“Hamas´ın 7 Ekim´de iğrenç suçlar işleyen kanlı bir örgüt olduğuna şüphe yok. Fakat İsrail´in, bu tür vahşetlerle karşı karşıya kaldığında bile uluslararası yasalara saygı göstermeye, temel insan haklarını korumaya ve evrensel ahlaki standartlara uymaya devam eden demokratik bir ülke olması gerekirdi. Bu nedenle ABD, Almanya ve İngiltere gibi ülkeler 7 Ekim´den sonra yanımızda durdular. Elbette demokratik ülkelerin kendilerini savunma hakkı, hatta görevi vardır ve savaşta kritik siyasi hedeflere ulaşmak için bazen çok şiddetli eylemlerde bulunmak gerekebilir. Ne var ki İsrail´in 7 Ekim´den sonra gerçekleştirdiği eylemlerin birçoğunun intikam hırsıyla ya da daha da kötüsü yüz binlerce Filistinlinin Gazze´den kalıcı olarak çıkarılacağı umuduyla motive edildiği görülmektedir.” YUVAL NOAH HARARİ – www.serbestiyet.com
Friedman: ABD yönetiminin kapsamlı bir doktrini olduğunu söyleyebilir. Buna göre İsrail Hamas’ı yok etmeye yönelik harekatını Gazze’de mümkün olduğunca az sayıda masum sivile zarar vererek tamamlamanın yolunu bulmalı. Ardından Birleşik Arap Emirlikleri veya Suudi Arabistan, Mısır, Ürdün gibi ülkeler gerekli beceriye ve güce sahip olduğunda onların desteğini alarak Filistin Yönetimi ile birlikte çalışmalı. Devamında Gazze’yi Filistin Yönetimi ve Ürdün, Mısır, BAE, Suudi Arabistan gibi müttefik ülkeler yönetmeli. Hatta ABD bir miktar lojistik yardım sunabilir. Sonrasında İsrail Filistinlilere makul bir siyasi ufuk sunabilmeli. Böylelikle İsrail ile Suudi Arabistan arasındaki normalleşme başlayabilir. Bunlar yapılırsa bölgede Mısır’dan Gazze’ye ve Körfez ülkelerine uzanan geniş ve kapsayıcı bir ağ oluşur. Orta Doğu yepyeni bir yere dönüşür.
Umudum bu yönde. İmkansız değil ama bana yine savaşın ilk günlerinde söylediklerimi hatırlatıyor. 6 Ekim’de dünyanın nasıl bir yer olduğunu sormuştum. Ukrayna Batı’ya dahil olmaya, İsrail ise Arap Doğu’ya katılmaya çalışıyordu. Ukrayna’nın derdi AB’ye girmek, İsrail’inki Suudi Arabistan’la ilişkileri normalleştirmekti. 1989’daki gibi bir dönüm noktasıydı. Ama ilk dönüm noktasını herkesten önce Rusya anlayıp engelledi. İkincisini ise herkesten önce İran anlayıp engelledi. Çünkü Ukrayna AB’ye girse Avrupa’da Doğu Almanya’nın Batı Almanya’ya katılmasından bu yana görülen en büyük değişim olurdu. Avrupa’nın onda dokuzu kadar birlik ve özgür olurduk. Orta Doğu’daki normalleşme ise Kapsayıcılık Ağı’nın Camp David’den beri ilk kez bu kadar genişlemesini sağlar, Müslüman dünyanın tamamı İsrail’e açılırdı. Bu yüzden bir dönüm noktasındaydık ve hala öyleyiz. İki bölge beraber düşünüldüğünde hem Avrupa’da hem de Orta Doğu’da Soğuk Savaş sonrasının ardından gelen dünya buna göre şekillenecek.
Bize öyle gelmiyor olabilir ama bir bakıma 1989 yılındayız. Bu yüzden hem Ukrayna’ya yardımı destekliyorum hem de Filistin Yönetimi, İsrail, Suudi Arabistan, Mısır ve Ürdün’ün buradan doğru şekilde çıkmasını sağlamak gerektiğini düşünüyorum.
https://gazeteoksijen.com/new-york-times/israilin-asirlik-dongusu-savas-mola-savas-209622
Buradan İsrail’deki yönetim değişimi gerekliliğine geliyoruz. Etkin bir Filistin Yönetimi’nin ortaya çıkışını sabote eden ve önleyen bir numaralı isim İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu oldu. Yıllarca Hamas’ın Gazze’de iktidarda kalmak adına Katar’dan yeterince kaynak elde etmesini sağladı ve Filistinlilerin gerçekten birleşmiş bir karar organı kurmasını engelledi. Bu arada Filistin Yönetimi’ni her hatasında karaladı ve Hamas’ın aksine yönetimin şiddetten kaçmasını ve İsrailli yerleşimlerin muazzam genişlemesine karşın İsrail’in Batı Şeria’yı düzen içinde tutabilmesine yaptığı katkıyı hiçbir zaman övmedi. Netanyahu’nun yaklaşımı utanç vericiydi. Üstelik bugün bunun İsrail’in yararına olmadığını da görüyoruz.
7 Ekim’den beri İsrail’in sadece Müslüman Arap dünyasında değil Batı’daki popülerliği de eriyor. Geçen hafta İran’a karşı topladığı desteğin sürdürülebilir olması için İsrail’in Filistin Yönetimi’ne yönelik tutumunu değiştirdiğini ve Gazze’den bir çıkış planı olduğunu göstermesi şart.
Ama bir an için olaya farklı yönden bakalım. İsrail’in yarın yeni yerleşimleri dondurduğunu, Batı Şeria ve Gazze’de Filistin Yönetimi’ne daha fazla idari ve güvenlik sorumluluğu devrettiğini, ayrıca ABD, BAE ve Suudi Arabistan’a Filistin Yönetimi’ni yeterli kabiliyete kavuşturup kurumlarını geliştirecek yardımlar için çağrıda bulunduğunu hayal edin. Bunun ilk sonucu ne olur?
Hem İran hem de Hamas’ın bütün havası söner. İsrail’in hiçbir füze saldırısı bu kadarını yapamaz.
İran Devrim Muhafızları ve Hamas, “Aman Allah’ım, felaket bu. Demek ki artık Batı’da İsrail’i eskisi gibi gayrimeşru ilan edemeyeceğiz. Demek ABD-İsrail-Filistin-Suudi güvenlik antlaşmasının şartları hazırlandı. Demek Arap hükümetleri İran ve vekillerine karşı İsrail’le çok daha rahat ve açıktan işbirliği yapabilecek. Felaket bu” diyeceklerdir.
Böyle bir durumda İran da Filistin davasının büyük savunucusu pozlarına giremez hale gelir. Bu pozu aslında İsrail’deki Yahudi devletini yok etmeye duyduğu düşmanca arzuyu saklamak için takınıyor. Üstelik kadınlar ve kızlar başta olmak üzere kendi halkını bastırıp demokratik istekleri sustururken bu sayede dikkat dağıtabiliyor.
Aynı senaryoda ABD ve diğer Batı başkentleri İsrail’le işbirliğini siyaseten bu kadar toksik görmeyecektir. Rusya ve Çin’de ise İran’la işbirliği gerçekte olduğu kadar kötücül görünür ve Filistinlilerin değil Hamas’ın yanında oldukları ortaya çıkar.
Emin olun: İsrail’e bundan daha fazla stratejik yarar getirecek hiçbir şey olamaz.
Ama Netanyahu iktidarda olduğu sürece bunların hiçbiri gerçekleşmez.
Netanyahu hükümetinin savaş sırasındaki başarısızlığı tesadüfi değil. Bu uzun yıllar süren yıkıcı politikaların acı meyvesidir. Gazze’yi bir insanlık felaketine sürükleme kararı üç uzun vadeli faktörün bir araya gelmesiyle ortaya çıkmıştır: Filistinlilerin hayatlarının değerine karşı duyarsızlık; İsrail’in uluslararası konumuna karşı duyarsızlık ve İsrail’in gerçek güvenlik ihtiyaçlarını göz ardı eden çarpık öncelikler.
Netanyahu ve siyasi ortakları uzun yıllar boyunca, çok sayıda İsrailliyi Filistinlilerin hayatlarının değerini göz ardı etmeye alıştıran ırkçı bir dünya görüşü geliştirdiler. Şubat 2023’teki Hawara pogromundan Gazze’deki mevcut insani trajediye düz bir hat uzanıyor. 26 Şubat 2023’te iki İsrailli yerleşimci Batı Şeria’daki Hawara’dan geçerken öldürüldü. İntikam almak isteyen bir yerleşimci güruhu Hawara’daki evleri, dükkanları ve arabaları ateşe verdi ve düzinelerce masum Filistinli sivili yaraladı, İsrail güvenlik güçleri ise öfkeyi durdurmak için çok az şey yaptı ya da hiçbir şey yapmadı. İki İsraillinin öldürülmesinin intikamını almak için bütün bir kasabayı yakmaya alıştırılmış insanlar, 7 Ekim vahşetinin intikamını almak için Gazze Şeridi’nin tamamını yakıp yıkmanın kabul edilebilir olduğunu düşündüler.
Hamas’ın 7 Ekim’de iğrenç suçlar işleyen kanlı bir örgüt olduğuna şüphe yok. Fakat İsrail’in, bu tür vahşetlerle karşı karşıya kaldığında bile uluslararası yasalara saygı göstermeye, temel insan haklarını korumaya ve evrensel ahlaki standartlara uymaya devam eden demokratik bir ülke olması gerekirdi. Bu nedenle ABD, Almanya ve İngiltere gibi ülkeler 7 Ekim’den sonra yanımızda durdular. Elbette demokratik ülkelerin kendilerini savunma hakkı, hatta görevi vardır ve savaşta kritik siyasi hedeflere ulaşmak için bazen çok şiddetli eylemlerde bulunmak gerekebilir. Ne var ki İsrail’in 7 Ekim’den sonra gerçekleştirdiği eylemlerin birçoğunun intikam hırsıyla ya da daha da kötüsü yüz binlerce Filistinlinin Gazze’den kalıcı olarak çıkarılacağı umuduyla motive edildiği görülmektedir.
Netanyahu ve müttefikleri uzun yıllar boyunca Batı demokrasileriyle ilişkilerimizin önemini küçümsemeye alıştıran kibirli bir dünya görüşü geliştirdi. Yakın zamandaki bir seçim kampanyasında, yol kenarındaki devasa afişler “farklı kalibreden bir lider” ilan ediyordu. Afişler Netanyahu’yu gülümseyen Vladimir Putin ile el sıkışırken gösteriyordu. İsrail gibi bir süper gücünün Moskova ve Budapeşte’de yeni dostları varken Washington ve Berlin’e kimin ihtiyacı var?
Ve eğer Putin yeni dostumuzsa, neden Putin gibi davranmayalım, onun gibi olmayalım? Bugün bile Putin’in davranışlarına -örneğin teröristlerin kulaklarını kesmesine- özlemle bakan ve İsrail’in ondan bir şeyler öğrenmesi gerektiğini düşünen İsrailliler mevcut.
Söylemeye gerek bile yok, 7 Ekim’den sonra Putin Netanyahu’yu sırtından bıçakladı. Victor Orban ise İsrail’i ziyaret etme zahmetine bile katlanmadı. İsrail’in yardımına koşanlar Washington ve Berlin’deki liberaller oldu. Fakat belki de sırf ataletinden dolayı Netanyahu bizi besleyen elleri ısırmaya devam ediyor. İsrail’in derinleşen uluslararası izolasyonu ve akademisyenler, sanatçılar ve gençler arasında İsrail’e karşı ifade edilen nefret sadece Hamas propagandasının ürünü değil, Netanyahu’nun son 15 yıldaki çarpık tercihlerinin de ürünüdür.
Netanyahu ve ortakları uzun yıllar boyunca hem Batı demokrasileriyle ittifakımızın taşıdığı önemi hem de İsrail’in en temel güvenlik ihtiyaçlarını göz ardı eden bir siyaset izlediler. İsrail’in 7 Ekim’deki başarısızlığına neyin yol açtığı konusunda çok şey yazıldı ve daha da yazılacak görünüyor. Şüphesiz bir başbakan her ayrıntıdan sorumlu tutulamaz.
Yine de bir başbakan en önemli şeyden, yani ülkenin önceliklerini şekillendirmekten de sorumludur. Ve Netanyahu’nun seçtiği öncelikler tam bir felaketti. O ve işbirlikçileri sınırlarımızı güvence altına almak yerine işgali pekiştirmeyi tercih ettiler, öyle ki yıllarca işgal altındaki topraklarda tek bir yasadışı İsrail yerleşimini bile tahliye edemeyen bu lider, bir gün içinde güneydeki Sderot ve kuzeydeki Kiryat Shmona kasabalarını on binlerce sakiniyle birlikte boşaltmayı başardı.
