•Eğer geçmiş emsal teşkil ediyorsa, ülke tamamen umutsuz değil. Tarih ilericiliğin geri gelebileceğini ve muhafazakarların etkisini kaybedebileceğini gösteriyor. Daha önceki büyük saldırılardan sonra İsrail kamuoyu başlangıçta sağa kaymış ancak daha sonra yön değiştirerek barış karşılığında toprak tavizlerini kabul etmişti. 1973´teki Yom Kippur Savaşı, sonunda Mısır ile barışa; 1987´de başlayan ilk intifada Oslo anlaşmalarına ve Ürdün ile barışa yol açtı ve 2000´de patlak veren ikinci intifada Gazze´den tek taraflı çekilmeyle sona erdi. Ancak bu dinamiğin tekrarlanma ihtimali zayıf. İsrail´in 1973´ten sonra Mısır ve cumhurbaşkanı gibi kabul ettiği bir Filistinli grup ya da lider yok. Hamas İsrail´i yok etmeye kararlı ve Filistin Yönetimi zayıf. İsrail de zayıf: Savaş zamanındaki birliği şimdiden çatırdıyor ve çatışmalar azaldığında ülkenin daha da parçalanma ihtimali yüksek. •Aluf Benn – Haaretz (Çeviri: www.harici.com.tr )
Bu Haftanın “Takılanlar”ı
-Filistinliler ve sahadaki gelişmeler İsrail’in saldırılarını kesinlikle Gazze’nin kuzeyi ile sınırlandırmayacağını söylüyor.
-İsrail Güney Gazze’yi de aşamalı olarak insansızlaştırmaya çalışıyor ve her operasyonu 2.3 milyon Gazzeliyi Mısır ile Gazze arasındaki Refah Sınır Kapısı’na sıkıştırmaya yönelik.
-İsrail içindeki tartışmalara bakılırsa İsrail’in Gazze’de HAMAS’ı çökertip çekilmek gibi bir planı da yok. Aksine HAMAS sonrası dönemde Gazze’nin kim tarafından değil daha çok nasıl yönetileceği konuşuluyor. 7 Ekim’i takip eden günlerde “HAMAS’ı çökertip Gazze’den çıkacağız. Gazze’yi HAMAS’ın olmadığı Filistin Yönetimi’ne, Mısır’a, BM’ye ya da bölge ülkelerinin katılımı ile oluşturulacak bir kurula devredebiliriz” diyordu İsrail. Ancak günümüzde bu söylemleri çok az duymaya başladık. İsrail artık Gazze’nin insansızlaştırılmasını, zaten küçücük bir alan olan Gazze içlerine en az 1 km daha girecek şekilde güvenli bölge oluşturmayı hatta Gazze’de denize nazır villaların reklamlarının dönmeye başladığı ihtimalleri konuşuyor.
-Tam da İsrail’in Gazze’nin tamamına göz dikmesi nedeniyle ABD, Katar ve Mısır’ın başını çektiği Paris toplantısında hazırlanan ateşkes planı suya düşmek üzere. HAMAS ve Filistin tarafı “İsrail’in tamamen Gazze’den çekilmesini garanti etmeyen bir planı kabul edemeyiz” diyor. Buna karşılık Netanyahu’nun cevabı oldukça keskin; HAMAS bitmeden, Gazze tehdit olmaktan çıkmadan herhangi bir planı kabul etmeyiz.
Ateşkes planlarının konuşulduğu bugünlerde İsrail ‘Operasyonu tamamladığını’ duyurduğu Kuzey Gazze’ye yönelik yeni bir operasyon daha başlattı. HAMAS’ın Kuzey Gazze’de yeniden hakimiyet sağlamaya başladığı, idari birtakım işlerin yürütülmesi için insanları görevlendirdiği, maaş ödemelerinin bir kısmını yaptığı, karaborsacılık yapan tüccarların ve hırsızlık yaparken yakalananların cezalandırılması yönünde emirler verdiği gelen haberler arasında.
Bu gelişmelere bakıldığında tekrar 7 Ekim’in hemen ardından sorduğumuz temel sorulardan birine geri dönüyoruz; HAMAS askeri yöntemlerle çökertilebilir mi? Aslında bu soruyu son gelişmelere uyarlayabiliriz; İsrail HAMAS’ı çökertmek için mi savaşıyor?
Mevcut duruma bakılırsa İsrail
-Gazze’yi insansızlaştırmak istiyor. Bunu yapamazsa bile nüfusu seyrekleştirmeye çalışıyor.
-İki devletli çözüm gibi girişimlere, önerilere kulakları kapalı. Aksine iki devletli çözümü imkansızlaştırmak için Gazze’nin insansızlaştırılması dahil her türlü girişime açık gibi görünüyor.
-Filistinlilerin ilk günden beri dediği gibi, İsrail Gazze’yi tamamen kontrol altına alsa bile yönünü halihazırda işgal altında olan Batı Şeria’ya çevirecek muhtemelen.
Velhasıl İsrail, HAMAS ile savaş üzerinden Filistinlilerin olmadığı ya da İsrail kurallarına boyun eğdiği, Filistinliliğin tarihe karıştığı bir devlet inşasına hız vermiş gibi görünüyor.
https://www.evrensel.net/yazi/94284/israilin-tek-hedefi-hamasi-yok-etmek-mi
Biden yönetimi yetkilileri müzakerelerin önümüzdeki günlerde de devam edeceğini söylerken Blinken hala bir uzlaşma sağlanabileceğine inandığını belirtti. Netanyahu'nun önceki günkü yorumlarına rağmen İsrailli yetkililer perşembe günü İsrail'in hala müzakereye açık olduğunu belirttiler. Bir hükümet bakanı olan Miki Zohar perşembe sabahı bir radyo röportajında "İktidar koalisyonunun üyeleri ve özellikle de hükümetin bireysel üyeleri arasında rehineleri geri almak ve bir anlaşma yapmak zorunda olduğumuz konusunda bir mutabakat var" dedi. Buna rağmen Zohar, ne pahasına olursa olsun savaşı durdurmayı kabul etmeyeceklerini de ekledi.
İsrailli liderler Hamas'ın temel taleplerinin kabul edilemez olduğuna inanıyor ancak hassas bir konuyu tartışmak için adlarının açıklanmaması koşuluyla konuşan iki İsrailli hükümet yetkilisine göre, teklif bir açılış teklifi gibi görünüyorsa tartışmaya yer vardı. Şu anda Carnegie Endowment for International Peace'de uzun süredir Orta Doğu barış müzakerecisi olan Aaron David Miller, "Netanyahu, Hamas'ın istediği gibi bir şeyi kabul etme konusunda büyük siyasi kısıtlamalarla karşı karşıya. Aslında acelesi varmış gibi görünen tek taraf Biden yönetimi. Gazze'deki felaket görüntülerini değiştirmek; evdeki siyasi baskıyı hafifletmek ve bunu bir İsrail-Suudi anlaşmasıyla tamamlamaya çalışmak istiyorlar. Sorun şu ki, tecrübelerime dayanarak söylüyorum, Orta Doğu müzakerelerinin iki hızı vardır: yavaş ve daha yavaş" ifadelerini kullandı.
İsrailliler 7 Ekim travmasıyla bir kez daha Filistinlilerle olan çatışmanın ulusal kimliklerinin merkezinde yer aldığını ve refahları için bir tehdit oluşturduğunu fark etmek zorunda kaldı. Bu durum göz ardı edilemez ya da geçiştirilemez ve işgale devam etmek, Batı Şeria’daki İsrail yerleşimlerini genişletmek, Gazze’yi kuşatma altına almak ve herhangi bir toprak tavizi vermeyi (hatta Filistinlilerin haklarını tanımayı) reddetmek ülkeye kalıcı bir güvenlik getirmeyecek. Yine de bu savaştan çıkmak ve rotayı değiştirmek son derece zor olacak ve bunun tek sebebi Netanyahu’nun Filistin sorununu çözmek istememesi değil. Savaş İsrail’i belki de tarihinin en bölünmüş anında yakaladı. Saldırıdan önceki yıllarda ülke, Netanyahu’nun demokratik kurumların altını oyma ve ülkeyi teokratik, milliyetçi bir otokrasiye dönüştürme girişimleriyle parçalanmıştı. Onun yasa tasarıları ve reformları, savaştan önce ülkeyi parçalamakla tehdit eden ve çatışma sona erdiğinde de peşini bırakmayacak olan yaygın protestolara ve anlaşmazlıklara neden oldu. Aslında Netanyahu’nun siyasi hayatta kalma mücadelesi 7 Ekim öncesine göre daha da yoğunlaşacak ve ülkenin barışa ulaşmasını zorlaştıracak.
Ancak başbakana ne olursa olsun, İsrail’in Filistinlilerle uzlaşma konusunda ciddi bir görüşme yapması pek olası değil. İsrail kamuoyu bir bütün olarak sağa kaymış durumda. Amerika Birleşik Devletleri ise giderek daha fazla kritik başkanlık seçimiyle meşgul oluyor. Yakın gelecekte anlamlı bir barış sürecini yeniden canlandırmak için çok az enerji ya da motivasyon olacak.
7 Ekim hala bir dönüm noktası, ancak bunun nasıl bir dönüm noktası olacağına İsrailliler karar verecek. Dayan’ın uyarısına nihayet kulak verirlerse, ülke bir araya gelerek barışa ve Filistinlilerle onurlu bir şekilde bir arada yaşamaya giden yolu çizebilir. Ancak şu ana kadarki göstergeler İsraillilerin bunun yerine kendi aralarında savaşmaya ve işgali süresiz olarak sürdürmeye devam edecekleri yönünde. Bu da 7 Ekim’i İsrail tarihinde karanlık bir çağın başlangıcı haline getirebilir – daha fazla ve artan şiddetle karakterize edilen bir çağ. Saldırı tek seferlik bir olay değil, olacakların habercisi olacaktır.
…
Netanyahu ve destekçileri 7 Ekim’in sorumluluğunu üstlerinden atmaya çalıştılar. Onlara göre Başbakan, Gazze’de şüpheli bir şeyler olduğuna dair son dakika uyarıları konusunda kendisini bilgilendirmeyen güvenlik ve istihbarat şefleri tarafından yanlış yönlendirildi (ancak bu kırmızı bayraklar bile küçük bir saldırı belirtisi ya da sadece gürültü olarak yorumlandı). Netanyahu’nun ofisi saldırıdan birkaç hafta sonra Twitter’da “Başbakan Netanyahu hiçbir koşulda ve hiçbir aşamada Hamas’ın savaş niyetleri konusunda uyarılmadı” diye yazdı: “Aksine, askeri istihbarat başkanı ve Şin Bet başkanı da dahil tüm güvenlik kademesinin değerlendirmesi Hamas’ın caydırıldığı ve bir anlaşma arayışında olduğu yönündeydi.” (Daha sonra bu yazı için özür diledi.)
Ancak askeri ve istihbari yetersizlik, her ne kadar iç karartıcı olsa da, başbakanı sorumluluktan kurtaramaz ve bunun tek nedeni hükümetin başı olarak Netanyahu’nun İsrail’de olup bitenlerden nihai sorumluluk taşıması değil. Savaş öncesi İsraillileri bölmeye yönelik pervasız politikası ülkeyi savunmasız hale getirerek İran’ın müttefiklerini parçalanmış bir topluma saldırmaya teşvik etti. Netanyahu’nun Filistinlileri aşağılaması radikalizmin gelişmesine yardımcı oldu. Hamas’ın operasyonuna “Aksa Tufanı” adını vermesi ve saldırıları Aksa’yı Yahudilerin ele geçirmesinden korumanın bir yolu olarak göstermesi tesadüf değil. Müslümanların kutsal mekanını korumak, İsrail’e saldırmak ve IDF’nin karşı saldırısının kaçınılmaz korkunç sonuçlarıyla yüzleşmek için bir neden olarak görülüyordu.
İsrail kamuoyu Netanyahu’yu 7 Ekim’deki sorumluluğundan muaf tutmadı. Başbakan’ın partisi anketlerde dibe vurdu ve hükümet parlamentoda çoğunluğu elinde tutmasına rağmen onay oranı da düştü. Ülkenin değişim arzusu sadece kamuoyu araştırmalarıyla ifade edilmiyor. Militarizm her kesime geri döndü. Eski Netanyahu karşıtı organizatörler ülkenin güney ve kuzeyinden tahliye edilenlerle ilgilenme konusunda işlevsiz İsrail hükümetinin yerini alırken, Bibi karşıtı göstericiler protestolara rağmen yedek görevlerini yerine getirmek için acele etti. Birçok İsrailli, Ben-Gvir’in özel küçük silahların düzenlenmesini kolaylaştırma kampanyasının da yardımıyla tabanca ve saldırı tüfekleriyle silahlandı. On yıllar süren kademeli düşüşün ardından savunma bütçesinin yaklaşık yüzde 50 oranında artması bekleniyor.
Ancak bu değişiklikler, anlaşılabilir olsa da değişim değil hızlanmadır. İsrail hâlâ Netanyahu’nun yıllardır onu yönlendirdiği yolu takip ediyor. Kimliği artık daha az liberal ve eşitlikçi, daha çok etnik milliyetçi ve militarist. İsrail’deki her sokak köşesinde, halk otobüsünde ve televizyon kanalında görülen “Zafer için Birlik” sloganı, ülkenin Yahudi toplumunu birleştirmeyi amaçlıyor. Acil bir ateşkesi ve esir değişimini ezici bir çoğunlukla destekleyen Arap azınlığın protesto gösterileri düzenlemesi polis tarafından defalarca yasaklandı. Düzinelerce Arap vatandaşı, 7 Ekim saldırılarını desteklemese ya da onaylamasa bile, Gazze’deki Filistinlilerle dayanışmayı ifade eden sosyal medya paylaşımları nedeniyle yasal olarak suçlandı. Bu arada birçok liberal İsrailli Yahudi, kendilerine göre Hamas’ın yanında yer alan Batılı meslektaşları tarafından ihanete uğramış hissediyor. Netanyahu’nun dini otokrasisinden uzaklaşmak için savaş öncesi tehditlerini yeniden gözden geçiriyorlar ve İİsrail emlak şirketleri, yurt dışında yaşadıkları artan antisemitizmden kaçınmak isteyen yeni bir Yahudi göçmen dalgasını bekliyor.
Ve tıpkı savaş öncesi dönemde olduğu gibi, neredeyse hiçbir İsrailli Yahudi, Filistin sorununun barışçıl yollarla nasıl çözülebileceğini düşünmüyor. Geleneksel olarak barış arayışıyla ilgilenen İsrail solu artık neredeyse yok olmuş durumda. Netanyahu öncesi eski güzel İsrail’e nostalji duyan Gantz ve Lapid’in merkezci partileri, yeni militarist toplumda kendilerini evlerinde hissediyor gibi görünüyor ve barış için toprak müzakerelerini destekleyerek ana akım popülerliklerini riske atmak istemiyorlar. Sağ kesim ise Filistinlilere hiç olmadığı kadar düşmanca yaklaşıyor.
Netanyahu Filistin Yönetimi’ni Hamas’la bir tutuyor ve bu yazı yazıldığı sırada, böyle bir kararın iki devletli çözümü yeniden canlandıracağını bildiğinden, Filistin Yönetimi’nin savaş sonrası Gazze’yi yönetmesi yönündeki Amerikan önerilerini reddetti. Başbakanın aşırı sağcı dostları Gazze’yi insansızlaştırmak ve Filistinlileri başka ülkelere sürgün ederek ikinci bir Nakba yaratmak ve böylece toprakları yeni Yahudi yerleşimlerine açmak istiyor. Bu hayali gerçekleştirmek için Ben-Gvir ve Smotrich, Netanyahu’dan Gazze’yi Filistinlilerin yönetimine bırakacak bir savaş sonrası düzenleme tartışmasını reddetmesini ve hükümetin İsrailli rehinelerin daha fazla serbest bırakılması için müzakere etmeyi reddetmesini talep ettiler. Ayrıca İsrail’in Yahudi yerleşimcilerin Batı Şeria’daki Arap sakinlere yönelik yeni saldırılarını durdurmak için hiçbir şey yapmamasını sağladılar.
Eğer geçmiş emsal teşkil ediyorsa, ülke tamamen umutsuz değil. Tarih ilericiliğin geri gelebileceğini ve muhafazakarların etkisini kaybedebileceğini gösteriyor. Daha önceki büyük saldırılardan sonra İsrail kamuoyu başlangıçta sağa kaymış ancak daha sonra yön değiştirerek barış karşılığında toprak tavizlerini kabul etmişti. 1973’teki Yom Kippur Savaşı, sonunda Mısır ile barışa; 1987’de başlayan ilk intifada Oslo anlaşmalarına ve Ürdün ile barışa yol açtı ve 2000’de patlak veren ikinci intifada Gazze’den tek taraflı çekilmeyle sona erdi.
