Çocukluk dönemi bireylerin yeme alışkanlıklarını şekillendirdiği kritik bir dönemdir. Bu dönemde kazanılan sağlıklı veya sağlıksız yeme alışkanlıkları, ilerleyen yaşlarda duygusal yeme davranışlarını ve dolayısıyla kilo alımını etkileyebilir.
Çocukluk döneminde alınan besinlerin türü ve miktarı, bireylerin ileriki yaşamda tercih edeceği besinleri belirlemede önemli bir rol oynar, ancak ilerde sağlıklı besleneceği, kilo almayacağı ve aynı alışkanlıkları sürdürebileceği anlamına gelmez. Bunun en önemli sebeplerinden biri yaş aldıkça duygusal ihtiyaçların ve duygusal boşlukları yiyeceklerle doldurup doldurmamakla bağlantılıdır. İyi ve doğru beslenmiş bir çocuk olmanın iyi bir temel sağladığı değişmez bir gerçektir. Bu temelle birlikte gelen alışkanlıklar da bir o kadar önemlidir. Bunlar sizi iyi veya kötü etkileyen alışkanlıklar olabilir. Bugün belki de sebebini bir türlü bulamadığınız sizi rahatlatan ılık süt veya vazgeçemediğiniz tatlının verdiği hazzın sebebi çocukluğunuzu hatırlatmasıdır. Bir yaz akşamında, adada ailenizin söylediği saatte eve dönmek dışında sorumluluğunuzun olmadığı zamanlardaki gibi…
Yediğiniz anda ruh halinizi ve duygusal durumunuzu etkileyen, ağzınıza attığınız anda sizi bir yerlere götüren, enerji seviyenizi, genel duygusal durumunuzu olumlu veya olumsuz yönde etkileyen bu yiyeceklere ‘mood food’ diyoruz. Psikoloji ve beslenmeyle ilgili yapılan bazı araştırmalarda yiyeceklerin kokusunun bile serotonin veya dopamine seviyesini arttırdığı gözlemlenmiştir. Ancak herkesin yaşanmışlıkları birbirinden farklı olduğu için tek bir yiyecekten söz edemeyiz.
Belki yıllardır diyetisyenlere gidiyorsunuz, devamlı kilo alıp veriyorsunuz; belki de bir türlü tatlıdan vazgeçemiyorsunuz, aynı kısır döngünde dönüyorsunuz. Bunların sebebi iradenizin zayıf olması olmayabilir. Küçükken ağladığınızda ya da uslu durduğunuzda tatlı veya yiyecek verilerek ödüllendirmiş olabileceğiniz kadar basit bir gerçek olabilir. Beslenme alışkanlıklarımızı sorgularken veya değiştirmeye başlamadan önce sizden ricam bir kağıt ve kalem almanız, çocukken annenizin ve aile büyüklerinin hangi yiyecekleri yemeniz için zorladıklarını, yasakladıklarını veya ödüllendirdiklerini yazmanız. Neden bu alışkanlığım var diye sorguladığınız oldu mu hiç? Veya ben hep ... yemeyi seviyorum, vazgeçemiyorum gibi düşündüğünüz ama değiştirmek için çaba sarf edip başarısızlıkla başa döndüğünüz oldu mu? Kendinizi başarısız hissetmekte haklısınız ancak asıl sebebi iradenizin olmayışı değil. Size tavsiyem, beslenme yolculuğuna başlamadan önce hatırladığınız kadarıyla çocukluğunuzdan, günümüze doğru gelerek yemek yeme ile ilgili olumlu veya olumsuz anılarınızı gözden geçirerek sorgulamanız. Beslenme konusunda yapılan yanlışların başında, hemen, her şeyi bir anda değişmesini istemek geliyor.
Hızlı sonuç değil, yavaş alışkanlık değişimi
Yeni yaşımıza girmeden, yeni bir seneye girmeden önce kendimize sözler veriyoruz. İrademizi sorgulamadan, güçlendirmeden, daha önce denemeden hemen hedeflerimizi en tepeye taşıyoruz. Beslenme konusunda sağlıklı bir yaşamın hayalini kurmak ve uygulamak gerçekten çok güzel ancak gözden kaçırdığımız bir gerçek var, ani değişimlerinin süreklilik başarısı adım adım değişimlere oranla çok daha az oluyor. Birçok konuda sabretmeyi başarırken, bu konuda acil çözüm istiyoruz. Örnek olarak bir, iki haftalık detoks diyetler, yaza kadar hazır olmalıyım endişesiyle yetersiz beslenerek kilo vermeye çalışmak gibi. Bunu da anlıyorum, birçok farklı konuda elimizde olmadığı için mesela para kazanmak istiyorsunuz, çok çalışıyorsunuz, ama çeşitli problemler çıkabiliyor. Ancak beslenme konusunda bütün kontrol sizin elinizde. En azından bu şekilde gözüküyor. Beslenme alışkanlıkları ile ilgili yapılan araştırmalarda aşırı yemenin altında kontrolcülük olduğunu ortaya koyuyor. Kişi kendini tekrar kontrolde hissetmek için aşırı yeme eğilimi gösteriyor. Eğer aşırı veya tıka basa yeme eğiliminiz varsa kendinize şu soruları sorabilirsiniz: Kontrolü kaybetmek bana nasıl hissettirir? Son dönemlerde kontrolü kaybettiğim bir durum yaşadım mı?
Yaşamımızdaki olumsuz olayları, boşlukları ve çeşitli duyguları dönüştüremediğimiz takdirde, çocukken bize öğretilen o alışkanlıklar bizle kalabiliyor. Çocukluktan bize öğretilen yeme alışkanlığımızın en sık rastlananı ise şekerli yiyecekler, çikolata, dondurma. Çocukken ağladığınızda, aşı olduğunuzda, düştüğünüzde elinize tutuşturulan şeker bilinçaltına nasıl yansıyor ve bilinçaltında verdiği mesaj nedir? “Şeker acıları dindirir” algısı oluşuyor ve acıyı hissedildiğinde veya tam tersi iyi bir şey yaptığınızda, gurur duyduğunuzda kendinizi şekerle ödüllendiriyor olabilirsiniz. Mesela kalabalık aile ortamlarını özlediğiniz anlarda yediğiniz bir kek aslında çocukken ailece yapılan çay saatlerinden dolayı olabiliyor.
Çocukluk alışkanlıklarında ikinci sırada ise karbonhidrat tüketimi geliyor. Pilav veya makarna olmadan doymama alışkanlığı gibi. Çocukken her öğünle birlikte verilen sebzenin yanına makarna veya pilav yeme alışkanlığı aynı şekilde sanki doymazmışız gibi hissettiriyor. Yine diğer alışkanlıklarda olduğu gibi yalnız hissettiğiniz anlarda sıcak karbonhidratlı içerikleri içinizi ısıtıyor olabilir. Bu yiyecekler genel olarak şefkat, yalnızlık ve duygusallaştığımız dönemlerde artış gösteriyor. Alışkanlıklarımızın ve yemek bağımlığımızın temelinde yemeğin en ulaşılabilir ve ilk akla gelen zevk aracı olması yer alıyor. Beslenme alışkanlıklarımızı değiştirmek ve hedeflediğimiz beslenme tarzına ulaşmanın ilk anda ve hemen olmaması bu durumdan kaynaklanıyor. Bize öğretilen diğer alışkanlıklar arasında batıl inançlar ve büyürken söylenilen sözler de var. Yediğimiz ve tabağı bitirdiğimiz zaman iyi çocuk olduğumuzu söyleyen ebeveynler tarafından yetiştirilmişseniz, farkında olmadan hep iyi çocuk olmaya devam ediyoruz ve tabağı bitirmeden rahat edemiyoruz. Tıka basa doymuş olsak bile! Birçoğunu duymuşsunuzdur; belki siz de çocuklarınıza söylemiş olabilirsiniz: “Afrika’daki çocuklar yemek bulamıyor sen bunları yemiyorsun. Eğer bu tabaktakini yemezsen sana dondurma, çikolata yok” gibi, yine ceza ve ödülü yemekle ilişkilendiriyoruz. Bugün birçok arkadaşım da tabakta yemek bırakan çocuklarının artıklarını yiyorlar aç olmasalar bile; hala geçmişten gelen o stres üzerlerinde. Halbuki beynimizin açlık ve tokluk dengesini bu şekilde yok ediyoruz, sonra kilo vermeye çalıştığımızda sinyalleri doğru algılayabilmek için uğraşıyoruz. Böyle bir alışkanlığınız veya inançlarınız varsa lütfen bir kağıda anılarınızı, aile bireylerinin size nasıl yiyecekler verdiğini, yemek için zorlandığınızı mı yoksa kısıtlandığınızı mı, alışkanlık olarak tüketmeden yapamadığınız ve size zarar verdiğini düşündüğünüz yiyecekleri yerken neler hissettiğinize dair bir günlük yapmanızı tavsiye ederim. Beslenme günlüğü yaparak kendinize muhteşem farkındalıklar yaratabilirsiniz.
Instagram: duygusal.beslenme YouTube: Verda Çakan