Roland Garros merkez kortu Philippe Chatrier tribünlerinin en üstünde böyle yazar: “Victory belongs to the most tenacious yani zafer en inatçı olana aittir.” Sözün orijinali “Zafer en azimli olanındır.” I. Napolyon´a atfedilen ve Roland Garros´un kendi sözü haline getirdiği bir söz... Öyle ki uçaklarının pervanelerine bile yazmıştır. Roland Garros turnuvasının kazananlarına da uygulanabilecek bir cümle...
2024 yılının toprak dönemini Grand Slam serisinin tek toprak turnuvası Roland Garros ile bu hafta kapatıyoruz.
Bilindiği gibi Roland Garros’da bir yer kapabilmek amacıyla bütün sporcular nisan ve mayıs aylarını toprak turnuvaları ile geçirip hazırlanır. Paris’ten çıkan sporcular bütün haziran ayını, 1 Temmuz haftası başlayacak Wimbledon için çim turnuvaları kovalayarak geçirecektir. Londra biter, ağustos son haftası US Open için New York yolculukları planlanır.
Bir tenis sporcusunun aslında tek bir hedefi vardır: Grand Slam vitrinine çıkabilmek. Klasmanı tutarsa ana tablo, tutmazsa elemelerden kendine bir yol açabilmeye çalışır. Zordur elemelerden çıkabilmek. Herkes o üç turdan zaferle çıkmaya çalışır.
Grand Slam vitrinine çıkanlar
Bu zorlu evreyi bugüne kadar sadece üç kadın sporcumuz geçebildi.
2016 yılında Çağla Büyükakçay RG eleme üç turundan zaferle çıkıp ana tabloda ikinci tur oynama başarısı göstermişti. Çağla o turnuva sırasında 27 yaşında ve 83 no olarak WTA klasmanında yer alıyordu.
2016’nın aynı Roland Garros Turnuvasında bir başka sporcumuz da elemeden çıkma başarısı gösterdi. İpek Soylu da Çağla gibi üç eleme turunu geçip ana tabloda ilk tur oynayan ikinci sporcumuz oldu. İpek o sırada 20 yaşında ve 175. sıradaydı. İpek için bir detay daha vermek gerekir. Ertesi yıl US Open 2017 elemelerinde de üç tur geçip ana tabloya çıkma başarısı gösterecek ama yine ilk turdan ötesine geçemeyecekti. Bu sırada da 163 no olduğuna dikkat edelim.
Roland Garros elemelerinden çıkma başarısı gösteren son Türk kızı da bu yıl 22 yaşında 163 no Zeynep Sönmez oldu. Çok iyi üç eleme maçından sonra ana tablo ilk turda 23 yaşında 24 no Amerikalı yıldız adayı Emma Navarro’ya takıldı. Beklenen bir sonuçtu aslında. Eleme oynayan sporcu ilk turda ana tabloya doğrudan katılan rakibine karşı zemine daha alışık ve turnuvaya ısınmış olduğu için avantajlı görülebilir ama bu teori denk sporcular içindir. 24 no Emma Navarro elbette Zeynep’e denk değildir. Ana tabloda daha iyi bir kura ile bir tur daha atlama şansı bulabilirdi ama teniste kura şansı diye de bir şey var. Mesela Zeynep’in eleme son turda mağlup ettiği 27 yaşında 135 no Hırvat Jana Fett gibi. Eski 12 no Jana Fett turnuvada LL (Lucky Loser=Şanslı Kaybeden) kurasıya ana tabloya girdi ve ilk turu da geçmeyi başardı. Zeynep bu turnuva sonrasında 21 puan alıp 11 sıra yükselerek 152 olurken Jana Fett de 99 puan alıp 14 sıra yükselecek ve 121 olacak. İşte şans buna derler!
Turnuvalarda hiç beklenmedik galibiyetler alarak üst turlara yükselen oyuncular için kullanılan bir sözcük vardır: Underdog! Sözcüğün kökeni 19. yüzyıl köpek dövüşlerine uzanıyor. Dövüşte yenilen köpeğe underdog derlermiş. Bugün spordaki kullanımı ise “yenilmesi beklenen fakat kazanan sporcu” şeklinde.
Underdog’lar
Eğer Zeynep gidip de Emma Navarro’yu yenebilseydi bir underdog olarak bütün tenis kamuoyunun dikkatini çekecek, belki de hiç beklemediği kapılar kendisine açılacaktı. Belki de Zeynep’in fikstürü gördüğünde tek odaklanması gereken buydu. Eminim ki o da bunu hedefledi ama olmadı. Olsun, bunun gibi fırsatlar daha çok gelecek. Çünkü “zafer en inatçı olanındır.”
