Masada'nın düşüşü

Yahudi Savaşları´nın yazarı ünlü tarihçi Josephus Flavius, Masada´nın Romalıların eline nasıl düştüğünü de anlatmıştı.

Yusuf BESALEL Perspektif
5 Haziran 2024 Çarşamba

Flavius (MS 38-100), Roma’ya karşı Yahudilerin başlattığı Büyük İsyan’da MS 66’da Galile’deki Yahudi birliklerinin komutanı olarak görev yaparken esir düştü fakat sonra Roma İmparatoru Vespasian ve General Titus’un arkadaşlığını ve Yahudi halkının da nefretini kazandı. Yeruşalayim’in Romalılar tarafından fethedilmesinden sonra Roma’ya giderek Roma vatandaşlığı kazandı. Flavius’un tarihsel konulardaki çalışmaları, o dönemdeki Yahudilerle ilgili konular hakkında önemli bir kaynakça oluşturmuştur.

 

Eleazar’ın söylemi

“… Ancak Eleazar’ın ne niyetinden dönmeye ne de başkalarının öyle hareket etmesine izin vermeye niyeti yoktu. O duvarın ateş aldığını görmüştü; başka bir kurtuluş yolu veya kahramanca bir hareket düşünemiyordu ve Romalılar galip geldiğinde; erkeklere, kadınlara ve çocuklara ne yapabilecekleri hususunda net bir fikre sahipti; hepsinin ölümü, en uygun şık gibi görünüyordu. Mevcut şartlarda, bunun en akılcı çözüm olduğunu idrak eden Eleazar, en güçlü arkadaşlarını bir araya getirdi ve onlara konuyu açıkladı:

‘Benim sadık takipçilerim, uzun bir zaman önce insanların gerçek ve dürüst Efendisi olan Tanrı’dan başka ne Romalılara ne de başka hiç kimseye hizmet etmemeye karar vermiştik: işte şimdi de bu kararlılığımızı eylemlerimiz ile kanıtlama zamanı gelmiştir. Böyle bir zamanda kendimizi alçaltmamalıyız. Bugüne dek hiçbir vakit bir tehlike arz etmemiş olsa da, kendimizi köleliğe teslim etmedik. Şimdi köleliği seçmemeliyiz; böyle yapmaz ve uygulanacak cezalarla, Romalıların eline düşersek, bu her şeyin sonu anlamına gelecektir. Çünkü biz isyan eden ilk kişiler ve mücadeleyi bırakacak en son kişiler olacağız. Ve inanıyorum ki, Tanrı bize şu ayrıcalığı sağlamıştır: Asil bir şekilde ve özgür olarak ölelim; beklenmedik bir şekilde yenilgiye uğrayan diğerleri gibi değil. Bizim durumumuzda, günün bitiminde direncimizin tükeneceği barizdir; ancak sevdiklerimizle birlikte şerefli bir ölümü seçme özgürlüğümüz vardır. Bunun önüne düşmanlarımız geçemez, ne de bizi canlı olarak ele geçirmeyi umabilirler, ne de onları bir savaşta yenebiliriz.

İlk başlardan beri özgürlüğümüz için yoğunlaştık fakat başkalarının elinde ve özellikle düşmanların elinde sürekli olarak sefalet çektik; belki de Tanrı’nın düşüncesini okuyabilmeniz gerekirdi: O’nun bir zamanlar çok sevdiği Yahudi halkı yok olmaya mahkûm edilmişti. Çünkü O, bize merhametli davranmış olsaydı, binlerce insanımızın öldürülmesine gözlerini kapamayacak ve düşmanlarımızın O’nun en kutsal kentini tamamen yakmasına izin vermeyecekti. Biz başkalarını eğitmişken; bu kez sanki Tanrı’ya karşı hiçbir günah işlememiş ve hiçbir suça iştirak etmemiş gibi düşünerek, sadece Yahudi halkının emniyette olacağını, özgürlüğüne sahip olabileceğimizi varsaydık! Şimdi O, umutlarımızın çılgınlığını gösteriyor ve bizleri tahayyül edemediğimiz felaketlerin içine nasıl soktuğuna şahit oluyoruz. Kalemimizin zapt edilmez oluşu bizi kurtarmaya yetmedi; her türlü gereksinimlerinin ötesinde bol miktarda erzaka ve silaha sahip olmamıza karşın, Tanrı’nın Kendisi, hiç şüphesiz bizim hayatta kalma umudumuzun tümünü yok etmiştir. Düşman hatlarına yöneltilen ateş yerini bulmadı, inşa ettiğimiz duvarlar uyum sağlamadı. Bunlar çılgınlığımız zarfında kendi din kardeşlerimize yaptığımız birçok kötülüğe karşılık Tanrı’nın intikamıydı…”

