Tanrı, Sina´da Tora´yı verir. Ardından halkının arasında ikamet etmek üzere Kendisi için bir yuva yaratılmasını ister (Şemot 40:1). Bene-İsrael tarafından inşa edilen ve ´Mişkan´ olarak bilinen taşınabilir çadır Mısır çıkışının ikinci yılında, birinci ayın ilk gününde açılır (Şemot 40:17). O günden başlayarak İsrael´in 12 kabilesinin prensi 12 gün boyunca açılışa kurbanlar ve hediyeler getirir (Bamidbar 7:1-3). Günümüzde O´nun yüce huzurunda bizim sunumuz (korban) olarak kabul edilmesi umuduyla hepimiz adına bu yazıyı kaleme aldım. Her kabilenin içinde yer alan tüm kutsal kıvılcımlar ve aydınlanmalar üzerimize parlasın (Amen).
“Bir an için bile içeri girip kutsalı görmeyecekler yoksa ölecekler” (Bamidbar 4:20).
Kutsal Kitap (Tora) sayesinde Mişkan’ın her ayrıntısının çok renkli bir fotoğrafına sahibiz. Ancak İsrael halkının, Levi kabilesinin ve diğer kabile prenslerinin bunları hiçbir zaman görmediği gerçeği oldukça inanılmazdır! Gördükleri sadece bir Bedevi çadırıydı!
Neden?
Kadim bilgeler, iki tür ‘İlahi – İnsan’ arasında ayırım yaptılar. ‘Yukarıdan bir uyanış’ ve ‘Aşağıdan bir uyanış’. İlki Tanrı tarafından, ikincisi insanlık tarafından başlatılır.
‘Yukarıdan bir uyanış’ muhteşemdir, doğaüstüdür, doğal dünyanın nedensellik zincirlerini kıran bir olaydır.
‘Aşağıdan uyanış’ın böyle bir ihtişamı yoktur. Bu fazlasıyla insanidir. Ancak aralarında ters yönde bir fark vardır.
‘Yukarıdan bir uyanış’ doğayı değiştirebilir ama kendi başına insan doğasını değiştirmez. Çünkü hiçbir insan çabası harcanmamıştır. Sürdüğü sürece olağanüstüdür ancak daha sonra insanlar eski hallerine geri dönerler.
Oysa ‘aşağıdan bir uyanış’ tam tersine kalıcı bir iz bırakır. İnsanoğlu inisiyatif aldığı için onda bir şeyler değişir. Bu uyanış iç dünyamızı kalıcı olarak dönüştürür.
İlk uyanış evreni ikincisi ise bizi değiştirir.
“Kızıldeniz (Yam Suf) yarıldı. Tanrı’ya ve Moşe’ye iman etiller” (Şemot 14:31). “Şarkı söylediler” (Şirat HaYam).
“O benim Tanrım ve ben onu yücelteceğim” (Şem 15:1-2) dediler.
Ne kadar sürdü?
Mısır savaşçılarının arkalarından geldiğini fark ettiklerinde korkuya kapılırlar ve “Mısır’da mezar mı yoktu da bizi çöle ölmeye getirdin” diye feryat ederler (Şem 14:10-11). Bu şikâyet Mısır Çıkışı’ndan bir sonraki gün dile getiriliyor. Ardından yiyecek şikâyeti (Şem 16:3). Daha sonra ‘Massa U’Meriva’ olarak bilinen Su tartışması geliyor.
Mucizelere rağmen nasıl Tanrı’yı inkâr edebiliyorlar?
‘Kızıldeniz Mucizesi’, ‘Vahyin Kendisi’, ‘Şarkı Söylemeleri’; tüm bunlar uzun süreli etkisi olmayan anlık geçici bir heves yaratır. İnanç için bir temel oluşturmada bazen etkisiz kalabildiğini söyleyebiliriz.
Peki, o halde mucizenin yeri nedir?
Dünyayı saran mucize fenomeni Sina Dağında sona erdi. Evet, millete yiyecek ve su sağlayanlar var ama etkileyici büyük gösteri bitti.
Tanrı, “Güçlü Eli ve Uzanmış Kolu” (mucize) geçersiz kıldı.
Neyle? Sözüyle…
Sina öncesindeki dünyada ‘Eylemler’ (Mucizeler) yer alıyordu. Daha sonra eylemlerin yerini ‘Söz’ aldı (Devarim/Daber).
Sizi kartal kanatları üzerinde taşıyıp kendime yaklaştırdım. Sözümü dinler ve ahdimi korursanız Benim özel hazinem olursunuz (Şem 19:4-5), Ve Tanrı tüm bu sözleri söyledi (Şem 20:1). Tanrı size ateşin içinden konuşmuştu. Sözcüklerin sesini duyuyordunuz, ama hiçbir suret görmüyordunuz – sadece ses (Dev 4:12).
Mucizeye karşı söz (Tora)
Tanrı mucizeyi kullanır sonra her eylemimizi etkileyen 613 ilahi buyruğu ortaya koyar. Bu yasalar, hayatımızın sert kabuğunu delme gücüne sahiptir.
Yüce Tanrı inanılmaz ve beklenmedik bir şey daha yapar.
“Benim Adıma bir Kutsal Mekan yapsınlar; böylece aralarında barınacağım” der (Şemot 25:8).
Mişkan’a dışarıdan bakıldığında tek gördüğümüz Ohel örtüsüdür. Altın kakmalı tahtalar, değerli taşlar, süslü nadide kumaşlar gözden gizlenmişti.
Sıradan bir İsrailli hiç Mişkan'ın kutsal objelerini gördü mü? Hayır!
Ahit Sandığını (Aaron), Keruvimlerin işlenmiş olduğu perdeyi (Parohet), Ekmek Masasını (Şulhan), Yedi Kollu Şamdanı (Menora) ve nihayet Buhur Sunağını (Ketoret) görme fırsatları oldu mu? Hayır. Hepsi gözlerden saklanmıştı!
Mişkan’ın kutsalar bölümüne sadece Kâhinler (Kohen) ve kutsalların kutsalı bölümüne de yılda bir kez Kipur’da Baş Kahin (Kohen Gadol) girebilirdi. Leviler dahi taşıdıkları bu kutsal eşyaları göremezlerdi çünkü hepsinin üzeri önceden Kohenler tarafından örtülürdü (Bamidbar bölüm 4).
Kutsal Kitap (Tora) sayesinde Mikdaş’ın her ayrıntısının çok renkli güzel bir fotoğrafına sahip olmamıza rağmen, Bene-İsrael'in bunları hiçbir zaman görmediği oldukça inanılmaz. Gördükleri sadece bir Bedevi çadırı.
Bunun bir mantığı var mı?
Pek çok kadim bilgenin yorumlarında altın buzağı günahını Mişkan ile ilişkilendirmeleri ilginçtir. Bunu yapıyorlar çünkü Mişkan'ın kurulmasını altın buzağının günahına bir cevap veya çare olarak görüyorlar.
Oysa altın buzağı, başka bir tanrıya tapınma olan Avoda Zara değildi. Gündüz yol göstermek için bulut sütunu, gece de onları aydınlatmak için bir ateş sütunu ile Tanrı (Bene-İsrael’in) önlerinde gidiyordu (Şem 13:21).
Mısır’dan Bene-İsrael ile birlikte çıkan Erev Rav da (Gece Rahipleri) aynı şekilde kendi önlerinde gidecek olan bir simge istiyorlardı. “Kalk, bize önümüzde gidecek bir yol gösterici (Elokim) yap” dediler (Şem 32:1).
