Shakespeare öykülerinin örgüsü ve kurgusuyla, 16. yüzyıl İngiltere’sinin büyük çoğunluğu cahil seyircisinin ilgisini çekmeyi bilen bir halk ozanıdır. Anlattıkları üç saat boyunca ayakta dikilerek, alçakları yuhalayan, kahramanları alkışlayan ‘ayaktakımı’nı hep heyecanlandıran cinstendir.
Shakespeare’in günümüz izleyicisine hâlâ hitap edebilmesinin nedeni, anlattıkları değil, anlatılanların arkasında olanca derinliğiyle işlemiş olduğu insani boyuttur. O günden bugüne hiç değişmemiş olan, sevgileriyle, kinleriyle, nefretleriyle, güçleriyle, tutkularıyla, çelişkileriyle, zayıflıklarıyla insanların tüm duyguları.
Günümüzün tiyatrocuları Shakespeare sahnelerken, ustanın en derinlere kadar didik didik ettiği insani boyutlara sadık kalır, ancak öykülerin, yazıldıkları dönemin naif izleyicisinin kabullenebileceği kolaycı çözümlerini ya da mantığı zorlayan gelişmelerini çağlarının gerçeklerine uydurmaktan çekinmezler.
Büyük ustanın başyapıtlarının büyük bölümünü, dinlediği ya da okuduğu öykülerden, başkalarının oyunlarından uyarladığı düşünüldüğünde, bu tür uyarlamaların Shakespeare’e ihanet değil, saygı duruşu olduğu kanısındayım.
Bu yazımızda iki deneyimli tiyatromuzun, Shakespeare’in iki oyununa güncel bakışlarından söz edeceğim.
Moda Sahnesinde ‘Othello’
Klasik bir metnin bugünün insanı için anlamını ararken özüne sadık kalan, ancak kimi zaman değiştirerek, kimi zaman ters yüz ederek, daha zengin ve heyecan verici sonuçlar elde edebilen uyarlayıcı yönetmen Kemal Aydoğan, 20 yıl sonra tekrar ele aldığı Othello’nun öyküsünü, Bengi Günay’ın zamansız ama günümüze çok yatkın kostümleri ve her zamanki yalın dekorunda anlatırken ana karakterlerini ve motivasyonlarını ustalıkla güncelleştiriyor.
Öncelikle oyuna, kimi olayları özetleyen, kimini kendince yorumlayan sağduyulu bir anlatıcı katıyor. ‘Maraton’dan beri özlediğimiz Yılmaz Sütçü’nün, fuayedeki ön oyunla başlayan müthiş performansı, hem oyuna interaktif bir boyut katıyor, hem öykünün karanlığını bir nebze hafifletiyor. Sütçü anlatıcılığa ara verip ustalıkla Cassio’ya takmış fahişeye de dönüşüyor.
Shakespeare oyuna adını veren, diğerlerinin ‘The Moore/ Mağribi’ diye söz ettikleri başkişisini bilinçli olarak kara derili bir Kuzey Afrikalı olarak yaratır. Başlarda sağduyulu bir karakter olarak görünen, Desdemona’yı öldürdükten sonra, intiharından önce aynı sağduyuyla pişmanlığını ifade eden soylu Othello’nun çılgınlığını ten renginin ve ötekileştirilmenin yarattığı aşağılık duygusuna bağlar.
Ancak anlatıcısına “Bizim Othello’muz kara derili değildir ama Adanalı’dır” dedirten Kemal Aydoğan, Othello’sunun Mağribi gibi ‘bizden’ bir Akdenizli sayılabileceğini belirtirken, ‘çok sevdiği için’, kayıp bir mendilden bile daha aptalca sebeplerle eşini katledebilen sayısız ‘maço’ Türk erkeğiyle yakın akraba olduğunun da altını çizer. Caner Cindoruk’un, parlak yorumunda bağıran, çağıran, hatta böğüren Othello ne soyludur ne de sağduyulu; en basit mantığın paramparça edeceği saçma sapan bir kanıt yüzünden değil, kişisel özgüvensizliğiyle, sevilebilir olduğunu kabullenemediğinden karısının sadakatsizliğine inanan, çektiği acıyı arabesk bir tonlamayla haykıran çığırından çıkmış ilkel ve vahşi bir kişiliktir.
Bu bağlamda Aydoğan’ın edilgin, kendisine yöneltilen suçlamaları reddetme gücü bulamayan etkisizleştirilmiş Desdemona’sı (İlay Erkök), bu adamın kurbanı olacak ideal eştir.
Othello’nun kendine inanmazlığının bir diğer kurbanı dürüst ve sadık Cassio’dur. Mert Şişmanlar, ne için suçlandığını algılayamayan, başına gelenlere anlam veremeyen Cassio’yu sevecenlikle, beklenmedik derinlik katarak canlandırır.
Bu ‘Othello’nun gerçek başkişisi İago’dur. Komutanın başyaverliğini hak ettiğine inanan, görev Cassio’ya verildiği için de Othello’dan nefret eden klasik İago değildir bu. İnsanları etkilemek için her kılığa girebilen, hedefine ulaşmak için yapmayacağı sahtekârlık olmayan, belki nefret bile etmediği ‘Mağribi’nin zayıf, kararsız, layık olmadığı yere getirilmiş bir kişi olduğu için yok edilmesi gerektiğine inanan, günümüzün makyavelist siyasetçilerine yakın biridir bu İago, Müthiş sevimliliği, yumuşaklığı, karizmasıyla çok etkileyici bir yorum getiren Ahmed Saka, haset ya da kıskançlıktan değil, gerekli olduğuna inandığından Othello’yu mahvetmek için ağını becerikli bir örümcek gibi titizlikle ören, manipülatif, akıllı ve kurnaz İago’suna, neredeyse sempatik, takdir edilesi bir boyut katar.
