•Antisemit kişiler – ideal-tipik olarak – Yahudileri doğaları itibariyle kötü, iflah olmaz ve toplum için olumsuz “varlıklar” olarak görürler. Değişmez bir Yahudi karakterinin olduğunu varsayar, Yahudilerin her şeye gücünün yettiğini ve her yerde var olduğunu düşünürler. Antisemitizm, Holokost´un inkâr edilmesi ve görecelileştirilmesi veya Yahudilerin kendilerinin antisemitizmden sorumlu tutulması gibi yaklaşımlarda açığa çıkar çoğunlukla. •Almanya´da günümüzde “ikincil antisemitizm”, yani Holokost sonrası antisemitizm yaygın olmakla birlikte, klasik antisemitizm de – siyasette ve medyada – tahripkâr varlığını sürdürüyor. Yahudi düşmanı imalar, kodlar ve şifrelerle hâlâ birçok mecrada karşılaşılabiliyor. Yahudilere yönelik gizli intikam arzusu, para hırsı ve güç arayışı gibi önyargılı, tarihten gelen atıflara da yer yer rastlıyoruz. Holokost´un mağdurlarının çektiği acıların, Yahudi soykırımının vahşetinin ve faillerinin sinsi bir şekilde göreceleştirilmesi, Almanya´da hâkim olan sorgulayıcı hafıza politikasının reddedilmesi, Almanya´daki temel kitlesel antisemit meydan okumayı oluşturur. oDR. YAŞAR AYDIN – www.fikirturu.com
Bu Haftanın “Takılanlar”ı
İsrail Demokrasi Enstitüsü’nün anketi, İsrail’in Arap vatandaşlarının büyük bir bölümünün Fayed’in dile getirdiği duyguları paylaştığını ortaya koyuyor. Aralık 2023’te yapılan ankete göre İsrail’de yaşayan Arapların yüzde 71’i sosyal medyada düşüncelerini paylaşmaktan endişe ediyor. Anket özetinde, "Muhtemelen bu durum, savaşın patlak vermesinden bu yana kolluk kuvvetleri tarafından kışkırtma suçu nedeniyle yapılan şikayet ve açılan davaların sayısında gözle görülür bir artış olmasından kaynaklanıyor" ifadelerine yer verildi.
Anket sonuçlarına göre İsrail’deki Arapların yüzde 84'ü fiziksel güvenliklerinden, yüzde 86’sı ise ekonomik güvenliklerinden endişe ediyor.
İsrail Demokrasi Enstitüsü (IDI) tarafından yapılan bir anket, İsrail'deki Yahudi çoğunlukta halkın orduya olan güveninin İsrail siyasi liderliğine olandan neredeyse dört kat daha fazla olduğunu ortaya koydu.
İsrail’de 18 yaşına basan her vatandaş iki ya da üç yıl zorunlu askerlik yapmak zorunda.
Bunun dışında vatandaşlar gerektiğinde 40 yaşına kadar hatta daha ileri yaşta yedek asker olarak orduya alınabiliyor.
18 yıl önce İsrail bu topraklardan çekilirken Gazze’deki 21 yerleşim yıkılmış, yaklaşık 9 bin yerleşimci İsrail ordusu tarafından, kimisi sürüklenerek tahliye edilmişti.
Birçok aşırı sağcı Yahudi yerleşimciye göre bu, devletin kendilerine ihanetiydi ve stratejik bir hataydı.
Kamuoyu yoklamaları, çoğu İsrailli'nin Gazze’de yerleşimci fikrine karşı çıktığını gösteriyor.
Ancak hükümet içinde yer alan en aşırı sağcılardan bazıları yüksek sesle Gazze’de İsrail yerleşim birimi kurulması konusunu dile getirmeye başladı.
https://www.bbc.com/turkce/articles/cljl0wz7pn1o
Kabinede oylama yapılmasa, Haredi öğrenciler askere alınsa ve Yeşivaların finansmanı kesilse bile ultra-Ortodoks partiler hükümetten ayrılmak zorunda kalmayacak. Hala eşi benzeri görülmemiş bir güce ve başka yerlerde milyarlarca dolarlık finansmana sahipler- ve Netanyahu elinden geleni yaptığını iddia edecek.
Koalisyondan ayrılsalar bile bu, Knesset’in feshi konusunda otomatik olarak muhalefetle birlikte oy kullanacakları anlamına gelmiyor. Onların bakış açısına göre erken seçim daha iyi bir hükümet getirmeyecek.
Ancak Gallant’ın kaybedecek bir şeyi yok. Bu hükümet altında IDF binlerce Haredi askere sahip olsa bile Hamas’a karşı savaşı kazanamayacağı artık onun için çok açık.
https://harici.com.tr/israil-savunma-bakani-netanyahu-hukumetini-dusurmek-istiyor/
Demokrat lider ABD Başkanı Joe Biden, İsrail’in Gazze’de devam eden ve sivil gözetmeyen saldırıları nedeniyle uluslararası arenada olduğu kadar kendi tabanından da tepki görüyor. Biden hem İsrail’e verdiği destek hem de Netanyahu’yu dizginleyemediği gerekçesiyle eleştiri oklarının hedefinde. Biden eleştirileri hafifletmek ancak bunu yaparken de oldukça güçlü olduğu bilinen İsrail lobisini karşısına almamak için dikkatli adım atmaya çalışıyor. Biden bir süredir Netanyahu’dan savaş sonrası Gazze için inandırıcı ve tutarlı bir vizyon sunması ve Refah’a karadan operasyon için sivillerin zarar görmeyeceği gerçekçi bir plan hazırlamasını istiyor. Ancak, ABD’nin ertesi gün için sunduğu planları reddeden Netanyahu hükümeti kendi vizyonunu açıklamadığı gibi Refah konusunda da ikna edici bir plan sunabilmiş değil. Özetle; ABD, İsrail’den Gazze operasyonunu tamamen durdurmasını değil ancak sivil kayıpları azaltacak kadar sınırlandırmasını en azından bu yönde bir vizyon ortaya koymasını istiyor.
ABD’nin her türlü talebini reddeden Netanyahu ise, Kasım ayında yapılacak Başkanlık seçimlerine kadar Washington’u oyalamayı umuyor. Biden yönetimi, uzlaşmaz tavrı nedeniyle İsrail Başbakanı’na “ders” niteliğinde bir kaç adım attı. İlk olarak Netanyahu’nun karşı çıkmasına rağmen Savaş Kabinesi üyesi ve bir sonraki olası İsrail Başbakanı Benny Gantz’ı Washington’da ağırladı. Daha sonra Biden’ın yakın dostu demokrat senatör Chuck Schumer, İsrail’in seçime gitmesi gerektiğini söyledi ki bu sözleri Biden tarafından alkışlandı. Biden yönetiminin bu adımları Netanyahu’yu hedef aldığı için İsrail lobisinin tepkisini çekmedi.
https://harici.com.tr/abdnin-israili-degil-netanyahuyu-dize-getirme-hamlesi/
Netanyahu sadece kendini suçlayabilir. Amerikalılar İsrail’e sabırlarının tükendiğini açıkça göstermek için ellerinden geleni yaptılar. Refah kentine askeri bir operasyon düzenlenmesi ihtimali gerilimi tırmandırmıştı. Başkan Joe Biden, Netanyahu ile yaptığı görüşmelerde, Gantz’ın son Washington ziyaretinde ve ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’in hafta sonu Kudüs’e yaptığı ziyarette burada geniş çaplı bir operasyona şiddetle karşı çıktığını dile getirdi. Başkan Yardımcısı Kamala Harris de pazar günü ABC televizyonuna verdiği mülakatta bir uyarıda bulundu. Ancak bunların hiçbiri Netanyahu’yu, bakanlarını ve kurmaylarını Amerikan desteğini göz ardı etmekten alıkoymadı. “Gerekirse bunu tek başımıza yaparız” diye övündü. Sanki İsrail destek, askeri yardım ve diplomatik Demir Kubbe konusunda Amerika’ya muhtaç değilmiş gibi, diğerleri de aynı mesajı verdiler.
Netanyahu İsrail için bir yük haline geldi. İsrail’i bedeli çok ağır olabilecek stratejik risklere maruz bırakıyor. Kendi siyasi bekası uğruna İsrail vatandaşlarına kasten zarar veriyor. İstifa etmeli ve İsrail’e neden olduğu zarardan kurtulması için bir şans vermelidir. Tek umudumuz MK Gideon Sa’ar’ın pazartesi günü hükümetten istifasının bu hükümet için sonun başlangıcı olması.
https://gazeteoksijen.com/dunya/israili-yok-olusa-surukleyen-adam-206927
Yahudi Halk Politikası Enstitüsü (JPPI) tarafından gerçekleştirilen yeni bir kamuoyu yoklaması, Hamas’ın 7 Ekim’deki saldırısı ve İsrail’in buna altı aydır devam eden geniş kapsamlı bir savaşla karşılık vermesinin, Yahudi kamuoyundaki sağ eğilimin ve savaşa verilen desteğin arttığını ve barış sürecine verilen desteğin ise azaldığını gösterdi.
Şarku’l Avsat’ın İsrail medyasından aktardığı habere göre JPPI, Kasım ayında yapılan benzer anket ile Mart ayında yapılan son anketin sonuçlarını karşılaştırdı.
Bunun sonucunda, ankette sorulan tüm sorularda aşırılığın arttığı görüldü.
Son ankete göre, İsrail’deki Yahudilerin yüzde 57’si (sağcı parti seçmenlerinin yüzde 92’si) yerleşim birimlerin caydırıcılık yarattığına ve tüm İsrail vatandaşlarının güvenliğine katkıda bulunduğuna inanıyor.
Yahudilerin yüzde 43’ü ise, yerleşim birimlerinin İsrail ordusu için bir yük olduğuna ve tüm İsraillilerin güvenliğine zarar verdiğini düşünüyor.
Muhalefet partisi seçmenlerinin yüzde 72’si ise bunun bir yük olduğuna inanıyor.
Ankete katılan Yahudilerin yüzde 79’u yakın gelecekte Filistinlilerle bir barış anlaşmasına varma şansının olmadığına inanırken, yüzde 65’lik bir kesim bu fikre ‘kesinlikle katıldığını’ ifade etti.
Netanyahu sonuçta savaştan önce ciddi bir sokak muhalefeti ve yolsuzluk skandallarıyla sallanan koltuğunun derdinde. Şu halde Gazze savaşı -teşbihte hata olmaz- tam bir “Allah’ın lütfu.” Ancak savaşı sürdürebilmenin başta gelen koşulu İsrail’e ABD desteği ve bu anlamda Güvenlik Konseyi oylaması önemli bir eşik. Bir süredir Beyaz Saray’dan basına sızan Netanyahu rahatsızlığı artık en üst düzeyde diplomasi tarafından kayda geçildi. ABD Güvenlik Konseyinde veto yetkisini kullanmayıp çekimser kalarak İsrail’i korumadı. Gelişmeler Tel Aviv’in diplomatik izolasyonu açısından mühim. Nitekim Uluslararası Adalet Divanında Güney Afrika’nın İsrail’e karşı açtığı soykırım davası devam ederken, 1 Mart’ta Nikaragua, Almanya’yı İsrail’e yardım ederek Soykırım Sözleşmesi’ni ve uluslararası insani hukuku ihlal etmek suçlamasıyla mahkemeye verdi. Yani, henüz birkaç ay evvel Güney Afrika’ya karşı İsrail’i savunmak için davaya müdahil olan Almanya’nın kendisi şimdi mahkemeye savunma verme pozisyonunda -elbette mahkeme davayı görmeyi kabul ederse. Dolayısıyla, İsrail sadece kendisi için değil müttefikleri için de savaşın faturasını giderek yükseltiyor.
https://www.evrensel.net/yazi/94563/israilin-izolasyonu
Almanya’da siyaset bilimi ve siyaset sosyolojisi alanında ve pedagojik çevrelerde hâkim olan tanıma göre, antisemitizm; Yahudilere ya da İsrail’e duyulan kendiliğinden bir öfke, kızgınlık ya da anlık gösterilen bir tepkiye indirgenemez. Aksine, Yahudilerin temelde değersiz olduğu iddiasına dayanan, saldırgan, güçlü bir siyasi boyutu olan kapsamlı ve düşmanca bir tutumdur, antisemitizm.
Bununla birlikte, antisemitizm, taşıyıcıları, yani antisemitler tarafından her zaman bu radikal biçimde ortaya konmaz. Daha çok kasıtlı bir tabuları yıkma veya İsrail devletini “eleştirme” gibi jestlerle ifade edilir. Dahası, antisemitizm, örneğin 19. yüzyılın sonlarında ve 20. yüzyılın ilk yarısında olduğu gibi artık bir öz imaj değildir, yani kimse kolay kolay kendisini antisemit olarak tanımlamaz. Antisemitizmin Almanya’da lanetlenmiş ve söz konusu kişi için siyasal hukuki sonuçlarının olması, Yahudi karşıtlığının bastırılmasının yanı sıra taşıyıcıları tarafından kamufle edilmesine de yol açıyor.
Antisemit kişiler – ideal-tipik olarak – Yahudileri doğaları itibariyle kötü, iflah olmaz ve toplum için olumsuz “varlıklar” olarak görürler. Değişmez bir Yahudi karakterinin olduğunu varsayar, Yahudilerin her şeye gücünün yettiğini ve her yerde var olduğunu düşünürler. Antisemitizm, Holokost’un inkâr edilmesi ve görecelileştirilmesi veya Yahudilerin kendilerinin antisemitizmden sorumlu tutulması gibi yaklaşımlarda açığa çıkar çoğunlukla.
Almanya’da günümüzde “ikincil antisemitizm”, yani Holokost sonrası antisemitizm yaygın olmakla birlikte, klasik antisemitizm de – siyasette ve medyada – tahripkâr varlığını sürdürüyor. Yahudi düşmanı imalar, kodlar ve şifrelerle hâlâ birçok mecrada karşılaşılabiliyor. Yahudilere yönelik gizli intikam arzusu, para hırsı ve güç arayışı gibi önyargılı, tarihten gelen atıflara da yer yer rastlıyoruz. Holokost’un mağdurlarının çektiği acıların, Yahudi soykırımının vahşetinin ve faillerinin sinsi bir şekilde göreceleştirilmesi, Almanya’da hâkim olan sorgulayıcı hafıza politikasının reddedilmesi, Almanya’daki temel kitlesel antisemit meydan okumayı oluşturur.
Almanya’da herkesin kesin kabul ettiği, bağlayıcı bir antisemitizm kavramı olmamakla birlikte, İçişleri Bakanlığı bünyesindeki Bağımsız Uzmanlar Grubu’nun tanımı, geniş – özellikle resmî kurumlarca – kabul görmesi itibariyle, temel alınabilir:
“Antisemitizm, Yahudilere karşı nefret olarak kendini ifade eden belirli bir Yahudi algısıdır. Antisemitizm, Yahudi veya ve/veya onların mülklerini, Yahudi cemaat kurumlarını veya dinî örgütleri söz veya eylemle hedef alır.”
Bu tanımın, antisemitizmin sınırlarının belirlenmesinde nefret söylemini ve şiddeti öne çıkarması bakımından son derece rasyonel ve kullanışlı olduğunu söyleyebiliriz.
….
Antisemitizmin kapsamını belirlemede kullanılan bir başka yöntem ise 3-D kuralıdır. 3-D, double standards, (çifte standart) delegitimization (gayri meşrulaştırma) ve demonization (şeytanlaştırma) kelimelerinin kısaltılışıdır.
3-D kuralı, bir ifadenin ve söylemin sadece İsrail’in politikalarının eleştirisinin ötesine geçip geçmediğini belirlemek için kullanılır. Buna göre, antisemitizm, İsrail ve Yahudilere yönelik çifte standart, İsrail’in gayri meşrulaştırılması ya da şeytanlaştırılması söz konusu olduğunda geçerlidir. Bu hızlı test 2004 yılında İsrailli politikacı ve akademisyen Nathan Sharansky tarafından metin ve ifadelerin antisemitik olup olmadığını sistematik olarak kontrol etmek amacıyla geliştirilmiştir.
Ancak bu test, son derece pratik ve kullanışlı olmakla birlikte, antisemitizmin kapsamını bir hayli genişletmesi ve İsrail’in sorgulanmasını da antisemitizme dahil etmesi gibi olumsuzlukları da içeriyor. Örneğin Uluslararası Holokost Anma Birliği (International Holocaust Rememberance Alliance) antisemitizm kavramına şöyle bir tanım daha ekler:
“Yahudi vatandaşları İsrail’e ya da dünya çapındaki Yahudilerin sözde önceliklerine kendi uluslarının çıkarlarından daha sadık olmakla suçlamak. […] Günümüz İsrail politikasını Nazilerinkiyle karşılaştırmak.”
Böylece sadece somut kişilere (Yahudilere) yönelik nefret söylemi ve şiddeti değil, aynı zamanda tüzel bir kişiliğe (İsrail devletine) yönelik radikal eleştiriler de – çifte standart taşıyor ve İsrail’in meşruiyetini sorguluyor gerekçesiyle – antisemitizmin kapsamına dahil edilmiş oluyor. Dolayısıyla, İsrail’e hiçbir devlete sağlanmayan bir koruma kalkanı sağlanmış oluyor ve bu devlete yöneltilen radikal eleştirilerin peşinen değersizleştirilmesine ve gayri meşrulaştırılmasına yol açıyor.
Örneğin, Putin’e ya da Trump’a Hitler benzetmesinde bulunmak Nazizmi göreceleştirmek olarak değerlendirilmezken, İsrailli bir politikacıya yönelik Hitler benzetmesi hem Nazizmin göreceleştirilmesi hem de antisemitizm olarak yargılanıyor. Siyonizmin radikal bir eleştirisi dahi birçok çevrede ve bağlamda antisemit bir yaklaşım olarak değerlendirilir oldu. Bu durum ise özellikle “kültür dünyasında bir korku ve (oto)sansür iklimine” ve Almanların “çoğunluğunun fikirlerini ifade etmekte özgür” olmadıklarına inanmalarına yol açıyor.
…
Antisemitizm ciddiye alınması gereken bir sorun ve onunla etkili bir mücadele Alman kurumlarının, siyasetinin ve ana akım medyasının, Filistin halkına sempati duyan ve onlarla dayanışma içinde olduğunu ifade eden protestocuları, sanatçıları ve entelektüelleri baskılamayı bırakmaktan geçiyor.
İlk adım, Yahudi soykırımın sorumluluğunun artık bir tür ahlaki otorite olarak kullanılmaması olabilir. Antisemitizmle mücadele ırkçılıkla mücadelenin bir parçası olmak durumundadır. Araştırmacı Wolfgang Benz’in de işaret etmiş olduğu gibi, ırkçılığın olduğu bir ortamda antisemitizm de engellenemez:
“Azınlıklar değiştirilebilir. Diğerleri de dinleri ya da etnik kökenleri nedeniyle zulüm görebilir ya da ayrımcılığa uğrayabilirler – Müslümanları ve mültecileri düşünün. Öldürülen Yahudiler için yas tutan ama Müslümanlara karşı kışkırtıcılık yapanlar hiçbir şey öğrenmemiştir.“
https://fikirturu.com/jeo-politika/antisemitizm-ne-demek-siniri-nedir/
Bugün Filistinliler okul kitaplarında yok. Sadece karşı koymanız gereken soyut bir terör tehdidi var. İsrail’de kimse Filistinliler hakkında bir şey bilmiyor. 90‘ların sonu ve 2000‘lerin başında, Filistinliler hakkında konuşmaya yönelik bazı girişimler oldu ama bu da çok aşağılayıcı bir şekildeydi. Filistinlilerin “İsrail” topraklarına geri dönmeyi umdukları söylenirdi; “Filistin”e değil. Filistinliler İsrail bilincinde yoklar! İsrail’in yüzde yirmisi Filistinlilerden oluşsa da yoklar. Örneğin, Habib kadar ünlü bir Filistinli-İsrailli yazar hiçbir zaman İsrail edebiyatına dâhil edilmez. Araplar Araplardır. Birbirinden ayrı iki eğitim sistemi vardır. Ve tüm bunları anlatırken İsrail’de İsrail vatandaşı olan Filistinlilerden bahsediyorum; işgal edilmiş topraklardaki Filistinlilerden değil. Bu segregasyon, yaşamın tüm alanlarında var.
