Matteo Garrone´nin bol ödüllü, Oscar adayı ´KAPTAN BENİM´i vizyonda…
Film 16 yaşındaki iki Senegalli gencin çölü ve Akdeniz’i geçip İtalya’ya varış çabasını anlatıyor. Film göçmenlerin yazgısını ele alırken iyimserliğini koruyup umut dağıtmaya özen gösteriyor.
İçinde yaşadığımız zalim ve yozlaşmış dünyanın insanlık ayıplarını sergileyen bu kan dondurucu filmi izlerken hissettiklerimi ve duygularımı iki kelimeyle özetleyebilirim: “İnsanlığımdan utandım”.
‘İO CAPİTANO’
Yön: Matteo Garrone
Sen: Matteo Garrone - Massimo Ceccherini - Massimo Gaudioso - Andres Tagliaferi
Gör: Paolo Carnera
Müz: Andrea Farri
Kur: Marco Spoletini
Oyn: Seydou Sara - Mustafa Fall - Sissaka Sawadogo - Hichem Yacoubi - Boudou Sagna
Matteo Garrone’nin son Venedik Film Festivali’nde, aralarında En İyi Yönetmen Ödülü’nün de bulunduğu 12 ödül kazanan ‘Kaptan Benim / İo Capitano’su Filmekimi’nde Türkiye prömiyerini yapmasından üç ay sonra vizyona girdi. İtalyan filmi, En İyi Uluslararası Film Oscar yarışının beş adayından biri. İki kuzenin Senegal’den yola çıkıp çölü aştıktan sonra Libya üzerinden Avrupa’ya gidiş çabalarını anlatan film, AB kapılarına dayanan mülteci ve kaçak göçmenlere karşı yürütülen devlet politikalarını sert bir dille eleştiriyor. Yaşadığımız zalim ve yozlaşmış dünyanın insanlık ayıplarını sergileyen bu kan dondurucu filmi izlerken hissettiklerimi ve duygularımı iki kelimeyle özetleyebilirim: “İnsanlığımdan utandım.”
Göçmen politikasına sert eleştiri
Film izleyiciyi hayallerin gerçeğe dönüştüğü anda ulaştıkları kimlik ve statü peşindeki iki genci meşakkatli bir yolculuğa sürüklüyor. Kâh kavurucu güneşin vurduğu Sahra Çölündeyiz, kâh Libya mafyasının tekelindeki tehlikeli tekinsiz hapishanede. Filmin açılış sahnesinde Senegal’in başkenti Dakar’ın fakir bir banliyö mahallesinde, babasının ölümünden sonra annesiyle yaşayan Seydou ve kuzeni Moussa’yı tanıyoruz. Yıllardır hayalini kurdukları şeyleri artık gerçekleştirmek isteyen iki genç, yolculukları için altı aydır para biriktiriyordur. En büyük problemleri buna karşı çıkan ailelerinin rızasını almaktır. Zira yolculukta çölün tuzakları, Libya’daki gözaltı merkezlerinin dehşeti ve denizin tehlikeleri gibi zorluklarla karşılaşacak göçmenlerin önemli bir kısmının yolda hayatını kaybettiği bilinmektedir. İki genç, ailelerine haber vermeden yola koyulurlar.
Matteo Garrone’in de aralarında bulunduğu filmin dörtlü senaryo ekibi, bu çileyi çekip Avrupa’da yeni bir hayat kurabilmiş göçmenlerle görüşmüş. Garrone filmde gördüğümüz deneyimleri yaşamış insanlarla sette beraber çalışıp, yol boyu başlarına gelenleri onların bakış açısıyla yansıtmış. Libya mafyasından işkence gören, Sahra Çölünü yürüyerek geçmek zorunda kalan göçmenlerin anlattıkları senaryoyu gerçekçi ve inandırıcı kılıyor. İtalyan yönetmen, farklı bir kültürün insanları hakkında bir film yapmak için onlarla yaptığı işbirliğinin, hikâyesini detaylı bir şekilde anlatmasına yardımcı olduğunu söyledi.
Roberto Saviano’nu kitabından alınan ‘Gomorra’ (2008) başyapıtında Napoli mafya örgütü Camarro’nun kirli çamaşırlarını cesaretle gözler önüne seren Matteo Garrone, ‘Kaptan Benim’de Afrikalı göçmen adaylarını soyan mafya benzeri örgütlerin, insan kaçakçılarının ipliğini pazara çıkarıyor. Garrone Sicilya’daki bir mülteci sığınağına ziyaretinde, hiç deneyimi olmadan 250 kişiyi taşıyan tekneyi Akdeniz’de kullanması için teşvik edilen 15 yaşındaki çocuğun hikâyesini öğrenmiş.
Büyücüye kendilerini okuttuktan sonra Seydou ile Moussa’nın umutla başlayan yolculukları, Nijerya sınırında rüşvet verip yola devam etmeleri, Libya sınırında isyancı çetelerin baskınına uğramalarıyla son bulur. Anüslerine sakladıkları paralara, kendilerine müshil içiren silahlı korsanlar el koyar. Sınır polisi taklidi yapan korsanlar, göçmenlerin ailelerini arayıp rehine olmaktan kurtulmaları için 800’er dolar transfer etmeleri gerektiğini söyler. Ailelerinde talep edilen miktarların bulunmadığını bilen Seydou ve Moussa’nın esir tutuldukları hapishanede yolları ayrılır. Moussa hapisten kaçarken ayağından vurulur. Seydou ise bir inşaatta çalıştırılmak için satın alınır. Bir duvarcı ustasının koruması altındayken, biten inşaatın sahibi tarafından serbest bırakılır.
Trablus’ta günlerce kuzenini arayan Seydou kendisini perişan bir halde bulur. Moussa’nın bacağını kurşun delip geçmiştir, ancak ameliyat edilmemesi halinde bacağı kangren olacaktır. Kuzeninin tedavi için önce röntgen çekilmesi, ardından ameliyat edilmesi için muhakkak İtalya’daki bir hastaneye ulaşmaları gerekmektedir. Akdeniz’i geçmek için talep edilen paraya sahip olmadığı için, Seydou köhne bir tekneye kaptanlık yapma teklifini kerhen kabul eder. Hayatında denizi ilk kez gören, yüzme bilmeyen Seydou tekne kullanma konusunda aldığı ilk eğitimle, göçmenlerin kucak kucağa oturduğu köhne tekneyle, ‘bunca insanın sorumluluğunu üstlenemeyeceğim’ itirazına rağmen yola koyulur.
Gerçekçi, inandırıcı, etkileyici film
Gece boyunca Akdeniz’in azgın dalgalarıyla boğuşup yola devam ederler. Telsizle yardım talep ettiklerinde, İtalyan Sahil Güvenliği kedilerini Malta yetkililerine havale edeceğini söyler. Makine dairesinden çıkan kaçak göçmenler, hamile bir kadının zor şartlar altında doğum yapması gibi engellerden sonra ufukta Sicilya gözükür. Seydou “Herkesin hayatını kurtardım, kaptan benim” diye çığlıklar atar. Film Akdeniz’i aşan göçmelerin hayatlarının gerçekten kurtulup kurtulamadığı sorusuna cevap aramaz.
Venedik Film Festivali’nin ödül töreninde Matteo Garrone’nin mikrofonu hikâyenin esin kaynağı aktivist Kovassi Pli Amada Mamadou’ya vermesiyle, Seydou’nun amacına ulaştığını öğreniyoruz. Mamadou ödülü ‘ulaşamayanlara’ adadı. Filmin senaryo ekibi göçmenlerin yazgısını ele alırken iyimserliğini korumaya özen gösteriyor. Ülkelerinde kaldıklarında bir istikballerinin olmadığını bilen iki gencin masum umudu senaryoya çok iyi yansıtılmış. Onların saf duygularına paralel olarak, yürekleri sevgi dolu, dürüst iki gencin hayata umutla bakmalarının sebepleri, iyimser bir yorumla senaryoda yer alıyor. Hayata tutunmaya çalışan kahramanlarımızın düşlerini gerçekleştirmek ve hakları olan hayatı elde etme çabalarını film doğru bir tonla aktarıyor.
Çok iyi işlenmiş karakter tahlilleri barındıran bu senaryoyu, Garrone ustalıklı bir sinema diliyle perdeye yansıtıyor. Geleceğe umutla bakmak için yollanan umut ışıkları arasında köhne bir tekneyi 16 yaşındaki acemi bir kaptanın karaya ulaştırması var. Yolda tek başına beş parasız ulaştığı bir şehirde bir köylünün “Yanımızda kal, seni besleriz” diye sahip çıkması var. Teknede zor şartlarla doğumun gerçekleştirilmesi var. Seydou’nun hayatta kalıp aktivist Mamadou’ya dönüşmesi var. Film geleceğe umutla bakmamız gerektiği mesajını verirken, Seydou’nun hayatını Trablus hapishanesinde kurtaran duvarcı ustası kişiliğinde, günümüzde hâlâ karşılık beklemeden iyilik yapan insanların bulunduğunu hatırlatıyor. Hastaneye ulaştırılamazsa kangren olacak bacağı yüzünden hayatını kaybedecek Moussa üzerinden, film kader birliği ve dayanışma temalarını işliyor.
Roma doğumlu 56 yaşındaki yönetmen, senaryo yazarı, yapımcı Matteo Garrone’nin 11 filmlik kariyerinde 50’nin üstünde ödülü var. ‘Reality’ (2012) ve ‘Gomorra’ (2008) ile Cannes Festivali’nde kazanılmış iki Jüri Büyük Ödülü var. Bu sonuncusu yaratıcısını Yılın En İyi Avrupalı Yönetmeni yaptı. Garrone’nin ‘First Love’ı (2004) Berlin Film Festivali’nde En İyi Müzik Ödülü’yle taçlandırıldı. Garrone’nin deniz düşü olarak nitelendirilebilecek ‘Kaptan Benim’de görüntü yönetmeni Paolo Carnera denizi çok iyi kullanıyor. Yönetmenle ‘Nostalgia’da işbirliği yapan Carnera’nın çöl yolculuğundaki havadan çekimleri birinci sınıf. Ayrıca Carnera’nın renk dolu görüntü yönetmenliği her karede hissediliyor. Afrika’nın mahalli rengini yansıtan müzikleriyle Andrea Farri mizansene katkı veriyor.
Venedik’te Matteo Garrone’nin En İyi Yönetmen Gümüş Aslan Ödülünü, Claudia Cravotta’nın En İyi Yapım Yönetmeni Ödülünü kazanan filmin tüm yükünü omuzlarında taşıyan 16 yaşında bir amatör oyuncusu var: Film boyunca perdeden hiç ayrılmayan Seydou’ya hayat veren Seydou Sarr. Venedik jürisi kendisine En İyi İlk Çıkış Oyuncusu Marcello Mastroianni Ödülünü vererek bu çabasını karşılıksız bırakmadı. ‘Kaptan Benim’ gibi son derece sert ve yürek burkan filmde Sarr’ın performansı, son zamanların en etkileyici ve büyüleyici oyunculuk çıkışlarından.
Matteo Garrone’nin ‘Gomorra’dan sonra ikinci başyapıtı ‘Kaptan Benim’, sömürgeciliğe dair kapsamlı bir analiz, gerçeküstü ve büyüleyici bir film. Aynı zamanda ‘hayatta kalma’ konulu filmler zincirine eklenen etkileyici bir halka.