Tarihi çok eskilere dayanan bir sanattan, birçok kültürde başta ibadethaneler olmak üzere, toplumsal mekanlarda kullanılan vitraydan bahsetmek istedim. Başlıktaki isim ise bu sanat dalının çıkış yeri olan Roma´nın dili Latincedeki adı: “Cam sanatı.”
Cam ilk kez insanlar tarafından, taş devrinde, savaş aletleri yapmak için, doğal bulunan çakmak taşından elde edilerek kullanılmaya başlanmıştı. Bu taşlar volkanik lavlardan oluşan bazen yeşil, kırmızı renklerde de olabilen doğal camlardı.
İlk cam yapımı ise tam olarak bilinmemekle birlikte tahmin edilen Akdeniz milletlerinden olan Fenikeliler tarafından elde edilmeye başlandığı ve tacirleri tarafından da meta olarak alınıp satıldığı yönünde.
MS 79’da ölen doğa filozofu Gaius Plinius’a göre Fenikeli tacirler, Belus Nehir Deltası üzerinde yaktıkları ateşte ısıtılan soda karbonatı külleri arasında, ısının etkisiyle, bataklık çamurunun içerisinde oluşan cam kristallerini buldu. Belus Nehri günümüzde farklı bir isimle, ‘Na’aman’ olarak anılmakta olup bu nehir, İsrail’in Galil bölgesindeki Ein Afek’ten doğarak Akko Körfezinden denize dökülür. Bu bölge, Büyük İskender’in fetihlerinden sonra Ptolemaios ülkesinin bir parçasıydı. Bununla birlikte, tarihi tespit edilebilen en eski cam eşya MÖ 1551-1527 yıllarında yaşamış Mısır firavunu Amen Hotep’e ait bir boncuktur. Ayrıca MÖ 650 dolaylarına ait Asurlular’dan kalma toprak tabletlerde de camdan bahsedilmekteydi.
Camın mimaride kullanımı
Camın mimaride ve yapılarda kullanılmaya başlaması ise tahminen MS 2 yüzyıldan itibaren Romalılar tarafından gerçekleşti. Mısırlılardan görerek bunu kendilerine almışlardı. İlk cam levhanın yapımı, üfleyerek tüp şeklinde elde edilen bir cam kabın alt ve üst yuvarlaklarının kesilmesi ve ortadaki silindir şeklin bir yandan yarılarak düzleştirilmesi suretiyle elde ediliyordu. Bugün bildiğimiz düz levha cam ise bundan çok sonra, 1688’de Fransız Lukas de Nehon’un erimiş haldeki camı düz bir kalıbın içine dökmesi ve sonra iki yüzünün taşlanıp parlatılmasıyla elde edildi. Ancak bu şekildeki imalatların en önemli sorunlarından biri erimiş camın içerisinde kalan hava kabarcıkları idi.
Vitray camının genel yapım tekniğinde ise, camın yüksek olan erime sıcaklığını düşürmek için alaşımında kurşun gibi ve camı stabilize etmek için de kireç gibi maddeler kullanılır. Cam erimiş haldeyken, çeşitli renkleri oluşturmak için alaşımına metal oksit tozları eklenir. Örneğin, genellikle mavi tonlar için kobalt, yeşil tonlar için krom, kırmızı turuncu tonları için demir oksit kullanılabilir. Aynı şekilde altın, gümüş, yakut tozları ile de bu renkler verilebilir. Canlı, parlak ve göz alıcı renkler için cam alaşımına altın klorür karıştırılabilir. Bu karışımlar aynı zamanda, güneş ışığının da camda daha iyi emilip camın arkasındaki yüzeylere göz alıcı bir renk cümbüşü ile yansımasını da sağlar.
Yapılarda güneş ışığının içeri girmesini sağlamak antik çağ mimarlarının en çok kafa yordukları detaylardan biriydi. Bu amaçla yapılarda bırakılan boşluk ve açıklıklarda, cam kullanımından önce, yapıların kullanım amacı ve bulundukları iklime göre alçı, ahşap, deri, kumaş gibi malzemelerle açılıp kapatılabilen ve kısmen ışık girmesini sağlayan kapak, parmaklık, kafes ve panjurlar yaparlardı. Bunlar kar, yağmur, rüzgâr, toz, sıcak ve soğuk gibi değişen hava koşullarına göre, yapının iç kısmına belli bir oranda koruma sağlardı. Büyük ebatlı düz levha camları elde etmek oldukça zor ve pahalı olduğundan, yapılarda ilk camlar, küçük parçaların bir araya getirilip birleştirilmesi suretiyle kullanılıyordu.
Camın yapılarda kullanılmaya başladığı ilk zamanlarda, elde edilmesi o kadar pahalıya mal oluyordu ki, örneğin Mısır’da, hakiki bir yakut parçasıyla, yapay yollarla elde edilmiş cam parçaları eş değerdeydi ve cam ile yakut, elmas veya zümrüt parçaları birbirlerinden ayırt edilmeksizin süslemelerde ve yapıların küçük pencerelerinde bir arada kullanılmaktaydı. Dolayısıyla bu aplikasyonlar, doğal ışıktan yararlanılarak mimariye bir estetik katılmasına da yardımcı oldu. Vitray kullanımı, doğal ışık, renkler, cam ve sanatsal mimari arasındaki bu disipline çok uygun bir malzeme oldu. Vitrayın ilk doğuşu Mısır olmasına rağmen sonrasında, Roma antik kentleri olan Pompei, Herculaneum, Trevi kazılarında bulunan parçalarla vitrayın MS 1. yüzyıldan itibaren buralarda yapıldığını göstermiştir. Cam işleme tekniklerinin ilerlemesi ile, boyanmış camların kullanıldığı en eski vitray Almanya’da yer alır. Hesse şehrindeki günümüzde müze olan Lorsch Manastırında, 9. veya 10. yüzyılda yapılmış oldukça iyi durumda ve St. Paul’e ait olduğu sanılan bir aziz başı vitrayı bulunmuştu.
İbadethanelerde vitray
Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da da İslamiyet’in yayılmaya başlamasıyla 7. yüzyılda Araplar, Bizans’tan aldıkları bu sanatı mekanlarda kullanmaya başladı. Yahudilikte olduğu gibi, ibadethanelerde heykel ve resim bulunmaması kuralı, İslamiyet’te de yer aldığından camilerin süslenmesi ve doğal ışığın iç mekana aktarılması için vitraylar ideal bir yapı ve süsleme unsurudur.
Romalılar tarafından, vitraydaki cam parçaların birleştirilmesi için aralarında bronz, bakır, kurşun çubuklarla alçı tahta ve mermer tozu kullanılmasıyla daha sağlam, esnek ve çevre koşullarına dayanıklı hale gelen panolar çok daha geniş ebatlarda yapılabilir oldu. Daha geç dönemlerde, 12. yüzyıldan itibaren ortaya çıkan Gotik mimaride çatının sütun ve kiriş sistemine taşıttırılması ile duvarlarda pencereler için daha fazla ve geniş boşluklar bırakılmasına imkân doğdu. Hem mimaride keşfedilen yenilikler hem de vitray yapımında kullanılan tekniklerle büyüyüp genişleyen pencereleri örtmek için renkli cam paneller kullanılmaya başlandı. Özellikle kiliselerde uhrevi bir ortam yaratmak için, vitraylar mozaik süslemenin yerini aldı ve sanatçılar bununla ilgili farklı teknikler geliştirmeye başladı. Kiliseler sayesinde gelişme gösteren resim sanatında, duvarları süsleyen resimlerin görünmesi için ayrıca suni bir aydınlatmaya ihtiyaç duyulduğundan, bu ibadethanelerdeki mistik havayı etkiliyordu. Buna karşılık vitraylar, canlı renklerle resimli anlatıma elverişli olduğundan ve bunun için de doğal ışıktan faydalanıldığından özellikle kiliseler için çok uygun bir süsleme sanatıydı. Vitrayın ibadet mekanları için çok uygun bir öge olması sadece ışık ve görsellik yönünden değildi. Aynı zamanda bu mekanlarda ses ve akustik tasarım da büyük önem taşıyordu. Yapıda kullanılan taş, tuğla, sıva ve tahtaya göre, vitray panoların sesi yansıtması bu malzemelere göre daha farklıdır. Bazı opera sanatçılarının sesiyle camı çatlatabildiğini duymuşsunuzdur. Bu aslında abartılmış bir vaka değildir. Camın pürüzsüz yüzeyi, sesin yansıması için çok elverişli olup, moleküler bileşimi de alışılagelmiş inşaat malzemelerine göre çok daha yüksek rezonans oluşumuna uygun bir yapıdadır. Şarap bardaklarına metal çubukla vurarak müzik çalan yetenekleri hatırlayın. Bu fiziksel özellikleriyle de vitray ibadet mekanlarında temel bir unsur olmuştu.
Mimar Sinan eseri olan Süleymaniye Camiinin doğu cephesi vitrayları
Fransa’nın Chartres şehri, 13. yüzyıl başından itibaren bu sanatın en bilinir merkeziydi. Chartres Katedralindeki 7000 metrekarelik alanı kaplayan vitraylar, bu sanatın en ihtişamlı ilk örneklerindendir.
Chartres Katedralindeki vitray
15. yüzyıldan itibaren Rönesans’ın da etkisiyle, tüm güzel sanatlarda büyük bir atılım gözlenirken, vitray sanatında bu etkiyi görmek pek mümkün olamadı. Kiliselerde yer alan vitraylar, okuması olmayanları figürlerle eğitmek amaçlı olduğundan, işlenen konular, Tevrat ve İncil’deki pasajların görselleştirilmesi ağırlıklıydı. Dolayısıyla bu akım, Martin Luther’in Protestanlığı yaymasıyla gözden düşmeye ve kulağa hitap eden sanatlar daha popüler olmaya başladı. Dini yaymak için müzik daha tercih edilir hale geldi. Kutsal kitaplardaki pasajlardan ilham alınarak bestelenmiş birçok oda müziği eseri Rönesans ile ortaya çıkmış, ilerleyen zamanda bu eserler senfoni, opera ve baleye evrilmişti.
17. yüzyılda, sadece dini konuların değil doğa kompozisyonları, geometrik desenler, çiçek bezemeleri ve başka farklı konuların da vitray panolarına taşınmasıyla bu sanat saraylarda, malikanelerde ve elit tabakanın bulunduğu kapalı mekanlarda da yapılmaya başlandı.
Thanks Giving Center (Dallas, Teksas). 1977'de inşa edilen bu şapelde Fransız sanatçı Gabriel Loire'ın yaptığı 73 vitray panelden oluşan sarmal bir kubbe yapısındaki Glory Window yer alır
İran Şiraz’da, Mirza Hasan Ali Nasırülmülk'ün emri ile 1888’de yaptırdığı ve kendi adını taşıyan caminin mimarları Rıza Kaşisazi Şirazi ve Muhammed Hasan'dır. Güneş ışığının gün boyu camlardan geçerek içeriyi aydınlattığı ışıklar, günün değişik saatleri ve değişen mevsimlere göre büyüleyici bir renk cümbüşü oluşturur
19. yüzyılda, yükseklere ve ulu olana erişme arzusunu sembolize eden Gotik tarzdaki kiliselere yönelim arttı. Bunların en bilinen örneği Barcelona’daki Gaudi’nin eseri Sagrada Familia’dır. İncil'de yazan konuları ve diğer dini temalı sahneleri tasvir eden tablolar gibi ayrıntılı vitray pencereler de rağbet gördü. Avrupa genelinde yeni kilise yapımından ziyade mevcutların restorasyonunda dahi muhteşem vitraylar kullanılmaya başlandı. Bu sanatçılardan biri de aslen ressam olan Yahudi asıllı Fransız Marc Chagall idi. Fransa Reims Notre-Dame Katedralindeki eksenel şapel camlarındaki vitrayları çok meşhurdur. Chagall’ın vitray sanatında verdiği eserleri ülke sınırlarını da aşmıştı. En tanınmışlarından olan Genesis Yaratılış vitrayı New York’taki BM merkez binasında görenleri hayran bırakır. Chagall için özel anlam ifade eden bir diğer eseri ise Kudüs Hadassa Hastanesi Abbell Sinagogunda bulunan ve Simon’dan Zebulun’a kadar Tevrat’tan pasajlar konu alan 12 vitray panodur.
New York BM binasındaki Genesis Yaratılış vitrayı
Mimar Lluis Domenech i Montaner tarafından yapılarak 1908’de açılan Barselona’daki Palau De Musica Catalan konser binasının tavan ve pencere vitrayları
Vitray sanatının, çağdaş teknoloji nimetleriyle buluşması 1848 New York doğumlu mücevher ve cam tasarımcısı Louis Comfort Tiffany ile oldu denilebilir. Kendi adıyla anılan bir teknikle, vitray yapımında cam ve bakır bir arada kullandı. Desenlerde sonsuz imkanlar sunan, vitrayın çok sağlam ve esnek bir yapıda olmasını sağlayan bu teknikte cam parçalarının etrafına tutucu lehim sıvanır, parçaların etrafını saracak şekilde geçirilen bakır folyolar ısıtılır ve eriyen lehimle tüm cam parçalar sağlam bir şekilde birbirine tutturulur.
Vitray sanatının tarihçesine ve tekniğine fazla girmeden, bu yazıyı kaleme almamın asıl amacı özellikle tüm dini mekanlar için çok önemli bir unsur olan ve ibadethanelerin yanı sıra birçok sosyal mekanda da yer bulan dünyaca ünlü bazı vitrayların en göz alıcı olanlarından küçük bir seçki sunmaktı. Seçkinin burada yer alan resimleri, bir gazete sayfasının imkân tanıdığı netlikte basılabildiğinden, ilgi duyanların renkleri ve algıyı daha iyi hissetmek için bu eserlere internetten göz atmasını tavsiye ederim.