“Yaşam sürekli akışta kalmayı gerektiren bir yürüyüştür” Türkiye ve uluslararası alanda AVM uzmanı olarak bilinen Avi Alkaş, yeni yayınlanan kitabı ´Alış Veriş İşleri´ ile özel yaşamını, iş deneyimlerini ve yeni projelerini, ilk kez okuyucularla paylaşıyor. Adeta bir kişisel gelişim kılavuzu da sayılabilecek kitabını, yeni Han projelerinden, Levent Han Spaces´in huzurlu ve dinamik ortamında konuştuk.
“Herkesin bir parmak izi, bir sedası vardır. Yaşam sürekli akışta kalmayı gerektiren bir yürüyüştür” demişsin. Seni Avi Alkaş yapan en iyi bu cümle mi?
Aslında kendimi genelde Tanrı’nın şanslı kullarından biri olarak görmeme karşın oldukça zorlu bir sınavdan da geçtim. Yaşamımın en samimi dileklerimden biri Tanrı’nın kimseye evlat acısı yaşatmaması ve her zaman sıralı ölüm vermesidir. Dolayısıyla, oğlum Alp’ten sonra, Alp’in kaybına rağmen hayatta kalmayı başarmanın, yerli yersiz farklı nedenlerle dertlenen hayatı kendine zindan eden başkaları için de bir yaşam örneği olmasını arzu ediyorum. Yazar olmak iddiasında değilim. Bu kitabımla verdiğim bir sözü gerçekleştirmeyi, benden sonraki kuşaklara ardımda bir hoş seda, bir anılar dizisi, bir başvuru kılavuzu bırakmayı umudum. Herkes beni genelde bir AVM’ci olarak tanımış; tabii ki AVM’cilik hayatımın bir bölümüne damgasını vurmuş en önemli çalışma konularından biri oldu ama ben kendime, mekân kurgulayıcısı demeyi tercih ediyorum. Nedeni ise insanlara evleri ve işleri dışında üçüncü bir mekânı sunma isteğim. İnsanlar için insanlarla “hizmet ederken kalbini de akıt” konseptini de kattığım bir mekân kurgulayıcısıyım. Bulunduğum coğrafya ve geleneklerimiz, benim için bir yaşam kılavuzu oldu. Mesela çocukluğumda yaşadığım Tepebaşı’ndaki Akasya Apartmanındaki değişik etnik ve dini gruptan insanlarla bir arada kardeşçe yaşadığım senelerdeki gibi komşularımızın, kaynağı Nuh Peygamberden gelen tufanın sonunda karaya yaklaştıklarında ambarda kalan 40 farklı özel ürünün o hoş mayhoş kardeşlik sıvısıyla bağlanarak aşure yapmasına, annemin, gelen aşure kaplarının boşlarını evimiz yemeklerinden bulemas - gül böreği, koyarak geri yollayıp paylaşması bugün gibi aklımda. İşte, içindeki 40 farklı ve özgünlüklerini koruyan malzemeyi bir sevgi bağında toplayan aşure gibi olmayı başardığımız zaman dünyada barışın daha egemen olacağını düşünüyorum. Aşure bendir, sendir, odur; özetle ‘biz’dir. Benim işim de mekanların içinde, bireylerin ihtiyaçlarını karşılarken giderek en önemli konulardan biri olmaya başlayan yeme içme sofralarında da buluşturmak, sofralardaki lokmaları birlikte atıştırmak.
Kitabını sevgili eşin Gina’ya ithaf etmişsin…
Bu kitabı 44 senelik eşim Gina’ya şükranlarımla ithaf ettim. Ona atfettiğim ‘hayatımın çetin cevizi’ başlığını bazı dostlarım yadırgadı. Halbuki bu terimi kullanarak, orada Kabala’dan gelen bir atıfta bulunmaya çalıştım. Süleyman Peygamberin ‘Şir Haşirim / Şarkıların Şarkıları’nın bir bölümünde, “El ginat egoz yaradti / Ceviz bahçesine indim” sözcüklerinden de etkilenerek ceviz gibi dıştan sert görünen, sert kabuğundan mobilya sektöründe yararlanılan, ince kabuğunun ilaç sektöründe, içinin de aşure gibi tatlılara kattığı lezzetten, dolayısıyla her şeyinden yararlanılan bir meyve olması bakımından, eşime bu şekilde hitap etmek istedim. Ayrıca kitapta mesleğimi borçlu olduğum birçok kişiyi sayarken, burada üzerimde çok emeği geçen rahmetli Viktor Braunştayn ve Bensiyon Pinto’yu da anmadan geçemem. Toprakları bol olsun.
Kitabın üç bölüme ayrılmış: mekânlar, zamanlar ve insanlar. Her bölümüm başlığının içindeki kelimede, her fırsatta ‘AN’ kelimesini vurguluyorsun, niçin?