Eğitim, devletin yaptığı eylemlerin anlamını yansıtır. Tüm bunlardan çıkış yolu ise, öncelikle ayrımcılığı durdurmak ve birlikte öğrenmektir. Diğerlerinin hikâyesini öğrenmek zorundayız. Bu topraklarda her bir insanın kendi hikâyesi var ama herkes, hatta Arap öğrenciler bile Yahudi Siyonist hikâyeyi öğrenmek zorunda kalıyor. Oysa bizim çokkültürlülük, diyalog ve birlikte yaşama dair eğitime ihtiyacımız var.
İsrail tüm Yahudilerin toprağı olarak tanımlanıyor. Dünyadaki her Yahudi İsrail’e gelip toprak satın alabilir ve ev sahibi olabilir, ancak Filistinliler bunu yapamazlar. Yani her Amerikalı, Avrupalı, Türk Yahudi İsrail’e gelip tam vatandaşlık haklarına sahip olabilirken Filistinliler bu haklara sahip değil. Bu normal değil! İsrail, dünyadaki tüm Yahudilerin kolonisi gibi davranıyor. Bu durdurulmalı. Birçok şey değişmeli ama kimse bunları değiştirmek istemiyor.
https://perspektif.eu/2024/03/29/nurit-peled-elhanan-filistinliler-israillilerin-bilincinde-yoklar/
Avukat Amit Soussana, ÖNCE….ve SONRA 2 ay boyunca kaçırıldı, vahşice dövüldü, işkence gördü, cinsel istismara uğradı.
Travmasını kamuoyuna açıklayabilmesi 3 ayını aldı.
Bunu, yaşadığı CEHENNEM'deki rehineler olan diğer kadınlar için yaptı… BU GÜÇLÜ BİR KADIN. BU DAYANIŞMADIR. BU AKTİVİZMDİR. Sıkılmış ünlülerin ya da First Lady'lerin dikkat çekmek istediklerinde sundukları saçmalıklar değil.
Sana çok saygım ve sevgim var Amit Soussana… 🎗️
https://twitter.com/mihaschw/status/1772717604806750718
Terör örgütü, milislerinin İsrail'in güneyine yönelik saldırı sırasında ya da rehinelerle ilişkilerinde cinsel suçlar işlediğini, çok sayıda kanıt ve delile rağmen ısrarla reddetmektedir. New York Times'ın ulaştığı bir Hamas sözcüsü, kadının ifadelerinin güvenilirliğini reddetti ve bunları "İsrail istihbarat görevlilerinin kurguları" olarak niteledi.
Tecavüz ve cinsel şiddet mağdurları travmatize olurlar ve başlarına gelenler hakkında kamuoyu önünde konuşmakta son derece zorlanırlar. New York Times'a konuşan kadın, halen Hamas tarafından tutulan 100 kadar rehinenin çektiği acılara dikkat çekmek istediğini söyledi.
İsrailli avukat Amit Sousanna 7 Ekim’de Hamas’ın kaçırdığı yüzlerce kişiden biriydi. Evinde sakin bir sabah geçiren 40 yaşındaki Sousanna ansızın gelen Hamas savaşçıları tarafından Gazze’ye kaçırıldı. Akıbeti haftalarca öğrenilemeyen Sousanna 30 Kasım’da serbest bırakıldı. Bu video, Amit Soussana’nın alıkonulduktan hemen sonraki anları gösteriyor. Bir tarlada Hamas savaşçıları tarafından sürüklenen kadın karşı koymaya çalışıyor, arada yere düşüyor. İşte o rahatsız edici anlar.
https://medyascope.tv/2023/12/19/izleyin-hamas-savascilarinin-israilli-bir-kadini-kacirmasi/
İlk olarak, Trump’ın son yorumlarıyla ilgili, Netanyahu’ya karşı duyulan sabırsızlığın iki partili olduğu, yaygın bir şekilde paylaşıldığı ve giderek arttığı konusunda uyarıyoruz; Senato Çoğunluk Lideri Chuck Schumer’in son açıklamaları merkez solun İsrailli lider hakkındaki hislerini iyi bir şekilde yansıtıyor.
Ancak Trump’ın yorumları şu ana kadar, Netanyahu hükümetinin 7 Ekim saldırılarını öngörememesinden kaynaklanan sağcıların hayal kırıklığına daha çok benziyor. Ancak Trump ve İsrail yanlısı sağ, Hamas’la mücadele devam ederken Netanyahu’ya yeterince destek vermemekle suçladıkları Biden’a ateş püskürüyor.
Dahası, Trump’ın “barış” hakkında yorum yaptığında İsrail-Gazze savaşında dikkatli olma konusunda uyarıda bulunuyor olabileceği fikri, yıllar boyunca etrafını sardığı insanlar tarafından çürütülüyor gibi görünüyor.
Örneğin Trump’ın başkanlığı döneminde Orta Doğu konusunda dış politika danışmanı olarak görev yapan damadı Jared Kushner’in Netanyahu ailesiyle uzun yıllara dayanan kişisel bağları var. Kısa bir süre önce Kushner Harvard Üniversitesi’ne verdiği bir mülakatta Filistinli mültecilerin Gazze’nin dışında İsrail çöllerinde barındırılabileceğini ve bir daha geri dönmeyebileceklerini öne sürdü. Ayrıca Filistinlilerin kendi devletlerine sahip olmamaları gerektiğini çünkü bunun Hamas’ın terörizmi için onları “ödüllendirmek” olacağını söyledi.
Trump’ın eski Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, emekli General Keith Kellogg, kampanya danışmanı Jason Miller, eski BM Büyükelçisi Richard Grenell ve Fred Fleitz gibi isimlerden oluşan mevcut dış politika danışman kadrosunun, başta İsrail-Filistin olmak üzere hiçbir dış politika konusunda güvercin olmadıkları biliniyor. Aralarında Tulsi Gabbard, Tim Scott, Sarah Huckabee, Elise Stefanik ve Ron DeSantis’in de bulunduğu 2024’ün potansiyel başkan yardımcılarının hepsi de eşit derecede İsrail yanlısı.
Bir de 45. Başkan’ın görevde olduğu dönemdeki sicili var. İsrail-Filistin ile ilgili eylemleri hiçbir şekilde dengeli, hatta ölçülü olarak yorumlanamaz.
Trump’ın İsrail Lobisi’nin önemli isimlerinden David Friedman’ı ABD’nin İsrail Büyükelçisi olarak ataması, ABD Büyükelçiliği’ni (uluslararası hukuku ihlal ederek) Kudüs’e taşıma kararı ve İsrail’in Golan Tepeleri üzerindeki toprak iddialarını resmen kabul etmesi, İsrail’in sert sağının ve birçok yönden en büyük bağışçılarının politika hedefleriyle yakın bir uyumun sinyallerini veriyor.
Bu arada Friedman, Başkan Yardımcısı Kamala Harris’in Refah’ın işgali durumunda Gazzelilerin gidecek hiçbir yeri olmayacağı yönündeki yorumlarına cevaben, “Mısır ve diğer Arap ülkelerinin” bir seçenek olduğunu açıkladı.
Friedman ayrıca iki devletli çözüme karşı çıkıyor ve bunun yerine Batı Şeria topraklarını ilhak etmenin İsrail’in hakkı olduğunu iddia eden Yahudiye ve Samarya’nın Geleceği planını savunuyor. Trump, yukarıda bahsi geçen Israel Hayom gazetesine verdiği demeçte Friedman’ın planını dinlemek üzere onunla görüşmeyi planladığını söyledi.
https://harici.com.tr/beyaz-saraya-donerse-trumpin-gazze-politikasi-nasil-olacak/
https://www.bbc.com/turkce/articles/c06lm3x8le7o