İsrail, İran'ı bölgedeki güvenlik tehdidi olarak göreli 100 yıl oldu.
İran'ın desteklediği gruplar, İsrail'in güvenliğine yönelik tehdit oluşturuyor. Özellikle İran'ın Lübnan'daki Hizbullah ve Gazze'deki Hamas gibi gruplara verdiği açık silahlı destek İsrail için endişe verici. Bu gruplar, İsrail'e karşı saldırılar düzenliyor ve bölgedeki dengeyi etkiliyor.
İran ile İsrail arasındaki çatışma ise bölgesel değil, aynı zamanda nükleer silahlarla ilgili endişeleri de içeriyor. İsrail, İran'ın nükleer programının bir tehdit oluşturduğunu ve İran'ın nükleer silah elde etmesini önlemek için uluslararası toplumun daha sert önlemler alması gerektiğini savunuyor. İran ise nükleer programının barışçıl amaçlar için olduğunu iddia ediyor, ancak Batılı ülkeler ve İsrail bu iddiayı sorguluyor.
Bu çatışmanın sonuçları, Ortadoğu'daki istikrarı dağıtmış durumda. Bölgedeki tansiyonu artırmak sadece illegal örgütlerin işine geliyor ve halkları tehdit ediyor. Uluslararası toplum, bu tür gerilimlerin barışçıl yollarla çözülmesi için çaba göstermekte ama bu çabanın ne kadar samimi olduğu da sorgulanmalı. İran ve İsrail arasındaki derin ve köklü anlaşmazlıkların çözülmesi kolay değil.
Aslında bu süreçte hiçbir şey kolay değil. Tarafsız kalmak kolay değil, bir futbol takımı taraftarı gibi taraf olmamak kolay değil, barışı sağlamak kolay değil, derin düşmanlıkların halklara zarar vermesini engellemek kolay değil.
İran’ın saldırıları, önümüzdeki dönemin, bölgemizdeki belirleyici unsuru olacak.
Ülkemizde ise İngiliz üslerinin varlığı, bizi de tehdit alanının içinde tutuyor.
Üstelik bu üslerin inisiyatifi ile ilgili tek söz söyleme hakkımız yokken.