Eurovision´dan üzerinden 1 ay geçti, bu süre zarfında neler gelişti?
7 Ekim 2023’ten itibaren düzenli olarak buluşulan ve İsrail’deki Tel Aviv Sanat Müzesi’nin önünde bulunan Rehineler Meydanı ya da İbranice haliyle Kikar Hatufim (כיכר החטופים) olarak bilinen halka açık meydan son zamanlarda oldukça duyguya şahit oluyor. Meydan, rehinelerin ailelerinin sahnede durduğu, her Cumartesi akşamı konuşmacıların, rehine ailelerin, kaçırılıp geri dönmüş kişilerin konuşma yaptığı meydanda çeşitli şarkıcılar da ortama uygun şarkılar seslendirdiler. Bunlardan biri de Eurovision’dan dönen Eden Golan oldu. Eden Golan, 7-11 Mayıs arasında gerçekleşen Eurovision’da şarkısını seslendiremediği hâlini 18 Mayıs’ta Rehineler Meydanı’nda seslendirdi: https://www.youtube.com/watch?v=5TEtoEhrAQg
7 Ekim’in 100. Gününü anmak için 13 Ocak 2024’te meydanda düzenlenen 24 saatlik mitingin başlangıcına tahminen 120.000 kişi katıldı.
Eurovision’a Genel Bakış
Bu seneki Eurovision hatırlanacak bir yıl olacak gibi duruyor, bu yazı için ben de bazı konularda düşünmek ve biraz sindirmek istedim. Öte yandan üzerinden 1 ay kadar zaman geçmesi, yeni gelişmeleri de doğurdu.
Kimisinin tüm yıl sabırsızlıkla beklediği, kimisinin ise finalden birkaç saat önce tüm şarkıların özet videosunu izlediği Eurovision Şarkı yarışması, bu sene 68.sini İsveç’in Malmö şehrinde gerçekleştirdi.
“#UnitedByMusic”, yani Müzik ile Birleşmiş sloganıyla yola çıkan Eurovision, çeşitliliği müzik aracılığıyla kutluyor. Buna da sonuç olarak, organizasyon, saygı çerçevesinde bir alan sağlayacığını ve ırkçılığa, cinsiyetçiliğe, engelli ayrımcılığına, homofobiye, transfobiye, vücudu utandırmaya veya diğer aşağılayıcı veya düşmanca dile tolerans göstermeyeceklerini sayfalarında ve sosyal medyalarında tekrar tekrar belirtiyorlar.
Yarışmanın konumunun önceki yılın kazanına göre belirlendiği yarışmada geçen yıl kazanan ülke İsveç olmuştu. İsveç’in temsilcisi, daha önce de kazan Loreen, tam adıyla Lorine Zineb Nora Talhaoui olmuştu. 2023 yılında “Tattoo” şarkısıyla birinci olurken, 2012 yılında “Euphoria” şarkısıyla akıllara kazınan bir şarkı bırakmıştı. Bu başarı bir yana, Loreen aynı zamanda, Eden kazanırsa ödülü ona vermeyeceğini açıklamıştı. Bir başarıyı takdir edememek, çifte standartların böylesine uygulanması ne kadar “birlikte” ve huzurlu bir topluma katkı sağlıyordu, o da merak konusu…
Yarışma, yaratıcıları tarafından “politik” olmadığı iddia edilse de, hem sevenleri hem de toplumun geneli tarafından siyasi bir yarışma olarak görülmüştür. Bu sefer belki de normalden biraz daha fazla, hem yarışma öncesi, hem esnası hem de sonrası politik konular Eurovision camiası, sevenleri ve toplumun dilinden düşmüyordu. Bu çerçevede, İsrail’in katılımı en çok konuşulan konulardan biriydi. Başlangıçta “October Rain” (Ekim Yağmuru) olarak önerilen ama sonrasında “Hurricane” (Kasırga) olarak düzenlenen şarkı çoğu jüriden 0 puan almasına rağmen halk oylamasından sonra sırada gözle görülür bir zıplamaya imza attı. Değişen ismin yanı sıra Yahudi soykırımına karşı bir motto olan ‘Bir Daha Asla’ şarkının sözlerinden çıkarıldı. 14 ülkede (Avustralya, Belçika, Finlandiya, Fransa, Almanya, İtalya, Lüksemburg, Hollanda, Portekiz, San Marino, İspanya, İsveç, İsviçre, Birleşik Krallık), birinci sıraya yerleşen ve halktan 323 oy almanın ardından 1. sıraya yükselen Golan, deneyimlediği baskı, yuhalamalara ve otel odasındaki hapse rağmen yarışmayı 5. olarak bitirmişti. Böyle bir durumda sakin kalabilmesi ve performansından ödün vermemesi de takdir edilesi. Halk oylaması genelinde ise Hırvatistan’dan sonra 2. oldu. Eurovision’un tahmin siteleri de 20 yaşındaki Eden’in başarısını öngörüyordu. Bu kadar farklı görüş ayrılığı aynı ortamda birleşince ortaya da gergin bir hava çıktı. Politik olmayan (!) bu yarışma o kadar politik olacak ki, bu sene ev sahipliği yapan Malmö şehri, bu sene yaşanan gerginlikler nedeniyle bir daha ev sahipliği yapmayacağını açıklamıştı. Malmö aynı zamanda İsrail’in Eurovision’a katılımından o kadar rahatsız olacak ki, Eden’in otelinin dışında sergilenen oldukça saldırgan hareketler onu otel odasından güvenle dışarıya çıkartamadı. Kendisi istihbarat ve polis eskortu eşliğinde olurken, benzer nedenlerden ailesi de Eden’e eşlik edemedi.
