“Ruh Beyin Omurilik Sıvısında (CSF Cerebrospinal Fluid) yüzer.” Dr. Randolph Stone
Şubat 1986’da hayatını kaybeden Amerikalı ünlü yazar Frank Patrick Herbert’ın kaleme aldığı Dune serisinin ikinci filmi yerli gişeye zirveden giriş yaptı. Frank Herbert'in 1965 yılında yazdığı Dune romanının televizyon ve beyazperde haklarını satın alan Legendary Entertainment yapımı, yeniden uyarlamanın yönetmen koltuğunda Arrival ve Blade Runner 2049 ile son yıllara damgasını vuran Oscar adayı yönetmen Denis Villeneuve oturuyor. Başrollerinde Timothée Chalamet, Zendaya, Rebecca Ferguson’un aldığı film bize bir Mesih’in doğuş hikâyesini anlatır. Bilmeyenler için uyarmakta fayda var. Film, Dune: Çöl Gezegeni 1 ve Dune: Çöl Gezegeni 2 olmak üzere şimdilik iki seriden oluşuyor. Üçüncüsünün senaryo yazımına başlandığı haberleri de basına sızmış durumda.
Filmin hikâyesine bakacak olursak: Uzak bir gelecekte geçen Dune, ailesi çöl gezegeni Arrakis’in kontrolüne sahip kahramanımız Paul Atreides’in hikâyesine odaklanıyor. Galaksinin farklı noktalarındaki gezegenler, rakip feodal aileler tarafından yönetilmektedir. Çok değerli bir kaynağın tek üreticisi olan çöl gezegeni Arrakis’in kontrolü asil aileler arasında son derece talep görmektedir. ‘Baharat’ adı verilen bu kaynak, yüksek bilinç ve uzun bir yaşam süresi sunuyor. Ayrıca yıldızlararası gezinmeye yardımcı olan kaynak da ‘baharat’tır. Bu kaynağı elde etmek isteyen feodal rakiplerden Harkonen Ailesi tarafından kahramanımızın ailesine tuzak kurulur. Bu tuzağın sonucunda Paul’ün ailesi darmadağın olarak firari hale gelir. Paul’ün destekçileri çöl gezegeni Arrakis’de yaşayan Fremenler uzun zamandır bir kurtarıcı beklemektedirler. Kehanete göre Mesih onları gerçek özgürlüğe götürecek kişidir. Almancaya ‘Erwecke Helden In Dir’ (İçindeki Kahramanı Uyandır!) adıyla çevrilen ‘Rol Arkadaşım Olur musun?’ adlı kitabımda yazdığım Joseph Campbell’in kahramanın sonsuz yolculuğuna uygun bir şekilde film Paul’ün Muad’Dib yani o devrin Mesih’ine dönüşümüne giden süreçleri kusursuzca anlatır. Arrakis’in en şaşaalı büyük solucanını çağırabilmesi ve sürebilmesi, hayat suyunu, yani tapınaktaki bir solucanın ölürken verdiği kutsal salgıyı içmesi onun Mesih’e dönüşme sürecinin en önemli adımları olacaktır. Peki, nedir bu Mesih kavramı? Acaba sadece belirli bir grubu kurtaracak seçilmiş tek bir kişiden mi bahsetmektedir? Yoksa insanlığı içinde bulunduğu karanlıktan kurtaracak kolektif bir deneyimden mi bahsedilmektedir?
Maşiah kelimesi İbranicede ‘kutsal mesh yağıyla mesh edilmiş’ manasına gelir. Avrupa dillerinde ise ‘Mesih’ manasına gelen Yunanca kökenli olan ‘Kristos’ teriminin kökü kullanılmıştır. Christ, Cristos vb. gibi isimler ‘kutsal yağ ile ovulmuş, kutsanmış’ anlamına gelen Mesih kelimesinin Yunanca karşılığı olan Kristos’un varyasyonlarıdır. Peki, sıradan bir kişiyi bir kahramana ya da bir kurtarıcıya dönüştürecek bu yağ nerededir?
Kutsal Yağ veya salgı kavramı çağlar boyunca bireylerin, kültürlerin ilgisini çekmiş ve onları büyülemiştir. Bu esrarengiz madde genellikle ilahi ve doğaüstü kavramlarla iç içedir ve ona sahip olanlara tanrısallık bahşetme, ruhsal özgürlük veya doğaüstü ile bağlantıya girme potansiyeli vermektedir. Kutsal salgı kavramının birçok kültür ve geleneklerde ortaya çıktığını kabul etmek yerinde olacaktır. Hinduizm bu kavramı, ölümsüzlük ve aydınlanma bahşeden ilahi nektarı ifade eden ‘Amrita’ terimiyle özetler. Benzer şekilde Budizm, aydınlanmayı ve acıdan kurtuluşu müjdeleyen ilahi bir madde olan ‘Ambrosia’ kavramı aracılığıyla kutsal salgıyı anlatır. Yunan mitlerinde de tanrılara özgü olan ve ‘Ambrosia’ olarak bilinen nektar içenlere ölümsüzlük verecektir. Zeus Girit adasında babası Kronos’tan korunurken Mellissa adlı perilerle bal ile ve kutsal bir keçinin sütüyle beslenmiştir. Hıristiyanlıktaki ‘Kutsal Kase’den simyadaki ‘Felsefe Taşı’na kadar, ruhsal metamorfozun ve aydınlanmanın anahtarını tutan özel bir öz kavramı, kültürler ve çağlar boyunca aranılan bir motif olarak varlığını sürdürmüştür.
Kutsal salgı kavramının İncil'deki anlatılarda da tekrarlandığı görülmektedir. Örneğin Eski Ahit sık sık mesh yağından söz eder; bu yağ, kralları ve rahipleri kutsamak için kullanılan değerli bir maddedir. İncil'deki anlatımlara göre bu yağın, kendisine mesh edilenlere özel kutsamalar veren ilahi güçle aşılandığına inanılıyor. Peki, çağlardır saklanan ve mitlere konu olan bu yağ nerededir?
Kutsal Yağ bizim içimizdedir! Omurgamızın en sonundaki Sakrum (Kutsal) kemiği ile omurgamızın içindeki sıvıda yüzmekte ve harekete geçirilmeyi beklemektedir. Beyin tarafından kutsal klostrumdan veya ‘Noel Baba’ klostrumundan salgılanır. Beyin/klostrumdan sonra Epifiz bezi ve Hipofiz bezinde farklılaşır. Bu bezler Yusuf ve Meryem olarak bilinir.
Epifiz bezi ‘bal’ olarak bilinen erkeksi bir elektriksel kısım salgılar ve Hipofiz bezi dişil manyetik kısım olan ‘süt’ü serbest bırakır. Burası süt ve bal akan diyardır.
Her iki bez de bu sıvıyı biraz farklı kılar. Epifiz bezi (erkek) ona elektriksel özellikler verirken, Hipofiz bezi (dişi) ona manyetik özellikler verir. Epifiz bezinin sıvısının sarı, Hipofiz bezinin salgısının ise beyaz olduğu söylenir. Bu farklı salgılar iki bezden aşağı doğru aktığında, yarım ay ganglionları yoluyla omurgadan aşağıya iner ve solar pleksusta bir tohum üretirler. Yoga literatüründe Kundalini adını alan ilahi nefes veya ilahi ateş ile alevlenen bu kutsal sıvı kişiyi aydınlatarak onu bir ölümsüze dönüştürecektir. Eğer insanlar yaşaması gerektiği gibi yaşasaydı, tohum yukarıya doğru ilerleyerek vaat edilen topraklara, süt ve balın aktığı beyin bölgesine ulaşabilecekti. Bu ‘meshedilmiş’ tohum (omurilik yağı ile meshedilmiş) daha sonra kafatasına doğru yukarı doğru hareket edecektir. Taç çakrayı aydınlatarak Olimpos’un kapılarını yani ölümsüzler diyarının kapılarını açacaktır.
Bu yağ, israf edilmediği takdirde bedeni, yani lambayı aydınlatır. Bilinci, dolayısıyla ışığı veren bu kutsal yağdır. Eğer kişi bu kutsallık halinde yaşarsa, tohum her ay kurtarılacak ve bu kurtarışın on iki ayı sonrasında gerçek bir meshedilme deneyimi yaşayacaksınız; kurtarılan yağ, başınıza zeytinyağı sürülerek yapılan harici bir mesh değil, Tanrı tarafından gerçek meshedilen beyninizin üzerine dökülecektir. Bu da sizleri Mesih Bilinci’ne taşıyacaktır. Anlayacağınız anlatılan ve sizi kurtaracak olan dıştaki Mesih’ten çok bu hepimizin içinde uyanması gereken Mesih’in hikâyesidir!