CANNES'DA ZAFER AMERİKAN SİNEMASININ

Altın Palmiye Ödülünü bağımsız Amerikan sinemasının genç yönetmeni Sean Baker´in ´Anora´sı kazandı. Amerikan sinemasının iki dev figürü Meryl Streep ve George Lucas birer Onursal Altın Palmiye ile taçlandırıldı. Bu yazımda Kapanış Galası´nda yaşananları anlatacağım.

Viktor APALAÇİ Sanat
29 Mayıs 2024 Çarşamba

77. Cannes Film Festivalinde birçok yönetmen düş kırıklığı yaşattı.

77. Cannes Film Festivali iki Amerikalı efsane, Meryl Streep ve George Lucas’a Onursal Altın Palmiye Ödülü ile taçlandırarak, ana yarışmada dört Amerikan filmine yer vererek, yarışma dışı olarak birkaç prestijli Amerikan filmini programına alarak, Amerikan sinemasını onurlandırdı. Greta Gerwig başkanlığındaki jüri heyeti de festival yönetimine uyum sağlarcasına bir genç Amerikalı yönetmenin filmine Altın Palmiye Ödülünü verdiler. ‘Anora’ filmiyle Sean Baker Cannes’dan en büyük ödülle dönmüş oldu.

Aslında 22 ana yarışma filmi arasında en iyisi Jacques Audiard’ın ‘Emilia Perez’iydi. Jüri bu filme alışılmışın dışında iki ödül birden vererek, adeta mahcubiyetlerini gidermek yoluna gitti. Cannes’daki tek Türk temsilcimiz jüri üyesi Ebru Ceylan’ın, Portekiz filmi ‘Grand Tour’un yönetmeni Miguel Gomes’e En İyi Mizansen Ödülü’nü ilan etmesi akıllarda kalacak. Ülkesinden kaçarak, geçen yıl jüri üyeliği yapmak için yurt dışına çıkması engellenen Mohammad Rasoulof’un 15 dakika alkışlanan filmi Kutsal İncirin Tohumu / The Seed of the Sacred Fige, jüri biraz politik, biraz duygusal bir kararla bir ‘Özel Ödül’ yarattı. Duygu yüklü bir konuşma yapan Rasoulof, ödülünü yasaklı oldukları için Cannes’a gelemeyen iki oyuncusu ve teknisyenlerine ithaf etti: “Kâbus yaşayan ülkemde, İran halkı esir alınmıştır. İran İslam Cumhuriyeti’nin halkına bu şekilde davranmasına izin vermeyin” talebinde bulundu.

Genelde dengeli sayılabilecek ödül listesinde sırıtan, sıradan bir Hint filmi ‘Işık Olarak Hayal Ettiğimiz Her Şey / All We İmagine as Lightın yarışmanın ikincilik ödülü sayılan Grand Prix ile taçlandırılmasıydı. Bütünüyle tatminkâr sayılmayacak resmi seçkiden, hiçbir özelliği olmayan ‘Grand Tour’un Miguel Gomes’ine Mizansen Ödülü verilmesi, körler diyarında tek gözlülerin kral sayılması gibiydi. ‘İyilik Türleri / Kinds of Kindness’in Jesse Plemons’una En İyi Erkek Oyuncu Ödülü verilmesi yadırganmadı. ‘Cannes’ın gördüğü en çılgın film’ olarak lanse edilen ‘The Substanceile Carolie Fargeat En İyi Senaryo Ödülü ile şımartıldı. Fargeat filminin dağıtımını yapacak MUBİ’ye ödül konuşmasında teşekkür etmeyi ihmal etmedi. Tek korkum ileride kan banyosunu andıran bir üçüncü film yapması.

Yeraltı Peygamberi / Un Prophete’ ile 2009’da hak ettiği Altın Palmiye’den esirgenen Jacques Audiard aynı akıbeti 15 yıl sonra tekrar yaşadı; üçüncülüğe itilip Jüri Ödülü ile teselli edildi. Sahneye her daim şapkasıyla çıkmayı adet edinen Fransız yönetmen, kırmızı halıyı geçerken ve salonda giymediği şapkasını, sahneye davet edildiğinde başına geçirdi. En İyi Kadın Oyuncu Ödülü ‘Emilia Perez’in dört oyuncusu Adriana Paz, Zoe Saldana, Karla Sofia Gascon ve Selena Gomez’e gitti. Ekip adına sahneye çıkan sekiz yıl öncesinde Carlos Gascon adında bir erkek olan, ameliyat sonrası adını değiştiren İspanyol aktris teşekkür konuşmasında ödülünü ‘acı çeken trans bireylere’ ithaf etti. Gascon “Filmde Emilia Perez’in yaptığı gibi insanların hayatlarını iyi yönde değiştirmeleri mümkündür. Bu değişim arzusu bizlere acı çektirenler için de geçerlidir” dedi.

Görkemli Kapanış Galası

Festivalin Kapanış Galası, müziğiyle, tasarımıyla ‘Star Wars’ serisinin jeneriğini akla getiren bir video gösterisiyle başlayarak, George Lucas’a saygı duruşunda bulunuldu. Gecenin takdimcisi Camille Cottin ilk ödül olan ‘Kısa Metraj’ı ilan etmesi için jüri başkanı Lubna Azabal’ı sahneye davet etti. Belçikalı oyuncu rehinelerin şartsız teslim edilmesini talep etti ve hemen arkasından ilave etti: “Ateşkes hemen”. Jüri Özel Ödülünü ilan eden Lübnanlı jüri üyesi Nadine Labaki ”Uykularında ölen çocuklar olmasın” masajını verdi.

Ödül gecesinin en çok alkışlanan sanatçısı George Lucas oldu. Festival yönetiminin hazırladığı, Lucas’ın sinema sanatına katkısını hatırlattığı görkemli bir video gösteriminden sonra, Amerikalı sanatçı 50 yıllık parlak kariyeri için verilen Onursal Altın Palmiye Ödülünü samimi arkadaşı Francis Ford Coppola’nın elinden aldı. Lucas: “Ödülümü bir ağabeyimin elinde almak onur verici” dedi. Gecenin son ödülünde, Altın Palmiye’nin sahibi olarak sahneye davet edilen Sean Baker, ödülü elinden alacağı George Lucas’ın önünde saygıyla eğildi. Senaryosunu yazıp yönettiği Anoranın başarısıyla kariyerinde müthiş bir sıçrama yapan 53 yaşındaki sanatçı: “Jürinin bana bahşettiği bu onur karşısında titriyor, inanmakta zorluk çekiyorum. Hayatımın bundan sonraki 40 yılında ne yapacağımı bilmiyorum ama sinema sanatının gelişmesine destek vereceğimi biliyorum. Salonları dolduracak, sinemayı yaşatacak filmler yapmak için mücadele etmeliyiz. İnsanların evlerinde veya cep telefonlarından bir film izlemeleriyle, bir sanat eserine hak ettiği değeri vermek mümkün değildir. Salonlarda birlikte bir film izlemekle, mutluluğumuzu, streslerimizi, endişelerimizi paylaşmalıyız” ifadelerini paylaştı. ‘Anora’ seks işçilerinin geleceği, ülkelerinden kaçıp sürgünde yaşayan, alkol, uyuşturucu tüketen, dolar saçan Rus gençliği üzerine düşünmemiz gerektiği gibi sosyal mesajlar veren bir film.

Düş kırıklığı yaratanlar

77. yıldönümünü kutlayan Cannes Film Festivali’nin ana yarışma seçkisinin genelde tatmin edici olduğunu iddia etmek zor. Cannes’a yapılan 2000 müracaat arasından seçilen 22 filmin birçok ünlü yönetmeni beklentileri karşılayamayıp düş kırıklığı yarattılar. Festival takipçileri genelde hoşnutsuzluk duygusuyla filmleri mutsuz izlediler. Düş kırıklığı yaratan prestijli yönetmenlerin başında İyilik Türleri / Kinds Of Kindness’ ile,  beş Oscar Ödülü sahibi Yorgos Lanthimos geliyordu.

Son iki ödüllü filminde çalıştığı uluslararası ünlü senaristler yerine, ilk dönem filmlerinin senaryo yazarı vatandaşı Efthimis Filippu’ya dönüş yapmak Lanthimos’a yaramamış. Aceleye getirildiği her halinden belli olan, üç ayrı hikâyeden oluşan, üç parçalı peri masalı film yönetmenin şanına yakışmadı. Benzer bir düş kırıklığını, kariyerindeki 10 filminden 7’siyle Cannes Festivali’ne katılan, buradan ödüllerle ayrılan, İtalyan sinemasının en popüler, en yetenekli yönetmeni Paolo Sorrentino yaşattı. Doğduğu Napoli şehrine aşk mektubu yazmayı sürdürdüğü filmi ‘Panthenopenin ilk 1.5 saatlik bölümü son derece sıradandı. Son 45 dakikada mizansendeki ustalığıyla filme damgasını vuran Lanthimos, yine de eski başarılarını aratıyordu.

Oscar Ödüllü Andrea Arnold, en iyi bildiği yerlere, İngiliz banliyösüne döndüğü Kuş / Birdü, başarılı başrol oyuncu kadrosuna rağmen, tatmin edici olmaktan uzaktı. Adı senaryo doktoruna çıkan, sayısız başarılı film yöneten Paul Schrader, 44 yıl aradan sonra tekrar fetiş oyuncusu Richard Gere ile bir araya geldiği Oh Canada’da, ölüm döşeğindeki ünlü bir belgesel yönetmeninin itiraflarını anlattı. Film genelde beğenilmedi. En nihayet, ‘festivalin olay filmi’ ilan edilerek beklenti çıtalarını yükseğe çıkaran, Francis Ford Coppola’nın şahsi servetinden 120 milyon dolar harcadığı, Megalopolis’ iyi eleştiriler almadı. Cannes’da ödüllerin dağıtıldığı Kapanış Galası’ndan sonra ödül sahipleri kısa basın toplantıları yaparlar. Yıllarca (çok kez tek Türk gazetecisi olarak) bu basın konferanslarına katılarak ödül sahiplerinin duygularını, anlattıklarını okuyucularımla paylaştım. Bu yıl herkes gibi ben de, hoşnutsuzluk duygusuyla takip ettiğim festivalin ödül törenine heyecan taşımadan gittim. Ardından yıllardır ilk kez ayaklarım beni ödül sahiplerinin bulunduğu salona götürmedi.

Çıplaklık ön planda

Bu yıl Cannes Film Festivali’nin ana yarışmasındaki 22 filmin ortak noktaları cinselliğe, çıplaklığa ve seks sahnelerine verdikleri önemdi. Dünyanın dört bir yerinden gelen filmlerin senaryo yazarları söz birliği etmişçesine, seksapelli aktrislerin, atletik aktörlerin çıplak olarak yer aldığı sahneler yazdılar. Casting sorumluları tercihlerini, hep düzgün vücutlu seksi aktrisler, yakışıklı aktörlerden yana yaptılar. Coralie Fargeat’ın Cannes tarihinin en çılgın filmi The Substance’da Margaret Qually ile Demi Moore film boyunca çıplak oynadılar. 61 yaşındaki Amerikalı aktris Moore kariyerinde ilk kez çırılçıplak oynamayı kabul etti.

David Cronenberg’in Kefenler / The Shrouds’unun başrol oyuncusu Diane Kruger’i giyinik halinden çok çıplak izledik. Vincent Cassel ile yer aldığı uzun tutulmuş sevişme sahnesi çok cüretliydi. Paolo Sorrentino’nun ‘Parthenope’sinin, güzelliğiyle perdeyi aydınlatan Celeste Dalla Porta’sı, filmdeki sevişme sahnelerinin birini Katolik Kilisesi’nin güçlü bir rahibiyle yapıyor. Karim Ainouz’un ‘Motel Destino’nun, kocasıyla da yakışıklı otel çalışanıyla da sürekli yatağa girdiği kadın kahramanı Nataly Rocha, Sean Baker’in filme adını veren seksi fahişe ‘Anora’yı canlandıran, güzel olmamasına rağmen, düzgün fiziğiyle kucak dansları yapan Mikey Madison hep çıplak dolaşıyordu.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün