Öğrencilerimle çalışmalarımın içeriklerini film, dizi, müzik ya da sanatsal bir eserle zenginleştirmeyi seviyorum. Ardından yapılan farkındalık çalışmaları motivasyon arttırıcı ve farkındalık geliştirici oluyor. Bugün de böyle bir çalışma paylaşmak istedim.
Önceden söyleyeyim. Netflix’de yayınlanan ‘Nyad’ filmi üzerine bir öğrenci farkındalıkları okuyacaksınız. O yüzden filmi henüz izlemediyseniz ve izlemeye niyetliyseniz bu yazıyı filmi izledikten sonra okuyun.
Öğrencim 8. sınıf öğrencisi. Hırslı. LGS’ye hazırlanıyor. Hedefi azınlık okulları. Çok keyif alarak yaptığı hobilerine (kitap okumak ve yelken) ara vermek zorunda kalmış. Tamamen kopmamak için nadiren birkaç saat yelkene gidiyor. Kitap okumaya vakit ayıramıyor. Sömestr tatilinde başladığı kitabı zar zor bitirdi ki eskiden olsa iki günde bitirirdi. Okuldan eve döndüğünde yarım saat içinde bir şeyler yiyip masa başına oturuyor hemen ve gece yarılarına kadar soru çözüyor.
Hedef koyma çalışmasının ardından bir ödev verdim: Nyad’i izleyecek.
(Önceki yazımı okuyanlar bu filmi başka öğrencilerimde farklı odaklarla kullandığımı hatırlayacak. Okumak isteyenler için https://www.salom.com.tr/haber/130747/gelecek-de-bir-gun-gelecek)
Film, Diane Nyad’in gerçek öyküsü. O bir maraton yüzücüsü. 64 yaşında Küba’dan Key West Florida’ya yüzmeyi başaran ilk insan. Daha önce dört kere denemiş ve hiçbirinde başaramamış. Hava koşulları, deniz canlıları, ekipmanlarında yetersizlikler ve daha birçok engel çıkmış her denemede karşısına. Bir de tabii bu hedefin gerçekleşebileceğine inanan bir takım kurmak da hiç kolay değil; hele hele 60 yaşının üstünde bir yüzücü için.
Ve gelelim öğrencimden gelen çıkarımlara:
*Her şey hayal kurmakla başlıyor.
*Tutkusunu bulan insan amacını bulur.
*Her başarı bir takım çalışmasının sonucudur.
*Zorluklar karşısında geri adım atabilirsin. Bu pes etmek değildir. Durumu değerlendirip gerekli değişimi yapıp yola devam edersin.
14 yaşında bir genç için çok güçlü çıkarımlar ve tabii ki farkındalıklar. Bu maddelerin kendi hayatına izdüşümüne bakmak gerek.
Evet her şey hayal kurmakla başlıyor. O yüzden belki de şu hayal kurma meselesini destekleyerek başlayalım. İmkânsız dediklerimiz hep kendi limitlerimiz. Hepimiz yaşadıklarımızın ve öğretilenlerin etkisiyle nelerin mümkün nelerin de mümkün olmadığına dair bazı kanılara varıyoruz. Hayallerini paylaşan gençlere neler söylediğimize ve söylemediğimize de dikkat edelim. Cesaretlendirelim. Hayal kurmaya yüreklendirelim. En önemlisi biz de kuralım. Hayal kurmak için asla geç değil!
Sahi en son ne zaman tasarrufsuz hayal kurmuştunuz?
Bugün gördüğümüz her yenilik, her ilk, her değişim birilerinin kurduğu hayallerin sonucu değil mi?
Bu sonuca ulaşmak için elbet hayaline tutkuyla sarılmak gerek. Tutkuyu canlı tutmak için iyi bir takım kurmalı çünkü en bireysel görünen işler bile bir takım işi. Nyad’in hikayesinde hem en yakın arkadaşı hem koçu Bonnie, hava koşullarını, akıntıyı takip eden Nyad’a eşlik eden botu süren John Barlett, köpek balığı uzmanı Luke Tipple, denizanalarının gurusu Dr. Angel Yanagihara olmadan bu 110 millik parkuru tamamlayamazdı Diane. İnanç kadar planlama, strateji, destek, önlem, öngörü, doğru yönde hareket... Zorluklar karşısında pes etmemek, nelerin yolunda gitmediğini analiz etmek, yeni stratejiler geliştirmek hedefe giden yolda olmazsa olmazlardan. Koçlukta bu çalışmalara kalibrasyon diyoruz. İnce ayarlar yapmak hedefin gerçekleşmesi için çok önemli. Diane de 2013’te Florida sahiline yürüyerek çıktığında başaramadığı dört denemenin motivasyonunu ve bilgeliğini taçlandırdı aslında.
Nyad yaptığı birçok motivasyon konuşmasında en sevdiği şair Mary Oliver’ın The Summer Day (Bir Yaz Günü) şiirinden alıntı yapıyor. Aynı dizeler filmin Netflix’deki tanıtım videosunun da başlangıç sözleri:
Tell me, what else should I have done?/ Doesn’t everything die at last, and too soon?
Tell me, what is it you plan to do with your one wild and precious life?
Söyle bana, ne yapmalıydım?/ Herşey bitmiyor mu, zamanından evvel?
Söyle bana, ne yapmayı planlıyorsun O azgın, değerli biricik yaşamınla?
Yola devam etmek için bir film, bir şairin dizeleri, bir roman, bir belgesel, bir fotoğraf tetikleyici etki yapabiliyor. Maruz kaldığımız şeylerin bizi olumlu yönde desteklemesi için de seçici olmaya davet ediyorum sizleri. Bir film izledim, hayatım değişti. Bir şiir okudum kendimde ertelediklerimle buluştum... Bunlar sadece romantik ifadeler değil; üzerine bir profesyonel ile çalıştığınızda sizi tekrar yola davet edici etkisi oluyor. Yeter ki siz o yola çıkmak isteyin…
***
Şimdi en son çıkarıma geleceğim. Bunu yukarıdaki listeden ayrı koydum çünkü hedefe ulaşmakla ilgili değil. Daha çok insani özelliklerimizle buluşmak üzerine bir farkındalık:
*Hedefe kilitlenmek seni dış dünyandan koparmamalı; bu sana ve hedefine zarar verir.
İnsanın bazen hedefi doğrultusunda gözü kararabiliyor. Etrafında olanların farkında olmuyor; varsa yoksa hedefi. Dahası çevresinin de buna hassasiyet göstermesini bekliyor, hep destek, tam destek. Bizler sosyal canlılarız. Hedef odaklı olmamız sosyal ihtiyaçlarımızı alıp götürmüyor. Davranış ve seçimlerimizle ödediğimiz veya ödeyeceğimiz bedelleri düşünmeden hareket etme potansiyelimiz var: Kalp kıran sözler, yakın çevremizde olan bitene karşı duyarsızlık ve tahammülsüzlük. Bunlar baş gösteriyorsa aman dikkat!
Özdisiplin bir miktar şefkatsiz görünür. Her gün aynı rutinde vazgeçmeden ertelemeden, ötelemeden kimi zaman anın ihtiyacına karşı duyarlılığını yitirerek yolda kalmayı gerektirir. Anın keyfini geleceğin mutluluğu için terk etmektir. İşte bu durumlarda çevresine karşı tahammülsüz, bencil, kaba duyarsız birilerine dönüşebilme potansiyelinden bahsediyorum.
Filmde de Nyad’in hırsından böyle birine dönüştüğünü, en sevdiği Bonnie ile ve hatta tüm takımla arasının bozulduğunu, yolları ayırdıklarını görüyoruz. Nyad fark ediyor ve toparlıyor durumu ancak herkes bu kadar ‘şanslı’ değil. O değerli insanları tekrar bir araya getirmek her zaman mümkün olamayabiliyor…
Nezaket hem kendimize hem çevremize konu ne olursa olsun elden bırakmadan hatta hep elimizin üstünde tutmamız gereken bir değer.
Hedefe giden yol şefkatli bir özdisiplinden geçiyor.
Şefkat dediğimiz yumoş yumoş bir şey değil ki zaten. Gerekeni gerektiği zaman nezaket içinde yapmak… Kırıp dökmeden ne çevremizdekileri ne de kendi “kırılgan” ve çoğu zaman görmezden geldiğimiz kalbimizi.
O kalp ki bizim en kaba sesimizi, en çirkin halimizi görüyor. Kırılıyor, inciniyor, titrekleşiyor…
Hırs ile azim bu noktada ayrılıyor işte:
Hırs gözü dönmüş, kurnaz ve sınır tanımaz bir canavar sanki. İnsan yapımı bir canavar…
Azim ise bir centilmen. Hem dışarıdan hem içerden takdir alan nerede ne şekilde davranması gerektiğini bilen bir beyefendi…
Hırs kaba, Azim nazik.
Hırs bencil; Azim kendimizin ve çevremizin ihtiyaçlarının farkında.
Hırs sınır tanımaz dur durak bilmez, Azim sınırlarını gözetir.
Hırs takılı kalır; Azim gelişir.
Çünkü Azim yetenek değil. Bir karakter özelliği değil. Geliştirilebilir bir beceri…
(Nasıl mı? – Kendinle çalışarak)
Ne demiştim başta?
Bir film izledim; hayatım değişti…
Filmi izlediyseniz acaba değindiklerimden başka sizde neler uyandı? Bir değerlendirmek ister misiniz?