Daha da kötüsü, artık İsrail’in o kadar derin ve büyük problemleri vardı ki, Netanyahu son kabinesini kurduğunda bu sorunların hangisine odaklanılması, hangisine öncelik verilmesi gerektiği konusunda bir seçim yapmak zorundaydı.
İsrail’in önceliği Hamas’la mı, Hizbullah’la mı yoksa İran’la mı savaşmak olmalıydı? Elbette, Netanyahu ve hükümeti uzun uzun düşündükten sonra İsrail Anayasa Mahkemesi’yle savaşmaya karar verdi. Eğer Netanyahu hükümeti Ocak ve Ekim 2023 arasında Anayasa Mahkemesi’yle mücadeleye verdiği önemin dörtte birini Hamas’a verseydi, 7 Ekim felaketi önlenmiş olacaktı.
Netanyahu 7 Ekimin ardından savaşın amaçları konusunda bir karar vermek zorunda kaldığında, güvenliğin bir kez daha öncelikler listesinde çok alt sıralarda yer almasına şaşırmamak gerekir. İsrail elbette Hamas’ı silahsızlandırmak için Gazze’ye girmek zorundaydı. Fakat savaşın uzun vadeli amacı İsraillileri yıllarca güvende tutacak istikrarlı bir bölgesel düzen yaratmak olmalıydı. Böyle bir düzen yalnızca İsrail ile Batı demokrasileri arasındaki ittifakı güçlendirerek ve ılımlı Arap güçleriyle işbirliğini derinleştirerek yaratılabilirdi. Netanyahu’nun seçtiği hedef, bu ittifakları ve ortaklıkları geliştirmek yerine şuursuzca intikam almak oldu. İncil’in Hakimler Kitabı’ndaki gözsüz Samson (Şimşon) gibi Netanyahu da intikam almak için Gazze’nin çatılarını Filistinliler ve İsrailliler olmak üzere herkesin başına yıkmayı seçti.
İsrailliler İncil’i iyi bilirler ve hikayelerini de severler. Nasıl oldu da 7 Ekim’den sonra Samson’un (Şimşon) o önemli öyküsünü unuttuk? Onun hikâyesi Gazze’ye kaçırılan, orada Filistliler tarafından karanlık bir esaret altında tutulan ve ağır işkencelere maruz kalan Yahudi bir kahramanın hikâyesidir. Samson 7 Ekim’den sonra neden bir sembol haline gelmedi? Neden onun resmini her yerde, çıkartmalarda, duvar yazılarında ve internet meme’lerinde görmüyoruz? Cevap Samson’un mesajının çok korkutucu olmasında gizli.
“Öcümü alacağım,” dedi Samson! “Ve ruhum Filistlilerle birlikte yok olup gitsin!”
7 Ekim’den bu yana, Samson’a o kadar çok yönden benzedik ki… Kibir, körlük, intikam, intihar… Filistlilerle ödeşmek için kendi ruhunun yok olmasına izin veren kibirli kahramanı hatırlamak bile fazlasıyla korkutucu…
Aharon Haliva'nın istifası, Filistin halkının, ulusal kurtuluş davasının artık kendileri için öncelikli bir mesele olmadığı, normalleşme gibi diğer meselelere geçmenin daha akıllıca olacağı izlenimi uyandırmaya çalışan İsrail'in Gazze'deki Filistin direnişini "kontrol altına alma" konusundaki genel stratejik düşüncesinin başarısızlığının da bir göstergesi oldu. Bu başarısızlığın ordu ile hükümet arasında sürtüşmeye yol açtığı da Haliva’nın istifasıyla bir kez daha ortaya çıktı.
Haliva'nın istifasını onun kadar önemli pozisyondaki diğer yetkililerinki takip eder mi? Kimi gözlemciler bunun her an gerçekleşebileceğini tahmin ediyor. Eğer beklenti gerçekleşirse bu da İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun savaş hükümeti üzerinde Hamas'la nihayet bir esir takası yapılması, savaşın sona erdirilmesi yönünde daha fazla baskı yaratabilir; özellikle de İsrailli esirlerin iadesi, yeni seçimlere gidilmesi için strateji değişikliği çağrısında bulunan büyük sokak protestolarıyla birleştiğinde bu daha etkili hala gelebilir.
Hamas-İsrail savaşının başlamasından bu yana hayli önemli sayılacak diğer istifaları da hatırlamalı. Mart ayında ordu sözcüsü Daniel Hagari'nin de aralarında bulunduğu birkaç kişi istifa etmişti. Hagari’nin yardımcısı Moran Katz'ın yanı sıra birçok üst düzey yetkili de Gazze çatışması nedeniyle istifalarını sunmuştu. İstifa eden yetkililer arasında İsrail ordusunun dış medya işlerinden sorumlu sözcüsü General Richard Heshit de vardı.
Tüm bu istifalar son aylarda hükümet ile ordu arasında, hükümetin Gazze'deki savaş yönetimi ile savaş sonrası stratejisine ilişkin derin anlaşmazlıklar olduğunu ortaya seriyor.
Haliva’nın ya da diğerlerinin istifası Hamas’ın zaferi gibi de değerlendirilemez tabii. Tüm bu insanlar ya saldırının geleceğini göremedikleri ya da saldırıya gereken çabuklukta arşılık veremedikleri aynı zamanda hükümetle anlayış farklılığı yaşadığı için istifa ediyor. Evet, Hamas’ı ortadan kaldıramadı İsrail ama Hamas da İsrail’i yenmiş, etkisiz hale getirmiş değil.
https://halktv.com.tr/makale/haliva-da-istifa-etti-israilde-hukumet-ordu-surtusmesi-1-827181
Gantz’ın bu hükümetteki ortaklığı sadece rehinelere yardım etmekte başarısız olmakla kalmıyor, aynı zamanda kuzey sınırında yaşayan ve hayatlarını otellerde sürdüren on binlerce İsrailli ya da hayatlarını nasıl ve ne zaman yeniden inşa edebileceklerini bilmeyen Gazze sınırındaki insanlar için de hiçbir umut ışığı bırakmıyor. Aynı zamanda Batı Şeria’da yasal statüye kavuşmak üzere olan onlarca yasa dışı karakolun ve devasa bütçelerinin olduğunu da görüyorlar.
Tüm suçu, başarısızlığın destansı bir sembolü olan Maliye Bakanı Bezalel Smotrich’e ya da ulusal güvenlik bakanı gibi davranan palyaço Itamar Ben-Gvir’e yüklemek oldukça pratik. Onların gücü hükümeti dağıtma tehditlerinde yatıyor ama Ulusal Birlik Partisi bu çetenin ortağı olduğu sürece Gantz’ın sorumluluğu onlarınkinden daha az değil.
Gantz’ın misyonu artık bu hükümeti ‘iyileştirmek’ değil, çünkü bunu yapma yeteneğini tamamen kaybetti. Gantz’ın amacı, yakılıp yıkılanları rehabilite edebilecek bir alternatif oluşturma umudunu yerine getirmektir. Bu alternatiften uzaklaşan mevkiler sağır edici bir alarm zili gibidir. Gantz’ın tek yapması gereken kulak tıkaçlarını çıkarmak.
https://harici.com.tr/gantzin-misyonu/
https://www.bbc.com/turkce/articles/c72prrnxg46o
ABD yasama erki bir yandan İsrail’e ekonomik yardım paketini onaylıyor…
Öte yandan Beyaz Saray’dan, İsrail ordusundaki “Harediler” denilen “ultra Ortodoks Netzah Yehuda adlı özel tabura yaptırım uygulanabileceği” gündeme getiriliyor.
Biden, “İsrail politikası nedeniyle” kendi partisinin seçmenleri dahil, sokak protestoları, gençliğin karşı tavrıyla baskı altında.
Gerilimin gazını almak için bir şeyler yapması lazımdı.
“Netzah Yehuda taburuna yaptırım” aslında böyle bir gaz alma gibi görünüyor.
Netzah Yehuda taburu için önce kelimelerin anlamı… “Judea Forever” yani “sonsuza dek Yehuda” anlamına geliyor.
Ama… Taburun sonu mu geliyor?
25 yıl önce kurulmuş bir piyade taburunun adıdır.
Daha çok Batı Şeria’da faaliyet gösterir.
Öteden beri “Filistinlilere karşı insan hakları ihlalleri” suçlamalarının odağıdır.
Komutanları, özel hahamları, savaşçıları Ortodoks Yahudi mezhebinden Harediler’dir.
Binlerce yıllık geleneklere ve “Halaha (Yahudilerin dini hukuku)” emirlerine sımsıkı bağlıdırlar. Kendilerini “en dindar ve otantik Yahudi gurubu” olarak görürler.
https://www.milliyet.com.tr/yazarlar/guneri-civaoglu/netzah-yehuda-taburu-7116392
https://www.youtube.com/watch?v=lkzRVzRCXv8&t=885s
https://www.youtube.com/watch?v=pjgrCh0YgGU
https://t24.com.tr/yazarlar/akdogan-ozkan/fuze-saldirilarinin-gorunmeyen-koridor-boyutu,44478
https://harici.com.tr/foreign-affairs-iran-israil-acik-savasi-kacinilmaz/
https://harici.com.tr/seymour-hersh-israil-iranin-nukleer-silahi-olmadigini-kanitladi/
2 senedir ABD okuyan biri olarak ifade özgürlüğünün olmadığını defalarca söyledim. Komik gelebilir ancak toplum seviyesinde ifade özgürlüğü bizim üniversitelerimizde bile daha fazla.
ABD kampüslerinde yaşanan olayları görmek çok üzücü.
Ancak, ABD'deki Filistin yanlısı gösterilerin çoğu solcu gruplardan (lgbt, commies, vs) oluşmakta. Bunlar, özgürlük diye bağırıp, kendi düşüncelerine laf edildiğinde seni dışlayan tipler. Bunu bizzat yaşadım.
Şimdi başları sıkıştığında ifade özgürlüğü diyorlar.
https://twitter.com/mfcetinkaya_/status/1784384607288193448
Hiçbir güç İsrail’i bulunduğu topraklarından söküp atamaz. Hatta 1967 sınırları öncesine bile geri döndüremez. Filistinli Araplar, İsrailli Yahudiler ile yan yana ve hatta iç içe yaşamaya mahkumdur. Kader ağlarını böyle örmüştür. HAMAS’ın İran dahil tüm Ortadoğu’yu içine alacak “büyük savaşın” fitilini ateşleyerek İsrailli Yahudileri denize dökmek amacıyla 7 Ekim 2023’te giriştiği gayri insani askeri harekat, Gazze halkı için felaketle sonuçlanmıştır.
Ama HAMAS yöneticileri, İsrail’i dünya kamuoyunda suçlu ilan ettirerek zafer elde ettikleri iddiasındadır.
https://www.sozcu.com.tr/hamas-ve-pkk-p41839
Amerikan kampüsündeki İsrail karşıtı bir görüntü: ‘Final Solution’
Yani Hitler’in yeryüzündeki tüm yahudileri ortadan kaldırmak için geliştirdiği projeye verdiği isim .
https://twitter.com/basyazar/status/1784138782280749400
https://fikirturu.com/jeo-politika/hamas-katardan-tasinir-mi-tasinirsa/
Başkan Biden, 7 Ekim'de rehin alınan ve Kasım ayında serbest bırakılan 4 yaşındaki Avigail Idan'la birlikte çekilmiş bu fotoğrafını yayınladı.
Avigail, ebeveynlerinin teröristler tarafından öldürüldüğünü gördü ve şimdi teyzesi ve amcası tarafından büyütülüyor.
Başkan şunları yazdı: "O muhteşem ve hayal bile edilemeyecek bir travmanın üstesinden geliyor. Dün birlikte geçirdiğimiz zamanlar, Gazze'de kalan tüm rehinelerin serbest bırakılmasını sağlamak için önümüzdeki zorlu çalışmanın bir hatırlatıcısıydı."
Biden dün Beyaz Saray'da Avigail ve ailesiyle bir saatten fazla zaman geçirdi ve küçük kızın Oval Ofis'te oynamasına ve Kararlı Masa'nın kapısından içeri girmesine izin verdi.
https://twitter.com/AvivaKlompas/status/1783519434264515052
Beyaz Saray’da açıklama yapan Biden: "Kaçırılanların tamamı serbest bırakılıncaya kadar dinlenmeyeceğim, onlara söz veriyorum"
https://twitter.com/kolisraelmedia/status/1784226270986858635
1955 yılında Selânik Yahudi Cemaatinin Ladino ve Yunanca bastırdığı Pesah Agadası. Kutlu olsun! Pesah Alegre!
https://twitter.com/DritaEsadi2/status/1782423199709282372
Bir insan Yahudi düşmanı olmadan, Netanyahu hükümetini eleştirebilir, Arap düşmanı olmadan Filistin hareketini eleştirebilir, Hamas terör örgütü onu saymıyorum zaten. Ama bunu niye yapamıyorsunuz çünkü ideoloji sizi ele geçirmiş:)))
https://twitter.com/DLeilaErtug/status/1781317061479690440
https://www.screamsbeforesilence.com/