Priscilla Presley´in biyografik kitabından uyarlanan filmde, Elvis karısının saf duygularıyla oynayan, kendisini sürekli aldatan, manipülatif, şöhretinin esiri, sorunlu biri olarak gösteriliyor. Coppola´nın Elvis´in karısıyla toksik ilişkisini anlatan film, hiçbir yenilik getirmeyen, tekrarlara düşen, tempo sorunu yaşayan, final bölümü kötü yazılmış, hayal kırıklığı yaratan bir biyografi.
‘PRISCILLA’
Yön.ve Sen: Sofia Coppola
Gör: Philippe le Sourd
Müz: Phoenix
Kur: Sarah Flack
Oyn: Cailee Spaeny - Jacob Elordi - Ari Cohen - Dagmara Dominczyk - Tim Post - Lynne Griffin - Dan Beirne - Matthew Show - Austin Ball
Dünya prömiyerini Venedik Film Festivalinde yapan ‘Priscilla’ başrol oyuncusu Cailee Spaeny’ye En İyi Kadın Oyuncu Ödülü’nü kazandırdı. Türkiye prömiyerini Filmekimi’nde yapan film MUBİ’de gösterime girdi. Son iki yılda Elvis Presley yapılmış iki film izledik.
Avustralyalı yönetmen Buz Luhrmann, senaryo yazılımına da katıldığı ‘Elvis’te (2022) Presley’in hayat yolculuğunu, onu kimse tanımazken keşfeden, kariyeri boyunca yanında bulunan esrarengiz menajeri Albay Tom Parker’ın gözünden anlattı. Elvis filmde yoksul bir çocukluk geçiren, şöhretin yükünü taşıyamayan, sorunlarını çözmekte zorlanıp kararsız kalan, menajerinin gölgesinde, zayıf kişilikli bir karakter olarak gösterildi.
Karanlık peri masalı
Sofia Coppola’nın, Priscilla Presley’in Sandra Hermon ile yazdığı ‘Elvis and Me’ kitabından uyarladığı ‘Priscilla’da, Elvis Priscilla’nın saf duygularıyla oynayan, kendisini sürekli manipüle eden, sürekli aldatan, onu süs köpeği haline getiren, uyuşturucu bağımlısı, oldukça sorunlu, şöhretinin esiri kötü bir erkek olarak karşımıza çıkıyor. Kızı Lisa Presley, ölümünden dört ay önce filmin yapımcısına endişesini dile getiren bir mektup yazmış: “Babam yalnızca manipülatif biri olarak gösteriliyor. Kızı olarak bu karakterde babamı göremiyorum. Filmin şaşırtıcı derecede intikamcı ve küçümseyici bakış açısını protesto ediyorum.”
Benden yedi yaş büyük olan Presley’in rock’n roll kralı olarak anıldığı en şaşaalı dönemini gençliğimde yaşadım. Tutarsız yaşam tarzından olacak kendisine hiçbir zaman sempati duymadım. İki yıl arayla, iki iddialı yönetmenin kendisini konu alan filmlerde çizdiği portreler, kendisini sevmemekle beni haklı çıkardı. Coppola’nın Elvis’in sorunlu karakterini ve karısıyla toksik ilişkisini anlatan film, hiçbir yenilik getirmeyen, konfor alanında kalan bir biyografi olmakla yetiniyor. Takdir ettiğim bir yönetmen olan Coppola’nın yer yer sıkıcı anlatımı, iyi yazılmamış final bölümüyle, filmi her iki izleyişimde bende hayal kırıklığı yarattı.
Priscilla’nın 14 yaşındayken tanıştığı Elvis kendisinden on yaş büyüktü. Kendisiyle vakit geçirdikçe, ünlü şarkıcı özel hayatında tamamen beklenmedik bir adama dönüşür. Priscilla için Elvis, yalnızlığına yoldaş, nazik bir arkadaş ve heyecanlı bir âşık olur. ‘Bir Konuşabilse / Lost in Translation’ filminde Tokyo’nun lüks otelinde, ‘Marie Antoinette’te Versaille Sarayında genç kadın kahramanlarını yaldızlı kafeslerde tutmaktan hoşlandığını gösteren Sofia Coppola için Priscilla Presley’in romanındaki malzeme çok uygundu. Priscilla 14 yılını Graceland’deki altın bir kafeste geçirmişti.
Coppola, her şeye sahip olduğu sanılan, ancak hiçbir şeye sahip olmayan kadınların yalnızlığını işlemedeki başarısını ‘Priscilla’da sürdürmeyi hedeflemiş. Ancak bu filmi yukarıda adı geçen eski filmdeki başarıyı yakalamanın çok uzağında kalmış.
‘Marie Antoinette’te masalsı dünyada geçen karakter merkezli gerçek hayat hikâyelerini başarıyla perdeye aktardığını gösteren Coppola, yeni filminde gözler önündeki ikonik bir karakteri ele alıyor. Film, yeni yetme yaşlardaki Priscilla Beaulieu’nün bir partide rock’n roll dünyasının süper starıyla tanışmasıyla başlıyor. Filmde şöhretin altın kafesi tüm görkem ve yalnızlığıyla gözler önüne seriliyor. Bu karanlık peri masalı, bir efsanenin gölgesinde geçen bir hayatı, iniş çıkışlarıyla resmediyor. Çizdiği duygu yüklü, ayrıntılı bu aşk ve şöhret portresinde Coppola, dünyayı sallamış bir efsaneyi eşinin bakış açısıyla gözlemlerken, bir yandan çalkantılı bir evliliğin karanlıkta kalan noktalarını aydınlığa kavuşturuyor. Bu konuda Coppola, “Böyle abartılı, yüksek bir ortamda Priscilla genç kadınlığını geçirdi; biraz Marie Antoinette gibi” diyor.
Coppola konuya ilgi duyma sebebini, “Priscilla’nın Graceland’de genç bir kadın olarak yaşadıklarına dair anılarından etkilendim. Onun Elvis’in dünyasına girip sonunda kendi hayatını bulmak için ortaya çıkmasının nasıl bir his olduğunu yakalamaya çalıştım. Bu film Priscilla’nın nasıl kendisine dönüştüğünü, kadınlığın kendisi ve ondan sonraki nesil için ne anlama geldiğini inceliyor” olarak açıkladı. Konuyu Priscilla’nın perspektifinden anlatan film Elvis’in benmerkezciliğine karşı Priscilla’nın masumiyet ve kırılganlığına odaklanıyor. 13 yıllık fırtınalı bir ilişkiye Coppola feminist hassasiyetlerle aldığı kararlarla yaklaşıyor.
Toksik bir evlilik
Kimi eleştirmenler filmin, Priscilla - Elvis ilişkisinin karmaşıklığının hakkını vermeyen, tarihsel gerçeklere pek adil davranmayan bir film olduğunu söyledi. Filmi Elvis’in sadece narsist bağımlı bir erkek tek boyutuna sıkıştırmasıyla eleştirdiler. Film 113 dakikalık süresinde tekrara düşen sahneleriyle, tempo sorunu yaşamasıyla, izleyiciye ‘Bu ilişki ne zaman bitecek?’ sorusunu sorduruyor. Kocasının kendisini sürekli aldatmasını sineye çeken, yaşadığı stresli hayata rağmen bir türlü Elvis’ten kopamayan Priscilla’nın direnişini izlemek de yorucu olabiliyor. Bütün bunlar ‘Priscilla’yı tartışmalı bir biyografi filmi yapıyor.
Elvis Presley’in (Jacob Elordi) Mart 1960’ta askerliğini yaptığı Almanya’dan ayrılmasından iki ay önce, 14 yaşındaki Priscilla Beaulieu (Cailee Spaeny) ailesiyle birlikte, babasının ABD ordusunda görevli olduğu Batı Almanya’nın Bad Nauheim kentinde yaşıyordu. Priscilla, şöhretinin zirvesindeyken 1958’de orduya katılan 24 yaşındaki Elvis’in evinde verdiği bir partiye davet edilir. Priscilla ile ilgilenen Elvis sürekli görüşmeyi teklif eder. Aralarındaki yaş farkı ve Elvis’in statüsü yüzünden Priscilla’nın babası (Ari Cohen) ve annesinin (Dagmara Dominczyk) karşı çıkmalarına rağmen, ikili gelişigüzel çıkmaya başlar. Hizmeti sona erip ülkesine dönen Elvis, Priscilla ile bağlantısını kaybeder ve onu hayal kırıklığına uğratır.
Aradan dört yıl geçince Elvis Priscilla ile yeniden bağlantı kurarak onu Los Angeles’e davet eder. Tahsilini Memphis’teki özel bir Katolik kız okulunda sürdürmesi teklifini ailesi kabul edince, Priscilla ABD’ye taşınır. Priscilla, filmlerde oynayan Elvis’in yokluğunda zamanının çoğunu lüks bir malikanede Elvis’in babası Vernon (Tim Post) ve büyükannesi Dodger ile geçirir. Priscilla Elvis’in kendisini rol arkadaşı Ann Margret ile aldatmasından rahatsızdır. Sonradan bu sadakatsizlik, Elvis’in Nancy Sinatra ile beraberliğiyle devam eder. Priscilla Graceland’da çoğu zaman yalnız geçirdiği iki yıldan sonra, Elvis’in evlilik teklifini 1967’de kabul eder. Elvis, Memphis’in Mafyası olarak bilinen arkadaşlarıyla vaktini geçirir; uyuşturucu bağımlısı olur. Hamile kala Priscilla’nın 1968’de Lisa Marie’yi doğurması, Elvis’in reçeteli ilaç kullanımını ve garip yaşantısını değiştirmez. Kariyeri nedeniyle evden uzak kalan, karısını turnelere götürmeyen Elvis’in tutumu gerginliği artırır. Evliliğini sürdürmede zorlanan Priscilla radikal bir karar alma noktasına gelir. Elvis’in kendisine boşanma davası açtığını öğrenince, çocuğunu bırakıp evi terk eder.
Film döneme uygun prodüksiyon tasarımı sunumu ve dönem atmosferini aktarmadaki başarısıyla beklentilere cevap veriyor. Bunda, Coppola ile evvelce ‘The Beguiled’de birlikte çalışan görüntü yönetmeni Philippe le Sourd’un katkısı var. Coppola’nın demirbaş kurgucusu, ‘Bir Konuşabilse’den beri birlikte çalıştığı, Emmy Ödüllü Sarah Flack dinamik kurgusuyla mizansene katkıda bulunuyor. Başroldeki Cailee Spaeny anlamlı yüz hatları, naif bakışlarıyla, 25 yaşındayken 14 yaşındaki Priscilla’yı inandırıcı bir performansla canlandırıyor. Oyun gücüyle aşık masum bir genç kızdan, hayal kırıklığına uğramış bir yetişkine evrilen karakterinin nüanslarını yakalamayı başarıyor. Gerçek hayatta Priscilla ile Elvis arasındaki boy farkı 25 santim idi. Bu roller için, Cailee Spaeny’in karşısına kendisinden 41 santim uzun Avustralyalı Jacob Elordi’ye yer verilmesiyle, ikisinin oynadığı sahnelerde, boy farkı rahatsız edici oluyor.