 Eleazar’dan ölüm kararı

“…Dolayısı ile bütün bu kötülükler için cezayı en şiddetli düşmanlarımız Romalılara ödetmeyelim - Tanrı’ya kendi ellerimizle ödeyelim. Buna katlanmak daha kolay olacaktır. Kadınlarımız tecavüze uğramadan ölsünler, çocuklarımız da köleliği tatmadan… Birbirimize kindarlıktan uzak bir iyilikte bulunalım, özgürlüğümüzü şanlı bir kalkan olarak koruyalım. Fakat önce tüm sahip olduklarımızı ve kaleyi ateşe verelim. Bu, Romalılara bildiğim kadarıyla acı bir darbe olacaktır, insanlarımızı erişilemeyecek halde bulacaklar ve yağmalayabilecekleri hiçbir şey de olmayacaktır. Sadece erzak stokumuzu bırakalım. Böylece bunun eksikliğinden ölmediğimizin ispatı olacaktır; başından beri biz kölelikten ziyade ölümü seçmeye kararlıydık.

Gelin ve ellerimiz serbest iken bir kılıç tutabilirken, onların asil bir görevi ifa etmelerini sağlayalım! Düşmanlarımız tarafından köleleştirilmeden ölelim ve bu dünyadan kadınlarımızın ve çocuklarımızın eşliğinde özgür adamlar olarak ayrılalım. Bu Yasa’nın emridir, bu kadınlarımızın ve çocuklarımızın bizden istediğidir, Tanrı’nın üzerimize yüklediği mecburiyettir ve Romalıların arzusunun tersidir çünkü onlar bizi esir almadan hiçbirimizin ölmemesi hususunda endişelidirler. O halde düşmanın zevk alma umudunu kendi zayiatımızla boşa çıkaralım ve onları ölümümüzle şaşkına çevirelim ve cesaretimizin önünde eğilsinler.”

Halk görevi kabul etti

“Eleazar’ın daha sunabileceği birçok argüman vardı, fakat onu dinleyenler sözünü kısa kestiler; bu olayı gerçekleştirmek için denetlenemez bir coşku içindeydiler. Sanki bir büyü altındaymış gibi, hemen harekete geçtiler. Her birey, diğerinden daha çabuk olmaya gayret ediyor ve bunu bir erkeklik ve olgunluk için olumlu bir kanıt olarak görüyordu; onları karılarını, çocuklarını ve kendilerini kılıçtan geçirmek için öylesine dayanılmaz bir arzu ele geçirmişti ki… Görevlerini yapmaya yaklaştıklarında, kararlılıklarının zayıflayabileceği düşünülebilir; fakat kendilerine yapılan hitaptan sonra, oluşturdukları amaca kararlılıkla bağlanmışlardı ve her ne kadar hepsi kişisel sevgilerini idame ettirdilerse de, sevdikleri için en iyisini emreden mantık üstün gelmişti. Çünkü o anda gözlerinden akan yaşlarla karılarını kucakladılar ve okşadılar, çocuklarını kollarına alıp göğüslerine son olarak bastılar, öptüler; sanki elleri kendilerine ait değildi ve görevlerini yaptılar; düşmanın ellerine düştüklerinde yaşayacakları felaketlerin düşüncesi, yakınlarını öldürme gerekliliği hususunda onları teselli ediyordu. Sonunda hiçbir erkek bu korkunç işlemi yapmamış durumda değildi artık. Hepsi tüm ailelerini yok etmişti; bu kadar zorunluluğun kurbanı olarak kendi elleriyle karılarını ve çocuklarını katletmişlerdi ve bunu kötülüklerin en hafifi olarak algılıyorlardı!

Adamlar, yaptıklarının korkunçluğuna daha fazla dayanamayarak ve öldürdüklerinden bir an bile daha fazla yaşarlarsa, onlara karşı haksızlık olacağı inancı içinde, süratle tüm sahip oldukları eşyalardan bir istif oluşturdular ve bunu ateşe verdiler. Sonra da infazcılardan on erkek seçildi; her erkek eşinin ve çocuklarının yanına yattı, kollarını onlara sardı ve boğazını bu acı görevi ifa edeceklere doğru uzattı. İnfazcılar hepsini tereddütsüz boğazladılar, ondan sonra da her biri için aynı kural üzerinde fikir birliğine vardılar; şöyle ki, kurayı çeken erkek diğer dokuzunu öldürecek ve en sonunda da kendi canına kıyacaktı. Birbirlerine karşı öyle bir itimat besliyorlardı ki ne bu eylemde, ne de ıstırap çekmede birbirlerinden farkları olmayacaktı. Böylece son dokuz erkek boğazlarını uzattılar ve geriye kalan adam, hepsinin ölümünü seri halde gerçekleştirdi. Hepsinin öldüğünden emin olduktan sonra o adam, sarayı ateşe verdi ve tüm gücünü toplayarak kılıcını vücudundan içeri sokarak ailesinin yanında can verdi. Böylece bu adamlar, Romalıların eline hiçbir canlının geçmeyeceğini varsayarak öldüler. Ancak yaşlı bir kadın, Eleazar’ın akrabası olan diğer bir kadınla kaçmıştı. Kadın, diğer birçok kadından eğitim ve zekâ bakımından daha üstündü; ayrıca beş küçük çocuk da geriye kalmıştı. Bunlar, kıyım esnasında yeraltından su taşıyan kanala saklanmışlardı. Öldürülenlerin sayısı çocuklar ve kadınlar dahil 960 idi. Bu trajedi Xanthicos’un 15’inde cereyan etmişti.1

