak yeniliğe ve farklılığa açıklık konusunda örnek teşkil edecek özgün bir şehir olduğunu iddia edenlerin buna kanıt niteliğinde örnekler sayması çok zordur. Bir başka deyişle konu çalışma ahlakına, insan ilişkilerindeki samimiyete geldiğinde “İzmircilik” hikayesi içerisinde yanlış beklentilere girilmemesi gerekir. Yerel seçimler için aday adaylık süreçlerini de yakından takip ettiğim şehrimizin, İzmir güzellemesi yapanların iddia ettiği farklı bir takvime ve dolayısıyla kültüre sahip olmadığını söyleyebilirim.
İzmirli arkadaşlarım arasında İzmir’i eleştirmeyi hatta deyim yerindeyse gömmeyi ne kadar çok sevsek de İstanbullu arkadaşlarımızın eleştirmesine pek tahammülümüz yoktur. “Kendi şehirleriyle ilgilensinler. Hatta mümkünse İzmir’i hiç sevmesinler ki İzmir bize kalsın.” (Ne var ki bunun için artık çok geç olduğunu da şehrin merkezinde yükselen plaza ve rezidans inşaatlarından anlayabiliriz.)
İzmir Yahudisi Olmak
İzmir ile İstanbul arasındaki kıyaslamayı İzmir Yahudi Toplumu ve İstanbul Yahudi Toplumu arasında da yapabiliriz. Türkiye’nin ikinci büyük Yahudi nüfusuna sahip İzmir’de bu yüzyılın sonunda aktif bir cemaatin kalmayacağını düşünen İzmir’deki Yahudilerin oranı oldukça yüksek. 20. yüzyılda Ankara, Bursa, Çanakkale, Gaziantep, Manisa gibi pek çok ildeki durumun İzmir’de yaşanmasına kesin gözüyle bakıyorlar. Fakat benim sorum 21. yüzyılın sonunda ne olacağı üzerine değil. Bugüne dair… Bugün İzmir’de bir “Yahudi toplumu” ya da resmi ağızla “Musevi Cemaati” var mı?
“Azalıyoruz, gün gelecek İzmir’de cemaat kalmayacak!” diyen İzmirli Yahudilere bugüne dair sorular yönelttiğimizde pek bir yorum gelmiyor.
Geçmişe nostaljik güzellemeler, geleceğe demografik felaket senaryoları üzerinden bakanlar bugüne dair neden pek yorumda bulunmuyor? Çünkü bugüne dair söylem ürettiğiniz anda size bu soruyu soran kişilerin sizi eyleme çağırma ihtimalleri bulunuyor.
Bir başka ifadeyle yorum yapmanın yanında elinizi taşın altına koymanız gerekebilir. Elinizi taşın altına koymanız içinse pek çoğu akrabanız ya da çocukluk arkadaşınız olanların da “bol söylem, az eylem”cilikten sıyrılabilmeleri, kendilerine ve çevrelerine güvenmeleri gerekir.
“Bugün İzmir’de bir Yahudi cemaati var mı?” şeklinde retorik bir evet-hayır sorusunun bilimsel bir tarafı olmayabilir. Bu soruyu sormamızın sebebi konuya ilgili kişiler arasında farkındalık yaratmak. Takvimlerle ilgili verdiğim örnekteki gibi ezber bir “elbette var” cevabıyla soruyu geçiştirmek yerine bu soru üzerine biraz daha derinlemesine düşünmekte fayda var. Bazı ek sorular yöneltelim: Bir Yahudi topluluğunun varlığını sürdürebilmesi için nelere ihtiyacı vardır? Bu topluluğun İzmir’de olması ya da dünyanın başka bir yerinde olması kriterlerde ne gibi farklılıklar meydana getirir?
İzmir Yahudi Toplumunun nüfusu 1200 civarı dediğimizde bu ne anlama geliyor?
İstanbul’dan, Ankara’dan, Tel Aviv’den, Amsterdam’dan gelen ve kendini Yahudi olarak tanımlayan bir birey İzmir’e yerleştiğinde İzmir Yahudi Toplumunun nüfusu artmış oluyor mu? Sayımızın ne gibi bir önemi var?
İzmir’deki cemaatin içindeki mevcut dört derneğimize bakacak olursak… Okulumuzun derneği var, ancak 25 yıldır okulumuz yok. Hastanemizin derneği var, ancak son 10 yıldır bir hastanemiz ve daha da önemlisi yaşlılar yurdumuz yok. Kültür derneğimiz var ama geleneksel tiyatro ve dans gösterilerimiz uzun senelerdir yok. Misyonunu hakkıyla yerine getiren tek derneğimiz cenaze ve mezarlıklarımızla ilgili derneğimiz.
2022 yılı sonunda son kaşer kasabımızı da kapattık. Donmuş et, kıyma ve diğer kaşer ürünleri İstanbul’dan temin ediyoruz. İzmir’de tam zamanlı ikamet eden bir rav da bulunmuyor.
Hahambaşılık başta olmak üzere dini kurumlar, okul, hastane, yaşlılar yurdu, kültür dernekleri, yaşlı bakım hizmetleri açısından İzmir’den bakıldığında, İstanbul tam teşekküllü bir topluluğa sahip. İzmir’de ise bu kurumların pek çoğunun sadece kitap ve belgesellerde kalmasına üzülerek şahit oluyoruz.
Demografik açıdan baktığımızda belki de İzmir’deki Yahudiler olarak İstanbul’un geleceğini bugünden yaşıyoruz. Aynı Ankara, Bursa, Manisa gibi illerin geçmişte İzmir’in bugününü oynadığı gibi…
İzmir Yahudi Kültür Mirası ve İzmir Yahudi Toplumu
27 Aralık 2023 tarihli Şalom Gazetesi’nde yer alan “İzmir’de güzel şeyler oluyor” başlıklı haberin giriş paragrafını dilerseniz tekrar hatırlayalım: “Biliriz ki İzmir’de her zaman güzel şeyler olur. Kültür, sanat, tarih adına yine güzel şeyler olmaya devam ediyor. Bunlardan biri İzmir Yahudi Kültür Mirası Projesi.”
İzmir Yahudi Toplumu için son 10-15 yıllık süreçte güzel şeyler de oldu. Bunlardan belki de en önemlisi, İzmir’deki Yahudi toplumunun ‘cemaat vakfı’ tüzel kişiliğine kavuşmasıydı. Bu sayede tarihi sinagogların gayrimenkulleri geç de olsa vakıf çatısı altına alınabildi. Türkiye’deki 167 azınlık cemaat vakfı arasında 12 yıllık geçmişiyle en genç birkaç kurumdan biri olan İzmir Musevi Cemaati Vakfı, İzmir’deki Yahudi kültür mirasının korunması ve yerli-yabancı turistlerin ziyaretine açılması için özverili bir çalışma yürütüyor. Son beş yılda Avrupa Birliği destekli iki önemli proje yürütüldü. Son yıllarda piyasaya çıkan İzmir Yahudileri hakkında yazılmış Türkçe ve İngilizce kitaplar nitelik ve nicelikleri bakımından gurur duyulacak seviyede. Bir güzel gelişme de geçtiğimiz birkaç yılda vakıf bünyesindeki eğitim ve sosyal hizmet çalışmalarında profesyonelleşmeye gidilmesi oldu.
Ancak yazının başında bahsettiğim takvimsel çeşitliliğe benzer bir süreç İzmir Yahudi Kültür Mirası ile İzmir Yahudi Toplumu için de söz konusu. Yapılan çalışmalarla ilgili görüş birliğinin olduğunu söylemek zor. Mekansal dönüşümlerin restorasyonları sonrası düzenli bakımları için gerekli yüksek maliyetlerin nasıl karşılanabileceği, daha da önemlisi bu yapıların hangi kuruma ve gruba nasıl bir fayda sağlayacağı tartışmaya açık.
2022 ve 2023 yıllarında bu konularda diğer Avrupa şehirlerinde yapılan çalışmaları yerinde izlemek ve uzmanlardan bilgi almak için Krakow, Varşova, Budapeşte, Prag, Amsterdam, Berlin, Frankfurt gibi şehirleri ziyaret etmiştik. Bu yıl da aynı kapsamda ilk saha ziyaretimiz için geçtiğimiz günlerde Viyana’daydık.
Viyana Yahudi Müzesi ziyareti, 14 Ocak 2024
İzmir’deki Yeni Projemiz: Despertar EDU
Yazının başlığı olan “21. Yüzyılda İzmir’de Yahudi Olmak” aslında yeni çalışmamızın da duyurusu. Son birkaç yıl içerisinde bilgi teknolojileri ve yapay zeka alanındaki gelişmeler sonucunda herkesin kullanımına açılan dijital araçların yarattığı avantajlardan, İzmir’deki Yahudi Kültür Mirası çalışmaları ve Yahudi Toplumunun nasıl faydalanacağı üzerine düşünürken ilk adım olarak eğitim materyallerimizi ve içeriklerimizi yenilemeye karar verdik. Despertar İzmir projemizden de ilham alarak ismini Despertar EDU koyduk. “Edu”, eğitim kelimesinin İngilizcesi olan ‘education’ kelimesinin kısaltması.
Bu çalışmamızın amacı web sitemiz başta olmak üzere çeşitli dijital araçları kullanarak azalan ve yaşlanan toplumumuzun dini, kültürel okuryazarlığını artırmak ve nitelikli bilgiye kolay erişimlerini sağlamak. Bu kapsamda ilk olarak izmirjcc.org sitemizde yer alan Türkçe ve İngilizce blog sayfalarımızı güncelledik. İzmir’deki sinagoglar başta olmak üzere İzmir Yahudi Toplumu ve İzmir Yahudi Kültür Mirası ile ilgili pek çok içerik sitemizde mevcut. İzmir Sefarad Kadınları El Ele belgeselimizi de web sayfamızdan izleyebilirsiniz.
Despertar EDU ile ilgili çalışmalarımızı, Despertar İzmir sosyal medya hesaplarımız dışında önümüzdeki aylarda Şalom Gazetesi’nde çıkacak yazılarımızdan takip edebilirsiniz.