Bilinen kötü ile bilinmeyen iyi: İran

İran İslam Cumhuriyeti hiç şüphesiz Yakındoğu´nun önemli bir oyuncularından biri. Washington başta olmak üzere batılı başkentlerin daimi radarında, zengin Emirliklerinin, ve bu arada bütün Arap ülkelerinin dikkatle takip ettiği bir ülke. Geçtiğimiz 19 Mayıs´ta, ülkenin kuzeyinde gerçekleşen helikopter kazası ile tüm dünyanın bakışları, merak ve umut dolu bir tedirginlikle Tahran´a çevrildi

Marsel RUSSO Perspektif
29 Mayıs 2024 Çarşamba

Geçtiğimiz 19 Mayıs’ta, İran’ın kuzeyinde gerçekleşen helikopter kazasında İran İslam Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi öldü. Böylesi güçlü bir liderin aniden sahneden inmesi, anlaşılabilir komplo teorilerinin önünü açtı. Tahran’da işler karışacak mı? Reisi ve yanındaki üst düzey heyet suikasta mı kurban gitti? Bu işin arkasında İsrail mi, İsrail destekli Azerbaycan mı var? İran’da Dini Lider Ali Hameney’e karşı bir girişim mi tezgâhlandı? Yoksa, Hameney sonrasında Reisi ile birlikte ülkenin dümenine geçmek için hazırlandığı bilinen oğlu Mücteba Hameney mi helikopteri sabote ettirdi? Soruları çeşitlendirmek olası!

Bu gibi komplo teorileri havada uçuşurken, elde olan, İran’ın şahin kanadının önde gelen figürlerinden birinin öldüğü gerçeği. Başkanlığı İran adına, dışarıda silahlanmayı, içeride artan baskıyı ifade ediyordu. İslam Devrimi’nin gerçekleştiği 1979 yılından bu yana ülke, hiçbir dönemde bu denli hızlı bir dönüşüm yaşamamıştı. Dünyada, İran askeri gücünü pekiştirmesi ve bunu etkin bir şekilde kullanmak istemesi ile anılır olmuştu. Kadınların isyanı, seküler çevrelerin sivil itaatsizlikleri ile başlayan Reisi dönemi, demir bir yumrukla şekillenmişti. Rejime meydan okumanın maliyeti, bir önceki Cumhurbaşkanı Ruhani dönemi kadar ucuz değildi.

Dini Lider Hameney’in fikirlerini tavizsiz kabul eden ve bunları günlük siyasete uyarlayan Reisi ile, Dini Lider – Cumhurbaşkanı uyumu daha önce hiç olmadığı kadar sorunsuz yaşama geçmişti. Yakındoğu’da İran, etki alanını genişletmiş, bölgedeki önemli rakibi Suudi Arabistan dâhil olmak üzere birçok komşu ülke ile ikili ilişkilerini iyileştirmişti. Bürokrasisinin, Dini Lider’in beklentileri yönünde çalışması ve zorluk çıkartmaması sağlanmıştı. Rusya ve Çin’le kuvvetli bağlar oluşturup, ülkenin nükleer programı için elzem olan destek bulunmuştu.

Şunu not etmek gerekir: Reisi’nin ani ölümünün Tahran’da huzursuzluk çıkartmasını beklemek yanlış olacaktır. Hameney, Reisi’den boşalan yeri doldururken, göreve yine şahin kanattan birinin gelmesini sağlayacaktır. Halk kitleleri arasında popülaritesi erozyona uğrayan rejim için, seçilecek kişinin, selefi gibi Dini Lider’in yolundan ayrılmaması gerektiği beklentisi hâkim. Tabii ki iktidarın oylanacağı seçimlere giden yolda saray entrikaları olacak, siyasetçiler Dini Lider’in desteğini almak için aralarında kıyasıya bir mücadeleye girecekler, ancak son tahlilde, bazı şeyleri değişeceğini, rejimin bu süreçten yaralı çıkacağını ummak, gözlemcilere göre, gerçekçi değil.

***

Yargının mutlak hâkimiydi

Reisi’nin iktidara yürüyüşü, Devrim’den hemen sonrasına, 1980’lere dayanır. Hiçbir ciddi tahsili olmadan atandığı savcılık ve yargıçlık yıllarında, binlerce sol görüşlü genci idama gönderen bir kişidir Reisi. Ölümünden sonra çokça dile getirildiği gibi, Devrim’in selameti için genç insanların ortadan kaldırılmasının yolunu açan acımasız bir otokrat, bir katildir.

Hameney’in içtihatlarının sıkı takipçisi, daha sonra İran Baş Savcısı olacak ve kendini kutsal Meşed kentinin milyar dolarlara ifade edilen dini vakfını yönetir bulacaktır. Başkanlıktan önceki son durağı ise, yargının mutlak hâkimi olmasını sağlayacaktır.

Reisi Cumhurbaşkanlığı yarışına 2017’de de katılmış ancak Hasan Ruhani karşısında beklemediği bir yenilgi almıştı. Bu aynı zamanda, kendisini destekleyen Hameney’in de yenilgisi olmuştu. Dini Lider’in ülke siyasetindeki kesin hâkimiyetine, silahlı kuvvetleri ve kilit kurumları kontrolüne rağmen, Cumhurbaşkanı’nın bütçe ve bürokrasi üzerinde etkisi vardır. Önceki dönemlerde, bu göreve seçilenlerin, Hameney’in politikalarına karşı geldikleri, kararlarının uygulanmasını geciktirdikleri, hatta bunları sabote ettikleri çok olmuştu. Seçilmiş olmaları da halk arasında, yerlerini dini liderinkine göre daha prestijli kılar. Örneğin Ruhani, Hameney’in beklentilerinin aksine çok daha ılımlı bir yönetim sergilemiş, ilk döneminde, Almanya, BM Güvenlik Konseyinin beş daimi üyesi ve AB ile nükleer silah yapımının kontrolü hakkında bir ön anlaşmayı imzalamıştı.

Sonuç olarak, 2021 seçimlerine gidilirken, Dini Lider Hameney, yeniden aday olan Reisi’nin ipi göğüslemesi için arka planı düzenler. Trump yönetiminin 2018’de nükleer programdan çekilmesini neden göstererek, cumhurbaşkanı adaylarının onaylanması aşamasında, tüm ılımlıları diskalifiye eder. Dolayısı ile seçim bir yarıştan ziyade, yeni cumhurbaşkanının tesciline indirgenir. Zaten İran siyasi sisteminden serbest ve adil seçim beklemek çok gerçekçi değildir. Bu desteğe rağmen, Reisi, gelmiş geçmiş en düşük oranla, yüzde 62 ile seçildiğini parantez arası not etmek gerekir.

Cumhurbaşkanı olarak atanması ile Reisi, batıya yakın, ABD ve AB ülkeleri ile iyi geçinmeye çalışan ve bu yolla ülkenin üzerindeki ambargoyu kaldırmayı hedefleyen geçmiş dönem ılımlı politikayı terk eder; görüşmelerle ilgilenmediğini beyan eder, rotayı bölgesel bir güç olarak batıya karşı durmaya çevirir. Hameney’in ifade ettiği şekli ile, ‘dilenen dış politika’ sona ermiştir.

Dışişleri Bakanlığı, uzun zamandır Hameney’in arzu ettiği şekilde, devletlerle kurmaktan imtina edeceği ilişkiler yumağını devlet dışı aktörlerle sıkılaştırma yoluna gider. Lübnan’daki Hizbullah, Irak’taki değişik Şii fraksiyonlar, Yemen’deki Husilerle oluşan ‘aynı hedefe kitlenme2 misyonu, Şii olmamakla birlikte İsrail düşmanlığı ortak paydasında birleşilen Hamas’ın zincire eklenmesi ile pekişir. Nükleer programın yanında, dronlar, İHA ve SİHA’ların geliştirilmesi, yürütülen cüretkâr dış politikaların diğer temel taşlarıdır.

Reisi döneminin gerçekleştirdiği açılımlar

Reisi yönetiminin gerçekleştirdikleri açılımlardan biri, bir yandan Yemen’de Husi’leri desteklerken, öte yanda Suudi Arabistan’la masaya oturma hamlesi idi. Sonu gelmeyen bu adımın arkasında, Çin vardı. Washington’la arası bir türlü düzelmeyen Pekin’in, Tahran ile yakınlaşması, onun üzerinden körfeze, Suudi Arabistan’a sarkması, böylece bölgedeki ABD hakimiyetine meydan okuması, Reisi’nin başarı hanesinden ziyade konjonktürel duruma artı yazılmalıydı oysa.

Bir de Ukrayna’yı vahşice kıskacı altına almaya çalışan Rusya ile girişilen diyalog vardı. Moskova, Kiev’e vurdukça batı ile arası açılıyor, Tahran’a daha bir sıcak bakıyordu. Azerbaycan’ın İsrail ve Türkiye ile geliştirdiği yakın ilişkilerden mustarip Tahran ile Moskova’nın yolu, biraz Kafkaslardan dolayı, biraz Ukrayna savaşından dolayı, kesişir. İran, Rusya’ya savaşta kullanabileceği dronlar, SİHA’lar sağlar. Rus ordusu, Ukrayna mevzilerini ve hatta kentlerini, altyapısını bunlarla vurur defalarca. İran’ın Yakındoğu politikasının önemli yapı taşlarından biri olur, Tahran’ın Moskova ile yürüttüğü işbirliği. Bunun ne kadar devam edeceği, bölgede ABD ve batının yürüttüğü faaliyetlerle şekillenecektir şüphesiz. Bu da Reisi’nin kıvrak diplomasisinden ziyade, Rusya’nın yalnızlığı gidermek için müttefik araması ile ilgilidir.

Uzun zamandır ambargolar yüzünden atıl kalan fabrikaların açılması, yolların tadil ve inşası ve kısa vadeli popülist kalkınma adımları, İran halkına ülkenin kendi kendine yetebilecek kadar güçlü olduğunu kanıtlamak için girişilen nafile faaliyetlerdir. Nitekim, bunlardan bir sonuç çıkmaz, ambargo ülkenin belini bükmeye devam eder.

Ekonominin üzerine, kıyafet ve yaşam şekli dayatmalarından dolayı devlete karşı oluşan toplumsal tepkiyi de eklemek gerekir. Buna karşılık, pasif direnişe idamlarla cevap verilmesi Reisi adına yeni bir şey değildir. Rejimin selametini korumak için feda edilmeyecek hiçbir şey yoktur.

Cumhurbaşkanının, ekonomik etkinlik halkalarının biri olan bir baraj açma töreninden dönerken kötü hava şartlarından dolayı, bölgeye düşen helikopteri içinde ölmesi ile bazı politikalarda değişiklik çok olası değil. 50 gün içinde yapılacağı ilan edilen seçimlere dek, makama vekâleten atanan Reisi’nin yardımcısı Muhammed Muhbir de selefi gibi Dini Lider Hameney’e yakın bir isimdir ve onun çizdiği yoldan ayrılmayacaktır. Zaten onunla ilgili böylesi bir tehlike sezilmiş olunsaydı, atama yapılmazdı.

Dolayısı ile İran’ın bilindiği gibi kalması beklenmeli. En azından şimdilik! Hem kim bilir, belki bilinen kötü bilinmeyen iyiden iyidir.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün