Same Old Blues

Sami ASA Sanat
27 Mart 2024 Çarşamba

Son 50-55 yıla damgasını vuran, kitleleri derinden etkilemiş başarılı gitaristler sayıldığında ilk akla gelen isimlerden biri şüphesiz Eric Clapton’dur. Besteci ve şarkıcı olarak da ustalığını çok genç yaşında ispatlamış İngiliz rock ve blues gitaristi, önde gelen dergi ve yayınların yaptığı tüm zamanların en iyi gitaristleri sıralamasında hep ön sıralarda yer almıştır.

İlginç olan Clapton’un İngiliz olmasına rağmen, Afro-Amerikan kültürünü temsil eden ‘blues’ müziğine büyük ilgi duyması, Robert Johnson, B.B. King ve Moody Waters gibi bu türün en önemli isimlerinden etkilenip ilham almasıdır.

Sanatçı, önceleri farklı birçok grupta çaldı, sonra çeşitli müzisyenleri bir araya getirerek kendi önderliğinde gruplar oluşturdu, ayrıca önde gelen neredeyse tüm gitaristlerle iş birliği yaptı. Sayısız albüme imza attı, ustalarına ithafen veya onlarla birlikte albümler hazırladı; film müzikleri yaptı. İlk döneminde Yardbirds grubunda konserlerindeki uzun cümleli derinlikli soloları ile izleyicileri coştururken sıklıkla gitarının tellerini kopardı. Telleri değiştirme uğraşı içindeyken izleyicilerin ağır tempoda alkış tutmalarından, o zamanki menajerleri Giorgio Gomelski ona günümüze dek bu şekilde anılmasına neden olan ‘Slowhand’ lakabını taktı. Olağanüstü yeteneğiyle bir yıldız olmakla birlikte, özel yaşamındaki iniş-çıkışlarla, aşklarıyla, uyuşturucu - alkol bağımlılığı ve mücadelesiyle sürekli gündemde oldu. Son yıllarda ise müziği dışında mülteci karşıtı verdiği demeçler ve COVID-19 aşı kartı olmayanların alınmaması halinde konserlerini iptal edeceğini duyurmasıyla oldukça tepki aldı.

Müziğe dönecek olursak, yazımı başlıca Clapton’un ‘Behind the Sun’ albümüne ve bu albümün beğendiğim ve blues türünün en iyilerinden olduğuna inandığım ‘Same Old Blues’ parçasına odaklamayı seçtim.

1984’te kaydedilen bu albümün zamanlaması ve Clapton’un ruh halinin müziğin oluşmasına etkisi ilginç ve etkileyici. Hikâyeyi 1960’ların sonuna geri sararak özetlemek gerekirse, Beatles’ın yaratıcı gitaristi George Harrison, model ve fotoğraf sanatçısı Pattie Boyd ve Clapton üçgeni arasındaki aşk hikayeleri çokça yazıldı. Clapton, Harrison ile yakın arkadaşken eşi Boyd’a ilgi duymaya başladı. Kendisine ilgi göstermeyen Boyd’a aşk mektupları yolladı, hatta vazgeçmediği aşkı için ünlü ‘Layla’ şarkısını (Leyla ile Mecnun efsanesinden esinlenerek) besteledi. Sevdiğine kavuşamamanın mutsuzluğu uyuşturucu bağımlılığının ciddi şekilde artmasına yol açtı. Harrison ile Boyd 1974 yılında ayrıldıktan bir süre sonra, Boyd ile Clapton birlikte olmaya başladılar ve 1979’da evlendiler. ‘Behind the Sun’ albümü ise dillere destan bu aşk hikayesinin 1984’te hüzünlü bir şekilde sona ermesi sürecine denk geliyor.

Clapton bağımlılıklarından kurtulmak üzere 1982’de bir süre Minnesota’da rehabilitasyon merkezinde kaldı; sonra da görece düzelmiş olarak İngiltere’ye döndü, ancak Boyd’la ilişkileri artık bozulmuştu. Menajeri Roger Forrester’in yeni müzik üretme baskısı nedeniyle bir süre Galler’in bir taşra bölgesinde inzivaya çekilip birkaç parça besteledi. Bunlardan ‘Just Like a Prisoner’, ‘She’s Waiting’ ve ‘Same Old Blues’ parçalarının sözleri ve gitar soloları sanatçının ilişkisindeki bunalımlı dönemin acılarını yansıttı. Özellikle kapanış parçası, albümün adını taşıyan ‘Behind the Sun’ doğrudan Boyd’u ve yaşadığı hayal kırıklığını dile getirdi. Forrester bu parçaların yer alacağı yeni albümde, o dönem hit şarkılarıyla gözde olan, Genesis grubunun davulcu ve vokalisti olarak ünlenen Phil Collins ile çalışmasını önerdi. Bu ortaklık hem müzik kalitesi hem de pazarlama açısından uygundu. Clapton, bir dönem komşuluk yaptığı yakın arkadaşı Collins ile çalışmayı kabul etti. Kayıt çalışmaları için diğer grup üyeleri ile birlikte Karayipler’de Montserrat Adasına gittiler. Adada kaldıkları sürede diğer grup üyeleri Clapton’un tekrar yoldan çıkmasına neden oldularsa da, onun bestelerini kapsayan üst düzey kayıtlar gerçekleştirdiler. Clapton otobiyografisinde, ürettikleri beş parçanın mükemmel olduğunu ve sıkıntılarına rağmen hayatının en keyifli dönemlerinden birini geçirdiğini dile getirdi. Ancak döndüklerinde Clapton’u bir sürpriz bekliyordu. Plak şirketi Warner Bros, Montserrat kayıtlarını hit parça içermediği gerekçesiyle iade etti; daha neşeli parçaların eklenmesini talep etti. Bunun üzerine Teksaslı besteci Jerry Williams’ın parçaları yorumlanarak albüm tamamlanıp yayınlandı. “See What Love can do” bunların arasında favorim.

‘Same Old Blues’ parçasının ağır ancak güçlü ve tekrar eden bir ritmi var. Üç bölümden oluşan parça her bölümün sonunda “Same old blues every night” nakaratıyla bitiyor, bir sonraki bölüme geçmeden Clapton gittikçe uzayan ve duygu yönü artan gitar partisyonlarını çalıyor. Şarkının sözleriyle ilişkisinin evrelerini anlatıyor. İlk bölümde, sevmesine rağmen sevgilisini terk etmekten başka bir çaresi yoktur, ondan gördüğü bunca sevgi kendisini huzursuz etmektedir. Nakarat kısmında her sabah ve akşam aynı ezginin (blues’un) tekrar etmesi aslında yaşamındaki tekdüzeliğin ve ilişkisindeki kısır döngünün bir ifadesi. İkinci bölümde, aldığı bu zorlu kararı uygulamıştır, ancak hemen pişman olmuştur bile. Ayrılığın verdiği acı ve özlem baskın gelmektedir. Son bölümde ise artık olgunlaştığı umudunu taşımaktadır, bir daha ayrılmamak üzere geri dönmeyi düşler. Yine de aynı ezgi tekrarlanır, bundan çıkarılacak sonuç ise artık yoruma bağlı olarak değişebilir. Sonrasında ise, Clapton’ın artık söze ihtiyacı yoktur, ayrıcalıklı stili ve yeteneğiyle duygularını son 2,5 dakikada gitar telleri üzerinden son derece güçlü bir şekilde ortaya saçar.

Müzik programı yapımcısı İzzet Öz’ün bir dönem bu parçayı sıklıkla ve övgüyle radyolarda çaldığını anımsıyorum. Clapton’un isyankâr sesi ve özgün gitar yorumuyla bu parça klasik bir blues eserine dönüştü. Benim için ise, zorlu ve uzun çalışma günlerinin sonunda, eve dönüş yolunda günün yorgunluğu atmama yardımcı olan eserlerden biri oldu.

Son olarak, Clapton’un Pattie Boyd’a yazdığı aşk mektuplarının bu ay açık arttırmayla satışa çıkarıldığı haberini vereyim, belki ilgilenenler vardır!

Seçkide, öncelikle ‘Behind the Sun’ albümünden bahsettiğim parçalara yer verdim. Clapton’un farklı dönemlerinden ve türlerinden parçaları da seçkide bulabilirsiniz.

Bunların içinde, Clapton’un, ilham aldığı B.B. King ile 2000 yılında çıkardığı ‘Riding with the King’ albümünden parçalar var. Albüm kapağında Clapton, üstü açık geniş bir Amerikan arabasında arka koltukta keyifle oturan ustası B.B. King’i dilediği yöne götürüyor.

‘Rush’ filminden usta işi bir enstrümantal ‘Tracks and Lines’ ve Paul Newman ile Tom Cruise’in başrolleri paylaştığı ‘The Colour of Money’ filminin hit parçası ‘It’s in the way that you use it’ ise seçkideki film müzikleri. Müzik ve keyifle kalın.

ERIC CLAPTON

  • See What Love Can Do, Just Like a Prisoner, Behind the Sun, Same Old Blues / “Behind the Sun”
  • Pretending / “Journeyman”
  • Track and Lines / “Rush”
  • Wonderful Tonight, Cocaine / “Slowhand”
  • Layla – Acoustic Live / “Eric Clapton Unplugged”
  • Riding with the King, Worried Life Blues / “Riding with the King” with B.B. King
  • Driftin’ Blues Crossroad / “Blues”
  • Rambling on My Mind / “Live from Madison Square Garden”
  • It’s in the Way That You Use It / “August”
  • Love in Vain / “Me and Mr. Johnson”

Link’e ulaşmak için:

Spotify / Sami Asa, Playlist adı: MY_15_Salom_240327_Same Old Blues

https://open.spotify.com/playlist/0xLPzNyYU3th9mVXsp7qMG

Eric Clapton ve B.B. King, “Riding with the King” albümlerinin kapağına konu olan üstü açık geniş ve eski model Amerikan arabasında

 

KAYNAKÇA:

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün