Asırlar boyu üzerine yazılan, çizilen ve konuşulan, dillere destan aşk hikayeleri duyarak büyüdük. Bugüne kadar duyduğumuz bütün hikayeleri, peri masallarını, popüler kültürün dayattıklarını, tüm tanımları bir kenara koyarsak, nedir bu sevgi?
Sevginin sözlük tanımı “insanı bir şeye veya bir kimseye karşı yakın ilgi ve bağlılık göstermeye yönelten duygu” şeklinde.
Ama en basit haliyle bu tanım bile burnumuzun ucundakini görmemizi engelliyor ve bu ‘bir şeyi /bir kimse’yi dışarıda aramaya koyuluyoruz. Bir ötekini sevmek ya da onlar tarafından sevilmek için çaba harcıyoruz. Oysaki, içimize dönmeden, kendimizi her halimizle kabullenip tüm kusurlarımıza rağmen kendimizi sevmeden dışarıdan gelen bir şeye gerçekten sahip olamayız, sahip olmadığımız bir şeyi sevemeyeceğimiz gibi, sevilmeyi de talep edemeyiz. Kendi içimizde huzuru sağlamadan, kendi bedenimizde yuvamızda hissetmeden sağlıklı ve sürdürülebilir bir ilişki, bir başkasıyla bir yuva kuramayız. Thich Nhat Hanh’e göre gerçek sevgi dört elementten oluşur.
İlki, iyiliktir. İçimizdeki ve etrafımızdaki güzelliklere, iyiliklere açık olmaktır. Herhangi bir karşılık beklemeden doğru olanı yapmak, karşındakinin mutluluğunu kendi mutluluğun gibi coşkuyla yaşamak, gerçekten iyiliğini istemektir. Sevgi dolu iyilik hali, kendine ve etrafına mutluluk verebilmektir.
İkincisi şefkat ve empatidir. Sevdiğin kişinin acısını dindiremesen bile onu anladığını hissettirmektir. Bazen elinden hiç bir şey gelmese de sadece dinlemek, karşındakinin düşüncelerine, hüznüne, öfkesine, o anki hislerine saygı göstermektir. Saygının olmadığı yerde sevgiden de bahsedemeyiz.
Üçüncüsü neşedir. Hayata rağmen, hayatı sevdiklerinle beraber kutlayabilmektir. En basit bir eylemde bile, birbiriniz için keyif ve mutluluk kaynağı olabilmektir.
Dördüncüsü özgürlüktür. Alan tanımak, sınırlara saygı duymak, sessizliği paylaşabilmektir. Karşındakinin kendi limitlerine rağmen özgür olabileceğini, tüm kalıplara, toplumun dayatılarına rağmen otantik olabileceğini hatırlatmak, o anın koşullarında kendini nasıl ifade etme ihtiyacı varsa yargılamadan izin vermek, destek olmak sevgiyi yüceltir.
Teoride, sevme sanatını dört maddede toparladık. Peki bunları kendi öz sevgimiz için ne kadar içselleştiriyoruz? Yoga felsefesinin temelinde yer alan öz benliğimize sahip çıkmak, onunla bağ kurabilmek, açık kalpliliği, berrak bir zihni ve özgür, sağlıklı bir bedeni de beraberinde getirir. Başkalarını gerçek anlamda sevebilmek için önce kendi içimize dönmeli ve ilk adımı kendi kalbimize atmalıyız.
Kalbimizle bağ kurmak için birçok basit yol mevcut. Yeter ki buna hazır olalım. Çünkü kalbimiz her an bizimle konuşuyor. Bazen onu dinlememeyi seçiyoruz hatta bunu bir alışkanlık haline getirip duymuyoruz bile. Günlük yaşantımızda “Kalbinin sesini dinle” diye akıl verip “Kalbimin sesini dinledim” diyerek etrafımızı düşünmeden, sadece kendi çıkarlarımız doğrultusunda her istediğimizi yapmayı kendimize hak görüyoruz. En karanlık fantezilerimizi gerçekleştirmek için bilinçsizce kalbin sesinin arkasına sığınıyoruz. Oysaki kalbin sesi anlık dürtü ve duyguları değil, özbenliği, ruhun sesini temsil eder. Bizim yapmamız gereken de, kalbimizin sesine gerçekten kulak vermek.
Kendimizle aramızdaki bağı tekrar kurmak, güçlendirmek için kalbimizin ihtiyacı olan şey sadece üç basit soruda saklı:
Ellerini kalbinin üzerine getir ve avucunun içinde atan, seni hayatta tutan kalbini hisset. Ve sor ona: Nasılsın? Senin için ne yapabilirim? Neye ihtiyacın var?
Belki şanslısın ve cevapları hemen alacaksın, belki de hiçbir şey hissetmiyorsun. Belki bu pratiği denemek için kendine bir şans bile vermiyorsun. Ama bil ki kendini ziyaret ettikçe evinde hissedeceksin.
Kalbimizin sesini dinlemeyi, duygu ve düşüncelerimiz üzerinden kalbimizle bağ kurmayı kısa da olsa deneyimledik. Kalbin romantik, soyut boyutunun yanı sıra bizi hayatta tutan en değerli organımız olduğunu da hatırlamakta fayda var.
Kalp çevresindeki dokuların esnekliği, akciğerlerin derin ve tam bir nefes almasını destekler. Yapılan araştırmalar, yogada deneyimlenen kalp açıcı hareketlerin ve özellikle kalp yogasının, beyinde endokrin faaliyetini kontrol eden hipotalamusu doğrudan etkilediğini ve kalp krizi, hipertansiyon gibi kardiyovasküler hastalıkları önlemeye yardımcı olduğunu kanıtlamıştır. Ayrıca, yoga, zihnin yavaşlamasına yardımcı olurken stresi vücuttan uzaklaştırır. Bu da psikolojik rahatlamanın yanı sıra yüksek tansiyonu azaltarak kalp sağlığını destekler.
Başlıca kalp açıcı yoga pozları
Aşağı Bakan Köpek Pozu: En temel ters duruş olan bu poz, kalbin başın üzerinde kaldığı tüm ters duruşlarda olduğu gibi kan dolaşımını hızlandırır, bedene enerji verirken aynı zamanda bedeni ve zihni dinginleştirir.
Poza nasıl girilir?
Eller ve dizler yerde olacak şekilde matınızın üzerinde dört ayağa doğru gelin. Nefes alın ve dizlerinizi yerden kaldırarak kalçaları gökyüzüne doğru itin. El parmak köklerinizden matı iyice kavrarken, topuklarını yere doğru itin. Bedeniniz ters V şeklini andırdığında doğru yerdesiniz.
Kobra Pozu: Belinizde, omzunuzda herhangi bir sorun yok ise uygulayabileceğiniz en temel kalp açıcı pozlardan biridir. Omurgayı, kolları ve el bileklerini güçlendirirken, göğüs, karın ve omurgayı esnetir.
Poza nasıl girilir?
Yüz üstü yere uzanın, ellerinizi dirsekler gökyüzünü gösterecek şekilde göğüs kafesinin yanlarına koyun. Ayaklar kalça mesafesinde açık, ayak parmak ve tırnakları yerde olsun. Ayakların üstü, el ve kollarınızdan aldığınız güç ile göğsünüzü yukarı doğru iterek sırtınızı geriye yaslayın ve kontrollü bir şekilde belinizden geriye doğru bükülün. Omuzların kulaklardan uzak olduğundan emin olarak, kürek kemiklerinizi birbirine yaklaştırın. Nefes verirken göğsünüzü yere doğru indirin. Belinizde herhangi bir sorun yaşamadığınızdan emin olduktan sonra nefes alış verişlerinizle bu pozu birkaç defa tekrarlayabilirsiniz.
Köprü Pozu: Pratik seviyesine göre çeşitli varyasyonları olan köprü pozları, üst bacak, kalça, omuz ve sırt kaslarını güçlendirir, esnetir, göğüs ve belde açılma sağlar.
Poza nasıl girilir?
Sırt üstü yere uzanın, ayak tabanları sağlamca yere basarken dizler birbirine paralel gökyüzünü göstersin. Avuç içlerinizi mata bastırarak, kalça, bel ve omurları tek tek yerden kaldırın. Başınız, boynunuz ve omuzlarınız hala mat üzerindeyken, el, ayak ve üst bacaklardan aldığınız güç ile kalçalarınızı kaldırmaya ve göğsünüzü gererek açmaya devam edin. 4-5 nefes sonra omurlardan başlayarak bel ve kalçanızı yere indirin, kısa bir süre dinlenin ve tekrar kalçaları kaldırarak, bu hareketi 4-5 defa tekrar edin.
Ceset Pozu: Yoganın ana pozu olan Savasana, en huzurlu, teslimiyeti ifade eden yoga pozudur.
Poza nasıl girilir?
Kollar ve bacakları tamamen serbest bırakarak sırt üstü yere uzanın. Bu aşamadan sonra yapmanız gereken hiçbir şey yok. Bırakın matınız sizi taşısın. Verdiğiniz her nefeste kendinizi biraz daha yer çekimine teslim edin.
*Siyatik, bel fıtığı, omuz, boyun sakatlığı olan ya da herhangi akut bir kas, kemik sorunu olan kişilerin, yoga pratiğine başlamadan önce doktoruna danışması tavsiye edilir.