Bu gerginliğin şehrin kendisi ve sakinleriyle bağlantılı olduğunu söylemek yanlış olmaz. Malmö, İsveç ve Batı Avrupa’nın en Müslüman nüfuslu şehirlerinden biri olarak öne çıkıyor. İsveç’e giden göçmenlerin giriş noktası görevi gören şehrin nüfusunun yaklaşık %20’si İslam dinine mensup. Yalnızca bu bir neden olmamakla beraber, radikalleşmiş fikirler ve gruplar olduğu aşikar. Şehirde antisemitizm seviyesi de azımsanmayacak kadar fazla. Yakın zamanda bunu destekleyen bir ziyareti gezeteci Simchayoff gerçekleştirdi. Nisan 2024’te Malmö’yü ziyaret eden Elad Simchayoff, İngilizce’de İsrail Ulusal Haberleri olarak da bilinen Arutz Sheva ile şehirdeki antisemitizmi ve İsrail heyetini bundan korumak için atılan adımlar hakkında konuşmuştu. Eurovision’dan önce yayınlanan bu haber de Eden ve İsrail’e karşı yapılan dur durak bilmeyen protestolar, ölüm tehditleri ve oteli çevreleyen kalabalığın baskısı ile aynı doğrultuda.
Bu yıl 9 Mayıs’ta ikinci yarı finallerde sürpriz bir performans sergileyen 3 sanatçı eski kazananlardan seçilmişti. Bunlardan biri de Sertap Erener’di.
Bu haber en çok, Türkiye’dekileri ve tüm dünyadan Eurovision sevenlerini sevindirmişti. 2021’ten beri katılım göstermeyen Türkiye’nin şarkıları büyük bir kesimin burnunda tütüyordu. 1975’ten beri katılım gösteren Türkiye’nin artık Eurovision’da yer almaması durumu gittikçe umutsuzluğa sürüklüyordu. 2003 birincisi Erener dışında, diğer sürpriz girişten biri 1999 İsveç temsilcisi “Take me to your heaven” sarkısıyla Charlotte Perrelli olurken, bir diğeri ise 2005 Yunanistan temsilcisi “My Number One” sarkısıyla Helena Paparizou olmuştu.
Boykot Kültürü
Bu yılın birbirini takip eden çalkantılı olaylarından başka biri de diskalifiye olan Hollanda idi. Eurovision’un resmi sayfasından açıkladığı bilinen nedeni ise Hollanda’yı temsil eden Joost Klein’ın yapım ekibinden bir kadın üyeye yönelik tehditkar davranışıydı, ve bu da “güvenli” bir ortam sağlamak için tasarlanan kuralları ihlal ediyordu. Ama asıl insanları rahatsız eden onca boykota rağmen İsrail’in diskalifiye olmamasıydı. Rusya’nın diskalifiye edilmiş olduğu gösterilerek İsrail’in de aynı nedenden katılmaması gerektiğini talep edenler oldu. Bu genel bir gerginlikten öte ülkelerini temsil eden şarkıcılardan da gelen tepkilerin de bütünüydü. İrlanda, Portekiz, Yunanistan, İsveç, İsviçre gibi ülkelerin şarkıcıları açıkça Eden’e taraf olup saklamadan hepimizin bildiği o tipik “bully” (zorba) rolüne bürünürken, bu anlaması zor nefretin diğerlerini bir arada tuttuğu da açıktı.
Güvenli alanımız (!)
Ailesinin ona eşlik edememesi bir yana, ülkesini bir şarkı yarışmasında temsil eden genç bir şarkıcının böyle bir muamele görmesi ve yuhalanmalar eşliğinde performansı gerçekleştirmesi ve etkinliklere güvenlik nedeniyle katılamaması, şehirde rahat bir şekilde gezememesi durumun içler acısı tarafını gösteriyor. Başka yakınmalar da olacak ki, yakın zamanda Avrupa Yayın Birliği (EBU) adına başlatılan bağımsız bir soruşturma Eurovision 2024 sırasında Malmö'de gerçekleştiği iddia edilen "güvensiz çalışma atmosferini" değerlendiriyor. 4 Haziran’da yayınlayan bu haber, Avrupa Yayın Birliği’nin Eurovision Şarkı Yarışması sonrasında çeşitli heyetlerden en az 13 şikayet aldığı yönünde. Bağımsız soruşturmanın bir parçası olarak, Eurovision delegasyonlarının üyeleriyle ve kişilerin isimlerinin gizli kalması seçeneğiyle röportaj yapılması söz konusu.
Güven ve siyaset demişken, aksesuarların temsil ettikleri de bir önem taşıyor. Sembollerin de anlatısı, altında yatan fikirleri var. Gerek gündemde olan bu savaş, gerekse başka çatışmaları hatırlatacak semboller aslında kurallar dâhilinde izin verilmiyor. Bu kuralın çok da dikkate alınmadığını yarışma süresince görüyoruz.
Gerek Portekiz temsilcisi Iolanda’nın kefiye işlemeli tırnakları, gerek Eric Saade’nin 7 Mayıs’taki açılış performansında kefiye giymesi, ya da cadı olarak anılan Bambie Thug’un yüzü ve bacağında semboller… Denilene göre, Avrupa Yayın Birliği, gösteriler sırasında bunların kaldırılmasını ve “etkinliğin siyasi olmayan doğasından ödün vermemelerini” dilese de çok başarılı olamamış gibi görünüyor.
Aynı zamanda Gazze’deki rehinelere dikkat çeken ve eve dönüş çağrısını temsil eden sarı kurdelenin de çıkarılması istenmişti. Harici semboller ve aksesuarlar daha göz önünde olsa da, yarışma sonrası Eden ve ekibinin performasındaki gizli semboller bazı sevenler tarafından farkedilip derlenmişti: https://www.instagram.com/reel/C7Ox076unGf/?utm_source=ig_web_copy_link&igsh=MzRlODBiNWFlZA%3D%3D
Eden’in kıyafetindeki “7” detayı, dans esnasında Shani Louk’un canice saldırılan ve tecavüz edilen kamyonetteki cansız bedeni, yakın zamanda kurtarılan Noa Argamani ve hala rehin olan sevgilisi Avinatan Or’un birbirlerine uzanma anı, rehine olup yine kurtarılan Amit Sosna’nın kaçırılma anı ve teröristler tarafından omuzda taşınmasını sembollerle anmaları bu örnekten bazıları.
Siyasetsiz bir Eurovision ve siyasetsiz bir dünya mümkün mü?
Hisler, korkular, fikirler, stres, acı, kayıplar, kazançlar, sevgi, nefret bizi insan yapan unsurlar. Eurovision’un ideali hep siyasetten uzak bir yarışma gerçekleştirmekti. Müziği ve sanatı hem yapmayı hem izlemeyi hem de desteklemeyi seven biri olarak, benim de idealim şarkıları müzikal kalitesi, sözleri, performansı, dansı, kostümü, ekibi, duruşu şeklinde değerlendirmek.
Hayatımızdaki en küçük kararları bile etkileyen siyaset, çoğu zaman da maalesef fikir oluşumumuzun ana hatlarını çiziyor. Bunu ne kadar gündelik hayata ve sanata yansıtacağımız bizim elimizde, biraz da hitap ettiğimiz kalabalığın taleplerini ne kadar önemsediğimizle alakalı. Ama devir “kimlik”, “aidiyet”, “etnik köken”, “birlik”, “duygular” açısından çok önemli. Herkes bir yere, bir gruba ait hissetmek, başkalarının onun için empati kurduğunu görmek, acısını anlayabildiğini bilmek, kimliğini korkmadan açıklayabilmek gibi arzuları var. Bu her zaman herkes için sağlanamasa da, önemi tekrar tekrar vurgulanıyor.
O zaman bu 1 aylık süreçte ortaya çıkan sorulardan bir tanesi ““Tarafsız” olmak mümkün mü?” olacaktır. Taraf nedir ve seçilmesi zorunda mıdır? Ya da her bir bireyin böylesine zorlu dönemlerde tarafsız olması olası mıdır? Aynı zamanda kendimizi ifade etmenin ve toplumun kurallarını sağlamanın dengesini nasıl kurabiliriz? gibi sorular her zaman tartışmaya açık olacak gibi duruyor…