Aslanların Yuvası'nda Solcu Bir Siyonist; Susie Linfield

Selin Sebla OK Perspektif
10 Nisan 2024 Çarşamba

Aslanların Yuvası: Hannah Arendt’ten Noam Chomsky’ye Siyonizm ve Sol, Susie Linfield’ın Espas Yayınları’ndan dilimize çevrilen ikinci kitabı. New York Üniversitesi’nde gazetecilik bölümünde profesör olan Linfield, Acımasız Aydınlık isimli ilk kitabıyla tarihin çok zor uzlaşılabilecek konularına temas eden ve ayrımcılığa karşı kullanılan dilin de ayrımcılığın kodlarını barındırdığını, bu konuda nasıl birleştirici ve aynı zamanda uyarıcı olunabileceğini gösteren iyi bir model oldu. Bu kitabıyla daha kişisel bir deney yapıyor ve ayrımcılığı kendi Yahudi Siyonist kimliğini belirgin biçimde ortaya koyarak büyük kısmı Yahudi “sol” entelektüelin dönemi içerisinde yankı uyandırmış görüşlerine yer vererek tartışıyor. Linfield kitapta Siyonizm’in tarafsız bir analizini iletmek gibi bir amaçtan çok kendisini de en baştan Siyonist olarak tanımladığı varlık durumunun değerlendirme/değerlendirilme ilkelerini ve özelliklerini tartışıyor.

Linfield 1948’de kurulan İsrail devletinin neredeyse tüm küresel soldan siyasi destek aldığını vurgulayarak başlıyor ve kısa bir süre sonra iklimin Siyonizm karşıtı yapıya büründüğünde dahi, özellikle komünist olmayan solun Yahudi devletini dostça görmeye devam ettiğini hatırlatıyor. Seneler içerisinde etki ettiği kaydedilen olaylar çevresinde bu dostluğun nasıl ortadan kalktığını hatta çeşitli düşmanlıklarla yer değiştirdiğini, bugün gelinen noktadaysa liberal sol da dahil olmak üzere solun çoğunun, İsrail’in varlığına nasıl açıkça karşı çıktığını örneklerle anlatıyor. İlk örneği kendi yaşadığı bir deneyim üzerinden veriyor ve “solcu entelektüel olan partnerim ve arkadaşlarıyla bir akşam yemeği partisindeyim...” sözleriyle okuyucuyu bu yıkıcı evrimin benliğine nüfuz edişini keşfettiği etkileyici satırların içine alıyor.

Kitap, tanınmış ve fikirleri kayda değer tepkilerle karşılanmış sekiz entelektüelin Siyonizm, Yahudiler ve Yahudi devleti hakkındaki yazılarının Linfild tarafından yeniden okunması olarak özetlenebilir. Linfield’ın sekiz düşünürün hepsinin Yahudi olması gibi bir önkoşulu olmadığı açık. Bir araştırmacı olarak bu şekilde bir yönelimi olmadığına Acımasız Aydınlık kitabı da referans alınabilir. Linfield’ın bu konudaki genel yaklaşımının çoğulcu olduğu ve ek olarak kitlesel tepkilerle karşılanan fikirlerin yeniden ele alınmasının akademik olarak fikirler ne kadar çok tartışılırsa o denli farklı açılımlar sağlayabileceği ilkesine dayandığı söylenebilir.

Linfield analizlerine siyaset felsefecisi Hannah Arendt ile başlıyor.

Sadece en bilinen ve çok atıf yapılan Eichmann davası hakkındaki düşüncelerine değil, aynı zamanda İsrail’in kurulduğu sıradaki görüşlerine ve eylemlerine odaklanarak çözümlemeler yapıyor. Linfield’ın Arendt konusundaki en belirgin çözümlemesi ise 1948 savaşında Arendt’in Arapları da Yahudileri de seçmemiş olması. Ona göre Arendt fantezilerini seçmiştir. Arendt, Filistin’de Yahudi hakkını savundu ve Siyonizm’in ne emperyalist ne de sömürgeci olmadığını söyledi. “Filistin’in sahip olduğu zenginlikler yalnızca Yahudi emeğinin ürünüdür” diye yazdı. Mayıs 1948’de Siyonizm’i “tüm dünyadaki Yahudilerin büyük umudu ve büyük gururu” olarak nitelendirdi. Ancak yine de İsrail Devleti’nin kurulmasının Yahudi anavatanı için ölüm anlamına geleceğini de öngördü tuhaf bir biçimde. Linfield işte tam buna eleştiri getirerek kitabında aslında bunun ölüm değil yaşam anlamına geldiğini betimlemeye çalışıyor. Arendt’in umutsuzca İsrail’in egemen bir devlet olmasını istemediğini yazıyor ve belki de bunun nedeninin kişisel tarihinde ve travmalarında yattığını ima ediyor. Arendt’in inşa ettiği fanteziyle İsrail, bir İngiliz veya Avrupa topluluğu altında himayede olmalıdır.

Arthur Koestler’in görüşleriyle daha da ateşli bir hesaplaşmaya giriyor. 1948’den önce hevesli bir Siyonist olan Koestler, Filistin’de yaşıyordu ve Jabotinsky’nin Viyana’daki sekreteriydi. 40’larda Menahem Begin’in Irgun grubunu takip etti. Ancak Koestler yeni Yahudi milletinden zamanla uzaklaştı ve en ağır eleştirenlerden biri haline geldi. Linfield bu trajik dönüşümün sonunda Koestler’in, hayatı ve politikasını keskin uyumsuzlukların işgal ettiğini yazıyor.

Linfield, ardından Fransız komünist Maxime Rodinson’a geçiyor ve Rodinson için, Yahudi olmaktan mutsuz olmak, Yahudi olmanın özüydü diye yazıyor. Koestler gibi Rodinson da Yahudilerin kendilerinden nefret eden insanlardan çoğunlukla sorumlu olduğuna inanıyordu. Ama Rodinson bir adım daha ileri gitti. Yahudi devletine olan nefretin “Arap dünyasının enerjisinin ve kaynaklarının çoğunu daha yapıcı görevlerden uzaklaştırdığı” için İsrail’in Arapların gerilemesinden sorumlu olduğunu savundu. Linfield’e göre Rodinson da Yahudileri uzaylılar ve sömürge yerleşimcileri gibi görmüştü ama Arapları onları denize itme çabalarından dolaylı olarak da suçladı.

Bu açıdan Linfield tarafından, o da kitapta kafası oldukça karışmış olarak tanımlanmaktadır.

Arendt’in aksine, ancak diğerlerinin çoğu gibi, Leon Trotsky ve Josef Stalin’in biyografi yazarı Isaac Deutscher da 1948’de İsrail’i destekledi, ancak 1967’de değişti. Bu değişimi sorgulayan Linfield, Deutscher’ı öfkelendiren şeyin, İsrail’in politikaları değil, açıkça zaferi olduğunu söylüyor. Ayrıca Deutscher’ın “Yahudi olmayan Yahudi” figürünü övmesine atıf yaparak “Yahudi olmayan bir Yahudi evrenselci olarak övülürken, zenci olmayan bir zenci Tom Amca olarak küçümsenir.” sözleriyle antisemitizmin de boyutuna dikkat çekiyor.

Linfield’ın yeniden konuşturmayı seçtiği diğer bir isimse Albert Memni. Hem bir Fransız hem de Tunuslu bir Arap ve Yahudi olan teorisyen Albert Memni’den söz ederken Linfield “Kendini adamış bir solcuydu, ama Yahudilerin uğradığı zulmün ve Siyonist hareketin doğasını anlamayı defalarca başaramayan Sol’u bu yüzden şiddetle eleştirdi.” diye yazarken Sol görüşler arasındaki farklılıklara dikkat çekiyor.

Susie Linfield Sol’un İsrail tartışmalarında gerçekçiliği yok ettiğini gözlemleyen Halliday’ı ele alırkense, “Mecazi olarak konuşursak Halliday aslanların yuvasına giriyordu.” diyor. Halliday, solun İsrail egemenliğinin bölünmesi ve silahlı grupların ve teröristlerin “körü körüne onaylanmasını” ve başkalarının insan haklarının “yaygın şekilde küçümsenmesini” eleştiriyordu. Bu saptamasını kitabının ismi olarak yineleyen Linfield, kendisini Halliday gibi “solcu bir Siyonist” olarak tanımlıyor. Aynı şekilde, bir Siyonist olan I.F. Stone’un, İsrail’in ortadan kalkması gerektiği argümanlarına direndiğini söylüyor. Genç bir adam olarak Yahudi vatanı için hararetli bir şekilde kampanya yürüten Stone’un, yine de karıyerinin sonlarında, kısmen FKÖ’ünün barış istemediğini hayal edemediğini de iddia ediyor. Ona göre Müslüman radikalizmi barışçıl ve özellikle de İsrail onlara baskı yapmayı bıraksa, Yahudilerle mutlu bir arada yaşamaya adanmış bir motivasyona da sahipti.

Noam Chomsky de bu fikri benimsiyordu.

Sekiz kişiden, Linfield’ın “ideolojik açıdan en ciddi biçimde engelli” olarak bulduğu düşünür Noam Chomsky’dir. “Arap/İsrail çatışmasına odaklanan ve bu konuda bilgili olan birçok önde gelen sol tarihçi ve gazeteci” bile, basit bir şekilde, “Chomsky’nin çalışmalarına neredeyse hiç güvenmiyor” diye yazıyor.