Kadın cinayetlerinin neredeyse sıradanlaştığı günümüz dünyası, artık Othello’ların ya da Cassio’ların değil, sadece İago’ların kazanabildiği bir dünyadır. Bu yüzden Aydoğan oyunu, Othello Desdemona’yı öldürdüğü an sonlandırır.
Sonuçta klasik trajediye çok etkileyici bir yorum getiren, ustalıkla uyarlanmış, titizlikle sahneye konmuş, başta Ahmed Saka, Caner Cindoruk ve Yılmaz Sütçü olmak üzere tüm ekibin dört dörtlük performansının öne çıktığı çok başarılı bir uyarlama,
2 Şubat 20.30, 3 Şubat 16.00 ve 20.20, 4 Şubat 16.00 ve sezon boyunca Moda Sahnesi’nde.
Kumbaracı50’de Öteki Venedik Taciri
“Yahudi’nin gözü yok mu? Yahudi’nin elleri yok mu? Organları, boyu, posu, duyuları, duyguları, heyecanı yok mu?
Farkı ne Hıristiyan insandan?
Etimiz kesilince akmaz mı kanımız? Gıdıklanınca gülmez miyiz? Zehirlenirsek çıkmaz mı canımız? Peki ya bize haksızlık ederseniz öcümüzü almaz mıyız?
Her şeyde size benzediğimize göre, bunda da benzeyeceğiz tabii.
Yahudi Hıristiyan’a haksızlık edince, karşılığında göreceği iyilik ne? İntikam!
Hıristiyan, Yahudi’ye haksızlık ederse, Hıristiyan örneğine göre karşılığı ne olmalı? İntikam tabii!
Hainlik etmesini sizden öğrendim, yine size uygulayacağım.
Bu işi sizden çok daha iyi yapacağıma da güvenebilirsiniz.”
‘Venedik Taciri’, yakın arkadaşının sevdiği kadına kavuşmasına yardım etmek için bir tefeciye borçlanan Venedikli tacirin trajikomik serüvenidir.
Açık denizlerdeki gemilerine güvenen Antonio (İsmail Sağır), can dostu beş parasız Bassanio’ya (Çağdaş Tekin) destek olabilmek amacıyla, hakaretler savurduğu, aşağıladığı Yahudi tefeci Shylock’tan (Yiğit Sertdemir) üç bin duka borç alır. Borç senedini imzalarken vaktinde ödeyemese, vücudundan ‘yarım okka et’ kesileceği şartını kabul eder. Borcun ödenme zamanı geldiğinde Antonio iflas etmiştir. Shylock da ‘senette yazılı olanı vermesini’ talep eder. Genç ve güzel Portia’ya (İpek Türktan) ulaşarak kendisini bekleyen zorlu sınavı kadının ve sağduyulu hizmetçisinin (Deniz Danışoğlu) desteğiyle atlatan Bassanio, Antonio’nun borcunu ödemeyi istese de Shylock, Venedik borsasında kendisine onlarca kez hakaret etmiş, tükürmüş fiziksel olarak saldırmış, dinini kirleten Antonio’dan senedin şartlarını yerine getirilmesini ister.
Duruşma, tabii ki, yüce Hıristiyan hukukunun Shylock’u adaletli biçimde haksız bulmasıyla sonuçlanır.
Shakespeare’in oyununu ‘Öteki Venedik Taciri’ olarak uyarlayan ve yöneten İsmail Sağır, radikal bir kararla Shylock’un Yahudiliğini geriye çekip onu ‘yabancı’ olarak gösterir. Böylece, ötekileştirmenin, yabancı korkusu ve düşmanlığının simgesi olarak ele aldığı Shylock’un davranışlarına evrensel bir boyut kazandırarak önyargıların ve ayrımcılığın adaletsizlikle nefreti nasıl büyüttüğünün altını çizer.
Bassanio’yla Antonio’nun arkadaşlarını tek bir kişide toplayarak İbrahim Arıcı’yı mantık dışı, sebepsiz ve haksız ötekileştirmenin ete kemiğe bürünmüş sembolüne dönüştüren Sağır, özgün metindeki Hıristiyan’a âşık olarak babasını terk edip din değiştiren kızının yerine, Shylock’a, uşak gibi kullandığı, çoğunluğa ait olma arzusuyla baba baskısından kaçarak Venediklilere katılan bir oğul (Tuğra Can Bıçak) verir.
Sağır’ın başarılı güncelleştirmesinin son adımı, özgün metnin kendi dönemi için normal sayılabilecek finalinin iticiliğini yok eden etkileyici prologdur.
Yönetmen olarak sahnelemenin tüm yükünü, kusursuz bir toplu yorum elde ettiği, boş ve iki tabure dışında aksesuarsız oyun alanında çağcıl kostümler giyen oyuncularına taşıtır.
Hemen Efe Arslan’ın sadece ceket klapalarındaki ve cep ağızlarındaki renkli satenlerle, (yeşil=Venedikli, kırmızı=Yabancı) ötekileştirmeyi ustalıkla vurgulayan kostüm tasarımını çok beğendiğimi belirteyim. Venediklilere katılan oğulun ceketindeki yeni yeşil klapanın altından arada bir sırıtan kırmızıyla, ne yaparsa yapsın hep öteki kalacağının vurgulanması çok başarılıdır.
Zeki, etkileyici, mutlaka izlenmesi gereken bir uyarlama. 1, 14, 15 Şubat ve sezon boyunca kumbaracı50’de