Moşe kimseye haber vermeden dağa çıkıp ortadan kaybolmuştu. Erev Rav, Mısır’dan çıkaran Tanrı’nın, diğer ulusların tarzında tapınma nesnesi olmasını talep etmeye yöneldiler. Bu isyan veya alternatif bir güce tapınma değil, daha cismani ve elle tutulur bir tapınma ihtiyacı biçimiydi.
Antik dünya dinleri, tanrıların somut sembollerine dayanıyordu. İlkel zihnin, kişinin önünde bir nesne olmadan soyut bir tanrıyı tasavvur etmesi zordur; onlar, Tanrı’yı temsil eden bir odak görüntüsü istediler.
Bu, putperestliğin birincil özelliğiydi ve ikonlara veya putlara bu şekilde tapınma yaygındı. Sıradan insanın zihninde maddi temsili olmayan bir kavramla bağlantı kurması imkânsızdı.
İşte Egel Hazahav (altın buzağı) da aynı işlevi görüyordu. Oysa On Emir'in ikincisinde bu Yahudilere yasaklanmıştı.
Burada Yüce Yaratacı’nın İlahi Dehasını kavramamız gerekiyor.
Mişkan’ın içinde tapınma nesnesi olabilme potansyeli taşıyan birçok obje mevcut. Ahit Sandığı, Keruvimler… Onların arasından bizimle konuşuyor (Ezekiel 10:2).
Peki bunların bir tapınma nesnesi olmaması için nasıl hareket edilecekti?
Bene-İsrael, Ahit Sandığını asla görmedi. Bir ‘Bedevi çadırında’ insanlardan gizlendi. Mişkan’ın hiçbir nesnesi halk tarafından görülmüyordu.
Öyleyse neden onlara sahiptiler?
Tanrı bizim O'nu soyut olarak algılamamızı istedi. O'nun bedensiz ve formsuz var olduğunu idrak etmemizi istedi.
Ritüel nesneleri yaratın (yapın). Onları Tanrı'nın zengin simgeleri ve O'nun manevi dünyası ile dolu olarak tasarlayın. Ve sonra onları saklayın. Orada olduklarını herkes biliyor. Ama görülemezler.
Fikirler vardır ama nesneler yoktur. Bu şekilde nesne kendi başına bir tapınma aracına dönüşmez. Altında yatan değerler anlaşılır ve içselleştirilir, ancak puta tapınma (Avoda Zara) tehlikesi önlenir.
Bene-Yisrael, temel düzeyde ‘soyut düşünce’ (maneviyat) geliştirmeyi başardı. Zihinde, fiziksel bir tezahür olmadan var olan değerlere karşılık gelen fikirler olduğunu anladılar. Tıpkı Tanrı gibi.
Bu yüzden içinde tüm altın ve gümüşün, şeklin ve boyutların yazılı olduğu ama görünmediği bir Mişkan’ımız var. Şehina için büyük bir saray değil, basit, mütevazı bir mesken görüyoruz. Ama zihnimizde, içinde ne olduğunu ve - daha da önemlisi - neyi sembolize ettiğini biliyoruz.
Bu nedenle köle bir ulus için ‘mucizeler’ gereklidir. Ancak özgür ve imanlı bir ulus için ise Tanrı’nın ‘Sözleri’ yeterlidir.
Dileğim şudur ki, hepiniz gönlünüzde Tanrı’ya muhteşem bir tapınak inşa edesiniz ve oradan yansıtacağınız ışık ile kurtuluşumuzun gelişi gerçekleşsin. (Amen)
Hayatımın muhasebesi
Günümüzde Mişkan’ın içsel olarak bizimle olan bağlantısı nedir?
Moşe, “Mişkan'ın inşasında kullanılan tüm iş ve malzemelerin dökümünü (muhasebesini) yaptırır.” (Şemot 38:21-40:38).
Kutsal Kitap, (Tora) Pekude bölümünde manevi bir yaşam inşa etmek için yapılan tüm çalışmaların dökümünü verir. Tüm bileşenler orada durmaktadır.