Din bilgeleri, Birinci Tapınağın yıkılış nedenlerini; putperestlik, ahlaksızlık ve insanların birbirlerini öldürmelerine bağlamışlardır. İkinci Tapınağın yıkılışının nedenlerini ise bilgeler; iç kargaşalar, saygısızlık, nedensiz nefret, ihtiras, gurur, önyargı, hoşgörü eksikliği ve çekememezliklere atfetmişlerdir. Tıpkı Josephus’un Yahudi Savaşları eserinde detaylı olarak anlattığı gibi… Keza yukarıdaki öyküde de Eleazar, başlarına gelen felaketlerin, birbirlerine olan hürmetsizliklerin İlahi bir cezası olduğunu vurgulamıştır. Tora, Peraşa Ki Tavo, Pasuk 49’da, “Tanrı, uzaktan yeryüzünün ucundan bir ulusu, bir kartalın hızla sürülmesi gibi senin üzerine taşıyacak. Dilini anlayamadığı bir ulus olacak bu…” demektedir. Burada Romalılar kastedilmektedir. Çünkü onların amblemi kartaldı. Fakat Peraşa Aaazinu Pasuk 43’te de “Şaadedin ey uluslar Halkını. Çünkü yerde bırakmayacak kanını…” da denmektedir. MS 10 Ağustos 410 yılında Vandal (başıbozuk) Gotların ordusu Roma’ya saldırdı. Aciz duruma düşmüş koca imparatorluğun halkı kapıları kendilerinden açtılar ve kent yağmalandı… Tarih buna benzer cezalandırılmaların tekerrürünü teyit etmektedir2.

Masada’nın yeri

İbranicede kale anlamına gelen metzuda sözcüğünün Romalılarca söylenişi olan Masada kalesi, İsrail’in güneyinde Necef Çölü’nün kenarında Ein Gedi ile Sodom arasında yer alır. Ölü Deniz’den 400 metre yukarıdadır. Masada’da inşa edilen kalelerden ilki Aleksander Yanay olduğu düşünülen Baş Rahip Jonathan tarafından inşa edildi. Bölgenin savunma için uygun olduğunu düşünen Herodes ise kalenin kalanını, depolarını, su kaynaklarını ve sığınaklarını inşa etti. Herodes öldükten sonra Romalılar, burada bir garnizon inşa ettiler. MS 66 yılında Menahem önderliğindeki Yahudiler, Romalılara karşı bir isyan başlattı ve Masada’yı ele geçirdi. Menahem öldürüldükten sonra Eleazar ben Yair, bir grup Yahudi ile Masada’ya yerleşti. MS 70 yılında Kudüs düştüğünde, kalan isyancılar da Masada’ya kaçtılar3.

Kudüs’ün fethinden sonra Romalılar, Bassus liderliğinde Herodium ve Machaerus’taki Yahudi direniş noktalarını da ele geçirdiler. Ancak son kale Masada, geri kalan isyancıların elinden bir türlü alınamıyordu. MS 73’te Romalılar, 8 bin kişiyle saldırıp kalenin doğu tarafında 200 metrelik bir merdiven kurdular. Liderleri Flavius Silva idi. Kurdukları mancınıkla birinci duvarı yıktılar ve ikinci duvarı da ateşe verdiler. Daha evvel de izah edildiği gibi, Masada’ya Eleazar ben Yair komutasındaki isyancı Zelotlar veya Sicarii grubu, ele geçmektense intiharı yeğlediler4. Masada’daki sarayın mimarisi hakkında ise, ‘Kral Herod’un Masada Kalesi’ adlı makaleye bakılması önerilir5. Masada olayı Yahudi tarihinde bir kahramanlık ve özgürlük için direniş simgesi olarak benimsenmiştir…

---

1 The Jews in Literature and Art, “The Fall of Massada”.

2 Yahudilik, Yusuf Besalel, Gözlem Gazetecilik ve Yayıncılık, 2022, S.379.

3 Wikipedi

4 Encyclopedia of Jewish History, Massada Publication, S.51.

5 International Journal of Social and Humanities Sciences Research, Azize Gelir Çelebi, Cilt 10(95), Sayı 1025-1033, 31.05.2023.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün