Euroleague gurmelerinin bildikleri yazılı olmayan bir kural vardır. Normal sezonu lider bitiren şampiyonluğa ulaşamaz. Ancak söz konusu takım Real Madrid olunca bu kuralın bozulacağını düşünenlerin sayısı çoğunluktaydı diyebiliriz. Finalde Panathinaikos duvarına çarpan, kazanan kimliğiyle ünlü olan Madrid´in bile bu laneti kıramaması, Final Four sisteminin cazibesi hakkında iyi bir fikir veriyor.
Finale gelmeden önce yarı final maçlarına göz atalım. İlk maçta Fenerbahçe Beko, Panathinaikos karşısında üçüncü çeyreğe kadar direnmeyi başarsa da kadro kalitesi ve derinliği yetmedi. Rakiplerin birbirini en ince detaylarına kadar bildiği Final Four’da, tıkanan hücumları birebirlerle çözebilen ve daha önemlisi işlerin raydan çıktığı anlarda elleri titremeyen lider oyunculara sahip olmak kilit. Bu konuda Pana’nın Fenerbahçe’ye karşı bariz bir üstünlüğü vardı ve son çeyrekte bu kendini gösterdi. Maçın bitimine 7 dakika kala momentumu eline geçiren yeşil beyazlılar adını finale yazdırmış oldu.
İkinci yarı finalin hikâyesi baştan sona Real Madrid hâkimiyetinde geçse de temel farkın yine oyuncu kalitesinde olduğunu söyleyebiliriz. Fenerbahçe’deki Nick Calathes gibi Thomas Walkup da takımın beyni olarak şut eksikliğini tamamen hissettirince Olympiakos için işler zora girdi. Bunun yanında içerde bekçi ve dağıtıcı olarak Fall’ı sezon boyunca verimli olarak kullanan Yunan takımına Walter Tavares ile cevap verince Madrid, Olympiakos’un ana silahları tamamen etkisiz hale getirildi.
Madrid finalde sınandı
Normal sezon boyunca fazla zorlukla karşılaşmayan Madrid yine rakibini kolayca geçmişti. İşte bu durum Euroleague gurmelerinin dikkatini çekti. Her ne kadar Madrid hâlâ favori olarak görünse de zorlukla karşılaşınca ne yapacağını tahmin etmek zordu. Finalde de tam da bununla sınandılar.
Final maçının ilk çeyreğini muhteşem bir hücum performansıyla geçen Real Madrid, 36 atarak bu maçı da rahatça götürürüz hissiyatına kapıldı. Ancak Panathinaikos savunma ayarlamalarını yaptıktan sonra şut yüzdesi yavaş yavaş düşen eflatun beyazlılar, farkın kapanmasına engel olamadılar ve yarıya 5 sayıyla önde girdiler. İki takım soyunma odasına yürürken maçın yorumcusu İbrahim Kutluay, eski bir Pana oyuncusu olarak biraz taraflı olsa da, rüzgârın yönünün değiştiğine işaret etti.
Haklı olduğunu görmek için çok beklemeye gerek kalmadı. İkinci yarının başlamasıyla beraber Panathinaikos savunmanın dozunu iyice arttırdı. Acil durumlarda dev oyuncusu Walter Tavares’e başvuran Real’in, onun da faul problemi dolayısıyla devre dışı kalmasıyla iyice dış şutlara kaldı. Son çare olarak eski kurtlara topu verip onların birebir çözüm üretmesini bekleyen koç Chus Mateo, uzun sezonun sonunda onların yorgunluğuna da çare bulamayınca Panathinaikos maç koparmayı başardı.
Yıllarca Final Four oynamış ve şampiyonluklar görmüş Kostas Sloukas’ın kusursuz performansı da göz önüne alınınca şampiyonluk yeşil beyazlıların oldu. Ve normal sezon liderliği laneti devam ediyor, bakalım ne zaman bozulacak.