Bu sene Şubat 29 gün çekiyor. 1 gün fazlamız var. Enflasyonist döneme uygun Şubat ayımız da var. Daha ne olsun?
Faizi arttırarak şubat ayının 28 gün çekmesi mümkün olmadığı gibi arz ve enerji şoklarında faizle enflasyonu düşürmek de kolay olmuyor. Şalom Bernanke’ye burada çok atıf yaptık. 2004’te yaptıkları revize çalışmalarında, 70’li yılların enerji ve arz şoklarına dair dönem için kısa vadeli faiz oranını arttırmak işe yaramaz diye bulmuşlardı.
“Bernanke, (Mark Gertler, Mark Watson) discover, utilizing a model that removes either the rate hike or the oil spike from the equation, that, when left alone, the economy actually performs better. Prices go up, yes, but so does output, and things stabilize a bit within 10 months.” (White, businessinsider.com, 2011).
Joseph Stiglitz de uzun zamandır benzer şekilde faiz artışlarının enflasyonu körükleyeceğini söylüyordu. En son IMF araştırma raporunda benzer bir sonucu buldu. ABD ve AB özelinde ekonomik aktivitelerin yavaşlaması değil, enerji ve endüstri (arz) şoklarının hızla sönmesi enflasyonunun sönmesinde ana etken dedi. İşte Japonya mucizesi. Japonlar parasal genişlemeye devam ederken, faizlere dokunmadılar ve enflasyonları düştü. Demek ki, iktisat biliminin sınırları, kuralları diye dikte edilen ana akım ortodoks iktisat anlayışı dışında kurallar, sınırlar ve gerçekler de varmış.
ABD başka biz başka, Japonya ile biz bir miyiz söylemleri oluyor haliyle. Konu merkez bankası bağımsızlığı, yönetimi olunca ama aynı benchmarkları örnek gösteriyor ana akım ortodoks yorumlar. Yani cımbızla aradan seçelim iktisadi anlayışı genelde hâkim bizim buralarda. Gerçi aynı yorumlarda Bernanke gelse bizde bir faydası olmaz diyenleri de var. Bernanke parasal genişlemeyi yapan başkan. Helikopter Ben sıkılaştırma yapan kişi olmadı. Ana akım ortodoksların tek tezatı bununla sınırlı kalsa keşke. Merkez bankasında ekonomist başkan olmalı diyorlar ama Fed, ECB, Bank of England başkanları ekonomi mezunu değil. Fed yönetim kurulundaki yedi üyeden dördü de ekonomi mezunu değil.
Daha başkan ataması kâğıt üzerindeyken yabancı haber ajansları, bankalar raporlarında ve haberlerinde ortodoks para politikası, faiz artışı ordinolarını girmeye başladılar. Son PPK toplantısında açıkça “bekle gör” kısmına geçtiğimiz yazmasına rağmen efendim, bu yeni yapılanma ile faizde sıkılaştırmaya yer açılmış, ocak enflasyonu rekora yakın gelince ortodoks sıkı para politikasına devam edilmeliymiş, veriyorlar coşkuyu. M2 veya 200 TL banknot emisyonlarına, piyasadaki TL bolluğu ile mevduat faizlerindeki düşüşe göre sıkılaştırmadan ne anlamak lazım bir de orayı anlatsalar. Temenni ve talepler artık haber veya rapor diye önümüze düşüyor sanki. Buna da neoliberalizmin cilveleri diyoruz.
Fed parasal sıkılaştırma yaparak enflasyonu düşürdü diyorlar. Çok anlattık burada. Yumurta, enerji, 1. el oto nedeniyle 2. el oto fiyatları, uçak bilet fiyatları enerji nedeni ile düştüğü için düştü ABD’de enflasyon. Shrinkflation ve hesaplama metodolojisi değişikliği de var. Ayrıca Fed’in pandemi öncesi bilançoya dönmesi için hala 3,5 trilyon dolar sıkılaşması gerekiyor. Kredi kartı faizlerinde rekor artışa rağmen kredi kartı hacmi de rekor kırıyor aynı ABD’de. Özetle, kredi kartlarından ve tüketici kredilerinden enflasyona doğru değil enflasyondan dolayı kredi kartlarına ve tüketici kredisine doğru yönlenme var. Aynı bizdeki durum gibi. Dolayısı ile buna talep enflasyonu denmez. Mecburiyet denir. Enflasyonda talep baskın düşüncesinin baskınlığı ile izlenen faiz sıkılaşması gelirde sonda olan %80’e bir fayda sağlamazken, esas doluluğu ve harcamayı yaratan gelirdeki ilk %20’ye de engel olmuyor. Ortodoks para politikası ile enflasyonumuz Uluslararası Uzay İstasyonu gibi sürekli dünyaya doğru düşerken, bu politika ile yörüngesinde sabit kalıyor. Ama yerçekiminin gücüne karşı koyamayacağı baz etkisi ile yılın ikinci yarasında bir yavaşlama göreceğimiz gerçek.
Aynı ana akım iddialarından birisi Kur Korumalı Mevduatın servet transferi olduğuydu. %10’dan %43 civarına gelmiş iki yıllık tahvil faizimiz için herhangi bir benzer yorumları olmadığı gibi bütçede payı %10’a ulaşan faiz ödemeleri için de ana akımdan bir ses gelmiyor. CDS primlerimiz düşüyor derken dış borç faiz artışlarımızın artışına gelmediği gibi. Çünkü CDS düşüyor söylemi faiz artışı ile tutunabildikleri tek rasyonel dal.
ABD’de işgücü verilerini BLS sürekli geriye dönük revize ediyor. Zaten işgücü pandemi öncesi seviyesine geldi yani ortada bir istihdam başarısı yok. Fed ise bu rakama bakarak geçerliliği dünyada sorgulanan Phillips Eğrisi ile faizleri yüksek tutmaya devam ediyor. Ama seçim yılındayız malum. Powell yine teyit etti. Bu sene üç faiz indirimi düşünüyorlar. N’oldu? ABD’de enflasyon %2 hedefine mi yaklaştı yoksa en son artmış mıydı? Powell siyasi söylemler bizim kararlarımıza etki etmez de dedi. Zaten dünya üzerinde evet eder diyecek bir merkez bankacının heykelini dikerler. Milei mesela kapatacağım diye bu söylemle popüler oldu. Trump Yellen için dediği gibi Powell için de seçilirsem göreve bir daha atamam dedi. Nasıl demesin ki, son FOMC metninde çıkardıkları “banking system is sound and resilient” cümlesinin yılında altı banka batırdılar. Bizdeki ana akım ortodokslar ise kendi paralarından borçlandığı için ABD hazinesinin bütçe açığına sorun yaratmaz diyordu.
Bu arada Rusya ekonomisi büyürken, bankalarının karlılıkları arttırıyor. Birilerinin geçen sene Mayıs gibi ekonomilerinin bittiğini aslında kendilerine hatırlatması gerekiyor. Aynı ana akım söylemde Çin ekonomisinin de bittiği iddia ediliyor. IMF’in önünde dünyada ülkelere en fazla Yuan kredi açan Çin, elektrikli otomobillerde neredeyse tekel konumuna geldi. Çin üretmeyince, Süveyş Kanalı nedeni ile tedarik yapmayınca esas dünya ekonomisi bitiyor ama kimileri bu konuda iddialı. Gerçi bankaların merkez bankasından alacaklı olduğu dönemde tersine bankalara ucuza para veriyor, zarar ediyor iddiasını düşününce çok şaşırtıcı değil. Aynada yansıma tersten olur.
Özetle, Barbie filmi ana akım ortodoks iktisat ise Oppenheimer filmi heterodoks iktisat. Popüler olan ilgi çekiyor ama hayatın acı gerçekleri diğerinde yatıyor. Belki de Louis-Phillippe Rochon’un Sergio Rossi (2023). ile “The Monetary Policy Institute” bloğunda yer alan “Should we be teaching Neoclassical Economics to undergraduates?” makalesi aslında doğru olan. “Neo-klasik iktisat kuramı 20.yy’ın çift kutuplu dünyasında özellikle Amerikan kapitalizminin desteğini alarak ana akım haline gelmiştir” (Dudu, Aydınlanma 1923, s.28). Ama görüldüğü üzere yanılgıları ve tezatları yazmakla bitmiyor. Düşünün ki böyle bir kanaat önderliği yapan ana akım anlayışla da enflasyon, faiz, kur sarmalına ülkece çözüm aramaya devam ediyoruz. İnşallah buluruz.