Kadınlar fikstüründe eline gelen fırsatı iyi değerlendiren Jana Fett dışında iki isimden biri wild card ile ana tablo şansı bulan ve 3. tur oynama başarısı gösteren Fransız Chloe Paquet, ki 2. turda 32 numaralı seribaşı Çek Siniakova’yı mağlup etti. Diğeri ise tam bir underdog olan 23 yaşındaki 125 no Sırp Olga Danilovic. Elemeden çıkan Danilovic 2. turda 11 numaralı seribaşı dünya 10 numara Amerikalı Danielle Collins’i mağlup ediyordu. Collins, fikstürler açıklandığı zaman çeyrek finalde 1 no Iga Swiatek ile kapışacak ve “maçın sonucu belli olmaz” yorumları yapılan favori bir isimdi. Danielle’i üç sette yenen Danilovic, sonraki turda da 40 no Hırvat Donna Vekic’i evine göndermeyi başarıyor fakat 6 no Çek Marketa Vondrousova vatandaşı Siniakova adına rövanşı alıyor ve Danilovic’i durduruyordu. Olga Danilovic kronik diz sakatlığı olan, sürekli koç değiştiren, bir türlü istikrar tutturamayan bir sporcu. Geçen yıl US Open’23 eleme ilk turunda sakatlanıp sezonu kapattıktan sonra bu yıl ocak ayında AUS Open elemeleriyle kortlara dönüyor fakat ikinci eleme turunda Zeynep Sönmez’e takılıyordu. Turnuvalara iki ay ara verip martta bu defa Antalya’da WTA 125 ile geri dönüyor ve çeyrek final oynuyordu. RG’a kadar hep toprak turnuvalarına katılıyor, WTA 1000 Madrid Open 2. turda yenildiği Danielle Collins’ten rövanşı Paris’te alıyordu. Bu başarısı ile de 110 puan alacak ve 18 sıra yükselip 107 olacak.
Olga Danilovic’in kariyerindeki en önemli isim iki kez RG finalisti eski dünya 2 no İspanyol Alex Corretja. Corretja, Sırp sporcu için hem mentor, hem menajer ve hem de koç. Birçok antrenör değiştirse de Corretja hep arka plandaki isim. Bizim sporcular bir türlü kendine doğru düzgün bir koç bulamazken 23 yaşındaki Olga nasıl 10 yılda 5-6 koç değiştiriyor anlamak mümkün değil!
Yeri gelmişken magazinsel bir detay da vereyim. Olga Danilovic İspanya Madrid’de yaşıyor ve çalışıyor. İspanyollar kendisine “İspanyol kadın” diyor, kendilerinden görüyor çünkü erkek arkadaşı dünyanın en iyi kalecileri arasında gösterilen Slovenyalı Jan Oblak.
Bu arada, Danilovic’in babası da 1998-2000 yıllarının ünlü Sırp basketbolcusu Saraybosna doğumlu Predrag Danilovic. Baba Danilovic ayrıca ABD’de bir liseden mezun olup Golden State Warriors takımında NBA’de oynamış önemli bir sporcu. Sırplar da kendisini sonradan basketbol federasyonu başkanı yapmışlar. Yani genetik babadan kıza iyi işlemiş.
Erkekler
Kadınların aksine erkekler fikstüründe pek underdog görülmüyor. 1 no Djokovic fikstürün tepesinden finale doğru giderken 2 no Sinner ancak 4. turda Fransız Moutet’e set verdi.
Hiç şüphesiz turnuvanın sürpriz olmayan, bana göre biraz daha ileriki turlarda olsa da beklenen sonucu “toprağın ağası” klişesini sonuna kadar haketmiş Rafael Nadal’ın ilk turda Zverev’e elenmesiydi. Eğer Fransız olsaydı eminim ki Fransa Tenis Federasyonu bir kort daha kapatır ve onun adını verirdi. 19 yaşında 2005 RG finalinde Arjantinli Mariano Puerta’yı mağlup ederek kazandığı ilk şampiyonluğunun üstüne 17 yılda tam 13 ünvan daha koyup 14 kupa ile kırılması çok zor bir rekora imza attı 37 yaşındaki İspanyol.
Her ne kadar İspanyolların tenise getirdiği fizik güce dayalı, rakibin hata yapmasını bekleyip baseline’dan hamal gibi top çeken ekolün tenisi bitirdiğine inansam da Nadal’ın hakkını vermek gerekiyor.
Nadal’a toprağın kralı dense de kariyerindeki iki Avustralya, iki Wimbledon ve dört Amerika Açık şampiyonluğunu da not etmeliyiz.
Nadal’ın kazandığı 22 şampiyonluğun yanında sekiz de finali var tabii. Yani 2005-2024 arası 19 yılda 30 Grand Slam’in finalinde adı var. Kaybettiği finaller de 2014 AO Wawrinka dışında ya Federer ya da Djokovic. Dünya tenisinin son 19 yılını domine etmiş bu üç isim ya da bilinen adıyla Big Three! Federer’in 2022’deki emekliliğinden sonra görünen o ki Nadal da belki son senesini oynuyor. Elde kalan tek isim Novak Djokovic.
Dünya 1 numarası Novak da artık 37 yaşında. Elbette hala bu turnuvanın favorisi hatta bu sezonun diğer turnuvalarının da favorisi. Burada ilk turda WC’li Fransız Herbert karşısında arada bir tie-break oynasa da üç sette kazanmasını bilmişti ama 3. turdaki rakibi İtalyan Musetti maçında öldü öldü dirildi. Elbette organizasyon bozukluğu had safhadaydı. Djokovic bu turnuvanın yıldızıdır ve adamın maçının önüne bir maç daha koyup gece yarısından sonra korta girmek zorunda bırakıyorsunuz. zaten dört saat süren beş setlik maç ancak sabaha karşı bitiyor. Maçtan çıkıp oteline gitmeyeceğine göre en az iki saatlik bir rejenerasyon süreci olacak, bir şeyler yiyecek ve uyuyacak. Bütün sporcular eşit olabilir ama yıldızları koruyacaksın, onlardan fazla kalmadı maalesef. Bu maçın sonucuna dikkat edilirse son sete gelene kadar ortaya konan inanılmaz mücadeleye rağmen son sette 6-0 skor var. Skor yanıltmasın, o son sette de büyük mücadele vardı fakat bütün bitirici vuruşlar 37 yaşındaki büyük tecrübeye aitti.
Burada açılması gereken parantez 21 yaşındaki İtalyan tenisçi Lorenzo Musetti’ye olmalı. Henüz beş yıl önce profesyonel hayata klasmanın dibinden giren Musetti bugün 30 no. 4 saat 29 dakika süren bu zorlu mücadeleden son seti 6-0 kazanacak fizik güç ve silahlara sahip 37 yaşındaki rakibiyle arasındaki farkın ne olduğunu düşünmek ve düşünmesi gerekiyor. Aslında bana göre cevap belli. Mücadelenin büyüklüğüne bakmayın. Novak Djokovic fikstürde adını gördüğünüz bütün sporculardan çok daha iyi atlettir, çok daha tecrübelidir, çok daha zekidir, hem fizik hem mental olarak kat be kat güçlüdür. Turnuvayı kazanır mı kazanmaz mı bilinemez ama Djokovic bir turnuvaya giriyorsa o turnuvanın favorisidir, sonra diğerlerinin adı yazılır.
Elbette seveni de sevmeyeni de çoktur ama unutulan bir şey var, profesyonel tenis bir gösteridir. Seyircilere oynanır, elbette her performansta olduğu gibi işin ekonomik boyutları vardır; sporcuların bir kısmı büyük paralar kazanır diğerleri maalesef dolgu malzemesidir. Belki bir gün buna çözüm bulunur.
Size bir gösteri sunan sporcudan nefret edilmesi anlaşılır bir şey değildir.
Fakat benim gördüğüm bir şey var.
Dünya tenisinin son yıldızları Federer-Nadal-Djokovic üçlüsüydü. İkisi bıraktı; biri de bu sene olmazsa seneye bırakabilir. Yerlerini mutlaka birileri dolduracak; en yakın aday şüphesiz Carlos Alcaraz.
Kadınlarda ilk 10 hatta 20 içinden döne döne şampiyonalar çıkıyor. Swiatek olmazsa Coco Gauff, o olmazsa Rybakina. Arada bir görünüp kaybolan Emma Raducanu ile evlenip doğum yaptıktan sonra dönen ve buradayım diyen dünya 1 no GS şampiyonu Naomi Osaka. Mirra Andreeva gibi bir genç yıldız adayı da geliyor. Yani kadınlarda yarış çok zorlu fakat erkeklerde tam Rublev oldu diyorsunuz 35 no İtalyan Arnaldi’ye 3. turda çarpılıyor. Zverev, Medvedev, Sinner, Ruud, Tsitsipas ya da kariyerinde ilk defa RG ikinci haftayı gören Dimitrov diyorsunuz da hepsini bir yana yazıp Djokovic’i karşılarına koyuyorsunuz. Novak sanki diyor ki “ben tek, siz hepiniz” ve mutlaka ekliyordur “ayaklarım beni taşıyana kadar tabii.”
Andy Roddick’in dediği gibi “Novak önce ayaklarınızı alır, sonra da aklınızı!”
İngilizlerin efsane futbolcusu Gary Lineker’in ünlü sözüdür bilirsiniz “Futbol basit bir oyundur. 22 sporcu bir topun peşinden koşar ve sonunda Almanlar kazanır!”
Ben de bu sözü uyarlayıp diyorum ki “Tenis basit bir oyundur. İki sporcu bir topu karşılıklı birbirine atar ve sonunda Novak Djokovic kazanır!”