Genç kuşağın ödüllü yazar yönetmeni Ahmet Sami Özbudak yıllardır tiyatroyu salonların dışına taşırmada öncülük yapıyor. Yönettiği, yazdığı ya da yazıp yönettiği kimi oyunları tiyatro dışında sahnelemenin ötesinde, bir apartman katının salonunu (‘Mutluyduk Biz Bugüne Kadar’), Pera Palas’ın yüzme havuzunu (‘Red Speedo’) ya da Kumkapı’da bir kiliseyi (‘Gomidas’) gösterinin sadece mekânı değil, karakterlerin biri gibi metne dâhil ediyor. Fikir babası olduğu ‘Balat Monologlar Müzesi’, Balat’ta, bir müzeymişçesine gezilen eski bir binanın odalarında, isteyenin girdiği mekândaki oyunlara bir göz attığı, isteyenin de üçer kere tekrarlanan çalışmaların bazılarını baştan sona izlediği benzersiz bir çalışma. Proje direktörlüğünü yaptığı ‘müzeyi’ Özbudak, repertuarını durmaksızın genişleterek 2016’dan bu yana aralıksız sürdürüyor.
Yazdığı, yönettiği, Balat’ta, karanlık işleri için paravan olarak da kullandığı bir kafe işleten Süleyman’ın, ondan çok farklı yaşam sürdüren, resmi kayıtlar dahil kimsenin varlığından haberdar olmadığı tek yumurta ikizi Talat’ın, hayatlarındaki iki kadının ve Süleyman’ın can dostlarının arasında geçen yeni oyunu ‘Tebdil’i de Balat’ta gerçek bir kafede sahneliyor.
Süleyman’la can dostları Maviş ve Hakkı kafenin günübirlik rutininde hayatın eğlenceli ve bir o kadar karanlık taraflarında gezinirken, içeriye Talat’ın eşi Zeynep girer. Davetsiz misafirin Süleyman’dan beklenmedik ve olanaksız talebi ikizlerin ilişkisinin karanlık tarafını açığa çıkamaya başlarken Süleyman’ın Nilay’la yıllanmış ve çalkantılı aşk serüveni de sekteye uğrar…
Spoiler vermemek amacıyla ‘Tebdil’in konusuyla ilgili başka bilgi vermeyeceğim. Sadece Ahmet Sami Özbudak’ın müthiş derinlikli ve usta işi metninde, karakterlerin ve olayların kurmaca olduğunu, ancak öykünün gelişiminde kilit rol oynayan Zeynep’in teklifiyle ilgili ayrıntıların gerçek hayattan alındıklarını belirtmekle yetineceğim.
Özbudak’ın mekân kullanımı çok etkileyici. Trafiğin ve yoldan geçenlerin sesinin, camların dışında yaşananların, dışarının Süleyman’ın Talat’a dönüştüğü dış kulis olarak kullanımının sokağı oyunun içine alması müthiş başarılı. DOT’un 2011 başlarında Sarıyer Koleksiyon’da sahnelediği ‘Festen / Kutlama’dan beri bu kadar ustalıklı bir dış mekân kullanımıyla ilk kez karşılaşıyorum.
Müthiş uyumlu castın oyunculukları tek kelimeyle kusursuz. Gülümseyebildiği zamanlarla en sevecen anlarında bile bakışlarına kattığı benzersiz hüzünle Gülşah Fırıncıoğlu Yaşar’ın Zeynep yorumu, mahallenin hanım ağasının kızı bıçkın Nilay’a dönüşen emsalsiz Özge Borak’ın en şirret ve kırıcı anında bile Süleyman’a olan umutsuz aşk acısını hissettirebilmesi müthiş; Sesi, bedeni ve yüz ifadesiyle iki farklı karakteri ustalıkla ayrıştıran Fehmi Karaarslan’ın finalde izleyicinin gözü önünde Süleyman ile Talat arasında gidip gelişiyse olağanüstü.
Çok başarılı metnin çok inandırıcı mekânda sahnelenmesi ve benzersiz oyuncu yönetimiyle sezonun izlenmesi şart işlerinden biri. Eğer yer bulabilirseniz. Bulamadıysanız sabredin. Eminim ‘Tebdil’ önümüzdeki birkaç sezon boyunca Pops Balat’ta sahnelenmeyi sürdürecek.
HEYECAN VERİCİ BİR HABER: Sami Özbudak ile Fehmi Karaarslan’ın bundan önceki ortak çalışması, Yolcu Tiyatro yapımı ‘Gomidas’ Türkiye’de sahnelenmeyi sürdürürken yurt dışına da açılıyor. Erivan ve Paris’in ardından Gomidas, haziranda Avrupa’nın hatta dünyanın en prestijli tiyatro festivallerinden Avignon’a katılacak. Bir şapelde Karaarslan o pürüzsüz Fransızcasıyla tarihin ilk müzikoloğu Vartabet Gomidas’ın trajik öyküsünü 21 gün boyunca her gece izleyicilerle paylaşacak.
‘Kardeşlerimi Arıyorum’
“Kardeşlerimi arıyorum ve diyorum ki; gerçekten korkunç bir şey oldu. Duydunuz mu? Bir araba. İki patlama. Şehrin tam ortasında.”
Romanlarında ve oyunlarda göçmenlerin ve yabancıların temsilini merkeze yerleştiren, göç, kimlik, aidiyet sorunlarını irdeleyen 1978 doğumlu yazar Jonah Hassan Khemiri anne tarafından İsveçli, baba tarafından Tunuslu bir göçmen.
2012’de yazdığı ‘Jag ringer mina bröder / Kardeşlerimi Arıyorum’, Stockholm’de yaşanan bir terör saldırısından sonra şehirdeki göçmenlerin bir gecede değişen hayatlarını ironik hem delicesine komik hem şok edici sert bir şekilde anlatan bir oyun.
Merkezde bomba yüklü bir arabanın patlamasıyla şehri korku sarmıştır. Korku bir kere yerleşti mi, uçaklar füzelere, sırt çantaları bombalara, tüm sakallılar potansiyel düşmanlara dönüşür. Köklerini ve geldiği kültürün kodlarını alışılmıştan büyük bir sırt çantasında taşıyan bir göçmen potansiyel bir tehlike midir? Kendilerine benzemeyen herkesin tehdide dönüştüğü caddelerde güvende hissederek yürümek gerçekten bu kadar zor mudur? Khemiri, kent merkezine gelen ve aşırı durgunluğundan dolayı kendisini nitrojen olarak tanımlayan Amor’un yirmi dört saatini paslı bir bıçak olarak kullanıp, öteki kavramına ait tüm klişeleri ve önyargıları ortadan ikiye ayırıyor.
Kardeşlerini arayan Amor, bozuk bir matkap kafasını değiştirecek, arada Shavi, Ahlam, Valeria ve Tyra’nın telefonlarına cevap verecektir. En önemlisi, paranoyanın hâkim olduğu bu tehdit edici ortamda ‘normal’ davranarak üzerine kuşkulu bakışları çekmemektir. Peki ama nedir ‘normal’ davranış? Potansiyel suçlu nasıl davranır? Ve bir tek günde Shavi kaç kez telefonda arayabilir?...
Ara Sahne, Khemiri’nin daha önce İstanbul’da sahnelenmiş olağanüstü metninin yeni bir yorumla yapımcılığını üstlendiğinde oyunu Barış Gönenen’e teslim etmiş. Gönenen uzun hazırlık sürecinde metin düzenleme ve dramaturgiyi üstlenen Kayra Babalık’la çalışarak, Rap tarzına yakın şarkıları metne dâhil etmiş. Metnin tüm inceliklerini koruyarak, soluk soluğa bir tempo ile yönettiği oyunun Buse Külekci, Can Sertaç Adalıer, Gülin Bakkaloğlu, Metehan Kaya ve Uğur Uzunel’den oluşan ekibinden müthiş bir takım oyunculuğu elde ediyor. Oyun boyunca sahneden çıkmayan Uğur Uzunel’in neredeyse interaktif Amor yorumu olağanüstü. Yenilerde prömiyer yapan ‘Kardeşlerimi Arıyorum’ bu ve gelecek sezonun en sağlam işlerinden. 21 Mayıs, 7 Haziran ve sezon boyunca sahnede. Sakın kaçırmayın.
Bu kez özgün adıyla sahnelerde
‘Costellations / Takım Yıldızları’
1984 doğumlu İngiliz oyun ve senaryo yazarı Nick Payne, ilk kez 2012’de sahnelenip büyük beğeni kazanan ‘Constellations / Takımyıldızları’nı yazmayı, televizyonda çoklu evrenler üzerine bir belgesel izledikten sonra düşünmüş.
‘Takımyıldızları’, alt metnine kuantum fiziği, sicim kuramı, çoklu evrenler teorisi gibi bilimsel konuları alırken, aşk, arkadaşlık, özgür irade ve ölümü keşfetmeye soyunan çok ilginç bir oyun.
İlk kez ‘Parçacıklar’ adıyla 2016’da, Damla Sönmez ve Deniz Karaoğlu’dan izlediğimiz, 2021’de yine aynı adla başka bir ikilinin oynadığı oyunu bu kez Kemal Kayaoğlu ile Özge Erdem, özgün adının Türkçe tam karşılığıyla, Kemal’in çevirdiği, Özge’nin yönettiği bir ekip çalışması olarak sahneliyorlar.
Teorik fizikçi kadınla organik bal üretimi yapan erkek bir partide tanışırlar. İlk buluşmanın ardından azıcık çakırkeyif kadın kuantum mekaniğini adama anlatmaya çalışırken “bizler çoklu evrenlerin bir parçasıyız” der; “Her an aynı olayın farklı sonuçları, bir arada var olabilir.” Tek bir ilişkinin olası bütün çeşitlemelerini zarif ve çekici bir dille anlatan ‘Constellations / Takımyıldızları’ bu önermenin kanıtı olarak gelişir. İkili uzay-zamandaki yolculukları boyunca benzer olayları bazen aynı diyaloglarla ama farklı duygularla yaşar, bazen olay bir kişiden diğerine atlar, bir evrende yaşanan durum paralel evrende bazen taban tabana zıt, bazen de tıpatıp aynı gerçekleşir. Hayatta yaptıkları veya yapmadıkları her seçim, aldıkları veya almadıkları her karar aynı anda var olur. Birbirleriyle sadece iki laf ederler, veya biraz flört ettikten sonra ayrılır, veya yakınlaşmaları ancak öpüşmeye kadar gider, veya müthiş bir aşk yaşarlar, evlenirler, veya evlenmezler, veya kadın adamı aldatır ya da adam kadını, veya… vs. Sonsuz olasılıklar, ölüm başka seçenek bırakmayana kadar sürer.
Kemal Kayaoğlu ile Özge Erdem, bu çok sağlam metni, parçaları aynı ya da çok benzer bir yapboz gibi önce şaşırtıp karıştıran, sonra da en ince ayrıntılarına kadar açarak parlak bir yorumla izleyiciye yudum yudum içirirler. Sezonun izlenmeyi en çok hak eden işlerinden.
24 Mayıs TiaytrOPS ve sezonda İstanbul sahnelerinde.