“Kafamın içinden bir tren geçiyor Yahudilerle dolu, çeviririm ben geçmişin yönünü bir demiryolu makasçısı gibi” / Bert Voeten
Holokost hakkında yazılmış otobiyografilerde okuduğunuz, “Toplama kamplarını, insanlık dışı muameleleri, işkenceleri, gaz odalarını, birbirinden koparılıp yok edilmiş aileleri, Nazi zulmünü ve bunun paralelinde savaşın ne denli insanlık dışı olduğunu” satırlar arasında da kuvvetle hissetmişsinizdir. Dönemin gündelik yaşamı hakkında merak ettiklerimizi bulabildiğimiz ‘Anne Frank’ın Hatıra Defteri’ gibi günlüklerin, otobiyografilerin araştırmacılara ve okuyuculara daha fazla ulaştırılması gerektiğini düşünürken Doğan Kitap tarafından yayımlanan ‘Acı Otlar’ otobiyografisini okuma fırsatı buldum.
Saklanmak, hayattan çekilmek gibi bir şey
Suçluluk, korku, yalnızlık ve derin bir güvenlik arzusu gibi varoluşsal deneyimlere şekil veren Marga Minco’nun romanları ve öyküleri duygusallığa yer vermeden, herhangi bir iddiada bulunmadan, konuyu psikolojik bakış açısıyla değerlendirmeden insanlar tarafından anlaşılmakta zorluk çekilen gerçekleri hayal edilebilir hale getiriyor. ‘Acı Otlar’da kendisi ve ailesinin Holokost zamanında Hollanda’da yaşadıkları gündelik hayatı basitçe okurlarla paylaşan Marga Minco’nun anne ve babasının yok oluşun kendilerine yaklaşmakta olduğunu reddedici bir varoluş içinde, komşularının dört çocukla birlikte evlerini terk edişlerini hayretle karşıladıkları bir sohbetin sonunda Marga’nın kurduğu cümle şu: “Saklanmak, hayattan çekilmek gibi bir şey!” Bu yorumun ardında saklanmayı düşünmeyecek bir kız çocuğu olduğunu düşünsek de zamanında verdiği hızlı kararla saklanmasının onu hayatta tuttuğunu görüyoruz. Yani neymiş “Saklanmak hayattan çekilmek gibi değil hayatta kalmak gibi bir şeymiş.”
Fotoğrafçının eline bakıp gülümsemiş herkes
İnsanların aileleriyle birlikte fotoğraf çektiriyor olmalarının altını çizen yazar Marga Minco, yerleşik düşünceleri, gelecekte onları nelerin beklediğini bilememekten ötürü duyulan endişeleri ve korkuları ile ileride hiç olmazsa ellerinde bir hatıra fotoğrafı kalmasını istemeleri gibi naif bir isteğin kol kola girdiğini okuyucuya hissettiriyor. Kendi ailesinin de hatıra fotoğrafı çektirmek istemesiyle gittikleri fotoğrafçıda, herkesin yaptığı gibi onların da fotoğrafçının eline bakıp gülümsediklerini söylüyor. Çünkü insanların fotoğrafta mümkün olduğunca neşeli poz vermeleri gerekir öyle değil mi? Ardından yapılan misafirliklerde paylaşılan aile fotoğraflarının hepsinde de herkes aynı pozu verdiğini anlatıyor yazar “Hepsi fotoğrafçının eline bakıp gülümsemişlerdi.”
Ablanın kolu üzerinde düşünmek
Yazar Marga Minco’nun ablasının kolu ile ilgili çözümlemelerini Yahudi olmayanların, Yahudilerin başına gelenleri değiştirmek için ellerini kollarını kıpırdatmamaları ile bağdaştırarak okumanızı öneriyorum. Yazar, geçmişte neredeyse ablasının nehirde boğulmasına tanık olduğu anda dona kalıyor ve ablasının suyun dışında kalan kollarına bakarak kilitleniyor. Babası nehre atlayıp ablasını kurtardıktan sonra da her yemeğe oturduklarında ablasının kollarına dikkatle bakıyor. Ölüme yakın halde gördüğü kollarla bu kolların hiç alakası olmadığını keşfediyor. Tıpkı Naziler ablasını kalabalık bir araca tıka basa sıkıştırdıklarında, ablasının aracın camından sarkıttığı kolunu anlamsız ve tanımsız bulması gibi…Dışarıda ona yardım etmek için parmağını kaldırabilecek, elini uzatabilecek kimsenin olmadığına konuyu bağlayarak.
Gittikçe titreyen ve sonunda sönen mum ışığı
“Acı Otlar” Felemenkçe aslından Türkçeye çeviren Leyla İleri’nin de yalın üslubuyla ülkemiz okuyucusunun II. Dünya Savaşı’na dair gündelik yaşamda merak ettiklerine yumuşak bir ışık tutuyor, bir mum ışığı. Mayıs 1940’ta Hollanda’yı işgal eden Nazilerin adım adım Hollandalı Yahudilere yaklaşmalarını yok oluşun ayak sesleri gibi değil de gereksizce güvende hisseden bir ailenin kendilerine dokunmadan geçip gidecek bir talihsizlik olarak nitelendirmesi ile okuyucu mumun titreyen alevini gözlemleyebiliyor. Basit ve son derece etkileyici olarak kaleme aldığı kendi ailesinin hikayesi ve bu aileden sadece kendisinin sağ kurtuluşunu anlatan Marga Minco’nun otobiyografik romanı ‘Acı Otlar’ın ilk baskısının yayımlandığı 1957’den bu yana on beşten fazla dile çevrildiği kaydediliyor. Yazar 103 yaşında 10 Temmuz 2023’te bu dünyadan ayrıldığında ölüm ilanında Holokost’ta hayatlarını kaybeden ailesinin de isimleri belirtildi. Ölen aileye hüzünlü bir anma olarak akıllarda kalacak bu ölüm ilanı Marga Minco'nun hayatını belirleyen korkunç II. Dünya Savaşı ve Holokost’un da altını kuvvetlice çiziyor. Ve nihayet mum sönüyor… Aynı ay Temmuz 2023’te ‘Acı Otlar’ Doğan Kitap tarafından Türkçeye çevrilerek yayımlanıyor. 144 sayfa olan bu ödüllü kült kitabı bir solukta okuyup bitireceksiniz. Bibliobibuli’den dostlukla.