Linfield’ın tüm bu okuma ve tartışma süreçlerinde elde ettiği birçok çarpıcı çıkarım mevcut ve bunları ustaca aktardığına tanık oluyoruz. Örneğin “İsrail’in varlığına karşı çıkmak ve onu boykot etmek, uyanık olduğunu göstermenin bir yoludur” diyor. Bir başka önemli denebilecek saptamasında da İsrail’in varlığına karşı sol muhalefet genellikle Filistinlilerin savunulmasıyla değil, Siyonizm’in kendi başına kötülenmesiyle yönlendiriliyor… Solcuların ve özellikle Yeni Solcuların, Küba, Vietnam, Mozambik, Çin, Cezayir ve Filistin milliyetçiliği karşısında büyülendiğini ancak ayrı bir şey olarak Siyonizm’den nefret ettiklerini yazıyor.

Aslanların Yuvası: Hannah Arendtten Noam Chomskyye Siyonizm ve Sol, hem devletler hem de devlet dışı aktörler tarafından uygulanan terörizmi sürekli olarak eleştiren ve tam da Linfield’in değer verdiği evrensel haklar ve kendi kaderini tayin ilkelerine dayanan küresel bir Sol fikrini yineleyen, şiddet içermeyen, mezhepçi olmayan, ırkçılık karşıtı hareketlere yönelimi destekleyen bir tartışma alanı açmaktadır. Linfiel’ın kitabı İsrail ve ayrıca sol aydınlar dünyası hakkındaki bilgimize çok önemli bir katkı olarak duruyor. Siyonizm solcular için her zaman uygunsuz bir kelime değildi. Hem komünistler hem de sosyalistler, yeni Yahudi devletini yok etmeye çalışan Arap rejimlerini kınayarak 1948’de İsrail’in kurulmasını desteklediler. Aynı zamanda, çoğu Yahudi olan bazı solcu düşünürler, Holokost’un ardından bile Siyonizm konusunda kararsızdı. Yahudi milliyetçiliğinin İsrail’in kuruluşundan bugüne kadar solcu düşünceyi nasıl huzursuz ettiğini oldukça ikna edici bir şekilde anlatıyor Linfield. En çarpıcı saptamasını bu eksende yapıyor ve Sol kesim tarafından “sadece İsrail örneğinde, mevcut bir ulusun yok edilmesi ilerici bir talep olarak kabul edilir” diye yazıyor. Linfield’ın bu kadar ustaca tasvir ettiği alternatif gerçekler ve dünya perspektifleri, yalnızca Yahudiler söz konusu olduğunda böyle çok büyük fantezilerle açıklanabilir gibi görünüyor.

Linfield, “İsrail’in solun Rorschach testi olduğunu” savunuyor.

Rorschach testi, kişiden gördüklerini birtakım şekiller çağrıştıran mürekkep lekeleri ile tanımlamasının istendiği yansıtmalı psikolojik test yöntemidir. Biliş ve kişiliği değerlendirmek için kullanılmış yöntemlerdendir. Rorschach testine verilen yanıtlar bazı kriterlere göre puanlanır. Psikolog yanıt puanları yerleşik normlarla karşılaştırarak deneğin kişiliğini tanımlamaya çalışır. Linfield’a göre Sol’un İsrail’i görme ve anlama biçimi Rorschach testi deneyimi yaşayan birininki gibiydi ve daima çağrışım düzeyinde görmek istediğini görüyordu. Bu kitapta yer verilen kişilerin pek çok ortak noktası var. Ancak Linfield özellikle tek bir ortak noktaya vurgu yaparak bu hepsi çok şeyler yaşamış entelektüellerin gerçeklikten nasıl uzaklaşabildiklerinin güçlü bir sağlamasını yapmaya soyunuyor.

Bazen bir kitap çok gerekli bir zamanda, tam da birçok tartışmanın yeniden bir zemin sağlamaya çalıştığı bir noktada gelir. Aslanların Yuvası: Hannah Arendt’ten Noam Chomsky’ye Siyonizm ve Sol böyle bir kitaptır. New York Üniversitesi’nde kültürel gazetecilik programında ders veren yazar Susie Linfield, solcu ve ilerici bir Siyonist’tir. Bu aidiyetlerini de gözeterek konuya oldukça sofistike katkılar yapabileceğini henüz okumadan dahi öngörmek mümkündür. Yine de kitabın içine girdikçe Linfield’ın dikkat çektiği çarpıcı analizlere kapılmamak elde değildir. Bunlardan belki de en çok etkilendiğim ve katıldığım analiz ise şöyle: “Çoğu zaman, bu yazarlar İsrail hakkında konuştuklarında, İsrail’in kendisi dışındaki her şey hakkında konuştular; aynısı bugün de geçerli. Bu da kaçınılmaz olarak net analizlerin ve ulaşılabilir çözümlerin ortaya çıkmasına engel oldu.” Kitabın netliği ve entelektüel dürüstlüğü onu, Siyonizm ve Sol konusundaki tartışmanın merkezinde yer alan özellikle akademik düzeyde tüm araştırmacılar için yararlı ve önemli bir kaynak haline getirecektir. Doyumlu okumalar…

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün