Beyaz bir laboratuvar önlüğü giymiş bir kadın parlak bir ışıkla aydınlatılmış masaya elini uzattı. Elinde bir bıçak vardı; eğildi ve ‘ameliyata’ başladı. Ameliyat masasındaki bir insan değildi; bu, yazıldığı tarihin veya kopyası yapıldığı tarihin bir tartışma konusu yapıldığı el yazması bir metindi. ‘Ameliyatın’ amacı, yazının gerçekten ne kadar eski olduğunu anlamaktı. Bu, alınan numunenin bir laboratuvarda analiz edilmesiyle gerçekleşecekti. Yapılacak testlerin sonuçları anlamlı imalar üretecekti. Çünkü bu, sıradan bir el yazması olmayıp, 11. yüzyılın ünlü Farisi filozof doktoru İbn Sina’ya atfedilmiş bir yazıydı.
İbn Sina’nın Şifa Kitabı
Kısa yaşamı boyunca İbn Sina, yüzlerce kitap derledi. İsrail Ulusal Kütüphanesi’nin koleksiyonları arasında İbn Sina’nın yazılarından yüzlercesi ve daha sonra bunlar hakkında yazılan yorumlar yer almakta. Bunların arasında özellikle tıp ve diğer çeşitli bilim dallarındakiler öne çıkmakta. İbn Sina’nın çalışmalarındaki biricikliği, onun titiz yaklaşımı sayesindedir; buna tüm bilgi alanının taranması ve kategorilere ayrıştırılması dâhildir. Bunun ötesinde o, bu kategorileri inceden inceye tahlil etmiş ve her alanda kendi öngörülerini sunmuştu. Özellikle tıp alanında bu kategorileri titizlikle incelemeye ilişkin bu metot, zamanla modern tıbbın temeli oldu -bu yaklaşıma, ‘delillere dayanan tıp’ olarak atıfta bulunulur.
‘Şifa Kitabı’ dört ciltten oluşur ve her biri, değişik bir konuya adanmıştır. Kütüphanenin koleksiyonunda ilk cilt bulunmakta; bu ciltte, biyoloji, psikoloji, hesap ile ilgili bilimler (geometri, matematik, müzik ve astronomi) ve metafizik bulunuyor. Şifa Kitabı, yazıldığı zamanda bilinen tüm bilim dalları alanında bir araştırmadır. Biricikliği ve önemi yapısı ile ilgilidir ve bu yapı tarzı, daha sonraki tüm felsefe kitapları için bir standart oluşturdu.
Şifa Kitabı’nın ilk cildi Ulusal Kütüphaneye ünlü araştırmacı yazar ve koleksiyoncu Abraham Shalom Yahuda tarafından hibe edilmişti. Bu koleksiyonun kataloglaştırılmasını icra eden Efraim West, bu ender el yazmasının ayrıntılarını kütüphanenin kataloğuna kaydetti. Kütüphanenin kataloğuna dahil edilen her kitap, kitabın oluşturulduğu bilinen veya tahmin edilen tarihi de içerir. Söz konusu metin için yazıldığı tarihi belirten bir açıklama yer almamaktaydı. Katalog giriş tarihi West tarafından ‘1050’ olarak belirtilmiş ancak yanına bir soru işareti konulmuştu. West’in bu çalışmaya neden bu tarihi verdiği belli değil. Acaba bunun nedeni, kullanılan kâğıda veya mürekkep türüne göre miydi veya sadece bir öngörü müydü?
İbn Sina, İslam âleminin en önemli düşünürlerinden biridir; yaşamları süresince hem İslam aleminde hem de Avrupa’da ün sahibi küçük bir İslam düşünürleri grubuna dahildi. Avrupa’da ‘Avicenna’ olarak tanınıyordu. İbn Sina, genç yaşında itibar gören bir hekim ve filozof olarak ünlendi. Ünü, uzun bir süredir hastalıktan mustarip Pers Sultanı’nın yanına çağrılması sayesinde duyulmaya başladı. İbn Sina, hekimlerin başarılı olmadığı Sultan’ı iyileştirmeyi başardı. Ödül olarak kendisine Kraliyet Kütüphanesini kullanma izni verildi; bu da, İbn Sina’ya kitap yazma güdümü kazandırdı. Bunlara bilim felsefesi hakkındaki ve ‘Kitab al Şifa’ adındaki ünlü eseri dâhildi.