Bu kitap sadece bir otobiyografi, sadece hayat hikâyem değil; toplamda 70-80 sayfalık kısmında biyografim mevcut. Evet, birçok ‘an var bu da Carpe Diem cümlesi anlamını savunan Stoacı Felsefe ile tanışmamdan doğdu. 1. bölüm olan ‘MekANlar’da anda kalmak, anı yaşamak, anı ıskalamamak görüşünden yola çıktım. Sonrasındaki ‘ZamANlar’ başlıklı 2. bölümü de değerli Yaprak Çetinkaya ile birlikte bir nehir söyleşide onun sorularına cevaben oluşturmaya çalıştım. Hayatımın değişik bölümlerine dalışlar yaptı. Yaşamımda, zamanların büyük bir önemi var ve bunları anlatırken kendimle ilgili ilginç bir şey de keşfettim. Hayatımın hep yedi senelik dönemleri var; 7 benim uğurlu sayımdır. Yedinin rakamsal değerine inanıyorum; yaşamımızda da bunun serpintileri, anları var. Daha sonra, ben aslında AVM’ci değil, mekancıyım dedim. AVM çalıştığım mekanlardan bir bölümü. 30 yıllık AVM’lerde çalışmadan sonra şimdi yeni mekancılık çalışmamı hanlarda yapmaya çalışıyorum. Mahmutpaşa’da işe başladığım Kürkçü Han’nın modernize versiyonunu Han Space adıyla sunuyoruz. Şu an dokuz hana çıktık ve inşallah arttıracağız.
Kitabımın son bölümümde ‘ŞükrAN’ kısmını ve içindeki şiiri de benim yaşımdaki bir bireyin dahi ve herkesin artık kullanması gerektiğini savunduğum yapay zekanın bir yöntemi olan ChatGPT ile oluşturdum.
Neden değil de niçin kelimesinin önemini felsefi bir perspektifle kullanıyorsun. Bunu kitabında mükemmelce anlatmışsın. Bu konseptini paylaşır mısın?
Sebep-sonuç ilişkisindeki nedensellikten niçin sorgulamasının cevabını benimsedim. Dünya çapında tanınan liderlik, iş dünyası ve motivasyon uzmanı, konuşmacı ve çok sevdiğim bir yazar olan Simon Sinek’ten esinlendiğim bu perspektif nedenden önce niçinden geçmek gerektiğini ve neye gelinmek istediği sorgulaması var. Hedef noktamıza varabilmek için ‘niçin’e inanmamız lazım. Dolayısıyla, niçinler’imiz çok önemli. Ben hayatta niçin varım, nereye varmaya çalışıyorum ve ‘Ne, Nerede, Nasıl, Neden, Ne zaman ve Kim’ sorularının baş harflerinden oluşan 5N1K metodunu yaşamımda uygulamaya çalışıyorum. Bunlar için de okumak, düşünmek, aydınlanmak ve hayatı yorumlamak lazım. Tanrı bana bu sınavları verdi. Yaşamım, bütün zorluklarına rağmen, keyifli de geçti. Tanrıdan korkmaktansa Tanrıyı sevmekten geçen yöntemi, Tanrının cezasından çok ödüllerine layık olabilme felsefesini savunuyorum.
1+1= nasıl 2 değil de 4 oluyor? Bu bir ‘BİZ’ konseptimi?
Evet, birleşerek, iş birliği yaparak büyür sonra yükseliriz. Çalışma arkadaşlarımla bunu uyguluyoruz, birlikte güzel işler yapıyoruz. Kadınların üretkenliğine inanıyorum nitekim üç şirketim ikisinde kadın yöneticilerim var. Kitabımda yazmadım fakat Yahudi inanışında kadının rolü aile yapımızda önemli bir yer tutar. Her cuma akşamı söylenen “Eşet Hayil” duasındaki gibi, evin kadını aslında evin erkeğinin sığınağıdır, huzur bulduğu yerdir.
Gelecekle ilgili planların nelerdir?
Esas muradım, gerek Atatürk’ün köy, kent projelerinde; gerekse İsrail’deki kibutz modelinde olduğu gibi yaşa, çalış, eğlen ve dans et kavramlarının uygulanabileceği sağlıklı yaşam haneleri ve bunlardan oluşacak köyler. Biz bu bağlantıyı Han Space’lerde de yapmaya çalışıyoruz. Bir sonraki evrede ise hanelere gidip, sağlıklı yaşam hanelerinden oluşacak büyük şehirlerin içerisindeki yoğunlaşmayı azaltacak, şehirlerin çevrelerine konumlanacak yeni köy kentlere ihtiyacımız olacak. Şimdilerde moda olmaya başlayan, her şeye 15 dakikalık uzaklıktan erişebileceğimiz köy bazında, yeni kentleşme modellerimiz olacak. Bu model yaşam kalitesini de iyileştirecek bir model olacaktır. Yaşam süreci uzuyor, insanların sağlıklarına özeni artıyor dolayısıyla, zaman bu zaman.
Tanrı ile aran nasıl?
İyidir. Tüm bayramları uygulamaya çalışırım. Şükran hayatımda her zaman vardır ve tabii ki şükran duygusunun içinde Tanrı var. Tanrıya duyduğum sonsuz minnet var. Beni Tanrı anlayışımda, inancımda bütün insanların eşitliği var. Yaradandan ötürü yaratılanı sevme felsefesine inanırım. Bu inancın Sufi felsefesine yakın olduğunu düşünüyorum. Özellikle de 2012 senesinin 2 Kasım’ı 3 Kasım’a bağlayan o gecesinden sonra acıyla sadece geçmişte kalmaktansa yaşarken hayata tutunmayı seçtim.
Bu kitap yaşadığım acıma rağmen, yaşamak için nedenlerimi hatırlamamı sağladı. Dilerim hepimizin karşısına çıkan zorlukları yenmeye çalışırken bu kitapla bir nebze katkım olur.