Her gün yeni bir gün ve yeni fırsatlarla doğuyor. Ancak hayata bu bakış açısıyla bakmak özellikle gelişim çağında gençler için bir hayli güç. Geçtiğimiz günlerde bir makalede insanoğlu tarihinde ilk kez bir neslin ebeveynlerinden daha ‘hasta’ olduğunu okudum. Artan DEHB (Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu), yüksek kaygı, depresyon, yeme bozuklukları vakalarını bu durumu destekliyor. Üç yıl süren bir araştırma sonucunda Resolution Foundation Think Tank1 18-24 yaş arası her üç gençten birinin akıl sağlığı sorunları yaşadıklarını ve antidepresan kullanan gençlerin sayısındaki artışa dikkat çekiyor. Amerika’da NIMH tarafından yürütülen bir başka araştırma İngiltere’deki sonuçları destekliyor ve çok çarpıcı bir detay daha sunuyor. Depresyon kızlarda erkeklere kıyasla daha yaygın gözlemleniyor: yüzde 29,2’ye karşılık yüzde 11,5.
Durum böyleyken evdeki gence ve her gün içinde bulunduğu ortama gerçek ilgi ve merakla bakmak gerekiyor. Zamanında fark etmek ve gerekli desteği vermek önemli çünkü depresyon doğru yöntemler ve profesyonellerle çalışıldığında aşılabilecek bir sağlık sorunu.
Peki ne oldu da böyle oldu bu nesil?
Her neslin maruz kaldığından farklı neler yaşıyorlar?
Pandemi, sosyal medya, ekran bağımlılığı, değişen ilişki şekilleri, aşırı korumacı ebeveyn tutumları, küçülen dünya ve maruz kalınan şiddet içeren gönderiler, beden algısı aklıma bir çırpıda gelenler. Zaten büyüme çağının evrensel sancıları malum. Bireyleşme çabaları, arkadaşlık sorunlarını, akademik zorluklar bunlar da eklenince ruh sağlığı açısından daha ‘hassas’ bir nesil oldular. Destek ihtiyaçlarının farkında olmaları ve almaya açık olmaları umut verici.
Bize düşenler
Peki gelelim tetikleyicilere ve biz ebeveynlere düşenlere.
Yaz geldi dedik ya… Okullar kapanıyor ve tatil süresince gençlerin davranışlarını daha uzun süre gözlemleme fırsatımız oluyor. Her zaman dediğim gibi bağ kurmak ve bağlantıda kalmak tüm sorunların üstesinden gelmemiz için en önemli kavram:
İlk tetikçimiz tabii ki her sorunun altından çıkan sosyal medya ve sürekli online olma hali. Bilinçli, farkındalıkları yüksek yetişkinler bile kolaylıkla tetiklenebiliyorlar bu ortamda. Herkesin üçüncü eli olmuş durumda akıllı telefonlar. Silin, kullanmayın demeyeceğim çünkü gerçekçi olursak sosyal medya bırakın gençleri yetişkinlerin dahi hayatından çıkartabileceği bir olgu değil. Haber kaynağı, sosyalleşme yöntemi, alışveriş dehlizi, bilgilenme aracı, eğlence hepsi bu uygulamalarda mevcut. Bir yerde unutsak çıplak hissediyoruz. Olmuyor onlarsız dolayısıyla romantik eski günler söylemlerine hiç gerek yok. Bugünün şartlarına sağlıklı adaptasyon önemli.
Gençler ağırlıkla Youtube, Instagram, TikTok ve Snapchat kullanıyor. Bu ortamlarda izledikleri her şey ilgi alanları ve seyretmek için durdukları dikkate alınarak yaratılan bir algoritmayla sunuluyor karşılarına. Kendi bireyleşme süreçlerine şekil vermeye çalışan naif gençlerden bahsediyorum. Kendileri eşitlikçi, farklılıklara açık görünseler de takip ettikleri ve izledikleri içerikler ile kısa sürede body shaming (fiziksel görünümüne yönelik eleştiriler), ırkçı söylemler ve aşırı lüks markalara ilgi ve hatta sağlık sorunlarından teşhis ve tedaviye kadar uzanan tehlikeli bir ortamın içinde buluveriyorlar kendilerini. Sosyal psikolog Jonathan Haidt kız çocuklarının izledikleri içeriklerden daha çok etkilendiklerini ve yüksek kaygı ve depresyon oranlarındaki farkın da buna bağlı olduğunu söylüyor.
Kendi özdeğerine sahip olduklarına, nasıl göründüğüne ve dahil olabildiği çembere bağlayan kızlar… Body shaming çok ayıp sakın siz yapmayın ama izlediklerinden gelen yetersizlik hissiyle bu sert eleştirinin en hasını kendilerine yapıyorlar. Ve işte böylece yeme bozuklukları ortaya çıkıyor. Herkes aynı ürünü kullanıyor, dudaklar aynı, pozlar aynı. Dahil olmanın bir kuralı gibi. Ebeveyn olarak eleştirseniz slut shaming oluyor! Aman sakın!
Erkeklerde durum çoğunlukla oyun odaklı. Tabii ki oralarda da benzer ihtiyaçlardan olumsuz etkilenen gençler var ama dediğim gibi kızlarda daha ciddi bir sorun.
Silemiyoruz, kaldıramıyoruz, onsuz olamıyoruz ne yapacağız?
Dijital ortamlara tek alternatif doğa…
Daha çok küçükken ebeveyn olarak rahat bir nefes almak uğruna ellerine tutuşturduğumuz o akıllı cihazları en azından günün belli saatlerinde kenara bırakmalarını gerektirecek etkinlikler ile çeşitlilik sunmak gerek.
Açık havada doğa ile iç içe geçirecek zamanlar koymalı programa. Parklarda yürüyüş, bisiklet turları, yüzme, mantar toplama… Yaşadığınız yerin doğasına uygun yapılacak şeyleri düşünün. Birlikte yapın bazılarını; bağ kurma fırsatı olsun. En tatlı sohbetler baş başa ve doğada gerçekleşir eğer olduğunuz yerin ve yaptığınızın farkında olarak birlikteyseniz. Bu ortamların kıymetinin bilin; eski defterleri açmayın, akıl vermeyin ve dinleyin. Etkin dinleyin. Merakla sorun. Yargılayıcı, etiketleyici olmayın. Arkadaşlarını kötülemeyin. Başlarda anlatmasa da siz etkinlik konusunda ısrarcı oldukça onun da dili çözülecektir.
Doğa ile iç içe yapılan etkinlikler dışında hobiler, akıl oyunları ve kitap okuma kulüpleri… Kendini geliştireceği ekrandan uzak ne bulabilirseniz. İki genç yan yana geldiğinde üstünde uğraşmaları gereken bir şey yoksa otomatik olarak kendi sanal dünyalarına çekiliyorlar. Arkadaşlarıyla vakit geçiriyor olması sizi kandırmasın. Tam olarak istediğiniz “uzaklaşma” gerçekleşmiyor o ortamlarda.
Her genç kendine göre sorun yaşar. Gabor Mate “Travma başına gelen kötü şey değildir” diyor; “o şey başına geldiğinde hissettiğindir.” O anda yaptığımız çarpık çıkarım, ki bu da çoğunlukla yalnız hissetme, anlaşılmama, terk edilme, değersizlik şeklinde oluyor, bizi hayatımız boyunca etkiliyor. Bu durumun farkında olursak çocuklarımızın kontrolsüzce elimizin uzanmadığı o başka diyarlarda kaybolmasını engellememize yardımcı olabilir. Engellemek yasaklarla olmuyor. Tam tersi sonuçları getirdiğini hepimiz deneyimlemişizdir. Yasak olan cazip. Farklı ‘cazip’ şeyler peşinde koşmaları için destekleyici olmalıyız. Ve tabii ısrarcı. Söylemesi kolay yapması zor biliyorum ama çocuklarımızı ne kadar iyi tanırsak o kadar onlara uygun tekliflerle gelebileceğimize inanıyorum. Gerçek şu ki o zamanı ayırmak şu ‘meşgul’ hayatlarımızda zor ama ne kolay ki? J
Geçtiğimiz hafta bir ortamda çocuğu olmayan bir arkadaşım henüz altı yaşındaki yeğeni için o artık iflah olmaz dedi. Henüz altı yaşında! Ebeveyn olarak etki alanımızın farkında olmalıyız ve sakin olumlu yaklaşımlarla değişime doğru bize düşenleri araştırmalıyız. Gerekiyorsa önce biz destek almalıyız.
En başta yapılan hata öz değer ve başarı için başkalarının kuralları ile oynamayı kabul etmiş olmakla ilgili…
O başkaları kim?
Çakma influencerlar mı? Netflix’in dayadığı kavramlar mı? Yoksa sizin kendinizin başaramadıklarınız ve içinizde kalanlar mı?
Sağlıklı olan kendini tanıyan bilen, potansiyelini keşfetmesi yönünde destek alan gençler…
Aklımızda bulunsun!
Yaz dönemi fırsat. Değerlendirin.
1İngiltere’de düşük ve orta gelirli insanların hayat standartlarını geliştirme niyetiyle kurulan sosyal, politik, kültürel alanlarda araştıran, analizler yapan, yayınlar yayınlayan ve danışmanlık hizmetleri gerçekleştiren sivil toplum kuruluşu.