Öyle bir spor düşünün ki şans payı var olmayan. Bütün stratejiniz ve hamleleriniz rakibinizin gözü önünde gerçekleşiyor ve kazanmanız sadece size bağlı. Satranç işte böyle bir spor.
Yüzlerce yıllık tarihinde binlerde farklı anlam taşımış satranç, günümüzde neredeyse hiç olmadığı kadar yaygın. Ama sadece şu an değil, tarihin her noktasında satranç sporunun konumu yaşanan olayları ve o zamanın insanını anlattı. İnsanlar ve uluslar beraber olmak istediği zaman tam olarak bunu, uluslar savaşmak istediğinde ise tam bunu yaptı. Bu özel yere sahip spor, 1300 yıl önce Hindistan’da Chatarunga olarak ortaya çıktı.
Kuralları modern satrançta çok benzeyen Chatarunga, 6. yüzyılda Gupta Krallığında oynanıyordu. Nasıl oynanmaya başlandığı tam olarak bilinmese de hakkında farklı rivayetler var. En popüler hikaye genç Gupta prensinin savaşta hayatını kaybetmesi üzerine kardeşini kaybeden olgun Gupta prensinin savaş sahnesini piyonlar ile tarif etmesine dayanıyor. Savaştaki dört farklı fil, at, atlı araba ve yalın askerleri anlatmak için de dört farklı çeşit taş kullanan prens, oyuna “4 kısım” anlamına gelen Chatarunga ismini koymuş. Oyun dizilimi günümüzdeki haline benzese de kuralları biraz farklıydı. En büyük farkı ise vezir taşının günümüzdeki gibi en güçlü taş yerine en güçsüz taş olmasıdır. Hindistan’da yavaş yavaş ünlenen bu oyun, zamanla komşuları Farslara taşındı. Modern satrancın temelleri de tam olarak orada atılacaktı.
Batı’ya yayılması
Günümüzün İran topraklarında yaygınlaşan oyun, Arapların işgali ve Batı’ya yayılmasıyla zamanla günümüzdeki kurallarına sahip oldu. İslam’ın Altın Çağı sırasında da matematik ve bilime duyulan ilgi ile satrancın toplumdaki yeri de büyüdü. Zamanla satranç Araplar sayesinde İspanya ile Yunanistan başta olmak üzere Avrupa’ya yayıldı. Bu süreçte hem İran hem de Hindistan’daki özünü korumayı başarmıştı. Avrupa’da savaşlarda fillerin kullanılmamasına rağmen hala fil taşına fil deniyordu, hatta tam olarak anlamını bilmelerine rağmen oyunu bitiren “Şah Mat” hamlesine benzer kelimelerle hitap ediyorlardı. Aslında bu kalıp, Farsçada “kral çaresiz” veya “kral öldü” anlamına gelen bir söyleyişin kısaltmasıdır. Hatta çok komik bir şekilde İngilizcede “checkmate” diye çevrilen bu kalıp, kelimelerin anlamından ziyade sadece “şah mat” kelimelerine sahip olduğu ses benzerliğinden dolayı oluşmuştur.
Avrupa’ya yayılan oyun zamanla günümüzdeki haline dönüştü. Doğu’da oynanan haline nazaran, Avrupa’da vezir yerine kralın yanındaki ikinci özel taş olarak kraliçe getirildi ve oyundaki en güçlü taş yapıldı. Birçok açılış ve oyun-sonu kitapları yazılması üzerine de satranç taktikleri yavaşça yayılmaya başladı. Uzun yıllar boyunca aristokrat veya üst sınıf vatandaşların oynadığı oyun 1800’lere doğru halk tarafından da benimsenmeye başlandı. Paris ve Londra kafelerinde oynanan oyun her geçen gün günümüzdeki haline yaklaşıyordu. Beraberlik kuralları yerine oturtuldu ve her zaman beyaz taşların ilk başlayacağı netleştirildi. Globalleşme ile satranç her gün daha çok yaygınlaşıyor, kültür ve sanata olan ilgi ile satranç stratejilerine olan ilgi de atıyordu. 19. yüzyıl ile II. Dünya Savaşı’nın sonu arasında satranç bir spor olarak kabul görmeye başladı. Aynı futbol veya basket gibi turnuvalar düzenleniyor, normalleşmiş taktikler oluşuyordu. Modern oyunun babaları olarak görünen Aron Nimzowitsch ile Richard Selig Réti, benzer dönemlerde Rusya ile Avusturya-Macaristan krallıklarında satranç oynuyordu. Bu iki Avrupalı Yahudi, oyunun açılış etaplarında merkeze yayılmanın önemini fark etmişti ve günümüzde hala kullanılan standart stratejinin temellerini attılar.
II. Dünya Savaşı’nın ardından başka birçok şey gibi satranç artık sadece bir spor değil, bir propaganda makinesi haline geldi. Uluslararası Satranç Federasyonu FIDE’nin kuruluşunun ardından turnuvalar düzinelerce ülkeler tarafından takip edilmeye başlandı. Amerikalılar ve Sovyetler birbirlerinden daha iyi olduklarını kanıtlayabilmek için satranç ustaları yetiştiriyorlardı. Uzay yarışının kaybetmelerine rağmen satranç yarışını Sovyetler kazanabilmişti. Uzun yıllar boyunca satranç dünyasını tamamen domine eden Sovyetlerin hüsranı çok beklenmedik bir şekilde geldi.
21. yüzyılda satranç
1997 yılında Amerikalı bilim insanlarının üzerinde uğraştığı Deep Blue isimli bilgisayar, aktif şampiyon Garry Kasparov’a karşı mücadele etti. IBM tarafından geliştirilen bilgisayar, kıran kırana süren bir mücadelenin ardından Kasparov’u yenmeyi başardı. Bu galibiyet, satrancı 21. yüzyıla taşıdı.
Birçok farklı konsept gibi, artık satranç da ulusların rekabetinden ibaret değil; teknolojinin gelişmesinden ibaretti. Yapay zeka, bilgisayarlar ve algoritmalar satranç dünyasına yayılmaya başlamıştı. Bu süreçte de satranç yavaş yavaş popülaritesini kaybetmeye başlamıştı. Bu gidişatı ise 2020 yılı değiştirdi, sebebi de COVID ve Netflix. Pandemi sırasında evde oturan milyonlarca insan, dünyanın en popüler satranç platformu olan chess.com bünyesinde satranç oynamaya başladı. Büyük dönüm noktası ise ‘Queen's Gambit’ dizisi sayesinde geldi. 12 ülkede en çok izlenen dizi olmayı başaran Netflix dizisi, satrançla ilgi her sayıyı beş katına katlamayı başardı. Satranç, bu momentumu korumayı ve 2024 yılına yeni hikayelerle girmeyi başardı.
Peki şu an satranç bize günümüzle ilgili ne anlatıyor? Dünyadaki her ülke birbiriyle barış içinde satranç oynayabiliyor ve online turnuvalar sıklıkla düzenleniyor ama bir yandan Rusya ile Belarus bayrakları hiçbir yerde gösterilmiyor. ChatGPT ve Google Gemini milyonları satrançta yenebiliyor, hatta neredeyse yenilmez olmak üzereler. İnsanlık hem hiç olmadığı kadar birlikte hem de hiç olmadığı kadar polarize bir şekilde bir bilinmezliğe doğru gidiyor. Satrancı da her zamanki gibi yanımızda götürüyoruz, acaba yüzyıl sonra günümüze bakınca neler hatırlanacak?