Nisan ayının ikinci yarısı demek, dünyanın en büyük iki basketbol liginde (Euroleague ve NBA) play-off zamanı demek. Yani benim için Kuzey Amerika’da hayatımı sürdürürken öğleden sonradan geceye kadar basketbol şöleni içinde kendimi bulmam demek. Arada sırada maçların karıştığı, hangi oyuncu hangi seride ne yapmıştı diye takip etmenin kolay olmadığı durumlar oluyor ancak bunların hepsi tatlı telaşlar tabii. Bu tür bir karışıklığı engellemek bu yazımda Avrupa’dan “mola alıp” NBA’ye yoğunlaşmak istiyorum.
Şu anda bulunduğum Batı Yakası ile başlayalım. Bu satırların yazıldığı gün itibariyle Minnesota, Phoenix’i 4-0’la geçerek tur geçen ilk takım olmayı başardı. Her maç baştan sonra daha istekli, daha çabuk, daha enerjik görünen Minnesota, ligin yeni süperstarlarında Anthony Edwards’ın önderliğinde seriden istediğini aldı. Sezon başında üç yıldızın etrafında kurulan Phoenix’in durumu ise acaba Kevin Durant’in dönemi bitti mi dedirtti.
Dönemi bitti mi acaba dedirtenler demişken, LeBron James’li Lakers hakkında konuşmadan olmaz. Jokic’li Denver karşısında 3-1 geride olan Los Angeles ekibi için başta koç ve kurmayları olmak üzere değişiklik çanları yüksek desibelden çalmaya başladı. Bu yılın sonunda 40 yaşına girecek James’in tek başına şampiyonluğa taşıyacak gücü kalmamış görünüyor ki bu çok normal. Lakers’ın sezon sonu ciddi hamleler yapıp LeBron’u mutlu etmesi şart.
Batıdaki diğer bir seri ise Oklahoma City tarafından tek taraflı bir dominasyon şeklinde geçiyor. Normal sezonu da konferansının tepesinde bitiren Thunder, Shai Gilgeous-Alexander etrafında toplanan genç nüvesiyle önümüzde senelerde çok can yakacağa benziyor. Zaten serinin favorisi olmayan New Orleans’a gelen sakatlık haberleri iyice darbe vurdu. Tahminim bugün oynanacak maçla Thunder 4-0 süpürmüş olur bu seriyi.
Gelelim Batı’daki en çekişmeli seriye. Los Angeles Clippers ve Dallas Mavericks arasında ne olacağı ile maçtan maça tahmin yapmak bile imkansız. Yetenekli ama “mental olarak değişik” ellerin çokluğu, sakatlıklar serisinin gidişatını her an değiştiriyor. Dört maçın sonunda 2-2 olan bu seri, yedinci ve son maça kadar gider gibi duruyor.
Doğudaki eşleşmeler
Doğuda en çok konuşulmayı hak eden eşleşme kesinlikle New York ve Philadelphia arasında geçiyor. Yazının başında Avrupa ve Amerika play-off’ları birbirine girmeye başladı derken, bunun en temel müsebbibi bu seri. Seyircisinden tutun, fizikselliğine, faullerine kadar her şey bana Avrupa’yı hatırlatıyor. Dün izlediğim maçta, son 5 dakikada kendini yere atmayan, sert bir faulle durdurulmayan bir oyuncu yoktu. Rakip tribüne sızıp bu kadar ses çıkaran New York taraftarı da Avrupa’daki muadillerine selam gönderdi diyebilirim. Seride 3-1 önde olan Knicks, bir sonraki tura geçmeye daha yakın, bunu da ekleyeyim.
Maalesef şimdi bahsedeceğim iki eşleşme de sakatlıklardan dolayı tadını biraz kaybetmiş durumda. Boston-Miami eşleşmesinde play-off modunda başka bir oyuncuya dönüşen Jimmy Butler’ın olmaması Miami’nin işini çok zorlaştırdı. Buna rağmen Boston’dan bir maç çalabilen Heat’in nefesi uzun seriye yetmeyecektir. Aynı şekilde hem Damien Lillard hem de Giannis Antetokounmpo'dan yoksun olan Milwaukee, İndiana’nın genç ve saldırgan ekibine ne kadar dayanabilecek bilemiyorum.
Son maça gider kokusu veren Cleveland-Orlando serisi dört maçında neticesinde 2-2 bölünmüş durumda. Seriye hızlı giren Cleveland olsa da son iki maçta yüksek sayılara çıkmayı başaran Orlando ivmeyi kendine doğru çevirmiş görünüyor. Kanımca zor da olsa Orlando seriyi bir şekilde alıp bir sonraki tura adını yazdıran taraf olacak.
Bu hafta yine yoğun tempoda bir basketbol akışı bizi bekliyor. Rekabetin en üst seviyeye çıktığı bu dönemde bize düşen atıştırmalıklarımızı alıp ekran karşısına geçip bu haftaların tadını çıkarmak.