Bu yaşam projesine harcanan ‘emek’, ‘sanat’ ve ‘zenginlikler’ bize görünür kılınıyor. Bu yüzden buraya gönderildim. Sadece benim başarabileceğim işi yapmak üzere… Bu, benim büyük resimde hangi parçayı temsil ettiğimi gösterir.
Yolculuğuma dönüp baktığımda, işe karşı direncimin en çok dikkatimi çektiği günleri hatırlıyorum. Hâlâ böyle günlerim var. Ancak bugün yaptıklarımın muhasebesini (Pekude) döktüğümde kutsamanın tadını çıkarıp, sızlanma ve şikâyetlerimin gürültüsüne rağmen Yüce Tanrı’ma şükrediyorum.
Büyük resimde, İlahi Varlığın aramızda yaşaması için bir yer (Mişkan) açmaktan daha zorlayıcı ve bana daha fazla neşe veren hiçbir şey yok.
Bu projeye aşkımın altınını (Kendi çabamla elde ettiğim ruhumun giysileri) ve hakikate olan parlak arzumun ‘keten’ini (Doğuştan bana hediye edilen ruhumun giysilerini) getirdim. Beni tüm Yaratılış'a bağlanması için kancalar ve yuvalar (eril ve dişi) yaptım. Değişen ruh hallerimin her rengini (duygularımı) getirdim, onları sonsuz olana sundum.
Mirasımın Topraklarında safir, turkuaz, topaz, zümrüt, oniks, kristal ve ametist (Kaplarım/İlahi Nitelikler) gibi değerli taşlar çıkardım. Bu mücevherleri aklımın ve kalbimin araçlarıyla (niyet ve eylemlerle) şekillendirdim. Topladığım bu hazineleri (ham taşları) yonttum, temizledim, cilaladım ve kendim için düzenledim.
İnşa ettiğim bu Mişkan, güzelliğiyle beni kavramların, biçimin veya dinin ötesinde ikamet eden Tanrı’nın kutsal boyutuna götürüyor.
Ancak Moşe, Mişkan’ı sekizinci günde tamamlamadan önce “yedi gün boyunca her gün kurup tekrar sökmek zorunda kaldı” (Şemot 29:37).
Bu, karşı karşıya kaldığımız ruhsal zorluktur. İlahi lütuf olmadan tüm çabalarımızın pek bir değeri yoktur. Çünkü biz bu Mişkan'ı İlahi Ruh ile dolması için inşa ediyoruz ve Ruh bizim kontrol edemeyeceğimiz şekillerde hareket eder.
Biz ancak alanı (kap) yaratabilir ve Varlığı içeri davet edebiliriz.
Nisan ayında yeryüzüne renk ve hayat geri dönüyor; çiçekler tomurcuklarını göstermeye başlıyor; otlar yeni yeşillerini filizlendiriyor; yeniden doğuş mucizesi etrafımızı sarıyor.
Ben Mişkan'ımın muhasebesini yaptım. İçimde hangi tohumların gömülü olduğunu merak ettim ve var olan her renk inancımı besledi.
Peki ya siz kendi muhasebenizi yaptınız mı? Yanıt ‘henüz değil’ ise…
Özgürlüğümüzün el kitabı olan Şemot’un son cümlesi bize, gündüzleri ‘ilahi bulut’ ve geceleri ‘içsel ateş’ ile karakterize edilen Tanrı'nın gizemli varlığına dair bir farkındalık geliştirmemiz gerektiğini söyler.
Bu farkındalık, yolculuğunuz boyunca mutlaka size yol gösterecektir.
Ve eserinizi tamamladığınızda “Tanrı'nın İlahi Yüceliği” şahsi Mişkan’ınızı dolduracaktır.
“Dom L’Adonay veitholel Lo/Aşem’in huzurunda sessiz ol ve O’nu özlemle bekle” (Mezmur 37:7).