Peki, bir el yazmasının tarihlendirilmesinin önemi nereden ileri gelir? Bir yazarın yaşamı süresince kopyaları yapılmış el yazmaları genellikle yazarın şöhretini yansıtır. Bunlar, yazarın ölümünden sonra yapılmış çoğaltmalardan daha değerlidir. Çünkü kelime dizini özgün el yazmasına daha yakın olacaktır. İbn Sina’nın yaşamı süresince, Kitab al Şifa’dan pek az kopyanın mevcut olduğunu da vurgulamak gerekir. Yazarın yaşamı süresince üretilmiş bir kopyasının daha bulunması durumunda, mevcut buluntunun özgün kelime dizini hakkında daha fazla aydınlanabilmek mümkün olacaktır.
El yazmalarının tarihlendirilmesinin yolları
Bir el yazmasını tarihlendirebilmenin birkaç yolu bulunur. En kolay yol, yazmaya ilişkin bir ‘kolofon’un mevcudiyetidir. Kolofon, kopyayı gerçekleştiren kişinin, kopyayı bitirdikten sonra yazdığı ve bazen metin hakkında ek bilgiler içeren bir nottur. Ancak bu vakada böyle bir durum yok. Kolofonların olmadığı durumlarda ise, bir el yazmasının tarihinin saptanması için daha dolaylı yöntemler mevcuttur. El yazmasının başlık sayfasının ve ihtiva ettiği bilginin incelenmesi, çeşitli notlara bakmak, el yazmasına sahip olanların mühürlerini veya kitabın incelemesi için onaylarını (‘adjazat’) dikkate almak gibi. Bazen de marjlarda alınmış notlar hangi tarihte yazılmış olduğu hususta fikir verebilir. Buna ek olarak, el yazmasını oluşturan fiziksel malzeme de yazılış tarihini belirtebilir: kullanılan kâğıt türü, renkler ve resimler, kalegrafi, sayfaların numaralandırılması gibi. Ancak kodikolog (kitapların hangi malzemeden üretildiğini inceleyen bilim adamı), İsrail Ulusal Kütüphanesindeki İslami koleksiyon ile ilgili olarak, bir el yazmasını (hatta matbu bir kitabı dahi) kapağına bakarak değerlendirmemek gerektiğini belirtir. Çünkü bir kitabın bu bölümü kolaylıkla değiştirilebilir.
Yazmanın tarihini saptayabilecek bir şey de kullanılan kağıttır: kalitesi, tuşesi, şeffaflığı, yüzeysel parlaklığı ve rengi, kağıdın sertliği ve esnekliği gibi. Söz konusu metinde kullanılan kağıda baktığımızda bu öğelere açıkça rastlayabiliyoruz.
Örneğin önerilerden biri, el yazmasındaki mürekkebi analiz etmekti. Metne asgari zarar vermek adına, sonunda birkaç sayfasının kenarlarından uzun şeritler halinde örnek alınması kararlaştırıldı; genel uygulama olan dikdörtgensel numune kesitlerine bu kez itibar edilmedi. Bu teste radiometrik metot adı verilir; deneyin mesnedi her organik malzemenin sürekli bir radyoaktif çürüme süreci olduğu olgusudur. Böylece cisim ne kadar eskiyse, onda bulunabilecek radyoaktif karbon oranı da o kadar az olacaktır. Bu alandaki araştırmalar son yıllarda önemli ölçüde gelişmiş olup; günümüzde bu yöntem herhangi bir cansız organik cismin, 50 bin yıl geriye dahi gidebilmek kaydıyla, yaşının saptanmasını mümkün kılıyor. Aynı zamanda kağıdın muhteviyatı da test edildi. Söz konusu araştırma, Prof. Boaretto’nun denetiminde Rehovot’taki Weizman Enstitüsü Dangoor Araştırma Akselatör Kütle Spektrometri Laboratuvarında gerçekleştirildi. Bu şekilde kâğıdı oluşturan ince lifler ve kâğıttaki bazı karanlık bölgeler de ortaya çıkıyor ve el yazmasının yazıldığı tarih aydınlanıyordu.
Bu metin, Ulusal Kütüphaneye girdiğinden beri, kopyasının yapıldığı tarih hakkında çeşitli kanaatler oluşmuştu. Bazıları, el yazmasının tarihinin İbn Sina’nın yaşam süresiyle örtüştüğünü savunurken, diğerleri, kopyanın yazarın ölümünden sonra yazıldığını iddia ediyordu. Kütüphaneye İslam kodikolojisinde bir uzman İtalya’dan gelince konu daha da önem kazandı. Uzman el yazmasının 200 yıl sonra kopya edilmiş hali olduğunu belirtti. Yetkililer, son kez olması kaydıyla, el yazmasının tarihinin saptanması için bir hamle yapmaya karar verdi İsrail Ulusal Kütüphanesi Muhafaza ve Restorasyon Başkanı Marcela Szekely, Prof. Boaretto’dan kâğıdın tarihinin saptanması amacıyla en güvenilir metot olarak radyokarbon tarihlendirme yönteminin kullanılmasını istedi. Bu alanda dünya çapında ünlü olan Prof. Boaretto, söz konusu el yazmasından bir örnek alabilmek için Ulusal Kütüphaneye gitti. Örnek alınması için bir ‘ameliyat’ yapıldı. Çok yönlü bir işlem olması nedeniyle, Marcela Szekly ile Prof. Boaretto arasında numunenin nereden ve nasıl alınacağı hususunda uzun bir tartışma geçti. Nihayet Prof. Boaretto’dan cevap geldi. Gerek koleksiyoncunun, gerekse kataloğun haklı olduğu ve öngörülerinin doğru olduğu anlaşıldı: El yazması 14. yüzyıldan değildi; 1040-1160 yılları arasında yazılmıştı. İbn Sina’nın 1037’de ölümünden kısa bir süre sonra… Aynı zamanda kâğıdın malzemesinin selüloz olduğu ortaya çıktı. Kâğıdın hangi tür elyaftan mamul olduğu hususunda başka testler de yapılacak. İşte bu da Kütüphanenin kaynakça gösterme ve araştırma için kamuya açık kültürel hazineleri hakkında daha fazla bilgi sahibi olabilmek için bilimin nasıl tarihin yardımına koştuğunun bir örneğidir.
Bu makale, İsrail Ulusal Kütüphanesinin Muhafaza ve Restorasyon Bölümü Başkanı Marcela Szekely’nin yardımıyla derlendi1.
İbn Sina’nın yaşamı
İbn Sina (tam adıyla Ebu Ali el-Hüseyin bin Abdullah bin Sina) Batılıların verdiği adla Avicenna 980’de Buhara’da doğdu. 1037’de Hamedan’da öldü. En büyük İslam bilginlerinden filozof ve hekim İbn Sina, İslam düşüncesinde Farabi ile başlayan Aristotelesçi geleneğin en önemli adıdır. İbn Sina’nın en önemli yapıtı, geniş kapsamlı bir felsefe ve bilim ansiklopedisi olan ‘Kitabü’ş Şifa’ ile, birkaç yüzyıl boyunca gerek Doğu’da gerekse Batı’da tıp konusunda tek başvuru kaynağı kabul edilen ‘El Kanun fi’t-Tıb’ adlı kitabıdır. Geri kalan önemli yapıtları arasında Kitab fi’s Siyaset, Risale fi’l -Aşk, ‘Hay bin Yakzan, el Hidaye yer alır2.
İslam’ın Altın Çağının3 en önemli bilim adamlarından İbn Sina; Hipokrat, Aristoteles, Galen, Yeni Platonculuk, Farabi, Biruni’den etkilenmişti. Etkiledikleri birçok hekim ve filozof arasında ünlü Yahudi din bilimcisi, filozof ve hekimi Musa ibn Meymun (Maimonides:1135-1204) da bulunur4.
----
1 The National Library of Israel: “Lab Results Confirm…”
2 Hay bin Yakzan / İbn Sina, YKB Yayınları, 2021, Önsöz.
3 İslam tarihinin bu dönemi için bkz.: İslam’da Bilim ve Teknik, Fuat Sezgin, Kültür Bakanlığı, 2008
4 Wikipedi, İbn Sina.