Ancak bu dinamiğin tekrarlanma ihtimali zayıf. İsrail’in 1973’ten sonra Mısır ve cumhurbaşkanı gibi kabul ettiği bir Filistinli grup ya da lider yok. Hamas İsrail’i yok etmeye kararlı ve Filistin Yönetimi zayıf. İsrail de zayıf: Savaş zamanındaki birliği şimdiden çatırdıyor ve çatışmalar azaldığında ülkenin daha da parçalanma ihtimali yüksek. Bibi karşıtları hayal kırıklığına uğramış Bibi destekçilerine ulaşmayı ve bu yıl erken seçime zorlamayı umuyor. Netanyahu da korkuları körükleyecek ve daha fazla bastıracak. Ocak ayında rehinelerin yakınları parlamento toplantısını basarak hükümetten aile üyelerinin serbest bırakılmasını sağlamasını talep etmiş, bu da İsrailliler arasında ülkenin önceliğinin Hamas’ı yenmek mi yoksa kalan esirleri kurtarmak için bir anlaşma yapmak mı olması gerektiği konusundaki tartışmanın bir parçası olmuştu. Belki de üzerinde birlik sağlanan tek fikir, barış için toprak anlaşmasına karşı çıkmak. Yahudi İsraillilerin çoğu 7 Ekim’den sonra daha fazla toprak kaybının militanlara bir sonraki katliam için fırlatma rampası sağlayacağı konusunda hemfikir.
Nihayetinde İsrail’in geleceği yakın tarihine çok benzeyebilir. Netanyahu olsun ya da olmasın, “çatışma yönetimi” ve “çim biçme” devlet politikası olmaya devam edecek; bu da daha fazla işgal, yerleşim ve yerinden etme anlamına geliyor. Bu strateji, en azından 7 Ekim’in dehşetiyle yaralanmış ve yeni barış önerilerine sağır İsrail halkı için en az riskli seçenek gibi görünebilir. Ancak bu sadece daha fazla felakete yol açacak. İsrailliler Filistinlileri görmezden gelmeye ve onların arzularını, hikayelerini ve hatta varlıklarını reddetmeye devam ederlerse istikrar bekleyemezler.
Dayan’ın asırlık uyarısından ülkenin çıkarması gereken ders budur. İsrail, yaşanabilir ve saygılı bir birlikte yaşam istiyorsa Filistinlilere ve birbirlerine ulaşmalı.
https://harici.com.tr/israil-intihara-adim-adim-boyle-suruklendi/
İsrail Gazze’deki savaşın en dramatik aşaması ve sivil kayıplarının oldukça yükseleceği Refah’ın işgaline hazırlanıyor.
Hamas ile yürütülen müzakerelerin nereye evrileceği önemli görülüyor.
Kahire bölgesel diplomasinin merkezi şu anda.
1.3 milyon insanın nereye gideceği ve ne yapacağı sorusu ise hala cevabını bulabilmiş değil.
https://twitter.com/gcinkara/status/1756396012199944390
Israel tarihinde ilk defa Moody's Israel'in kredi notunu A1 sabitten A2 negatife düşürdü. Savaş, politik belirsizlik ve kurumların zayıflatılmasını düşüşün önemli sebepleri olarak saymışlar. Daha fazla bilgi için paylaştığım threadin çevirilip okunmasını tavsiye ederim. Şurası çok açık: Bu kredi notu düşüşü kendini güvenlik ve ekonomi uzmanı olarak Netanyahu döneminde gerçekleşti. 20 senelik bir dönemin hazin sonu demek mümkün.
https://twitter.com/gbehiri/status/1756277112888033739
1. yol: Koalisyonun çökmesi
2. yol: Güven oylaması
3. yol: Muhalefetin savaş hükümetinden ayrılması
4. yol: Sivil protesto
https://www.youtube.com/watch?v=zik5cXkr0ag&t=1s
İsrail gazetesi The Jerusalem Post tarafından yayınlanan ve DR Institute tarafından yürütülen ilk anketin sonuçları açıklandı. Menachem Laser, Yahudi vatandaşların yüzde 33'ünün savaş nedeniyle ‘Tanrı'ya olan inançlarının’ arttığını, yüzde 9'unun inançlarının zayıfladığını, yüzde 59'unun ise durumlarının değişmediğini belirttiğini söyledi. İnancı artanların yüzde 16'sı kendisini laik, yüzde 44'ü ise ‘muhafazakar’ olarak nitelendiriliyor. Bu değişimi nasıl ifade ettikleri sorulduğunda, dindarlığı artanların yüzde 63'ü sinagoga gidip dua ettiğini, yüzde 59'u dua ettiğini, yüzde 45'i ise Tevrat ayetlerini okuduğunu söyledi.
Siyasi düzeyde aşırı sağcılığın arttığı, İbranice yayın yapan Maariv gazetesinin haftalık anketinin sonuçlarında da açıkça görülüyor. Bu ankete göre hem Binyamin Netanyahu liderliğindeki Likud partisinin hem de Benny Gantz liderliğindeki Ulusal Birlik Partisi’nin gücünün azaldığı ortaya çıktı. Tamamen büyüme kaydeden parti ise şu anda Knesset'te (İsrail parlamentosu) 6 sandalyeyle temsil edilen ve bu hafta yapılan anketlerde 10 sandalye kazanabileceği öngörülen Itamar Ben Gvir liderliğindeki Otzma Yehudit partisi.
Ben Gvir, son seçimlerde Maliye Bakanı Bezalel Smotrich ile birlikte ‘Dini Siyonizm’ adlı bir blokta yer aldı. Bu blok, mevcut hükümetteki şiddetli aşırıcılığıyla dikkat çekti ve İsrail'i savaşa sürüklemeyi ve Filistin sorununu savaşarak ortadan kaldırmayı amaçladı. Birlikte 14 koltuk kazandılar. Son kamuoyu yoklaması, Ben Gvir'in liderlik ettiği partinin 10 koltuk ve Smotrich'in liderlik ettiği ittifakın 5 koltuk kazanabileceğini gösteriyor, bu da toplamda bir koltukluk bir güç artışı anlamına geliyor.
Maariv anketi hâlâ İsrail'deki mevcut parti yapısıyla seçimlere katılmanın, mevcut koalisyon kampının güç kaybetmesine ve Benny Gantz liderliğindeki muhalefet partilerini içeren başka bir hükümetin yükselişine yol açabileceğini ortaya koyuyor.
Javier Milei Kudüs ziyaretinden bu fotoğrafı yayınladı. Adam tam anlamıyla eğlenceli. Güney Amerikalı Doctor Who gibi.
https://twitter.com/VerminusM/status/1754986208025776507
İngiltere’yi ele alalım. Muhafazakar iktidarın politikası başından beri ABD ile aralarında su sızmayacak Ortadoğu yaklaşımı ve İsrail’in kendini savunma hareketine destek vermesi şeklindedir. Muhalefetteki İşçi Partisi kadrolarının gönlü ise savaşın durdurulmasından yanadır. Bu kesimde Müslüman kökenli yerel yöneticiler ve sol politikalara olumlu bakan gençler çoğunluktadır. Fakat liderleri Keir Starmer bir önceki başkan Marksist felsefeye inanan Jeremy Corbyn’in uğradığı ağır seçim yenilgisinden dersini almışa benziyor. Eşinin Yahudiliği sayesinde İsrail cephesini daha yakından tanıyan ve empati besleyen Starmer’in ateşkese razı olmasına şimdilik ihtimal verilmiyor. Üstelik bu yıl yapılacak seçimlerde iktidara geçmesi bekleniyor.
Meta, söz konusu organizasyonlarla geçtiğimiz Cuma günü düzenlenen bir toplantıda, politika üzerinden yapılan tartışmaları ve 'Siyonist' teriminin kullanım amacını detaylı bir şekilde ele aldı. Toplantıyı organize eden Meta temsilcisi, 'Siyonist' teriminin, özellikle Yahudi ya da İsrailli insanlara atıfta bulunarak aşağılama veya şiddet içeren bir bağlamda kullanılıp kullanılmadığının gözden geçirileceğini iletti. Bu politikanın, özgür politik ifadeyi desteklerken nefret söylemini engelleme çabalarının bir dengeleme çabası içerdiği anlaşılıyor.
Balatta bazı Yahudi evlerinde görülen gemi figürü Yahudilerin Osmanlı ülkesine deniz yoluyla gelişini simgeliyor. Bir rivayete göre Balat Ahrida sinagogunun teva denilen kürsüsü de gemi pruvası şeklinde tasarlanmış.
https://twitter.com/onderkayaistan1/status/1756922007122272463